Kazanmayı da kaybetmeyi de bilen yardımsever: Christoph Daum
Kazandığı şampiyonluklar kadar son maçlarda kaybettikleriyle de hatırlanan, Beşiktaş’ın ve Fenerbahçe’nin efsanevi teknik direktörü Christoph Daum’un başarılarına, hayatının zor evrelerine, lösemili çocuklar için verdiği mücadelelere gelin daha yakından bakalım.
Christoph Daum 1953 yılında -o zamanki adı ile- Doğu Almanya Zwickau’da doğuyor. Annesi ve babası o doğduktan sonra Batı Almanya’ya, Duisburg’a kaçıyor. Hayatı bu anlamda bir trajedi ile başlayan Daum, babası vefat edince altı yaşındayken annesini ilk kez görüyor ve onun yanına Batı Almanya’ya geçiyor. Daum ilk başlarda kültürel şok yaşasa da futbol oynayarak bulunduğu topluma uyum sağlıyor. On sekiz yaşında Hamborn 07 takımında başladığı futbolculuk kariyerinde orta sahada forma giyiyor. Daha sonra transfer olduğu Duisburg formasını üç sezon giyen Daum, sonrasında Köln II takımına transfer oluyor ve en büyük başarısını bu takımla Almanya Amatör Şampiyonluğu’nu kazanarak elde ediyor. Şanssızlığı peşini bırakmıyor ve final maçında sahada olamıyor.
Futbolu 1981’de bırakan Daum, 1981-86 sezonlarında Köln II takımını çalıştırdıktan sonra Köln A takımının başına geçiyor ve burada başarılı oluyor, şampiyon olamasa da takımını iki kez lig ikinciliğine taşıyor. Köln’deki başarısı ile dikkatleri üzerine çeken genç teknik direktör, 37 yaşındayken Stuttgart’ın başına geçiyor.
Başarıların izinde bir dev
Efsane 1991-1992 futbol yılı Alman devi Bayern’in şampiyonluk yarışından koptuğu ama son haftaya üç ekibin aynı puanda girdiği müthiş bir sezondu. Ben de o gün televizyon başında o heyecan fırtınasına tanıklık etmiştim. Genel averajın geçerli olduğu o sezon Frankfurt son haftaya 50 puan ve +36 averajla lider girmişti. Stuttgart son hafta 50 puan ve + 29 averajla ikinci, Dortmund ise 50 puan ve +18 averajla üçüncüydü. Frankfurt son maçında rakibini yendiği takdirde büyük bir mucize olmazsa şampiyon oluyordu. Üç maçı konferans yayın ile izliyorduk; dakikalar 63 olduğunda Dortmund önde, Stuttgart berabere, Frankfurt mağluptu ve o sonuçlarla Dortmund şampiyon oluyordu. Onlar için tek şart Stuttgart’ın kazanmamasıydı. Karşılaşmaların 86. dakikasına gelindiğinde efsane stoper Guido Buchwald’ın golü ile Stuttgart öne geçiyor, maçı böyle tamamlıyordu. Haftaya lider giren Frankfurt ise kaybedip sezonu üçüncü bitirmiş ve Dortmund ise ikinci sırada kalmıştı.
Bu efsane başarısı ile tarihe geçen Daum, ertesi sezon Şampiyonlar Ligi’nde ilk maçta 3-0 yendiği Leeds karşısında ikinci maçı 4-1 kaybetmiş olmasına rağmen deplasman golü ile turu geçecekti ki o dönemde Avrupa kupalarında sahada en fazla üç yabancı olabilir kuralını ihlal ettiler ve maç 3-0 hükmen Leeds lehine yazıldı. Ülkemizde de Fenerbahçe-Beşiktaş maçında sahada olması gerekenden fazla yabancı olduğu için maçı 3-0 hükmen kaybetmişti. Bu sebeple üçüncü maç oynandı ve Stuttgart elendi.
Beşiktaş’la kesişen yollar
1993-94 sezonunda Stuttgart ile yolları ayrılan Daum, sürpriz şekilde Beşiktaş’a geldi. Solingen faciası sonrası iki ülke arasında ilişkileri yumuşatmak için Türkiye’ye geldiği söylense de Daum “Almanya’da iki sezonda kazandığım parayı bir sezonda verdiler, o yüzden geldim” demişti. Beşiktaş ile ilk resmî maçında kupada Fenerbahçe’yi eleyen Daum, o sezon Türkiye Kupası’nı finalde Galatasaray’ı yenerek kazanmış ve ilk sezonuna kupa ile başlamıştı. Yardımcısı Koch ile tempolu ve farklı bir futbol oynatan Daum, hemen dikkat çekmişti. Ertesi sezon Ertuğrul, Aumann, Sverisson gibi transferler ile başlayan Beşiktaş; sezonu şampiyon kapatmıştı. Ertuğrul Sağlam’ın yirmi iki gol ile takımın gol kralı olduğu sezonda Metin Tekin ve Mehmet Özdilek’in de dokuzar asistleri şampiyonlukta önemli rol oynamıştı. Yirmi sekiz haftanın yirmi birinde lider olan Beşiktaş, bu şampiyonluğu hak etmişti.
1996-97 sezonunda Almanya’ya dönen Daum, Leverkusen’in başına geçti; burada ilk üç sezonunda şampiyon olamasa da ikincilik ve üçüncülüklerle başarılı oldu, dördüncü sezonun son haftasına lider girse de son maçı kaybederek şampiyonluğu Bayern’e kaptırdı. Sonrasında adı millî takımla geçmeye başlamıştı. Fakat Almanya’da bir televizyon programında tartıştığı Bayern Münih Başkanı Höness’in Daum’u kokain kullanmakla suçlaması yüzünden Almanya millî takımının başına geçemedi ve Leverkusen kariyeri bitti. Kokain kullandığı kanıtlandığı için Almanya’da kötü ünü oluşan Daum, Beşiktaş’a ikinci kez geldi, Türkiye Kupası’nı finalde Kocaelispor’a kaybetti ve ligde üçüncü oldu. O sezon onun için iyi geçmemişti.
En dominant derbi galibiyetinin mimarı
2002’de başına geçtiği Austria Wien ile hem lig hem de kupa şampiyonluğunu kazanmıştı ama Fenerbahçe’den teklif gelince “Fenerbahçe’den teklif gelirse bekletilmez” diyerek Türkiye’ye gelmişti. Uyuşturucu kullanması sebebiyle Daum’u Atilla Kıyat istememişti ve bu basına sızdırılmıştı. Bunun ardından ise Atilla Kıyat istifa etmişti.
Fenerbahçe, Aziz Yıldırım başkanlığında Mustafa Denizli ile şampiyon olsa da çok başarısız bir görüntüye sahipti. Aziz Yıldırım, Daum’u göreve getirerek son kurşununu kullanmıştı. O sezonun başında Fenerbahçe; Selçuk Şahin, Kemal Aslan, Servet Çetin gibi genç ve önemli isimleri almış, yanlarına da Aurelio gibi önemli bir yabancı oyuncuyu katmıştı. Ancak o sezonun yıldız transferi Hooijdonk olmuştu. İlk maçında İstanbulspor’a 3-0 kaybeden Fenerbahçe, o maç öncesi getirdiği Enke’yi aynı gün yollamış, sezona genç kalecileri ile devam etmişti ve Volkan Demirel efsanesi bu şekilde doğmuştu. Fenerbahçe genç kadrosu ile takdir toplasa da ilk yarı bittiğinde lider Beşiktaş’ın on bir puan gerisindeydi, on bir puan olma sebebi Rize maçının tekrar edilecek olmasıydı. Devre arasında Fenerbahçe kimsenin tanımadığı Nobre’yi takıma kattı ve bu transfer, o sezonu şampiyon bitiren Fenerbahçe’nin şampiyonluk hamlesi oldu. Genç oyuncularla ve hücum futbolu ile şampiyon olan Fenerbahçe ertesi sezona kulüp efsanesi olacak Alex De Souza transferi ile başladı. İkinci sezonu da evinde ezeli rakibi Galatasaray’ı yenerek şampiyon tamamladı.
Fenerbahçe, Aziz Yıldırım ve Daum’un belki de hayatlarının dönüm noktası olan sezon ise 2005-2006 sezonuydu. O sezon Fenerbahçe belki de tarihinin en iyi kadrolarından birine sahipti. Appiah, Anelka, Alex De Souza’nın olduğu o kadro, ligi ezip geçiyordu. Hatta ezeli rakibi Galatasaray’ı da Kadıköy’de çok üstün bir oyunla 4-0 yenmişti, bu maç tarihe “en dominant derbi galibiyetlerinden biri” olarak geçmişti. Ancak Fenerbahçe, Denizli deplasmanında olaylarla geçen maçta rakibini yenemedi ve sezonu ikinci bitirdi. O maçta Denizli kümede kalmak için oynuyordu. Fenerbahçe-Denizli maçı, on altı dakika uzadığı için diğer maçlar bitmiş; Denizli kümede kaldığını öğrenmişti. Ama yine de Fenerbahçe kazanamamıştı. Daum o maç hakkında bir röportajda defalarca duran ve on altı dakika uzayan bu maçın hakem tarafından tatil edilmesi gerektiğini, bunu yetkililere söylemesine rağmen yapılmadığını söylemiş ve eklemişti: “Buna rağmen bence biz iyi oynadık; şampiyonluğu orada değil, son Manisa deplasmanında kaybettiğimiz üç puanla kaybettik” demişti.
Gelmiş geçmiş en iyi Fenerbahçe teknik direktörlerinden…
Tüm bu olanların ardından Aziz Yıldırım Fenerbahçe başkanlığı döneminde verdiği en hatalı kararların belki de en büyüğünü vermiş ve Daum ile yolları ayırmıştı. 2009-2010 sezonunda tekrar Fenerbahçe’nin başına gelen Daum, yine son haftada şampiyonluğu kaybetmiş ve yine Fenerbahçe’den yollanmıştı. O sezonun son maçında Fenerbahçe inanılmaz goller kaçırmış ve Trabzonspor’u yenememiş, şampiyonluğu Bursaspor’a kaybetmişti. Dolayısıyla Daum, Fenerbahçe döneminde iki kez şampiyon olmuş ve iki kez de şampiyonluğu son maçta kaybetmişti. Kaybedilen her iki şampiyonlukta da dış etkenler çok rol oynamış ve belki de şampiyonlukları elinden alınmıştı. Az önce yazdığım gibi ilk görev süresinde Daum, Fenerbahçe’den yollanmasa belki de Fenerbahçe çok daha fazla şampiyonluğa sahip olacak; Aziz Yıldırım da hâlâ Fenerbahçe’nin başkanı olacaktı.
Daum Fenerbahçe’de görev yaptığı sürece oynattığı hücum futbolu, skor istediği gibi değilse aldığı risklerle hep olumlu anıldı. Benim gibi düşünen birçok futbolsever için gelmiş geçmiş en iyi Fenerbahçe teknik direktörlerindendi. Alex De Souza gibi bir yıldızı Fenerbahçe’ye getirmişti. Tuncay gibi bir oyuncudan yıldız yaratmış; Ümit Özat’ı sol bek, Aurelio’yu da altı numara oynamaya ikna ederek onları da yıldız yapmıştı. Günümüz dünyasında en önemli gol silahı olan duran topun değerini o dönemde çözmüştü. Alex’in duran topları ile Fenerbahçe onlarca gol bulmuştu ama o dönemde “Sadece duran toptan gol buluyor” eleştirilerine muhatap olmuştu. Fenerbahçe’de Ali Koç başkan olduğunda onunla görüştüğünü ve göreve hazır olduğunu söylediğini ama düşünülmediğini ifade etmişti. Hem Fenerbahçe hem de Türk futbolu ondan yeteri kadar yararlanamadı bence. Bursaspor macerası da olmuştu ama iz bırakmamıştı.
Anadolu Ajansı’na verdiği bir röportajda Türk futboluna katkıları sorulduğunda şöyle demişti: "Öncelikle bu konuda adı ilk zikredilecek yabancı teknik direktör, Jupp Derwall'dir. Türk futbolunda gerçek profesyonel altyapıyı oluşturan, bugünkü modern yapının temellerini atan kişidir Derwall. Sonra Sepp Piontek'i ve Feldkamp'ı anmalıyız. Piontek'in Türk Milli Takımı'nda yaptığı güzel işler unutulmamalı. Daha sonra büyük isimler Carlos Alberto Parreira ve Zico'yu da anımsatmadan geçmeyeyim. Mircea Lucescu, Türkiye Ligi'nde büyük zaferlere imza atmış usta bir hoca.”
“Seni en çok lösemili çocuklar özledi”
En son Romanya millî takımını çalıştıran Daum, orada da iz bırakamadı ve son yıllarında savaştığı kanser sebebi ile hayatını kaybetti. Daum kanser olduğunda “Neden ben diye soruyor musunuz?” sorusuna, “Asla sormuyorum, bence çocukların kanser olması ve hayatını kaybetmesi çok daha büyük trajedi” demişti. Daum, Türkiye’de futbola katkıları kadar -hatta bence daha fazla- lösemili çocuklar için yaptıkları ile anılmalı.
Beşiktaş’taki ilk döneminde Daum, Lösemili Çocuklar Derneği’nin kuruluşu için çok çaba sarf etmiş; büyük maddi yardımlarda bulunmuştu. İkinci Beşiktaş döneminde tribünde “Seni en çok lösemili çocuklar özledi” pankartı ile karşılanmıştı. Fenerbahçe döneminde ise 2004 yılında Ümit, Rüştü, Tuncay, Serhat ve Luciano ile İstanbul Tıp Fakültesi içindeki Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı’nı ziyaret ederek vakfa 10 bin dolar bağışladılar. İkinci Fenerbahçe döneminde ise idmana geç gelen futbolculara verilen cezaları bir havuzda toplatarak biriken parayı yine bu vakfa bağışlatmıştı. Anadolu Ajansı’na iki yıl önce verdiği röportajda bu konuda Daum, "Futbolun yanında saha dışında da birçok sosyal faaliyetlerde, hayır işlerinde bulunmaktan ayrı bir haz alıyordum. Lösemili çocuklar için büyük kampanyalar yaptık. Bence futbol antrenörlüğümden daha başarılı ve faydalı işlerdi bunlar" ifadelerini kullanmıştı.
Hakikaten Daum, hayatı boyunca en büyük başarıyı lösemili çocuklara dokunarak yaşadı. Belki de kokain kullanması ve bunun Almanya millî takımı hocalığına mal olması hayatının odağını değiştirdi, bilemeyiz. Ama o olay olmasa Türkiye’ye hiç gelmeyebilirdi de. Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım onu yollamasaydı bugün Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım da bambaşka yerlerde olabilirdi. Fakat bildiğimiz tek şey var, Daum hayatını kaybetti. Hataları ve sevapları ile hayatımızda yeri olan bir karakterdi. Huzur içinde yatsın.
Not: Bu yazıyı yazarken danıştığım ve katkıları olan değerli dostum Emrah Şeber’e katkılarından dolayı teşekkür ederim.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.