16 May 2025

Ofra Bengio’dan yapıcı değil, yıkıcı analiz

Orta Doğu uzmanı Ofra Bengio, Kürt meselesi hakkındaki analizleriyle Türkiye’nin "Terörsüz Türkiye” iddiasını sorguluyor. Peki, Bengio’nun argümanlarında hangi zayıf noktalar bulunuyor? Türkiye’nin terörle mücadelesi ve güvenlik kaygıları bu çerçevede nasıl değerlendirilmeli?

Orta Doğu uzmanı Ofra Bengio'nun Kürt meselesine dair dile getirdiği görüşler, bölgenin karmaşık yapısını anlama iddiasıyla ortaya konsa da Türkiye'nin millî güvenliğini ve “Terörsüz Türkiye” hedefini merkeze alan tezleriyle ciddi çelişkiler barındırıyor. Bengio'nun analizleri, Kürt sorununun çok boyutluluğunu vurgularken, Türkiye'nin terörle mücadelesindeki haklılığını ve stratejik hamlelerinin ardındaki güvenlik kaygılarını yeterince dikkate almıyor, hatta yer yer bu mücadeleyi farklı motivasyonlarla ilişkilendirme eğilimi gösteriyor. Biz de Bengio’nun perspektifini Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” stratejisi ekseninde eleştirel bir tonla yeniden ele alarak, Bengio’nun argümanlarının Türkiye’nin tezleri karşısındaki zayıflıklarını ortaya koymayı amaçladık.

Bengio’nun modern tarihte Müslüman ülkelerin Kürtler için “ana düşman” konumunda olması gerektiği yönündeki iması,

son derece tehlikeli ve gerçeklikten uzak bir genelleme. Türkiye’nin Kürt vatandaşları, ülkenin eşit ve onurlu bireyleri olarak yaşıyorlar. Türkiye’nin mücadelesi, herhangi bir etnik kimliğe karşı değil; doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne, birlik ve beraberliğine kasteden PKK terör örgütüne ve onun Suriye’deki uzantılarına karşı. PKK geçmiş yıllardaki eylemleriyle, yalnızca güvenlik güçlerini değil; sivil Kürt vatandaşları da hedef alarak bölge halkına zulmetti. Dolayısıyla Türkiye’nin bu terör yapılanmalarıyla mücadelesini “Müslüman ülkelerin Kürtlere düşmanlığı” gibi asılsız bir zemine oturtmak, terör örgütünün gerçek yüzünü göz ardı etmek anlamına gelir. Türkiye’nin amacı, etnik bir grubu düşmanlaştırmak değil, tüm vatandaşlarının terör tehdidinden arındırılmış bir ortamda güvenle yaşamalarını sağlamaktır. “Terörsüz Türkiye” vizyonu tam olarak budur ve bu vizyon, herhangi bir etnik veya dinî kimliği hedef almaz.  

Bengio’nun Kürt nüfusunun Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerdeki bölünmüşlüğünün birleşik bir Kürt hareketini zorlaştırdığı tespiti,

bir gerçeği yansıtmaktadır ancak bu durumun bir “sorun” olarak sunulması sıkıntılıdır. Türkiye’nin üniter yapısı ve egemenliği tartışmasızdır. Farklı ülkelerdeki Kürt topluluklarının kendi devletlerinin vatandaşı olmaları ve o devletin kanunlarına tabi olmaları uluslararası hukukun temel bir gereğidir. “Birleşik bir Kürt hareketi” söylemi, bölgesel istikrarsızlığı körükleme potansiyeli taşıyan ve ayrılıkçı gündemlere hizmet edebilecek tehlikeli bir söylemdir. Türkiye’nin karşı çıktığı, Kürtlerin kültürel hakları veya refahı değil, terör örgütü PKK’nın bölgeyi kana bulama ve yapay bir devlet kurma hayalidir. Türkiye, kendi sınırları içinde yaşayan tüm vatandaşlarının kimliklerini özgürce yaşamalarına saygı duymaktadır. “Terörsüz Türkiye” hedefi, bu özgürlüklerin terör tehdidi altında kalmamasını güvence altına almayı amaçlar.  

Bengio’nun Türkiye’nin bölgedeki “dominant rolü” ve “Kürt meselesine yaklaşımı”na dair yorumları,

Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını göz ardı etmektedir. Türkiye, sınırlarının hemen ötesinde yuvalanan ve sürekli tehdit oluşturan terör unsurlarına karşı operasyonlar düzenleyerek hem kendi güvenliğini sağlamakta hem de bölgenin terörden arındırılmasına katkı sağlamaktadır. Bengio’nun “PKK’yı varoluşsal bir tehdit olarak algılaması” ifadesi, bu algının ne kadar doğru ve yerinde olduğunu teyit etmektedir. Herhangi bir devlet, toprak bütünlüğünü ve vatandaşlarının güvenliğini tehdit eden bir yapılanmaya karşı kayıtsız kalamaz. Türkiye’nin pozisyonu uluslararası hukuka tamamen uygundur ve meşru müdafaa hakkının bir gereğidir.  

Sömürge döneminin çizdiği yapay sınırların Kürtler üzerindeki “travmatik etkisi”ne yapılan vurgu,

tarihî bir gerçekliğe işaret etse de bu durumun günümüzdeki terör faaliyetlerine bir gerekçe veya açıklama olarak sunulması kabul edilemez. Sınırların tarihî arka planı ne olursa olsun, mevcut ulus devletlerin egemenliği uluslararası toplum tarafından tanınmaktadır. PKK’nın şiddet yoluyla bu sınırları değiştirmeye çalışması, egemen devletlerin iç işlerine müdahale niteliği taşımakta ve bölgesel barışı bozmaktadır. Farklı lehçe ve alfabelerin Kürtler arasındaki iletişimi zorlaştırması gibi kültürel farklılıkların, bir terör örgütünün eylemlerini haklı çıkaracak bir argüman olarak sunulması ise tamamen yersizdir. Türkiye, kendi sınırları içindeki kültürel çeşitliliğe saygı duymaktadır ve farklı dil veya lehçelerin kullanılmasına herhangi bir engel teşkil etmemektedir.  

Bengio’nun Rusya’nın Kürt sorununa “doğrudan bir duruşu belirtilmemesiyle birlikte” uluslararası aktörlere dair genel çerçevesi üzerinden yaptığı çıkarımlar,

Türkiye’nin uluslararası alanda terörle mücadelesinde karşılaştığı çifte standartlara işaret etmesi açısından önemlidir. Ancak Bengio’nun bu durumu ulus devletlerin bütünlüğünü önceleyen “prensip”le açıklaması eksik kalmaktadır. Uluslararası sistemin ulus devletlerin bütünlüğünü öncelediği doğru olsa da bazı küresel ve bölgesel aktörlerin kendi stratejik çıkarları doğrultusunda terör örgütleriyle dahi iş birliği yapabildiği veya onlara tolerans gösterebildiği acı bir gerçektir. Türkiye’nin eleştirisi de tam olarak bu noktada yoğunlaşmaktadır. Bazı ülkeler, PKK'nın Suriye'deki uzantılarını “DEAŞ’a karşı mücadele eden ortak” gibi göstermeye çalışarak onlara destek vermekte ve bu durum Türkiye'nin sınır güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir. Bengio'nun “Rusya'nın da Kürtleri kendi stratejik hedefleri doğrultusunda kullanabileceği” veya “Kürtlerin özerklik arayışlarını kendi çıkarlarıyla çelişmeyecek şekilde değerlendirebileceği” yönündeki tespiti, uluslararası ilişkilerdeki pragmatizmin ve çıkar odaklı yaklaşımların tehlikeli sonuçlarını açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, Türkiye'nin “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşma yolunda karşılaştığı en büyük zorluklardan biridir.  

Bengio’nun “uluslararası aktörlerin ikiyüzlü tutumu”na dair eleştirisi,

Türkiye’nin tezleriyle örtüşen önemli bir noktadır. Ulus devletlerin bütünlüğünü savunduğunu iddia eden ülkelerin, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve güvenliğine kasteden terör örgütlerine dolaylı veya dolaysız destek vermesi, uluslararası ilişkilerdeki temel prensiplerin nasıl kolayca ayaklar altına alınabildiğini göstermektedir. Kürtlerin “haklı talepleri” ifadesinin içeriği net olmamakla birlikte, eğer bu “talepler” Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alıyorsa, bu taleplerin “haklı” olarak nitelendirilmesi kabul edilemez. Uluslararası sistemin, terör örgütlerini kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmemesi, Türkiye’nin yıllardır dile getirdiği bir güvenlik sorunudur.  

İsrail örneği üzerinden kurulan “karmaşık ilişki”, bölgesel denklemin ne kadar girift olduğunu göstermektedir. İsrail’in önceliğinin kendi güvenliği olması ve Kürt davasına verdiği desteğin sınırlı kalması, uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluklar veya düşmanlıklar yerine çıkar birlikteliklerinin belirleyici olduğunu teyit eder. Türkiye’nin bölgesel politikaları da kendi ulusal çıkarları ve güvenliği doğrultusunda şekillenmektedir. Bengio’nun Filistin meselesine dair yorum yapmaması, uzmanlık alanının sınırları dâhilinde değerlendirilebilir. Ancak Orta Doğu’daki sorunların ne kadar iç içe geçtiğini ve bir konuya dar bir perspektiften bakmanın yanıltıcı olabileceğini de göstermektedir. İsrail’in güvenliğini ön planda tutan bir uzmanın, Filistin meselesine yaklaşımında da benzer bir “bölgesel istikrar kaygısı” taşıması beklenebilir. Bu, Türkiye’nin haklı güvenlik endişelerini ve terörle mücadelesinin meşruiyetini gölgelemez.  

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” vizyonu

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” stratejisi, ülkenin dört bir yanında yaşayan tüm vatandaşların güvenliğini ve refahını teminat altına almayı hedefler. Bu strateji, herhangi bir etnik veya dinî gruba karşı değil, doğrudan terör tehdidine karşı geliştirilmiştir. PKK’nın bir terör örgütü olduğu gerçeği, uluslararası alanda daha güçlü bir şekilde kabul görmeli ve bu örgütün finansal ve lojistik kaynakları kurutulmalıdır. Türkiye'nin sınır ötesi operasyonları, uluslararası hukukun tanıdığı meşru müdafaa hakkının bir tezahürüdür ve bölgenin terörden temizlenmesine hizmet etmektedir.  

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşması; sadece kendi güvenliği için değil, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrar için de hayati öneme sahiptir. Bu hedefe ulaşmak için Türkiye, terörün her türlüsüyle kararlılıkla mücadele etmeye devam edecektir.

Türkiye’nin terörle mücadelesi, bir etnik grupla mücadele değil, tüm bölgeyi tehdit eden eli kanlı bir terör örgütüne karşı verilen haklı bir savaştır. “Terörsüz Türkiye”, tüm vatandaşları kucaklayan, barış ve huzur içinde bir gelecek vizyonudur ve bu vizyonun gerçekleşmesi için Türkiye tüm imkanlarını seferber etmeye devam edecektir. Uluslararası alanda bu mücadelenin doğru anlaşılması ve desteklenmesi, bölgesel ve küresel güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’nin terörle mücadelesi, sadece askerî operasyonlardan ibaret değildir. Aynı zamanda diplomatik, istihbarat ve sosyo-ekonomik boyutları da içermektedir. Terörün beslendiği kaynakların kurutulması, terör örgütlerinin propaganda faaliyetlerinin engellenmesi ve toplumsal birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi, “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmada kritik rol oynamaktadır. Türkiye, bu çok yönlü mücadeleyi sürdürürken, uluslararası iş birliğinin önemine de inanmaktadır. Ancak bu iş birliği; terör örgütleri arasında ayrım yapmayan, terörü bir insanlık suçu olarak gören ve tüm ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyan bir temelde yükselmelidir.

Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” stratejisi, bölgesel barış ve istikrarı tehdit eden tüm terör örgütlerini hedef almaktadır. PKK’nın yanı sıra DEAŞ, FETÖ ve diğer terör yapılanmalarıyla mücadele de bu stratejinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu örgütlerin hepsi, farklı ideolojilere sahip olsalar da şiddeti bir araç olarak kullanmakta ve masum insanları hedef almaktadır. Türkiye’nin bu örgütler arasında herhangi bir ayrım yapmaksızın yürüttüğü mücadele, terörle küresel mücadelenin de bir gereğidir.

 “Terörsüz Türkiye”, sınırları içinde ve dışında hiçbir terör örgütünün faaliyet gösteremediği, tüm vatandaşların huzur ve güven içinde yaşadığı bir ülkedir. Bu hedef, Türkiye Cumhuriyeti’nin en öncelikli hedeflerinden biridir ve bu uğurda her türlü adım kararlılıkla atılmaya devam edecektir.

Türkiye’nin tezleri açık ve nettir: Terörün hiçbir türü kabul edilemez ve terörle mücadele, egemen bir devletin en temel hakkı ve görevidir. Bengio ve benzeri akademisyenlerin analizlerindeki eleştirel yaklaşımın, bu temel gerçekleri göz ardı etmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yapılan analizler eksik ve yanıltıcı olmaktan öteye gidemez.

Ofra Bengio kimdir?

Ofra Bengio, Tel Aviv Üniversitesi’ndeki Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırmacı ve aynı merkezde Kürt Çalışmaları Programı'nın başkanıdır. Aynı zamanda Kudüs’teki Shalem College’da öğretim görevlisidir.

Uzmanlık alanları arasında çağdaş Orta Doğu tarihi ve Irak, Türkiye ve Kürtlerin modern ve çağdaş siyaseti bulunmaktadır. Ayrıca Orta Doğu toplumlarının kültür ve edebiyatıyla da ilgilenmektedir. Bengio, Arapça ve Türkçeden İbraniceye şiir ve düz yazı çevirileri yapmıştır. Emory, Pekin ve Boğaziçi Üniversiteleri'nde misafir araştırmacı olarak bulunmuş, Washington Enstitüsü'nde çalışmıştır. Dünya çapında birçok konferansa katılmış ve İsrail ile uluslararası medyada sık sık yorum yapmaktadır. Daha önceki yıllarda Zafer Partisi Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ kendisini “İsrail'in en iyi güvenlik uzmanlarından saygıdeğer Profesör Ofra Bengio” olarak konuşmalarında referans olarak vermiştir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...