04 June 2025

Suriye’nin enerji açığında kritik rol Türkiye’nin

Suriye, yıllardır süregelen savaşın ağır tahribatıyla enerji alanında büyük bir açık yaşıyor. Türkiye, ekonomik ilişkileri ve bölgesel politikaları nedeniyle bu açığın kapatılması hususunda kritik bir aktör konumunda. Türkiye ve Suriye arasındaki enerji iş birlikleri yeniden gündeme gelmeli mi?

Arap halklarının özgürlük ve demokrasi talebi ile başlayan Arap Baharı süreci; Suriye’de 2011 yılında başladı ve büyük yıkımlara sebep vererek, 2025 yılına kadar sürdü. Süreç içerisinde başta Suriye, Libya ve Yemen olmak üzere bir iç savaşa dönüşen bölge, dünyanın en öncelik arz eden ve uluslararası düzen ve güvenliği tehdit eden bölgelerinden biri hâlini aldı.  Mezhepçilik anlayışı ile savaşa müdahil olan İran, Irak ve Lübnan’ın politikası, bölgedeki kaos ortamının en büyük nedenlerinden biri olacaktı. Denkleme Rusya’nın da katılması, mevcut çatışma ve gerginlikleri dünya çapında bir savaş hâline getirdi.

Yüz binlerce ölü, bu rakamlardan daha fazla yaralı ve milyonlarca göçmenin olduğu söz konusu savaş, dünyanın diğer bölgelerini de etkiledi. Güney sınırlarımızda yıllardır süregelen bu savaşta kaybedenler, sadece Suriye ve Irak halkları değil; tüm bölge, dolayısıyla insanlık oldu.

Mevcut iç karışıklar veya iç savaş olarak nitelenebilecek gerginlikler sona erdikten sonra bölge kalkınsa bile geriye dönülemeyecek, telafi edilemeyecek zararlar meydana geldi.

Suriye’nin yeniden inşasında ise herkesin beklediği gibi inşaat alanında bir kalkınmadan çok enerji sektöründe bir kalkınma olacağı düşünülüyor. Çünkü Asya’nın Akdeniz’e açılan kapısı olan Suriye’nin kendi kendine yetebilen enerji kaynakları mevcut. Tek sorun, bu kaynaklara erişim ve kullanıma hazır hâle getirilmesi.

Yıkımın ardından: Suriye’de enerji krizi

Suriye, 2011 yılında başlayan ve günümüze kadar süren iç savaşın ardından, yalnızca sosyo-politik bir çöküş yaşamadı; aynı zamanda altyapısı, sanayi tesisleri ve enerji üretim merkezleri büyük oranda tahrip oldu. Bu yıkımın en çarpıcı sonuçlarından biri de ülkenin enerji alanındaki kapasitesinin ciddi oranda azalması oldu. Elektrik üretimi durma noktasına geldi, petrol ve doğal gaz tesisleri zarar gördü, rafineriler çalışamaz duruma geldi.

Özellikle Halep, Hama, Humus ve Şam gibi büyük şehirlerde enerji kesintileri günlük hayatın vazgeçilmezi oldu. Suriye Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre ülke genelindeki elektrik üretim kapasitesinde, savaş öncesine kıyasla %70’in üzerinde bir düşüş yaşandı.

Suriye, savaş öncesi günde yaklaşık 385 bin varil petrol üretimiyle Orta Doğu’da orta ölçekli bir üretici konumundaydı. Ancak bugün bu rakam, istikrarsızlık ve altyapı kaybı nedeniyle 80 bin varilin altına düşmüş durumda. Ülkenin doğusunda yer alan ve enerji kaynakları açısından zengin olan Deyrizor, Rakka ve Haseke bölgeleri, hem Rejim hem de muhalif unsurlar ile terör örgütlerinin kontrol mücadelelerine sahne oldu.

Ayrıca ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'nin kontrolündeki bölgelerdeki enerji kaynaklarının Rejim tarafından etkin şekilde kullanılamaması, Şam yönetimini enerji bakımından dışa bağımlı hâle getirdi. Uzun vadede Suriye’nin enerji açığı, yalnızca bir ülkenin krizi değil; Orta Doğu enerji denkleminde büyük etkiler oluşturacak bir potansiyele sahip.

Türkiye’nin stratejik rolü

Suriye’nin enerji açığı, bölgesel istikrarsızlığın hem bir sonucu hem de tetikleyicisidir. Yeniden yapılanan Suriye’de, enerji arzı sağlanmadan; kalkınma ve normalleşme mümkün değil. Türkiye, bu boşluğu kapatabilecek az sayıdaki aktörlerden biri. Ancak bu rol, yalnızca teknik değil; diplomatik, stratejik ve insani sorumlulukları da beraberinde getiriyor.

Türkiye, savaş sonrası yeniden inşa süreçlerinde ve özellikle enerji alanında Suriye’ye hem doğrudan hem dolaylı katkılar sunabilecek en önemli ülke durumunda. Söz konusu bu rol, hem ekonomik kazanç hem de diplomatik nüfuz açısından büyük önem taşıyor. Bu denklemde Türkiye’nin teknik kapasitesi, altyapı deneyimi ve bölgeye yakınlığı, onu vazgeçilmez bir aktör hâline getiriyor. Dolayısıyla Türkiye, Suriye için hem bir enerji koridoru hem de potansiyel bir tedarikçi olarak kritik bir konumda yer alıyor.

Suriye’nin enerji altyapısının yeniden inşasında uluslararası finansman ve teknik destek gerekiyor. Türkiye’nin enerji diplomasisi, tedarikçi olmasının yanı sıra, aynı zamanda Rusya, İran ve Avrupa arasında arabuluculuk ya da lojistik destek rolüyle de genişliyor. Türkiye, bu noktada Suriye’ye yönelik enerji projelerinde hem teknik partner hem de siyasi kolaylaştırıcı olarak ön plana çıkıyor.

Türkiye; son yıllarda, özellikle Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin denetiminde ya da etkisinde olan bölgelerde (Afrin, El Bab, Azez, Cerablus gibi), elektrik altyapısının kurulmasında aktif rol oynadı. Türk firmaları bu bölgelerde trafo, elektrik hatları ve dağıtım altyapısını kurarak, bölge halkına elektrik sağladı.

Türkiye’den Suriye’ye elektrik ihracatı

Savaştan önce yaklaşık 8.500 MW olan Suriye’nin elektrik kurulu gücü şuan 1.700 MW’lara kadar düştü. Suriye Enerji Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre; bu kapasitenin 10.000 MW’a çıkarılması gerekiyor. Enerji Bakanlığı’mızın yetkililerine göre; önümüzdeki aylarda Türkiye’den Suriye’ye ortalama 1.000 MW elektrik ihracatı gerçekleştirilmesi düşünüldü. Ayrıca Kilis-Halep Doğal Gaz Boru Hattı’nın yıl içerisinde tamamlanarak, Suriye’nin ihtiyacı olan yaklaşık 2 milyar metreküp doğal gazın gönderilmesi hedeflendi.

Türkiye, son zamanlarda sahip olduğu LNG terminalleri ve TANAP gibi uluslararası doğal gaz boru hatları ile bölgenin enerji üssü olma yönünde ciddi adımlar atıyor. Suriye’nin yeniden inşasında bu altyapılar önem arz ediyor. Özellikle, İdlib ve Halep çevresinde kurulacak küçük ölçekli enerji santralleri ya da taşınabilir jeneratör sistemleri için Türkiye’den LNG desteği gündeme geliyor.

Türkiye’nin bu stratejik pozisyonuna rağmen, Suriye ile enerji işbirliği önündeki en büyük engel siyasi istikrarsızlık ve uluslararası yaptırımlar. ABD ve AB’nin Esad rejimine yönelik ambargoları, birçok enerji firmasının ve yatırımcının bölgeye girmesini engelledi. Ayrıca Türkiye’nin kendi iç enerji dengesi, sınır güvenliği ve mülteci yükü gibi iç dinamikleri de dikkatle yönetilmesi gereken başlıklar arasında.

Sonuç olarak Suriye iç savaşı, 2011 yılından itibaren bölgede derin yaralar açarak, başta ekonomik istikrarsızlık olmak üzere bir çok alanda tahribatlara yol açtı. Söz konusu durum iki komşu ülke olan Türkiye ve Suriye arasındaki ekonomi ve enerji iş birliği imkânlarını da önemli ölçüde etkiledi. Ancak savaşın etkilerinin azalması ve Suriye’nin yeniden inşa sürecine girmesiyle birlikte, Türkiye ile Suriye arasında enerji alanındaki iş birliği potansiyeli yeniden değerlendirilmesi gereken bir konu hâline geldi.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...