
Keşmir sorunu: Türkiye’nin tutumu bize ne anlatıyor?
Keşmir krizi, Hindistan ve Pakistan arasında 1947’den beri süregelen karmaşık ve zaman zaman çatışmalara yol açan bir mesele. Peki, Keşmir’de yaşanan sorunun temel sebepleri ne? Tarihsel süreç bize ne söylüyor? Türkiye’nin tutumunu nasıl değerlendirmeliyiz?
Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir sorunu, 1947 yılında Hindistan’ın Britanya’dan bağımsızlığını kazanmasıyla başlamıştır ve bu bölge o tarihten beri, tarihsel olarak çok ciddi bir siyasi ve askerî gerilim kaynağı olmuştur. Keşmir sorunu, Hindistan ile Pakistan arasındaki en köklü ve çözülmesi en zor anlaşmazlıklardan biri olmaya devam etmektedir. Türkiye, bu soruna yönelik dış politikada dengeli bir yaklaşım sergileyerek, her iki tarafla da iyi ilişkiler kurmuş ve genellikle barışçıl çözümler lehine tavır almıştır. Ancak Türkiye'nin doğrudan arabuluculuk rolü sınırlı kalmıştır.
Tarihî arka plana kısaca bakacak olursak; Britanya, Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasının ardından, ülkeyi ikiye bölmüştür. Söz konusu bölge; çoğunlukla Hinduların yaşadığı yerler olan Hindistan ve çoğunlukla Müslümanların yaşadığı yerler olan Pakistan olarak ayrılmıştır. Ancak Keşmir, bu iki ülkenin arasında kalmış bir bölge olarak ortada kalmıştır.
Keşmir’in durumu hem dinî hem de stratejik açıdan çok karmaşıktır. Hindistan, Keşmir’in Hindistan'a ait olduğunu savunurken, Pakistan Keşmir’in kendi toprakları olduğuna inanmaktadır. Bölge; bölünme sırasında Pakistan’a katılmayan ancak Pakistan’a yakın olan Keşmir Prensliği tarafından yönetilmekteydi. Günümüzde ise bölgedeki nüfusun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, Keşmir’in hükümdarlığını Hindu’lar yapmaktadır.
Keşmir’in tarihsel süreci
Keşmir'deki belirsizlik, 1947-1948 yıllarında ilk Hindistan-Pakistan Savaşı’na yol açmıştır. Savaş sona erdiğinde, Birleşmiş Milletler aracılığıyla geçici bir ateşkes sağlanmış olup, Keşmir'in kuzey kısmı Pakistan'ın denetimine geçerken, güney kısmı Hindistan'ın elinde kalmıştır. Ancak ateşkes sınırının kesin bir çözüm değil, yalnızca bölgesel kontrol sağlama çabası olduğu anlaşılmıştır.
Daha sonraki yıllarda, Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir üzerindeki kontrolün sağlanması için 1965, 1971 ve 1999 yıllarında bir dizi çatışma yaşanmıştır. En belirgin çatışma, 1999 yılındaki Kargil Savaşı’dır. Söz konusu savaşta Pakistan ile Hindistan arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştır. 2019 yılında Hindistan, Keşmir’in özel statüsünü ortadan kaldırarak bölgenin doğrudan Hindistan yönetimine geçmesini sağlamıştır. Böylece Pakistan ve Hindistan arasındaki gerilim yeniden yükselmiştir.
Türkiye’nin Keşmir sorunundaki tutumu
Türkiye, her zaman Keşmir’deki sivil halkın, özellikle Müslümanların haklarının korunması gerektiğini savunmuştur. Keşmir’in özel statüsünün kaldırılmasından sonra, Keşmir halkının haklarının ihlali konusunda ciddi endişeler dile getirmiştir. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası platformlarda her daim Keşmir’deki insani durumu gündeme getirmiştir. Türkiye, Keşmir sorununa yaklaşımında dengeyi korumaya özen göstermiştir. Hem Hindistan hem de Pakistan ile tarihî, kültürel ve stratejik bağlara sahip olmasına rağmen, Türkiye'nin dış politikası genellikle barışçıl bir çözüm arayışı etrafında şekillenmiştir.
Ancak Türkiye, Pakistan ile de tarihî ve kültürel bağlara sahip bir ülkedir. Keşmir meselesi, bu bağlar nedeniyle Türkiye’nin Pakistan’a yakın durmasına neden olmuştur. Türkiye, Pakistan’ın Keşmir’in bağımsızlığını savunan tutumunu desteklemiş ve Pakistan’ın yanında olmuştur. Türkiye, aynı zamanda Keşmir meselesinin barışçıl bir şekilde çözülmesi gerektiğini de vurgulamaktadır.
Türkiye, İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) platformunda Keşmir’in sorunlarına yönelik çözüm arayışlarını desteklemiş ve Pakistan’ın yanında olmuştur. İİT’nin Keşmir konusunda daha fazla ses çıkarması gerektiğini savunmuş ve bu konuda Pakistan’a diplomatik destek sağlamıştır.
Hindistan ile Türkiye arasında genellikle ekonomik ve diplomatik ilişkiler iyi olsa da Keşmir konusu her iki ülkenin ilişkilerini zaman zaman gerginleştirmiştir. Ancak Türkiye, Hindistan’ın iç işlerine müdahale etmekten kaçınmış ve sorunun çözümü konusunda tarafsız bir tutum sergilemiştir.
Türkiye, Keşmir'deki insani krizlere dikkat çekmiş ve Keşmir halkının haklarının korunması gerektiğini vurgulamıştır. Hindistan’ın Keşmir'deki özel statüsünü ortadan kaldırmasına karşı çıkan Türkiye, çözümün ancak diplomatik yollarla sağlanabileceğini savunmuştur. Türkiye, doğrudan bir arabuluculuk rolü üstlenmek yerine, Keşmir sorununun çözümü için uluslararası diplomasi ve çok taraflı platformları (Birleşmiş Milletler gibi) savunmuştur. Türkiye'nin bu konudaki yaklaşımı, tarafsız bir rol üstlenmekten ziyade, genel olarak adalet ve barış yanlısı bir dış politika sergilemektir.
Türkiye’nin arabuluculuk çabaları
Türkiye’nin dış politika yaklaşımı, her iki tarafın da uzlaşı ve çözüm arayışını teşvik etmektir. Ancak Hindistan ve Pakistan’ın Keşmir konusunda birbirinden çok uzak tutumları, Türkiye'nin arabuluculuk çabalarını sınırlı tutmuştur. Ülkemiz, Hindistan ve Pakistan arasında doğrudan bir arabuluculuk rolü üstlenmemiş olsa da bölgedeki gerilimin azaltılması için uluslararası diplomatik ortamda aktif olmuştur. Hindistan ve Pakistan ile olan ikili ilişkilerinde genellikle dengeyi koruyarak, her iki ülkenin de çıkarlarını gözetmeye çalışmıştır. Ancak Keşmir meselesindeki hassasiyetler, Türkiye'nin bu iki ülke ile ilişkilerinde zaman zaman gerginlik oluşturmuştur.
Türkiye, Keşmir konusunda uluslararası toplumun dikkatini çekmeye çalışmış ve Birleşmiş Milletler gibi platformlarda çözüm için adımlar atılmasını savunmuştur. Ancak Hindistan’ın Keşmir’deki egemenlik iddialarına karşı Pakistan’ın yanındayken, Hindistan ile olan diplomatik ilişkilerinde dikkatli bir dil kullanmıştır. Türkiye’nin bu konuda en belirgin duruşu, her iki tarafın da görüşlerinin dikkate alındığı, barışçıl ve diplomatik bir çözümden yana olmasıdır. Özellikle Hindistan’ın Keşmir’deki tek taraflı adımlarına karşı tepkilerini diplomatik yollarla dile getirmiştir.
Keşmir sorunu, Hindistan ile Pakistan arasındaki en eski ve en karmaşık ihtilaflardan biridir ve Türkiye’nin bu sorun karşısındaki duruşu, genellikle insan hakları ve barışçıl çözüm önerileri etrafında şekillenmiştir. Türkiye, tarafsız bir arabulucu olmaktan çok, uluslararası platformlarda çözüm yollarını savunmuş ve Keşmir halkının haklarının korunmasını istemiştir. Ancak Türkiye’nin bölgedeki doğrudan bir arabuluculuk rolü üstlenmesi, her iki ülkenin de ilişkilerini dikkate alarak çok daha hassas bir mesele olmuştur.
Güney Asya’daki bu dava, Hindistan ve Pakistan arasındaki köklü ve uzun süreli gerilimlerden dolayı çözümsüz kalmaya devam etmektedir. Türkiye’nin arabuluculuk çabaları, uluslararası diplomasi ve insan hakları vurgusuyla desteklenmiş ancak bölgedeki tarihsel ve siyasi dinamikler, bu çabaların somut bir çözüme ulaşmasını maalesef engellemiştir. Hindistan ile Pakistan arasındaki bu tarihî ihtilaf, nükleer silah sahibi iki ülkenin doğrudan çatışma riski nedeniyle sadece Güney Asya’nın değil, küresel güvenliğin de önemli meselelerinden biri olmaya devam ediyor.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.