
Saraydan tekkeye: Osmanlı’da Muharrem’in izleri
Muharrem ayı, "Allah’ın ayı" olarak bilinen kutsal bir zamandır. Aşure Günü, peygamberlerin önemli olaylarına tanıklık etse de Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilmesiyle özdeşleşmiştir. Osmanlı'da Muharremiye şiirleri ve aşure geleneğiyle anılan bu ay, matemle bereketi bir araya getirir.
Şehrullahi’l-Muharrem olarak da bilinen Allah’ın ayı “Muharrem”, lügatte “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” manasındadır ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adıdır. Haram, harem, ihram, hürmet, muhterem, hurma, mahrum hep aynı köktendir.
Bilhassa bu ayın onuncu günü -İbranîce aşûrâ on demektir- İslam tarihçilerine göre pek çok mühim hadisenin cereyan ettiği bir gündür. Buna göre; Hazret-i Âdem’in tövbesinin kabulü, Hazret-i Nuh’un gemisinin tufandan kurtulması, Hazret-i Yunus’un balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahim’in Nemrud’un ateşinde yanmaması, Hazret-i İdris’in göğe çıkarılması, Hazret-i Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuşup gözlerindeki perdenin kalkması, Hazret-i Yusuf’un kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyüb’ün şifaya kavuşması, Hazret-i Musa’nın Kızıldeniz’den geçip firavunun boğulması ve Hazret-i İsa’nın doğumu ve göğe çıkarılması Aşure Günü olmuştur.
Adı geçen peygamberlerin hayatlarındaki kritik hususların bu tarihte vuku bulmasına rağmen Hz. Hüseyin Efendimiz’in Kerbelâ’da aynı tarihte katledilişi, daha bir hatırlanır olmuştur. İran’daki matem geleneği Osmanlılarda olmasa da bu elim hadise, çeşitli vesilelerle yad edilmiştir. Âdeta 10 Muharrem tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hz. Hüseyin ve aşure ile özdeşleşmiştir. Muharrem ayında Osmanlı geleneklerine geçmeden evvel, bir yanlışa da temas etmek gerekir: Hicret. Muharrem ayında vaki olan hadiseler anlatılırken Peygamber Efendimiz’in (sav) bu ayda hicret ettiği söylenir. Oysa Efendimiz’in (sav) hicreti 26 Safer Perşembe akşamı yatsıdan sonra başlayıp 12 Rebiülevvel Cuma günü ikindi vakti Medine’de bitmiştir.
Osmanlı’da ehl-i beyt-i Mustafa muhabbeti daim tutulmuş ve Kerbelâ hadisesi üzerine “Muharremiye” isimli bir şiir geleneği vücuda getirilmiştir. 15. yüzyılda Yazıcıoğlu Mehmet Efendi’nin Muhammediyye isimli eserindeki 54 beyitlik “Vefâtü’l-Hasan ve’l-Hüseyin” manzumesini, Hz. Hüseyin türbedarı Fuzulî takip etmiş ve Âşık Yunus’un “Şehidlerin serçeşmesi / Enbiyânın bağrı başı / Evliyânın gözü yaşı / Hasan ile Hüseyin’dir” satırlarında bu şehadet can bulmuştur. Bundan başka Osmanlı döneminde onlarca Muharremiye türünde eser yazılmıştır. Bunların çoğu tekkede olmak üzere “Muhammediyyehan” denilen sanatkârlar tarafından “Muharrem ayında” yapılan toplantılarda mûsiki eşliğinde okunmuştur.
Diğer taraftan bu acı olay halk ve âşık edebiyatında da sıkça konu edilmiş, bu tür şiirlere “mersiye” yahut “Muharremlik” denilmiştir. Bilhassa Alevî ve Bektaşî çevrelerde bu türde yüzlerce manzume yazılmıştır. Dedemoğlu, Noksanî Baba, Hilâlî, Derviş Kemal, Ârif Abdal bunlardan bazılarıdır.
İkramın ayı
Ayrıca Muharrem ayı senenin başlangıcı olduğu için şairler, devlet büyüklerine çeşitli tebrik kasideleri sunmuş ve bunlar da “Muharremiye” ismiyle anılmıştır. Padişah bu kasideleri sunanlara birtakım hediyeler ve ihsanlarda bulunmuştur. Zira senenin ilk günü ele geçen para ve hediyelerin o yılın bolluk içinde geçeceğine işaret ettiğine inanılmıştır. Bu sebeple tekkelerde Muharrem ayının ilk günü için yağ, un, şeker ve tuz gibi temel ihtiyaçların Muharrem’in birinci gün temin edilmesi ve bu sayede bütün yılın bereketli geçeceği umulur.
Muharrem ayı denilince akla aşure tatlısı gelir. Zira eskiden bazı tatlılar bazı zamanlarda yapılırdı. Mesela baklava bayramda, kadayıf düğünde, güllaç Ramazan’da, lokma kandilde, helva cenazede hazırlanırdı. Aşure içinse Muharrem ayı tercih edilir. Çünkü aşure için meşhur bir rivayet vardır; o da bu aydadır. Rivayete göre Hz. Nuh, tufandan kurtulduğunda gemisinde kalan zahire ve yemişi birbirine katarak bu tatlıyı yaptırmıştı. Aşurenin 10 Muharrem’i hatırlatması için de en az on malzeme kullanılırdı. Yalnız aşure, Osmanlılarda yalnızca Muharrem ayında değil; Berat Kandili ve Ramazan gecelerinde imaretlerde yapılıp dağıtılmaktaydı. Ayrıca bazı özel günlerde de aşure yapılmaktaydı. Faraza sarayda divan günlerinde paşalara verilen yemeklerde ve ziyafetlerde aşure ikram edilirdi.
Osmanlı döneminde Muharrem ayı geleneklerinden birisi de bu aşure yapma ve dağıtma merasimidir. Bilhassa İstanbul’da bütün tekke erbabı en kıdemli âsitâne olan Sümbül Efendi Tekkesi’nde toplanır ve ilk aşure de burada pişirilirdi. Malûm olduğu gibi “Çifte Sultanlar” olarak bilinen “Kerîmeteyn-i Muhteremeyn”, Hz. Hüseyin Efendimiz’in iki kızı, Koca Mustafa Paşa Sümbül Efendi Camii bahçesinde medfundur. Kıdemi ve misafirleri cihetiyle 10 Muharrem’de âşıklara merkez olan bu âsitânenin geleneği şöyledir: 10 Muharrem’de öğleden sonra 12 rekât Husâma Namazı kılınır ve Yazıcızâde Mersiyesi okunup gecesinde de yüz rekât namaz kılınarak yetmiş bin tevhid çekilirdi. Bugün de aynı mekânda ehl-i beyt âşıkları bu geleneği sürdürüyorlar.
Yine sarayda aşçılar ve kiler ağalarının riyasetinde kazanlarla aşure pişirilir ve fakir, fukaraya ikram edilirdi. Hatta saraydan tekkelere, tekkelerden de saraya özel kaplarda aşureler gider, farklı lezzet ve dualarla pişmiş aşureden herkes nasibini alırdı. Böylece Muharrem ayı, Osmanlı toplumunda hem matemin hem bereketin hem gözyaşının hem tatlının aynı sofrada buluştuğu özel bir zaman dilimine dönüşmüştür. Aşure kazanlarında kaynayan yalnızca tatlı değil; birlik, inanç ve hatıra olmuştur. Osmanlı’dan günümüze uzanan bu gelenek, aynı zamanda bir milletin tarih içinde pişirdiği ortak hafızadır.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.