11 March 2025

Türkistan: Orta Asya’dan Anadolu’ya

“Türkistan”, daha doğrusu “Türk Yurdu” kelimesi nereden geliyor? Bahsedilen alan nereleri kapsıyor? Bu kavramı ve tarif ettiği alanı iki önemli tarihî şahsiyet olan Ahmed Yesevî ve Emîr Timur’un bahisleri ışığında ele alıyoruz.

Öncelikle yazının konusunu ve başlığını belirlerken hangi unsurlara dayandığımı izah etmem gerekiyor. Başlıktaki ana kavram olan Türkistan tabirini tasavvuf ve siyaset ana zemininde iki önemli tarihî şahsiyet -Ahmed Yesevî ve Emîr Timur- üzerinden ele alıyorum.

Tasavvufla ilgili olarak Ahmed Yesevî’nin menkıbelerini ihtiva eden en eski eserlerinden olan “İmam Sığnaki Risalesi”nde “Buyurdular ki: Bir gün pirim Şeyh Şihabüddin Sühreverdi ‘Ey pir-i Türkistan’ diye haykırdı” denirken; Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî’nin “Vilâyet-nâme”sinde “Sultan İbrâhim-al-Sâni, Hacı Bektaş'ı tahsil ettirmek istedi, bilgin bir adam aradı. Bu şehirde dediler, bilgin, üstün, keramet sahibi bir adam vardır; Türkistan’ın doksan dokuz bin pirinin piri Hâce Ahmed Yesevî’nin halifelerindendir; adına Şeyh Lokman-ı Perende derler. (…) Lokmân-ı Perende, Türkistan’ın, doksan dokuz bin pirlerinin pîri Sultân Hâce Ahmed Yesevî’nin halîfesiydi, perendelik hizmetini, ona, Muhammed-i Hanefî oğlu Ahmed Yesevî vermişti” denilir.

Siyasi alanla ilgi olarak da şu tarihî kayıt ön plana çıkar: Timur, Anadolu seferinde Ankara Savaşı’ndan (20 Temmuz 1402) sonra Batı Anadolu’da Tire’de kışlarken Mermertepe denilen yerde bir kayaya, Farsça bir kitabe kazdırır. Aslı ve suretleri Topkapı Sarayı Revan Kütüphanesi’nde 1202 numaralı “Takvîmü't-Tevârîh” nüshası içinde ve Esad Efendi Kütüphanesi’nde 3411 numaralı mecmua ile Cavid Baysun’un hususi kütüphanesinde bulunan bir mecmuada yer alan bu kitabede şu bilgiler yer alır: “Tanrı’nın inayeti ile zamanın padişahı, yedi iklimin, İran ve Turan’ın hâkimi Büyük Uluğ Beğ Sultan Timur Gürgân, Hıtay (Çin) ve Hindistan hudutlarından Mısır yörelerine kadar İran ve Turan’ın fethinden sonra Rum ülkesini fethedip, hâkimini oğulları ile birlikte tutsak aldı, ordularını bozguna uğrattı. Ardından kışı geçirmek üzere deniz kıyısına gelip Manisa, Balat, Antalya, Alâiye yörelerinde konup, Aydın vilâyetin­de konulduğunda bu durumu bilip öğrenmeleri için şu iki-üç satırı tas üzerine nakşettiler.” Ancak bu kitabenin Çelebi Mehmed’in (I. Mehmed 1413-1421) Anadolu birliğini sağlamasının ardından yıktırıldığı ifade edilmektedir. Kitabe ancak 1932 yılında İzmir'de ki bazı evlerin duvarlarında bulunarak ortaya çıkartılabilmiştir. Bu kitabe ile ilgili başka tereddütler ve şüpheler mevcut olmakla birlikte bizim için asıl olan kitabenin muhtevasıdır.

Türk yurdu: Türk-eli

Türkistan kavramını, siyasi anlamda Timur’a izafe edilen, “Emîr-i Türkistan” tabiri ile dini-tasavvufi anlamda ise Hoca Ahmed Yesevî’ye izafe edilen “Pîr-i Türkistan” veya “Hazret-i Türkistan” tabiri ile ilişkilendirdik. Türk siyasi ve kültür tarihinin bu iki büyük ve mühim siması üzerinde çok sayıda araştırma yapıldı. Bu araştırmalara göre Türkistan kavramı bu iki şahıs üzerinden Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınmıştı. Fransız tarihçisi Rene Grousset’e göre Türkler; 20 yıldan daha az bir sürede, 1064 ile 1081 yılları içinde Anadolu yarımadasında yeni bir Türkistan teşkil etmişlerdi.

Türkistan’ın siyasi-coğrafi bir isim olarak, Türklerin çoğunluk olarak yaşadığı ve Türkçenin konuşulduğu yerler için kullanıldığını kabul etmek gerekir. “Türk yurdu” anlamına gelen coğrafyanın adlandırılması üç farklı dilde şu şekildedir: Türkçe “Türk-eli”, Farsça “Türk-istan”, Arapça “Türk-iye”.

Tarihte Türkistan adını ilk defa eski İranlıların, daha sonra Arapların Orta Asya’da Türklerin yaşadığı bölgeleri tanımlamak için kullandığı ifade edilmektedir. Bazı Batı kaynakları 580’lere doğru Orta Asya için Turkhia (Türkiye) adını kullanmışlardır. Farklı metinlerde Orta Asya, Merkezî Asya (Central Asia) olarak adlandırılan bu coğrafyaya Amerikalı gazeteci, seyyah ve yazar William Eleroy Curtis yazdığı esere “Turkestan: The Heart of Asia: Asya’nın Kalbi” adını koyarak çok edebi bir tarif yapmıştır. Tarih boyunca Türkistan adıyla siyasi bir yapı, devlet veya hanlık kurulmadığı hâlde Orta Asya’nın büyük bir bölümünü oluşturan ve eski çağlardan beri Türklerin ana yurdu olarak kabul edilen ülkeye Türkistan denmiştir.

Günümüzde Uygur ve Kazak Türkleri ile diğer Türk gruplarının oluşturduğu Çin Halk Cumhuriyeti hâkimiyetindeki bölgeye Doğu (Şarkî) Türkistan, 1924’ten sonra Sovyet hâkimiyetine giren alana Batı (Garbî) Türkistan adı verilmektedir. Türkistan ayrıca bugün Kazakistan’da bulunan Yesi şehrine ad olarak verilmiştir.

Turan ile ilişkili olan mekânları aşan alan

Bir gerçeklikten söz etmek gerekirse Türkistan tabiri Turan tabiri ile ilişkilidir ve tarihî metinlerde birlikte zikredilir. Bunu Borthold’un ifadeleri açıkça ortaya koyar: “Türkistan, Avrupa-Asya kıtasının batı merkezi kısmında, büyük bir alanı işgal eden, eskiden beri Turan veya Türkistan denilen memlekettir ki bu da ‘Türklerin Yurdu’ demektir. Bu ülke, batıda Ural nehri ve Hazar denizi, doğuda Altay Dağı ve Çin hududu, yani Doğu Türkistan veya Kaşgar’ın doğu sınırları, güneyde İran ve Afganistan, kuzeyde Tobol, Tomsk vilayetleri (Sibirya) arasındadır.” Türk kültürünün baş eserlerinden olan Kutadgu Bilig’in girişinde Yusuf Has Hacib ise “Maşrık vilayetinde, Türkistan illerinde Boğra Han dilince bu kitaba… İranlılar Şah-name-i Türki dediler… Turanlılar Kutadgu Bilig diye söylemişler” ifadesini kullanır.

Türkistan’la ilgili olarak Kırım Türkü olan Gaspıralı İsmail, bir asır öncesinden (1851-1914) şu tespitleri yapar: “Türkistan'ın geçmişi tüm Türk halkları için örnektir.  Eski Türkistan abideleri Türk halklarının geçmiş terakkiyatına örnektir. Türk boyları Orta Asya’dan çıkıp Avrasya topraklarına kadar ulaştığına ve bunun imkânına inanmak gerekir. Türkistanlı Türk hükümdarların en büyüğü, bilhassa Makedonyalı İskender ve zamanımızın Napolyon’larına hoca ve örnek gösterilebilir durumda olan Türk oğlu Timur Bey’in vatanıdır.”

Türkistan’dan Anadolu’ya: Emîr Timur’dan Ahmed Yesevî’ye

İşaret ettiğimiz üzere Ahmed Yesevî ve Emîr Timur, Türkistan kavramını, ait olduğu coğrafyadan Anadolu’ya taşıdılar. Aynı zamanda yaşamadıkları hâlde, Emîr Timur (1336–1405) kendisinden iki asır önce yaşamış olan Ahmed Yesevî’ye derin bir bağlılık duygusu taşımaktadır. Dünya kültür ve mimari mirasının nadide bir eseri olan Yesevî külliyesi, Emîr Timur’un emri ile inşa edilmiştir.

Ahmed Yesevî (?-1166); Türkistan’ın Sayram, şimdiki adı ile İsficap kasabası Çimkent’te doğmuş ancak bugün Kazakistan sınırları içindeki Yesi, şimdiki adı Türkistan şehrinde yaşayıp vefat ettiği için Yesevî lakabıyla anılmaktadır. “Toğgan yerim ol mübârek Türkistan’dır” diyen Ahmed Yesevî, “Divân-ı Hikmet”inde mensup olduğu coğrafyayı şu sözlerle ifade eder: “Başım bizar, yaşım sızar, kanım tozar / Adım Ahmed, Türkistan'dır ilim benim. Toğgan yerim ol mübârek Türkistan’dır.”

Tarihî metinlerde ve araştırmalarda Pîr-i Türkistan, Hazret-i Türkistan, Hâce Ahmed, Hâce Ahmed Yesevî, Kul Hâce Ahmed-Ata Yesevî, Sultanü’l-Ârifîn Ser-çeşme-i Merdân-ı Hezar-Pîran-ı Türkistan, Hoca Ahmed Yesevî gibi birçok adla anılan Ahmed Yesevî için ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı bir vesile ile Fuat Köprülü’ye “Ahmed Yesevî’yi derin araştırınız. Bizim milliyetimiz onda gizlidir” demişti. Ahmed Yesevî, Anadolu’yu âdeta madden ve manen mayalayan kişidir. Bu düşünce ile Köprülü, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” adlı meşhur eserinde Türkistan’dan Anadolu’ya intikal eden tasavvufî anlayışı Türkistan’dan Ahmed Yesevî’den alır ve Anadolu’da Yunus Emre’ye bağlar. Yine meşhur seyyah Evliya Çelebi (1611-1682), Ahmed Yesevî’nin soyundan geldiğini Seyahatnâmesi’nde iftiharla belirtir: “Tâ ecdâd-ı izâmımız Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî ibn Muhammed Mehdi’den berü ecdâdlarımızdan şarâb [u] mükeyyefât yemiş içmiş yokdur. (…) Horasan’dan yedi yüz Horasan erenleri ile Hacı Bektaş-ı Veli ceddimiz Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî Hazretlerinden Rûm’a gelmek içün mezun olup doğru bu Âsitâne-i Seyyid Battal Gazi’ye gelüp niçe zaman anda ikâmet edüp Bursa’dan Orhan Gazi Hacı Bektaş-ı Veli’yi görmeğe bu Seyyid Battal âsitânesine gelüp Bektaş-ı Veli ile müşerref olup Bektaş-ı veli ricasıyla bu âsitâne-yi Battal’ı Koca Orhan Gazi eyle imar edüp gûya bir kal’a-yı metîn edüp bin adet hâne halkın iskân etdirüp şehr imar eder.”

Ahmed Yesevî’den Hacı Bektaş’a uzanan köprü

Ahmed Yesevî’nin Anadolu’daki en meşhur ve etkili takipçisi yine Türkistan’dan çıkıp Anadolu’ya gelmiş olan Hacı Bektaş Veli’dir. (Hacı Bektaş Veli, 1209; Nişabur, 1271) Sulucakarahöyük için şu sözleri söyler: “Hünkârdan, soyunu, mürşidini, kimden nasip aldığını, nerden geldiğini sordular. Hünkâr, ‘Horasan erenlerindenim’ dedi. Aslım Muhammed soyundan; Türkistan'dan geliyorum; İbrahîm al-Sânî diye tanınan Seyyid Muhammed'in oğluyum. Seyyid Muhammed, Mûsâ-l-Sânî, o, İbrahim Mucâb oğludur, onun babası da İmâm Mûsâ-l-Kâzım'dır. Mürşidim doksan dokuz bin Türkistan Pirlerinin ulusu Sultan Hâce Ahmed-i Yesevî'dir. Meşrebim, Muhammed Ali'dendir, nasibim Tanrı'dan.”

Anadolu’daki meşhur derviş, abdalân ve alp-eren zümresinden olup Osmanlı’nın manevi mimarları, Anadolu ve Rumeli’de yayılış ve iskânın öncüleri olarak kabul edilen Kaygusuz Abdal, Sarı Saltuk, Barak Baba, Taptuk Emre, Yunus Emre, Geyikli Baba, Kumral Abdal, Abdal Murad, Abdal Mehmed, Postinpuş Baba, Seyyid Harun, Sultan Şücaeddin bir şekilde Hacı Bektaş Veli ile irtibatlıdır. Evliya Çelebi, devrindeki Bektaşîlerin Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî’ye bağlı olduklarını zikreder. Bununla ilgili olarak şu menkıbe dikkat çekicidir: Hacı Bektaş ViIayetname’sinde yer alan menkıbeye göre; Horasan erenleri, Horasan dervişleri, bir toplantı düzenlemek isterler ve Pir-i Türkistan, Ahmed Yesevî ile halifelerine çağrıda bulunurlar. Onlar da turna bedenine girerek Türkistan'dan havalanır ve Horasan erenleri ile buluşacakları Amu (Derya) Irma­ğı kıyısında Semerkand sınırına gelip konarlar. Diyar-ı Rum'a, yani Anadolu'ya Ahmed Yesevî tarafından gönderilmiş olan Hacı Bektaş güvercin donuna bürünür ve Pir-i Türkistan'ın fırlattığı yanan odun parçasının ardından havalanarak, dalın yere düştüğü, Solucakaraöyük 'e (bugünkü Hacıbektaş'a) konar.

(1209 Nişabur - 1271 Sulucakarahöyük, Nevşehir) Hacı Bektaş: “Türkistan’dan gelirim. Evlâdı Resulüm. Babam Seyit Mehmet, mürşidim Sultan Ahmed Yesevî’dir. Meşrebim Muhammedi Ali, nasibim Hüdâ!”

Hoca Ahmed Yesevî, Türk ve İslam tarihinde olduğu kadar Türk edebiyatında da bir milat olmuş, arkasından nesilleri sürükleyecek bir çığır açmıştır. Kendisinden sonra gelen Anadolu’da Yûnus Emre, Eşrefoğlu Rûmî, Niyâzî-i Mısrî, Aziz Mahmûd Hüdâyî gibi; Türkistan’da Süleyman Ata gibi pek çok halk ve tekke şairine maddi-manevi âdeta rehberlik etmiş, Türk tasavvuf ve irfan geleneğinin de pîri olmuştur.

Sonuçta Emîr Timur ile Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş üzerinden Anadolu’ya ve Balkanlara intikal eden büyük Türkistan tasavvuru, havsalası ve müktesebatı teşekkül etti. Türk kavminin beşiği olan Türkistan’ın, dünya tarihinde önemli bir yere sahiptir. Türk imparatorlukları burada kuruldu ve tarihin akışı içinde varlıklarını yitirene kadar, dünyayı buradan etkiledi.  Sovyet döneminde Türk kimliğini çağrıştırdığı için Türkistan adı kullanılmadı. Türkistan coğrafyası farklı siyasi yapılara taksim edilmiş ve tarihî birliğin unutturulmasına çalışıldı.  Çin idaresi altındaki Doğu Türkistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Hazar Denizi, Azerbaycan ve Türkiye’ye başka bir ifade ile Künçıkar’dan (Gündoğusu) Künbatar’a (Günbatısı) uzanan büyük Türk kuşağı, âdeta modern büyük Türkistan’ı teşkil etmektedir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...