09 August 2024

İskenderiye: Antik Mısır dini ve Hermetik öğretilerin buluşma noktası

Hristiyanlığın köklerinde Antik Mısır dini mi var? İskenderiye, Antik Mısır dini ve Hermetik öğretilerin buluşma noktası mı? Bu kadim inançların Yunan felsefesi ile bir ilgisi var mı? Sadece kendi dönemini değil, sonraki çağları da derinden etkileyen bu soruların cevaplarına yakından bakalım.

Kozmopolit yapısıyla dünyanın dört bir yanından insanları bir araya getiren İskenderiye, çok kültürlü dokusuyla çeşitli düşünce akımlarına ve inanç topluluklarına ev sahipliği yapmasıyla bilinen kadim bir mekândır. Bu kadim şehirde ikamet eden farklı toplulukların etkisiyle şekillenen çeşitlilik; her etnik, dinî ve felsefi unsurun İskenderiye’yi kendi özgün tarzıyla etkilemesiyle daha büyük bir öneme sahip olmuştur. Bu etkileşim, şehrin eklektik bir kimliğe bürünmesine katkıda bulunmuş, İskenderiye’yi bir kültürel ve düşünsel zenginlik merkezi hâline getirmiştir. Ancak bu çok seslilik, tüm kesimlerin şehir üzerinde eşit derecede etkili olduğu anlamına gelmez. Şehrin karakterini belirleyen en temel unsurlar arasında bazıları diğerlerine göre daha baskındır. Antik Mısır dini, İskenderiye’nin kültürel ve toplumsal yapısını derinden etkileyen en önemli unsurlardan biri olarak öne çıkar.

Kökleri derin geçmişe uzanan bir gelenek olan Antik Mısır dini, İskenderiye’yi derinden etkilemişti. Ancak bundan da öte İskenderiye, Antik Mısır dininin yayılmasında bir mihenk taşıydı. İskenderiye, Antik Mısır’ın dünya sahnesine çıkmasında ve geniş coğrafyalara yayılmasında kilit bir rol üstlendi, bu büyülü inanç sisteminin sınırlarını aşarak evrensel bir miras hâline gelmesine öncülük etti. Bu süreç, özellikle Büyük İskender’in şehri kurmasıyla birlikte daha da belirginleşti. Büyük İskender, Yunan tanrılarını tanıtırken Mısır’ın yerel dinine müdahalede bulunmadı; aksine hoşgörü politikası benimsedi. Bu hoşgörü politikası, halefleri olan Ptolemaioslar tarafından da devam ettirildi. Böylece Antik Mısır dini, Helenistik dönemde İskenderiye’nin sınırlarını aşarak geniş bir etki alanına yayıldı.

Nedir bu Antik Mısır dini?

Peki, İskenderiye’nin sınırlarını aşıp geniş bir coğrafyaya yayılan bu Antik Mısır dini nedir? Bu kadim inanç sisteminin temel unsurları nelerdir? Antik Mısır dini, iki ana unsurdan oluşur: Mısır paganizmi ve Hermetizm. Mısır paganizmi, çok tanrılı bir inanç sistemi olarak Mısırlıların tanrı anlayışını belirlemiş; günlük yaşamlarını şekillendirmişti. Bu inanç sistemi, halkın ritüellerini, bayramlarını ve yaşam biçimlerini derinden etkilemiş; onları tanrılarla iç içe bir yaşam sürmeye yönlendirmişti. Hermetizm ise Hermes’in öğretilerine dayanan ve gizli bilgileri içeren bir inanç sistemiydi. Bu gizemli öğretiler, farklı kültürler üzerinde etkili olmuş, en yoğun ve otantik hâliyle Mısır ve İskenderiye’de kendini göstermişti. Hermetik bilgeliğin derinliklerinde, evrenin sırları ve insanın kozmik düzlemdeki yeri üzerine derin düşünceler yatmaktaydı. Bu iki unsur, İskenderiye’nin ruhunu ve karakterini şekillendiren temel taşlardır. Bu iki akımı anlamak, sadece İskenderiye’nin tarihsel ve kültürel dinamiklerini daha iyi kavramamızı sağlamakla kalmaz. Aynı zamanda Antik Mısır dini ve Hermetizm’in modern düşünce akımları ve inanç sistemleri üzerindeki etkilerini görmemize de yardımcı olur.

Mısır paganizmi

Mısır paganizmi, Antik Çağ’da Mısır halkının günlük yaşamını derinden etkileyen zengin ve karmaşık bir inanç sistemi olarak tanımlanır. Her eyalette farklı tanrı ve tanrıçaların tapıldığı bu sistem, yerel inanışlarla harmanlanarak oldukça çeşitli ve renkli bir yapı kazanır. Bu çeşitlilik, Mısır’ın temel inanç yapısında bazı belirsizlikler yaratsa da paganizm, Antik Mısır’ın baskın dinî anlayışı olarak tarih sahnesinde öne çıkar. Tanrıların ve tanrıçaların hayatın her alanına nüfuz ettiği bu inanç sistemi, Mısırlıların yaşamını şekillendiren güçlü bir mihenk taşıdır. Mısır halkı, bu renkli ve çok yönlü inanç sistemini kuşaktan kuşağa aktararak pagan ritüellerini kadim bir gelenek olarak sürdürür. Nil Nehri, Mısır paganizminin en kutsal sembollerinden biri olarak kabul edilir. Nitekim nehrin bereket getiren suları, Mısırlılar için tanrısal bir lütuf olarak değerlendirilmekteydi. Bunun yanı sıra tapınaklar, piramitler ve geniş mezar kompleksleri de paganizmin en belirgin ifadelerini teşkil etmekteydi. Bu yapılar, yalnızca mimari harikalar değil; dinî ve kültürel önem taşıyan kutsal mekânlar olarak da öne çıkmaktaydı.

Tapınaklar, tanrıların kutsal mekânları olarak kabul edilmekteydi ve yalnızca kral ile rahiplerin girişine izin veriliyordu. Firavunlar hem siyasi liderler hem de dinî figürler olarak büyük bir öneme sahipti. Bu nedenle Büyük İskender, Mısır’a geldiğinde rahipler tarafından “Ammon’un oğlu” olarak selamlanmış ve geleneksel bir firavun gibi kabul görmüştü. Ptolemaios döneminde hükümdarlara tapınma kültünün devam ettirilmesi, bu hanedanın Antik Mısır’ın dinî geleneklerinden etkilendiğini açıkça gösterir. Ptolemaioslar hem Mısır’ın eski tanrılarına saygı göstermiş hem de kendi egemenliklerini pekiştirmek amacıyla bu dinî ritüelleri kullanmışlardı. Böylece Mısır’ın derin köklü inançları, yeni yönetimle birlikte yaşamaya devam etmiştir. Ptolemaios hanedanı, Helenistik idealleri benimsemiş olsa da İskenderiye’de Mısır’ın kadim zihniyetini yansıtan bir yönetim kurmuştur. Bu etki, Roma döneminde de devam ettiği ve Romalı olarak nitelendirilen birçok geleneğin ardında Mısır’ın dinî köklerinin yattığı görülür.

Mısır paganizminin uzun süreli etkisini korumasında Osiris-İsis ve Horus üçlü tanrıcılığının büyük rolü vardır. Bu üçlüden İsis, Osiris’in kız kardeşi, eşi ve Horus’un annesi olarak tanınır. İsis, Mısır kültünün ülke sınırlarını aşarak yayılmasında kilit bir figürdür. Yunanlılar, İsis’i kendi tanrıçaları Demeter ile özdeşleştirmişti. Böylece İsis, Helenistik dünyanın en önemli ana tanrıçalarından biri hâline gelmişti. İsis inancı, İskenderiye’nin Mısırlaşma sürecinde özellikle kültürel dönüşümlere yol açacaktı. Bu değişimler, sadece Yunanlılar ve Mısırlılar değil; Yahudiler de dâhil olmak üzere şehirdeki tüm yabancıları etkileyen bir entegrasyon sürecini başlattı.

İsis figürü, M.Ö. 1. yüzyılda Yunanistan’a, kısa süre sonra da Roma’ya yayıldı. Bu inanç, siyasi nedenlerle çeşitli engellerle karşılaşmış olsa da Hristiyanlık üzerinde derin bir etki bıraktı. Hristiyanlıkta Meryem’in yüceltilmesi, bu paganist etkinin bir sonucu olarak görüldü. İsis’in Horus’u kucakladığı resimlerin, Hristiyan sanatında Bakire Meryem ve İsa’nın betimlemelerine ilham verdiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla İsis’in anne-çocuk tasviri, erken Hristiyan sanatında görülen Meryem ve İsa imajlarıyla büyük benzerlikler taşır. Bu benzerlik, erken Hristiyanlık döneminin Mısır kültürel etkileşimlerinden bir örnek olarak kabul edilir. Özellikle Osiris-İsis ve Horus üçlüsünün, Hristiyanlıktaki Baba, Oğul ve Kutsal Ruh kavramlarıyla etkileşim içine girdiği düşünülür. Bu üçlü inanç sistemi, İznik ve İstanbul konsillerinde şekillenen teslis doktrinine temel oluşturduğu söylenebilir. İlginç olan, Hristiyanlık, “Hristiyan” ismiyle anılmaya başlandığı süreçte, bazı inanç ve ritüellerinin Antik Mısır’daki Osiris-İsis inançlarından etkilenmiş olabileceğine dair yaygın bir kanaatin zaten mevcut olmasıydı. Yani Hristiyanlık bu isimle tanınırken, pek çok kişi bu dinin Osiris ve İsis’in efsanelerinden ve ibadet biçimlerinden etkilendiğini düşünüyordu.

Hermetizm’in detayları

Hermetizm, Antik Mısır ve Yunan düşüncelerinin harmanlanmasından doğmuş bir öğreti olarak Hermes Trismegistus’a atfedilen ezoterik bilgeliğin derinliklerini barındırır. Bu öğretiler -belirli bir okul veya mezhebe bağlı olmaksızın- hem dinî hem de felsefi bir akım olarak dikkat çeker. Hermetizm üzerine yapılan incelemeler, bu terimin genellikle iki ana kategori altında ele alındığını ortaya koyar: Felsefi Hermetizm ve pratik Hermetizm.

Felsefi Hermetizm, insanın evrendeki yeri ve Tanrı ile olan ilişkisi gibi derin konulara odaklanan dinî ve felsefi metinleri içerir. Bu metinler, insanın kozmik düzende nasıl konumlandığını ve ilahi bilgiye nasıl ulaşabileceğini sorgular. Pratik Hermetizm ise daha çok sihir, astroloji ve simya gibi uygulamalı disiplinlerle ilgilenir. Antik Çağ boyunca Hermetizm, geniş bir literatür yelpazesiyle ilişkilendirilirdi. Sihir, astroloji, simya, felsefe ve teoloji gibi alanlarda yapılan çalışmalar, Hermetik geleneğin bir parçası olarak kabul edilmişti.  

Hermetizmin felsefi ve pratik boyutlarını kapsayan geniş literatürün merkezinde yer alan Hermes figürünün, tarihsel bir kişilikten ziyade mitolojik bir varlık olduğu söylenebilir. Bu figür, Hermes’in sembolik ve ezoterik öğretilerinin bir taşıyıcısı olarak kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Hermes’in mitolojik yönü hem Antik Çağ’da hem de sonraki çağlarda birçok felsefi ve dinî hareketi etkilemiştir. İskenderiye’deki Yunanlılar, Hermes’i Mısırlıların bilgelik tanrısı Thoth ile özdeşleştirerek kendi inanç sistemleri ile Mısır’ın dinî pratikleri arasında bir köprü kurmuşlardı. Bu özdeşleştirme, Hermes’in farklı kültürler arasında birleştirici bir figür olarak benimsenmesine yardımcı olmuştu.

Erken dönem Hristiyan Kilise Babaları ve Neo-Platoncu düşünürler, eserlerinde Hermetizm’in Mısır köklerine sıkça vurgu yaparlar. Mircea Eliade, Ptolemaioslar döneminde Mısır’daki papirüs metinlerinde Hermetik içeriklerin varlığına dikkat çeker ve bu içeriklerin o dönemin Mısır’ıyla ilgili olduğunu belirtir. Yunanca yazıldığı düşünülen bu Hermetik metinlerin, Helenistik dönemin etkisiyle İskenderiye’de gelişim gösterdiği söylenebilir. Bütün bunlar, Hermetizm’in Mısır’daki köklerinin, Helenistik ve Roma dönemlerinde nasıl geniş bir etkiye sahip olduğunu ve kültürel sınırları aşarak nasıl birleştirici bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Nag Hammadi’de Hermes Trismegistos ile ilgili diyaloglar, Hermes’i “Baba” ve “İlahi Ruh” gibi adlarla kozmik bir varlık olarak tasvir eder. Bu tasvirler, Hermes’in Gnostik öğelerle olan bağlantısını açıkça yansıtır. İlk dönem İskenderiye Hristiyanlığının başlangıcında -Gnostik etkilerin baskın olduğu bir Hristiyanlık formunun varlığına dair tartışmalar göz önüne alındığında- bu tür metinler, Hermes’in ve Gnostizm’in o dönemdeki Hristiyanlık üzerindeki etkisini anlamada önemli bir rol oynar.

Erken Hristiyan Kilise Babaları, inançlarına makul bir temel bulmak amacıyla da Hermes literatürünü kullanmışlardı. Apologetik dönemlerde Hristiyanlar, görüşlerini meşrulaştırmak için eski yazılardan faydalanmış; dinlerinin köklerinin derin ve kadim olduğunu göstermek istemişlerdi. Bazı Hristiyan yazarlar, Yunan mitolojisine göre kehanetlerde bulunduğuna inanılan Hermes metinlerine başvuruyorlardı. Hristiyan yazarların Hermetik yazılara atıfta bulunmalarının bir nedeni de bu metinlerde kendilerine yakın bir Tanrı tasavvuru ile karşılaşmalarıdır. Hermetik yazılar, her şeyin babası ve yaratıcısı olan, tamamen iyi olan “aşkın Tanrı” doktrinini işlerler. Bu nedenle Hristiyan yazarlar, Hermetik literatürde kendi monoteist inanç sistemlerine paralel kavramlar ve öğretiler bulmuşlardı. Bu durum, Hermetik ve Hristiyan düşünceler arasındaki etkileşimin ve karşılıklı nüfuzun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Sonuç itibariyle İskenderiye -Antik Mısır dini ve Hermetik öğretilerin buluşma noktası olarak- bu kadim inançların Yunan felsefesi ve Hristiyanlıkla harmanlandığı, zengin ve çok yönlü bir kültürel mirasın merkezi hâline gelmiştir. Bu sentez, sadece o dönemin değil; sonraki çağların da düşünsel ve dinî hareketlerini derinden etkileyerek, İskenderiye’yi tarihin en önemli bilgi ve bilgelik merkezlerinden biri yapmıştır.

Notlar

Bu yazı, İlahiyat Akademi’de yayımlanan “Antik Dönem İskenderiye Okulunun Fikri Bileşenleri: Antik Mısır Dini ve Hermetizm” makalesinden esinlenerek Tercüman için sadeleştirilmiştir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...