
Trump’ın “güç yoluyla barış” stratejisi ve “Gazze planı”
ABD Başkanı Donald Trump’ın “güç yoluyla barış” stratejisiyle amaçladığı şey ne? Amerika, İsrail ile ittifak sağlayıp Gazze’yi ele geçirmeyi mi planlıyor? Gazze’deki Filistinlilere ne olacak? Trump’ın Netanyahu ile olan son buluşması, Gazze’nin bugünü ve yarını için ne ifade ediyor?
Donald Trump’ın dış politikayla ilgili seçim vaatlerinde “güç yoluyla barış” yaklaşımı ön plana çıkmaktaydı. Bu yaklaşım esasında Amerikan çıkarlarının neyin pahasına olursa olsun uygulanacağı manasına gelmekteydi. 20 Ocak’ta resmen göreve başlayan Trump, seçim vaadindeki bu dış politika yaklaşımını hayata geçirmeyi öncelikli amaç hâline getirdi. “Güç yoluyla barış” sloganı, eski başkan Ronald Reagan’a bir nazire niteliğindedir. Bu bağlamda Trump’ın “ikinci Reagan” olma arzusunun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Zira Trump da Reagan’a benzer bir şekilde çatışmanın tırmanmasını teşvik etmekte ve durum savaşın eşiğine geldiğinde müzakere masasına oturmaya çalışmakta. Trump, Reagan geleneğini “Önce Amerika” sloganının merkezine yerleştirdi. Amerikan dış politikasında “güç yoluyla barış” yaklaşımı, silahlı kuvvetleri ve çeşitli baskı araçlarını kullanmaya hazır olmasını ve bu yolla ABD’nin dünya hâkimiyetinin sağlanmasını temsil etmekte. Bu noktada iki unsur ön plana çıkıyor. Birincisi, ABD’nin sert gücünün potansiyelinin tam anlamda gösterilmesidir. Amerikan askerî gücünün sınırsızlığına vurgu yapan bu unsur, esasında bir gövde gösterisi niteliğindedir. İkinci unsur ise sert gücün müzakere etme yeteneğine dönüştürülmesidir. Bu çerçevede gücün müzakereye etkisinin hangi boyutlarda ve kapasitelerde gerçekleşeceği önemlidir. Dolayısıyla güç projeksiyonuyla müzakere süreci arasında güçlü bir bağ sağlanıyor.
Trump’ın Reagan’a nazirede bulunan “güç yoluyla barış” yaklaşımı özünde şu hususu ihtiva ediyor: “Biz güçlüyüz ve bu nedenle dilediğimizi yapabiliriz.” Diğerleri böyle bir olanağa veya lükse sahip değil. Bu bağlamda rıza kavramı “güç yoluyla barış” yaklaşımında belirleyici bir unsur olmaktan çıkıyor. Rızanın yerini şantaj, korku ve tehdit gibi kavramlar alıyor. Kuşkusuz bu yaklaşımın Amerikan müesses nizamına kısa vadeli getiriler sağlaması olasıdır. Mamafih rıza kavramını göz ardı eden bütün müesses nizamlar, sonunda derin bir buhrana uğrarlar. Beşeriyet tarihi bunun örnekleriyle doludur. Bu nedenle “güç yoluyla barış” yaklaşımı, temelde bir dayatmayı ifade eder. Bu dayatma başlangıçta kısa vadeli kazançlar nedeniyle makul görülür ancak ilerleyen süreçte birçok handikap ihtiva ettiği aşikârdır.
Amerikan Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasına varılmasının ardından yönetiminin Orta Doğu'da “güç yoluyla barış”ı teşvik etmeye devam edeceğini dile getirmekteydi. Trump, Orta Doğu'da “güç yoluyla barış”ın peşinden gideceğini ve “İbrahim Anlaşmaları”nı genişleteceğini söyledi. Trump, Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, tarihî “İbrahim Anlaşmaları”nı daha da genişletmek için bu ateşkesin ivmesini inşa ederek bölge genelinde “Güç yoluyla barışı teşvik etmeye devam edeceğiz” dedi. 2020’de imzalanan “İbrahim Anlaşmaları” esasında İsrail’in Arap dünyasıyla ilişkilerinin normalleşmesini içeren bir perspektif taşımaktaydı. Ancak anlaşmalar, bölgesel bir barışın tesisi konusunda yetersiz kaldı. Amerikan çıkarları açısından İsrail’in güvenliğini sağlanması her zaman öncelikli amaçtır. Bu bağlamda İsrail’in bölge ülkeleri tarafından “kabul görmesini” önceleyen söz konusu anlaşmalar, daha çok Amerikan gözetiminde Tel Aviv odaklı bir bölgesel konsolidasyon çabası olabilirdi.
Trump, Gazze’de ne istiyor?
Ateşkesin sağlanmasının ardından, İsrail Başbakanı Netenyahu’nun Washington ziyareti bölge dinamiklerinin geleceği açısından önem arz etmekteydi. Trump’ın İsrail yanlısı bir dış politikaya sahip olduğu bilinen bir gerçekliktir. Bu çerçevede Netenyahu’ya “sınırsız desteğin” verileceği beklenen bir husustu. Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında Trump ateşkese uyulup uyulmayacağından emin olmadığını, çok becerikli bir iş yaparak epeyce rehineyi serbest bıraktıklarını vurguladı. Netanyahu ise Trump'ın İsrail'in tüm askerî hedeflerine ulaşmasına yardımcı olacağından emin olduğunu ifade etti. Netenyahu, “Hamas’ı yendik, Hizbullah’ı yok ettik, Esad'ın kalan silahlarını yok ettik, İran'ın hava savunmasını felç ettik” dedi. Netenyahu’nun “Amerika'nın en kötü düşmanlarından bazılarını yendik” sözleri zaten malumun ilanı niteliğindeydi.
Basın toplantısında Gazze’nin geleceğine ilişkin sözler ise dünyada âdeta bir şok etkisi yarattı. Trump ülkesinin Gazze Şeridi'ni devralacağını, Gazzelilerin de başka bir yere gitmesi gerektiğini dile getirdi. ABD Başkanı daha önce bölgeyi birinci sınıf gayrimenkul olarak tanımlamış ve İsrail Başbakanı ile burada otel inşa etme konusunu görüşmüştü.
Trump’ın bu keskin çıkışı, Netanyahu’nun yine basın toplatışında dile getirdiği “Geleceğimizi güvence altına almak ve bölgemize barış getirmek için işi bitirmeliyiz” söylemiyle örtüşmekteydi. Netenyahu, Trump’a iltifatını da esirgemeyerek “Kalıpların dışında düşünme ve yeni fikirler sunma konusundaki istekliliğiniz tüm bu hedeflere ulaşmamıza yardımcı olacaktır” demekteydi. Trump’ın Oval Ofis'te gazetecilere söylediği “Gazze’de vurulacak çok az şey kaldı. Burası bir yıkım alanı. Sahadaki her şey yıkılmış durumda. Güvenli değil, sağlıksız. İnsanların yaşamak isteyeceği bir yer değil” sözleriyle asıl niyetini ortaya koymuştu.
İsrail’in muhalefetteki Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Benny Gantz, Trump’ın Gazze Şeridi’ne ilişkin niyetlerini memnuniyetle karşıladığını söyledi. Gantz’a göre, bu niyet “ABD ile İsrail arasındaki derin ittifakın bir başka kanıtıdır.” Trump’ın önerisini yorumlayan ABD Dış İşleri Bakanı Marco Rubio, X hesabından “Make gaza beautiful again” (Gazze'yi yeniden güzelleştireceğiz) sloganını paylaştı. Trump yaklaşık 2 milyon Filistinlinin Gazze Şeridi'nden Mısır ve Ürdün'e taşınmasını öneriyor. Bu sürgün planı hem dünyada hem de bölgede büyük tepkiyle karşılanıyor. Gelen tepkilere rağmen ısrarını sürdüren Trump, Gazze'yi satın almaya kararlı olduğunu ve buraya Amerikan askerlerini yerleştirileceğini yineledi. Hamas yetkilileri ise Trump'ın önerilerini kabul etmediklerini ifade ettiler.
Filistinleri zorla yerlerinden etme planının hayata geçme şansı çok az. Bu bağlamda Trump’ın Gazze çıkışı ciddiye alınmayacak kadar cüretkârdır. Bu cüretkârlık Amerikan müesses nizamının sürçtüğünü, tökezlediğini ve sendelediğini gösteriyor. Mamafih Gazze’nin geleceğine dair birkaç önemli husus var. Ateşkes sonrası Gazze’nin kontrolünün kimde olacağı müzakere konusu. Tel Aviv, Hamas’ın yeniden iktidara gelmesine kategorik olarak karşı ve ABD yönetimi, bu bağlamda İsrail gibi düşünüyor. İsrail ayrıca Filistin ulusal yönetiminden de pek hoşlanmıyor. Bu durumda Gazze’nin kontrolünün kimde olacağı ciddi bir ayrışma noktası. Bu durumda ABD, İsrail’in varlığını pekiştireceği, aynı zamanda Arap ülkelerinin de sürece dâhil olacağı bir planlamayı işletebilir. Bu kapsamda Trump; Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan'a Gazze Şeridi'nin Amerikan kontrolü altına girmesini sağlayacak bir yeniden inşa projesini finanse etmeleri için baskı yapıyor. Finansman karşılığında Katar, BAE ve Suudi Arabistan'a Gazze’deki kıyı bölgeleri üzerinde haklar verilecek. Ancak söz konusu ülkeler, Trump’ın bu önerisini kabul etmiyorlar.
Trump’ın Gazze’de Amerikan kontrolünü çok fazla arzu ettiği bir gerçek. Söz konusu kontrolü Arap müttefikleriyle sağlama girişimi olası bir senaryodur. Bu çerçevede Trump, özellikle Körfez sermayesine ihtiyaç duyuyor. Trump’ın Gazze çıkışı, Netenyahu’ya siyasi bir can simidi olarak da değerlendirilebilir. Bu çıkış Netenyahu’ya ve aşırı sağcı koalisyon ortaklarına iç kamuoyunu konsolide etmek için zaman kazandırabilir. Neredeyse bir buçuk yıldır Filistinlilerin askerî ve teknik açıdan orantısız üstünlüğe sahip bir güce karşı hayatta kalma ve savaşma konusunda dikkate değer bir başarı kazandıkları ortada. Bu çerçevede zorla yerlerinden edilme planına karşı muazzam bir direniş gösterecekleri de aşikâr.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.