16 June 2025

İran ve İsrail arasında: ABD'nin taraflı politikaları

İran ve İsrail arasındaki savaş, Orta Doğu’ya nasıl bir etkide bulunacak? ABD’nin bu gerilimli hat üzerindeki politikaları ne yönde olacak? Alınacak kararlar, uygulanacak politikalar kimin lehine olacak? Bu ilişkisel döngünün sonu ne?

Orta Doğu, tarihsel olarak büyük güçlerin çıkar çatışmalarının, kültürel ve dinî gerilimlerin ve küresel stratejilerin merkezinde yer almıştır. Son yıllarda ise bu bölge, İran ve İsrail arasındaki artan gerilim ve bu gerilime ABD’nin müdahalesiyle küresel diplomasi ve güvenlik için daha fazla önem kazanmıştır. ABD, tarihsel olarak İsrail'in güçlü bir müttefiki olarak öne çıkarken, İran’a yönelik izlediği politikalarla bölgedeki diğer aktörlerle zaman zaman çatışan bir yaklaşım sergilemiştir.

ABD'nin Orta Doğu'daki tarihsel yeri ve İsrail ile olan ilişkisi

Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Doğu'daki etkisi, özellikle Soğuk Savaş dönemi sonrası belirginleşmiştir. Bölgedeki çıkarlarını pekiştirmek ve Sovyetler Birliği’nin etkisini sınırlamak amacıyla ABD, stratejik müttefikler edinmeye yönelmiştir. İsrail, bu dönemde ABD'nin Orta Doğu'daki en güçlü müttefiki hâline gelmiş, bu ilişki günümüze kadar sürmüştür. Washington, İsrail’in güvenliğini sağlamak adına askerî ve finansal yardımlarını artırmış, aynı zamanda Birleşmiş Milletler gibi uluslararası platformlarda İsrail'in lehine çok sayıda kararın alınmasını sağlamıştır.

ABD’nin İsrail ile olan bu ilişkisi, yalnızca askerî yardımlar ve stratejik iş birlikleri ile sınırlı kalmamıştır. Washington, İsrail’in nükleer silah kapasitesine göz yummakla kalmamış, aynı zamanda Tel Aviv’in bölgesel hegemonyasını pekiştiren bir dış politika izlemiştir. İsrail’in Orta Doğu’daki hegemonik güç olma hedefi, özellikle İran’ı stratejik rakip olarak görmesi, bu ilişkilerin derinleşmesine ve daha da sıkılaşmasına yol açmıştır.

ABD’nin İran’a yönelik politikaları ve nükleer tehdit

ABD’nin İran’a karşı tutumu, 1979 yılında ki İran İslam Devrimi’nin ardından önemli bir değişime uğramıştır. Şah Rejimi’nin devrilmesi ve Ayetullah Humeyni’nin iktidara gelmesiyle birlikte İran, ABD’nin düşmanı hâline gelmiştir. O günden bugüne, Washington’ın İran’a yönelik uyguladığı yaptırımlar, ambargolar ve siyasi baskılar, Orta Doğu’daki gerilimlerin temel sebeplerindendir. 2000’li yılların başında İran’ın nükleer programı, ABD için özellikle bir tehdit olarak görülmüş ve bu tehdit, ABD’nin Orta Doğu'daki stratejik tercihlerini şekillendiren en önemli faktörlerden biri olmuştur.

Obama yönetimi, İran’ın nükleer silah üretmesini engellemek amacıyla 2015 yılında İran ile bir nükleer anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma, İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlamayı ve uluslararası denetimi kabul etmeyi taahhüt etmesini sağlamıştır. Ancak 2018 yılında Donald Trump’ın başkanlık görevi sırasında ABD, bu anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş ve İran’a karşı maksimum baskı politikası başlatmıştır. Trump; İran’ı terörizme destek vermek, bölgede istikrarsızlık oluşturmak ve nükleer silah geliştirmek gibi iddialarla, yaptırımlarını daha da artırmıştır.

Bu sert yaklaşım, ABD'nin Orta Doğu’daki stratejisini ve taraflı politikalarını net bir şekilde gözler önüne sermiştir. ABD, İran'ı yalnızca bölgesel bir tehdit olarak görmekle kalmamış, aynı zamanda Tel Aviv’in güvenliğine de ciddi bir tehdit olarak kabul etmiştir. ABD’nin İran'a karşı uyguladığı baskılar, İran’ın iç politikasını da şekillendirmiştir. Ekonomik ambargolar ve siyasi izolasyon, İran hükûmetinin halk üzerindeki baskılarını artırmasına yol açmış, bu da halk ayaklanmalarına ve toplumsal huzursuzluklara neden olmuştur. ABD'nin İran'a karşı uyguladığı baskılar, İran’ın iç siyaseti üzerinde de büyük bir etki oluşturmuş, ülke içinde hükûmet karşıtı hareketlerin güçlenmesine neden olmuştur.

İran ve İsrail arasındaki gerilim ve ABD’nin rolü

İran ve İsrail arasındaki gerilim, yalnızca nükleer silahlar üzerinden şekillenmemektedir. İran, özellikle Lübnan'daki Hizbullah, Gazze'deki Hamas ve Suriye'deki milis grupları destekleyerek, İsrail'e karşı dolaylı bir savaş yürütmektedir. Bu gruplar, İsrail'e yönelik sürekli tehditler oluşturmuş ve bölgedeki güvenlik dengelerini sarsmıştır. İsrail ise bu tehditlere karşılık olarak askerî operasyonlar gerçekleştirmiş, İran’a ait askerî tesislere yönelik hava saldırıları düzenlemiştir.

ABD, bu çatışmada, her zaman İsrail’in yanında yer almış ve Tel Aviv’e güçlü bir askerî destek sağlamıştır. İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı İsrail’e her türlü desteği sunarken, aynı zamanda İran’a karşı yaptırımları artırma yoluna gitmiştir. ABD'nin, bu savaşta açıkça İsrail'i savunması, Orta Doğu’daki diğer aktörlerin ABD’ye yönelik güvenini zedelemiş ve bölgedeki dengeyi daha da karmaşık hâle getirmiştir.

ABD’nin taraflı politikalarının Orta Doğu’ya etkileri

ABD’nin Orta Doğu’daki taraflı politikaları, sadece İran ile İsrail arasındaki savaşın seyrini değil, tüm bölgenin dinamiklerini etkilemiştir. Washington’un İsrail'e verdiği açık destek, bölgedeki Arap ülkeleri ile olan ilişkilerini de zorlaştırmış, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle olan iş birliklerini derinleştirmiştir. Ancak bu durum, aynı zamanda İran’ın bölgesel etkisini artırma fırsatı oluşturmuş ve Orta Doğu’daki kutuplaşmayı derinleştirmiştir.

Diğer taraftan, ABD’nin bölgedeki stratejisini yalnızca İsrail ile olan ilişkileri üzerinden kurması, bölgedeki diğer güçlerin, özellikle Rusya ve Çin'in Orta Doğu’daki etkisini artırmasına zemin hazırlamıştır. Bu durum, bölgesel çatışmaların uluslararası alanda daha büyük bir kriz hâlini almasına yol açmıştır. ABD’nin Orta Doğu’da sadece İsrail’in güvenliğini değil, bölgesel barışı da göz önünde bulunduracak daha kapsamlı bir dış politika izlemesi gerekmiştir.

ABD’nin Orta Doğu’daki politikalarının taraflı ve ikircikli yapısı, bölgedeki huzursuzlukları daha da derinleştirmiştir. İran ve İsrail arasındaki savaşta, ABD’nin tarafını net bir şekilde seçmesi, bölgedeki diğer aktörlerin tepkilerine yol açmakta ve bu gerilimlerin daha da büyümesine neden olmaktadır. Washington’un Orta Doğu'daki uzun vadeli çıkarlarını sadece İsrail’in güvenliği ile sınırlamadan, bölgesel barış ve istikrarı gözeten bir dış politika izlemesi gerekmektedir. Ancak bu tür bir değişiklik hem Washington’ın hem de bölgedeki ülkelerin çıkarlarıyla uyumlu olmalıdır.

Orta Doğu’nun geleceği, ABD’nin bu çatışmalara yaklaşımına ve bölgedeki tüm aktörlerle kuracağı diplomatik ilişkilere bağlıdır. ABD; yalnızca bölgesel güvenliği değil, dünya çapında barışı sağlamak adına daha adil ve dengeli bir yaklaşım benimsemelidir. Aksi takdirde, Orta Doğu'daki çatışmalar yalnızca bölgesel değil, küresel bir soruna dönüşecektir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...