
Tarih ve hafıza: 21 Mayıs Çerkes Sürgünü
21 Mayıs, Kafkas-Rus savaşlarının bitişi ile Çerkeslerin vatanlarından sürüldüğü gündür. Sürgünün, ölümlerin, soykırımın günüdür. Gelin, acılarla dolu sürgünün hafızasına birlikte bakalım.
21 Mayıs, Çerkes halkı için acı bir dönüm noktasını temsil eder. Kafkas halklarının acılarla dolu tarihinde matemlerin Çerkesleri vurduğu bir gündür. Kafkas-Rus savaşlarının bitişi ile Çerkeslerin vatanlarından sürüldüğü gündür. Dünyanın dört bir yanına yayılmış Çerkesler için bugün “Sürgün ve Soykırım Günü” olarak anılır. Çerkeslerin anavatanı olan Kafkasya stratejik konumu ve verimli toprakları her zaman Rusya’nın ilgi odağı olmuştur. 18. yüzyıl sonlarında başlayan ve 19. yüzyıl boyunca devam eden Kafkas-Rus savaşları, Kafkasya’nın ilhakı için önemli bir dönemdi. Bu savaş aynı zamanda Çerkeslerin topraklarını, geleneksel yaşam tarzlarını ve kültürel bağımsızlıklarını koruma mücadelesiydi. Ancak Çarlık Rusyası'nın askerî gücü, teknolojik üstünlüğü karşısında direniş giderek zayıfladı. Çerkeslerin uzun direnişi 21 Mayıs 1864’te kırıldı. Rusya, Kafkasya'yı tamamen kontrol altına almak için son büyük saldırılarını başlattı. General Yevdokimov komutasındaki Rus birlikleri, yıkıcı taktiklerle ilerledi. Çerkes köylerini sistematik olarak yakıp yıkarak ve sağ kalanları Karadeniz kıyısına doğru sürerek bölgeyi boşalttılar. Rusya, Soçi yakınlarında bugünkü Krasnaya Polyana vadisinde zaferini ilan etti. Bu dönemde uygulanan politikalar, sadece askerî bir fetih olmaktan öte, soykırım niteliği de taşıyordu. Savaş sonrasında en az 500 bin Çerkes’in ölümü kaydedilirken birçokları Osmanlı topraklarına sürüldü. Bir toplumun hafızasının, kültürel kimliğinin parçalanması böylece yaşandı.
Sayılarla sürgün
Osmanlı arşivleri ve dönemin konsolosluk raporları, sürgün edilen Çerkes sayısını 900 bin ila 1,5 milyon arasında olduğunu gösteriyor. En az 500 bin kişinin yolculuk sırasında gıda eksikliği, salgın hastalıklar (tifo ve kolera) yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Yaşanan bu trajik ölümlerle Karadeniz âdeta bir toplu mezar niteliği taşıyor. Trabzon, Samsun, Sinop ve İstanbul kıyıları, bu acı yolculuğun tanıkları oldu. 1864’te yaşananlar;
- Planlı ve sistemli bir sürgün politikası,
- Sivil halkın doğrudan hedef alınması,
- Kültürel, sosyal ve coğrafi olarak varlıklarının dağıtılmasıydı.
Bu maddelere bağlı olarak birçok tarihçi, akademisyen, Çerkes sürgününü bir soykırım olarak değerlendirmektedir. Ancak bu tanım hâlâ uluslararası kamuoyunda yeterince kabul görmemiştir.
Çerkes diasporası ve bellek
Sürgün sadece Çerkes halkını fiziksel olarak parçalamakla kalmadı, kültürel ve demografik yapısına zarar verdi. Birçok Adige boyu ve konuşulan yerel diller tarihin tozlu sayfalarına karıştı. Bugün farklı coğrafyalara dağılan Çerkesler kültürel kod ve bağlarından koparıldı. Türkiye'de Kayseri’den Düzce’ye, Samsun’dan Hatay’a kadar birçok yerleşim yerinde kurulan Çerkes köyleri bugün hâlâ bu hafızanın izlerini taşımaktadır. Ancak kuşaklar arasındaki zayıflayan bağlar, dil ve geleneklerin korunmasını zorlaştırmıştır. Çerkesler, bu olayın "soykırım" olarak tanınması için uluslararası platformlarda kampanyalar yürütmekte, akademik çalışmalar yapmakta ve farkındalık yaratmaya çalışmaktadırlar. Türkiye’deki Çerkes köyleri, kültürel etkinlikler, danslar, ağıtlar ve sözlü tarih çalışmalarıyla hafızayı canlı tutmaya çalışmaktadır. Ancak diasporada dil kaybı ciddi boyutlara ulaşmıştır; UNESCO'nun yayımladığı "Tehlike Altındaki Diller" raporlarında Adığece ve Abazaca, "kritik derecede tehlike altında" sayılmaktadır.
Sürgün travması, ilk kuşak Çerkesler tarafından doğrudan yaşanmış; sonraki kuşaklara ise sözlü tarih, ağıtlar, anlatılar, destanlar, ritüeller ve kolektif yas biçiminde aktarılmıştır. Birçok Çerkes köyünde yaşlıların “gemilerin karanlığını”, “Karadeniz’in kabaran sularını” ve “çocuklarını denize atan anneleri” anlatmaları sürgünün sözlü anlatım üzerindeki etkisini gösterir.
Belleğin mekânları: Anmalar, semboller
Diasporada hafıza mekânları; anıtlar, kültürel eylemler, etkinliklerdir. 21 Mayıs anmaları, sürgünü hatırlatmak için inşa edilen sembolik anıtlar, dernekler, Çerkesce tiyatro ve dans etkinlikleri bu hafıza mekânlarının örnekleridir. Türkiye’de İstanbul, Düzce, Kayseri gibi şehirlerde faaliyet gösteren Çerkes dernekleri, belleğin yeniden üretildiği alanlardır. 21 Mayıs her yıl siyah kıyafetlerle yapılan yürüyüşler, denize bırakılan çelenkler ve ağıtlarla anılır. Nalçik’te ve Ürdün’de sürgünü anmak için dikilen anıtlar, bellekle mekân arasında bağ kurar. Bunlarla birlikte Çerkes kültür evleri, müzeler ve dijital arşiv projeleri (örneğin "No Sochi 2014" kampanyası) hem geçmişe ışık tutmakta hem de kültürel direnişin bir parçası hâline gelmektedir. UNESCO verilerine göre Adığece, Abazaca ve diğer Kuzey Kafkas dilleri ciddi derecede tehlike altındadır. Bu dil kaybı, yalnızca iletişimi değil, belleğin sembolik yapısını da etkilemektedir. Zira her dil, bir hafıza biçimidir.
Siyasal süreç içinde 1864 olaylarının “soykırım” olarak tanınması yönündeki talepler, belleğin sadece geçmişe dönük değil, geleceğe dair de bir söylem ürettiğini gösterir. Tanınma, özür ve onarım talepleri, özellikle genç kuşaklarda politik bir bilinçle dillendirilmektedir.
Unutmamak ve tanınma mücadelesi
Günümüzde, dünyanın dört bir yanına yayılmış Çerkes diasporası, her 21 Mayıs'ta atalarının yaşadığı bu büyük trajediyi anmakta, uluslararası toplumu bu insanlık suçunu tanımaya çağırmaktadır. Bu anma günü, sadece geçmişin acılarını hatırlamakla kalmayıp aynı zamanda Çerkes dilinin, kültürünün ve kimliğinin yaşatılması, gelecek nesillere aktarılması ve anayurtlarına dönüş hakları için verilen mücadelenin de bir sembolüdür. Çerkesler, bu olayın "soykırım" olarak tanınması için uluslararası platformlarda kampanyalar yürütmekte, akademik çalışmalar yapmakta ve farkındalık yaratmaya çalışmaktadırlar. Rusya’nın tarihsel sorumluluğunu kabul etmesini talep etmektedir. Bellek burada yalnızca bir geçmiş anlatısı değil, hakikat arayışı ve adalet mücadelesinin temelidir. Bu anlamda;
- Eğitim faaliyetleri (ana dil kursları, tarih dersleri),
- Medya üretimi (dergiler, podcastler, belgeseller),
- Kültürel etkinlikler (düğünler, müzik, dans, geleneksel kıyafet),
- Sivil toplum örgütlenmeleri yoluyla belleği yaşatmayı sürdürmektedir.
Çerkes diasporası; belleği bir yük olarak değil, bir direniş hafızası olarak taşımaktadır. Bu hafıza yalnızca geçmişi değil; bir halkın bugünkü kimliğini, onurunu ve geleceğini de inşa etmektedir. Hafızayı canlı tutan örnekler ise şöyle:
- “Sürgünün Sesi” (belgesel podcast serisi): Çerkes sürgününü yaşayanların torunlarıyla yapılan röportajlar, tarihçilerle söyleşiler, ağıtların ve sürgün şiirlerinin seslendirmelerini içerir. Kolektif hafızayı dijital ortamda sesli arşiv hâline getirmeyi amaçlamaktadır.
- “Adığe Radyosu” (topluluk yayını): Yayında Çerkes düğün gelenekleri, Ana dil öğretimi, Diaspora hikâyeleri, gençlerle kimlik ve aidiyet sohbetleri yer alıyor.
- 21 Mayıs Sürgün Anma Törenleri: Törenler Kayseri, Düzce, İstanbul gibi şehirlerimizde gerçekleşir. Siyah kıyafetli sessiz yürüyüş törenin en önemli simgesidir. Katılımcılar yasın rengi olan siyah kıyafetlerle gelir. Kolektif bilinci temsilen sessiz yürüyüşler yapılır.
- Denize karanfil bırakma töreni: Özellikle sahil şehirlerinde (İstanbul, Samsun, Sakarya gibi) denize siyah karanfiller veya meşaleler bırakılır. Bu sembolik eylem, Karadeniz’de hayatını kaybeden on binlerce Çerkes’i temsil eder. Bazı törenlerde sürgün yollarının, ölümlerle dolu gemi rotalarının çizildiği haritalar sergilenir.
21 Mayıs, yalnızca bir matem günü değil; aynı zamanda hafızaya sahip çıkma, kültürü yaşatma ve adaleti talep etme günüdür. Çerkesler 160 yıldır unutmuyor, unutturmuyor…

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.