Ruh Sağlığı Yasası: Türkiye’nin sürekli ertelenen sorunu
Ruh Sağlığı Yasası neden önemli? Ruh sağlığı ile bağımlılıklar arasında nasıl bir ilişki var? Bu konuda eski yasaları niçin güncellemeliyiz?
Franz Fanon diyor ki:
“Her kuşak, göreceli belirsizlikten sıyrılarak kendi misyonunu keşfetmeli, onu tamamlamalı ya da ona sırtını dönmelidir.”
Fanon, “Yeyüzünün Lanetlileri” adlı kitabındaki bu alıntıda; her kuşağın kendi tarihsel sorumluluğuna vurgu yapar, bu sorumluluğu yerine getirmesinin zorunluluğunun altını çizer. Öyle ki bu sorumluluğu gerçekleştirememeyi, ihanet olarak değerlendirir. Nedir bizi bu sorumluluktan uzaklaştıran ya da onu bulmada engelleyen bariyerler, “göreceli belirsizlikler”?
Günümüzden bazı başlıklar; bölgesel çatışmalar, artan toplumsal gerginlikler ve kana susamış devletler ya da devlet başkanları, demokratik kurumların zayıflaması, dezenformasyon ve yanlış bilginin yayılımı, gelir eşitsizliğinin derinleşmesi, enflasyon ve ekonomik istikrarsızlık, konut krizi, yapay zekâ ve otomasyon kaynaklı iş güvencesizliği, dijital gözetim ve mahremiyet sorunları, ekolojik felaketler, geleneksel değerlerin sorgulanması, aile yapısındaki değişimler, eğitimde fırsat eşitsizliği, sürdürülebilir şehirleşme ihtiyacı, altyapı yetersizliği vb… Her biri kendi içinde karmaşık ve birbiriyle ilişkili olan bu göreceli belirsizliklerin arasında sağlık sorunları da başı çekiyor; pandemi sonrası belirsizlikler, sağlık sistemlerinin yetersizliği ve her gün ortaya çıkan korkunç sahtekârlıklar, yeni salgın hastalık riskleri ve elbette mental sağlık krizleri…
Ruh sağlığı ve sigara
IPSOS’un 2024 yılında yayımladığı “Ruh Sağlığı Raporu” dünya genelinde endişe verici ama şaşırtıcı olmayan bir tabloyu göz önüne seriyor. 31 ülkeyi kapsayan araştırma insanların %45’inin üç yıl üst üste akıl sağlığını öncelikli problem olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Aynı araştırmada COVİD-19 endişesinin %70’den %13’e düşmesi, ruh sağlığı kaygısının %13’ten %44’e yükselmesi, pandeminin ardında bıraktığı ve içinde yaşadığımız göreceli belirsizliklerin sebep olduğu derin izlere işaret ediyor.
Bu tablonun daha da endişe verici yanı, ruh sağlığı sorunları ile sigara kullanımı arasındaki çarpıcı ilişki. “Action of Smoking and Health”in araştırması, bu bağlantıyı net bir biçimde ortaya koyuyor. İngiltere’de son 30 yılda genel nüfusta sigara kullanımı neredeyse yarı yarıya azalırken (%27’den %14,9’a), ciddi ruh sağlığı sorunu yaşayanlarda bu oran %40,5 civarında sabit kalmış. ABD’de de benzer bir tablo var: 2009-11 verilerine göre ruh sağlığı sorunu olanlarda sigara kullanımı %36,1 iken, olmayanlarda %21,4; neredeyse 2 katı.
Türkiye’deki tablo ise daha da kaygı verici. TÜİK’in 2022 verilerine göre 15 yaş ve üzeri toplam nüfusta her gün (düzenli olarak) 3 kişiden birinin tütün mamulü kullandığı gözlemleniyor; yaklaşık 19,1 milyon kişi. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi raporuna göre de Türkiye, en fazla sigara içen ülkeler arasında %27,3 ile ikinci sırada geliyor, birinci sırada ise Bulgaristan var.
Bu veriler, ruh sağlığı ve sigara bağımlılığının birbirini besleyen iki önemli halk sorunu olduğunu gösteriyor. Sigara kullanımının azaltılmasına yönelik politikaların başarıya ulaşması için ruh sağlığı hizmetlerinin erişilebilirliği ve etkinliği kritik önem taşıyor, bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılması da “Ruh Sağlığı Yasası” konusunda yeni bir paradigma ihtiyacını ortaya koyuyor.
Türkiye’nin eskimiş yasası
Türkiye’de 1928 yılında İsviçre’den alınan ve hâlâ yürürlükte olan Sağlık Yasası’nda ruh sağlığından bahis bile geçmez. “Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” adlı bu yasa, sadece tıbbi hastalıkları tanıyor ve hekim-hasta ilişkisini de bu çerçevede düzenliyor.
Mevcut hükümlere göre ruh sağlığı hizmeti ve psikoterapi uygulamasını yalnızca psikiyatristler ve tezli klinik psikologlar verebiliyor. Oysa dünyada böyle bir sınırlama yok. Amerika, Avrupa, Avustralya gibi ülkelerde psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışmanlar ve aile terapistleri de bu hizmeti verebiliyor.
Uzmanların belirttiğine göre Türkiye’de 300-400 bin yetişmiş meslek örgütü mezunu bulunuyor. Ancak nüfusun her yıl 1 milyon artması, pandemi sonrası sorunlar, Filistin-İsrail Savaşı’nın etkileri, deprem travması gibi faktörler ve yukarıda saydığımız “göreceli belirsizlikler”i düşündüğümüzde, bu sayı yetersiz kalıyor. İntihar oranları artıyor, sosyal bağlar zayıflıyor, gelecek umudu erozyona uğruyor, mutsuzluk ve kötümserlik virüs gibi sayılıyor. İçinde yaşadığımız “bilgi çağı”, ironik bir şekilde hayatı daha anlamsız kılıyor. Modern toplumun yarattığı paradokslar, insanları hem daha bilgili hem de daha anlamsız bir varoluşa sürüklüyor.
Modern çağın ruh sağlığı krizine karşı geliştirilen “hızlı çözümler” ise yeni bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Sosyal medyada milyonlarca takipçiye ulaşan “wellness” hesapları, karmaşık psikolojik sorunları basit formüllere indirgeyerek tehlikeli bir yanılsama yaratıyor. Çocukluk travmasını çözmek bizi iyileştirecek sanıyor, anne babamızı başarısızlık ile suçluyor, günlük motivasyon kartları ile kompleks duyguları basite indirgiyor, derinlikli terapi yerine geçici rahatlama arıyoruz. Self-help kitaplarında standardize edilmiş çözüm önerilerinden medet umuyor, gerçek değişim ve gelişim yerine “toksik iyimserlik” tuzağına düşüyoruz. Her şeyin pozitif görülmesi baskısı, negatif duyguların bastırılması ve gerçekçi olmayan beklentiler… Ta ki ruh hastası bir gencin, iki genç kızın hayatını canice almasına kadar, ta ki ruhu hasta olan bir gencin diğerini kıtır kıtır doğramasına kadar. İşte o zaman ruh sağlığı, toplumsal bir olgu olarak gerçek bir kimliğe bürünüyor. Gerçek bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Ancak sistemdeki yetersizlikler yüzünden, toplumun ihtiyaçlarına cevap veremez oluyor.
Ticari kaygılar da cabası
Öte yanda ruh sağlığı konusunda profesyonel hizmetler, kapitalist sistemin de bir parçası olarak, iyileşme süreci alınıp satılabilen bir ürüne dönüşmüş durumda. Online terapi platformlarının paket satışları, indirimli seans kampanyaları kadar terapist-danışan ilişkisinin satıcı-müşteri ilişkisine evrilmesi, güven ilişkisini de zedeliyor. Öyle ki insanlar terapist ihtiyacı olduğunda “uygun vizite ücretli” kriterini de mutlaka zikrediyor. Meslek itibar kaybediyor, ruh sağlığı hizmetlerine güvensizlik nüksediyor, sahte uzmanlıklar yaygınlaşıyor.
İşte bu metalaşma süreci, ruh sağlığı alanının özünü de tehdit ederken; profesyonel değerlerin korunması, halk sağlığının korunması ve etik standartların güçlendirilmesi her zamankinden daha önemli hâle geliyor. Ruh sağlığı yasası da her zamankinden daha acil ve daha kritik bir konu oluyor. Önleyici ve toplum temelli bir yasa yaklaşımı benimsenmeli; “Kim psikoterapi yapabilir?” sorusu cevaplanmalı ve kriterler getirilmeli. Eğitimler ve denetimler ile yasanın uygulanması konusunda sağlam bir sistem kurulmalı. Yeni Ruh Sağlığı Yasası, meselenin tüm taraflarını (hasta, psikiyatr, psikolog, sosyal hizmet çalışanları, rehberlik uzmanları vs.) kapsayacak şekilde düzenlenmeli ve ülkemizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte hazırlanmalı.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.