İrrasyonel düşünceler İsrail’in politikalarını nasıl şekillendiriyor?
Rasyonellik üzerine inşa edilmiş uluslararası ilişkiler alanı son zamanlarda irrasyonel düşüncelerin tesiriyle akıl almaz bir hâle büründü. 7 Ekim 2023’den bu yana devam eden ve irrasyonel fikirlerle ilerleyen İsrail’in soykırımcı tavrının şifrelerini hep birlikte çözüyoruz.
İrrasyonalizm felsefi manada bilinmezliği ve mantıksız bir şeyin dünya görüşündeki rolünü vurgulayan bir muhtevaya sahip. İrrasyonalizm uzun vadede kontrolsüz duygusallığa yol açabiliyor. Bu da rasyonel bir analiz yapma olasılığını azaltıyor. Son kertede irrasyonalizm yanlış bilgilere ve hatalı yargılara neden olabiliyor.
Uluslararası ilişkiler anarşik yapısıyla daha rasyonel bir perspektifi zaruri kılıyor. Söz konusu anarşik yapı devletler sisteminde üst bir otoritenin olmadığına işaret ediyor. Üst otoritenin olmadığı ortamda devletler kendi çabalarıyla ayakta kalmayı birincil öncelikleri olarak ele alıyor. Söz konusu ayakta kalma mottosu bütün güç unsurlarının (siyasi, askerî, iktisadi, kültürel) konsolidasyonuyla daha etkin bir çerçeve kazanıyor.
Devlet merkezli bir disiplin olan uluslararası ilişkilerde güvenlik kaygısı ön plana çıkıyor. Devletler kendi güvenlikleri açısından çıkar odaklı bir perspektifi benimsiyor ve bu perspektif yönünde hareket ediyorlar. Bu bağlamda çıkar kavramı devletlerin uluslararası alandaki faaliyetlerinin temel seyrini belirliyor.
Mamafih irrasyonalizm birçok noktada dış politika davranış ve yaklaşım biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Motivasyonu ne olursa olsun bu tip yaklaşımlar ve davranışlar bir güvenlik kaygısına yol açıyor. Bir devletin irrasyonel yaklaşımı diğer devletler açısından kaygı oluşturuyor. Söz konusu kaygı beraberinde kırılgan ve istikrarsız bir güvenlik ortamı meydana getiriyor.
İsrail dış politikasının ikilemleri
İsrail 1948’den beri esasında güvenlik merkezli bir stratejiyi benimsemiştir. Bu stratejinin benimsenmesini zorunlu kılan bazı temel nedenler vardı. Bunlardan en önemlisi Orta Doğu siyasi coğrafyasında kendine yer edinmekti. Orta Doğu’daki tarihsel ihtilaflar ve sorunları aşmak ve ayakta kalmak için güvenlik odaklı bir yaklaşımın benimsenmesi kaçınılmaz görünüyordu. Batı’da yaşadıkları “tarihsel mağduriyetler” ve uzun bir süre devlet mekanizması olmadan var olma teşebbüsü, İsrail’in dış politika stratejisinin temel yönünü tayin edecekti. Siyonizm’in sağladığı teolojik motivasyonu reel politik dinamiklerle harmanlamadan İsrail’in ayakta kalması mümkün görünmüyordu. Bu nedenle özellikle Soğuk Savaş döneminde var olan güvenlik statükosu İsrail lehine tezahür etti. Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan yeni güvenlik atmosferi ise bir dizi belirsizlik ihtiva ediyordu. İsrail, bu süreçte geleneksel müttefiki Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile değil, aynı zamanda farklı güç merkezleriyle de yeni güvenlik ortaklıkları inşa etmeyi önceleyecekti.
Aslında 1948’de İsrail’in kurulurken uzun süreli var olacağına yönelik ciddi kuşkular vardı. Çünkü kurucular İsrail’in sadece Yahudilik mottosuyla inşa etmeye çalışıyorlardı. Hâlbuki poli-etnik yapı İsrail’in Soğuk Savaş koşullarındaki demokratik gelişimine zemin hazırlayacaktı. Fakat bu istek daha sonra yaşanan gelişmelerle ve özellikle Arap-İsrail çatışmalarıyla rafa kaldırıldı. Bunun yerine mono-etnik bir yapının kurulması tekrar temel öncelik hâline geldi. Bu durum İsrail’in demokrasi açığını gözler önüne sermiş oldu. Fakat en önemlisi “tehdit unsuru” olarak görülen Yahudi olmayanlara karşı güçlü ve amansız bir mücadele başlanıldı. Bu durum orta ve uzun vadede irrasyonalizmin baskın ve yönlendirici bir karakter almasına neden oldu. Heterojen coğrafyada homojen bir sosyo-kültürel iklim oluşturma çabası yeni güvenlik meydan okumalarını beraberinde getirdi.
Yeni meydan okumalar ve “arz-ı mevut” söylemi
İsrail’in Ekim 2023’ten beri amansızca yürüttüğü Gazze Savaşı esasında birçok ikilemi beraberinde getirdi. İsrail’in yapay bir biçimde tasarlanan homojen bir yapıyla yoluna devam etme arzusu bölgesel bir felakete yol açtı. Bu savaş her zaman var olan vadedilmiş topraklar konusunu bir daha gündeme getirdi. Allah’ın Hz. İbrahim’e ve onun soyundan gelenlere vermeyi vaat ettiği yer için kullanılan terim arz-ı mevut kavramı aslında İsrail’in ontolojisiyle birebir ilgili. Bu söylemin Gazze Savaşı’ndaki askerî ve siyasi eylemelere meşruiyet kazandırılması açısından yaygın olarak kullanılması yeni tür güvenlik endişelerine yol açacağı da aşikâr.
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamların ve tek tip bir sosyoloji inşa etme niyetinin daha geniş bir coğrafyayı kapsayan teolojik söylemlere dayanarak icra edilmesi önemli ve dikkat edilmesi gereken bir güvenlik meydan okuması olarak dikkat çeker. Bu çerçevede mevcut İsrail yönetiminin aşırılıkçı yapısının değişen ve dönüşen uluslararası ilişkilerle uyumlu olmadığının altı çizilmeli. ABD’nin bölgedeki jeopolitik öncelikleri ve ABD’ye yaşayan Yahudi lobisinin bitmeyen tutkuları, Netanyahu’ya hem reel politik hem de tarihsel söylemde şimdilik geniş bir alan açıyor. Fakat söz konusu alanın genişliği ve bu genişliğin getirdiği cazibenin yan etkilerini de dikkate almak gerekli. İsrail yönetiminin homojen yapıyı pekiştirme çabası, rasyonalitenin işleyiş biçimiyle uyumlu görünmüyor. Bu durum örneğin İsrail’in en önemli hamisi olan ABD’nin bölgesel jeopolitik kurgusuna belli bir ölçüde zarar da verebilir. Çünkü tarihsel olarak Amerikan dış politikasının temel dinamiklerini somut çıkarların koordinasyonu ve bu koordinasyonun sağladığı stratejik çerçeve belirliyor. Biden döneminde söz konusu stratejik çerçevenin dışına çıkıldığını ve bu yönüyle bir istisna teşkil ettiğini de vurgulamak gerekebilir.
Mamafih uluslararası ilişkilerin hızlı bir şekilde dönüştüğü göz önüne alındığında, İsrail’in farklı motivasyonlarla kurgulamaya çalıştığı politikalarının sürdürülebilirliği konusunda önemli şüpheler de mevcut. İsrail’in bölgedeki varlığını rasyonel eylem ve söylemlerle tahkim etmesi hem istikrar hem de öngörülebilirlik bağlamında ehemmiyet arz ediyor.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.