
Cinsiyetsizleştirme bir proje mi?
Cinsiyetsizleştirme konusu tercihten ziyade küresel bir dayatmaya mı dönüştü? Devletler aile mefhumunun korunması hususunda hangi çabaları gösteriyor? Sosyal medyanın bu konudaki tavrı ne? Cinsiyetsizleştirme projeleriyle nasıl mücadele etmeli?
Son zamanlarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dış destekli ve dış kaynaklı bazı sivil toplum kuruluşları ve çevreler; teknolojinin gücünden yararlanarak insanın doğal yaşam alanı tabiatı (doğayı) ve çevreyi kimyasal maddeler ve genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) yoluyla dönüştürüp tahrip etmeye çalıştıkları gibi insanı da fıtratından, yani yaratılıştan sahip olduğu belli fiziki ve biyolojik özelliklerinden[1] uzaklaştırarak dönüştürmek istiyorlar. Bunu da insanı doğal olarak yaratıldığı biyolojik cinsiyetinden uzaklaştırıyor.
LGBTQ vb. gibi insanın biyolojik cinsiyetini inkâr eden, cinsiyetsizleştirme ideolojisini yaymak için telkin ve teşvik çalışmalarında bulunan hareket ve çevreler, kadın ve erkeğin birlikteliğiyle kurulmuş olan aile kurumunu; sağlıklı nesillerin çoğalması, dinî değerlerin ve geleneğin aktarılmasını sağladığı için gereksiz görüyorlar. Hatta insanlık için zararlı olduğunu da iddia edebiliyorlar.
Hâlbuki aile, insanlık tarihinin başından itibaren ilahi yahut gayriilahi toplumlarda toplumun temel taşı olarak görülüyordu. Sağlıklı toplumların meydana gelmesinde de merkezî unsur olarak kabul edilmişti. Çünkü insan yavrusunun kimlik, kişilik edinmesi ve gelişmesi aile kurumu içerisinde başlar.[2] Bunlara ilaveten inançlar, değerler, gelenek ve göreneklerle iyi ve yararlı alışkanlıklar ilk ve en sağlıklı bir biçimde aile kurumu içerisinde kazanılır.
Aile, inanç ve ibadetlerin, ahlaki davranışların, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi etik ve ahlaki değerlerin tecrübeyle öğrenildiği sosyal ortamın adıdır. Sağlıklı bir aile ortamında yetişen genç, güzel ahlakı oluşturan sabır, iffet, cesaret ve adalet sahibi; nezaketli, iyimser ve ümitli; mütevazı, ileriye bakan; tarzı ve davranışları düzgün, eylem ve davranışlarında bilinçli ve uyanık olur. Aile ocağının en belirgin özelliği, sevgi ve saygı odaklı bir ilişkiler dünyası olmasıdır.[3] Bu nedenle Hz. Peygamber, mutlu ve erdemli toplum düzeni oluşturmak için insanlar arasında selamı yaygınlaştırmaya çalıştığı gibi[4] evlenip aile kurmayı kolaylaştırmış, insanları özellikle gençleri aile kurmaya teşvik etmişti. Bir hadisinde “Evlenen dininin yarısını kurtarmıştır, diğer yarısı için ise Allah’tan korksun”[5] buyurmuşlardı. Başka bir hadisinde de nikâhlı olarak cinsi ihtiyacını gidermenin bireye sevap kazandıracağını belirterek insanları cinsi ihtiyaçlarını evlilik yoluyla karşılamaya teşvik ve özendirmişti.[6] Çünkü diğer varlıklardan farklı olarak insanoğlu tarih boyunca cinsel ihtiyaç ve gereksinimlerini, bilerek ve amaçlı olarak kurdukları aile düzeni ve disiplini içerisinde karşılaya gelmişlerdi.
Kur’ân’ın bu olaya bakışı ne yönde?
Son ilahi din olan İslam’ın kutsal kitabı Kur’ân’ın farklı ayetlerinde belirtildiği gibi evlilik veya aile kurmanın en temel amacı, başta anne ve baba olmak üzere aileyi oluşturan bireylerin huzur ve mutluluğunu sağlamak, bedenen ve aklen/ zihnen sağlıklı nesiller yetiştirmek suretiyle insan soyunun devam etmesine katkıda bulunmaktır.[7] Sağlıklı ve iyi nesiller yetiştirmek ve devamını sağlamak da ancak aile ocağında gerçekleştirilebilir.[8] Aşağıdaki ayet bu hususa işaret eder: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”[9]
Hz. Peygamber aileyi ve aile hayatını dolayısıyla da toplumun geleceğini sağlam ve sarsılmaz ilke ve normlara bağlamak için meşru olmayan (gayrimeşru) birleşmeleri yasaklamış, bunun için cezai yaptırımlar tesis etmiş,[10] bugünkü meşru nikâh tarzının dışındaki nikâh biçimlerini uygulamadan kaldırmıştı. Aileyi oluşturan iki unsurdan biri olan kadın, eskiden ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dâhil edilirken, Hz. Peygamber’in uygulamasıyla evlilikle (nikâhla) birlikte aileye dâhil edilmişti.
Batı uygarlığı yaptığı yanlışın diyetini ödüyor
LGBTQ vb. gibi insanın biyolojik cinsiyetini inkâr eden çevreler ve akımlar; birey, erkek ya da kadın hangi cinsiyette dünyaya gelirse gelsin cinsiyet seçiminin bireyin kendisine bırakılması gerektiğini savunuyorlar. Bu sebeple çocukların aileleri tarafından biyolojik cinsiyetlerine göre büyütülmesi ve yetiştirilmesi yanlış bulunuyorlar. Güya cinsiyetsizleştirme ile toplumlarda bulunan kadın-erkek eşitsizliğinin son bulacağı ileri sürüyorlar. Oysaki önceki zamanlarda yapılan hatalar daha büyük yanlışlar yapılarak ortadan kaldırılamaz. Tarihlerinde kadını şeytanın meydana getirdiği bir çirkinlik olarak görerek onu küçümseyen ve insan sınıfına koymayan Batı uygarlığı[11] yaptığı yanlışın diyetini, günümüzde sözde eşitlik ve özgürlük sloganıyla kadının yaratılışını bozma, biyolojik cinsiyetini ve fizyolojik niteliklerini inkâr etme gibi daha vahim hatalar yaparak ödemeye gayret ediyor.
Biyolojik cinsiyeti inkârla cinsellik konusunda erkek-kadın ayrımı yapmamaya çalışan bu tahrip ideolojisinin savunucuları bu görüşlerini ifade etmek için genderfluid (akışkan cinsiyet), genderfree, agender, genderqueer, nongendered (cinsiyetten bağımsız), non-binary (ikili cinsiyet dışı, ne erkek ne de kadın gibi davranma, yaşama) gibi birden fazla yeni terim üretip insanların özellikle gençlerin gündemine soktular.[12] Cinsiyetsizleştirme, cinsiyet değiştirme (gender reassignment) ve eş cinselliği (homosexuality) savunan bu akım ve hareketler kendilerine 14-25 yaş aralığındaki gençleri hedef kitle olarak benimsediler. Bu yaş aralığını hedef kitle olarak saptamış olmalarının nedeni ise bu yaşlardaki gençlerin farklı olma, kendini gerçekleştirme arzusunda olmalarıdır. Yine bu yaşlardaki bireylerin haz ve duygularının peşinde koşup sonraki süreçlerde neler yaşayacaklarını hesaplayamayacak durumda olmaları da onları hedef kitle yapıyor. İslam ahlakçılarından Yahya İbn Adî, gencin haz ve arzularının peşinden koştuğunu şöyle ifade eder: “Çünkü genç birisi çabuk etkilenir ve nefsi, arzulara yönelecek tabiatta olur. Zira o, başkasının bu arzulara kapılıp onları güzel bulduğunu ve elde etmeye çalıştığını görünce kendisi de bu kişiyi izlemeye ve onun haz aldığı şeylerle mutlu olmaya yönelecektir. Şehvânî gücünü kontrol edip yönetebilen kişi ise nefsini dizginler ve arzuları konusunda iffetli olmaya başlar. Hem de çirkinliklerden çekinir, sakıncalı şeylerden korunur ve hazlarla ilgili hususlarda doğru istikamet üzere olur.”[13]
Aile kurumu hedef alınarak işlevsiz hâle getirilmek isteniyor
Cinsiyetsizleştirme düşüncesi ya da ideolojisi, sınırları olmayan, etik/ahlaki ilkelerin, imana dayalı değer ve erdemlerin yok sayıldığı bir toplum var etme amacını güdüyor. Cinsiyetsizleştirme, insanın yaratılışını yani biyolojik cinsiyetini tahrip olurken cinsiyetsizlik ve eş cinsellik, insan neslinin devamına engel oluşturduğundan hem dinen hem de aklen çirkin kabul edilen kötü bir eylemdir. İnsan mahremiyeti, onur, şeref ve kutsiyetine de aykırıdır. Bu konuya İslam din bilgini İmam Ebû Mansûr el- Mâtürîdî (ö. 944), “Bu hususta ilahi bir yasaklama olmasa bile akıl bu tür sapmayı haram kılardı” diyerek açıklık getirmiştir.[14] İnsanların cinsiyetsizleştirerek yaşamasına gayret eden bu tür ideoloji ve çevrelerin hedef noktasında başta aile kurumu gelir. Çünkü cinsiyetsiz ya da eş cinsel bireylerin, topluma yeni nesiller kazandıran sağlıklı bir aile hayatı sürdürmesi mümkün değildir. Bu sebeple bu tür sapkın ideoloji ve hareketlerin toplumda yaygınlaştırılması aile kurumunu ve onun toplum hayatındaki önemli işlevini çökertmeye, hatta yok etmeye yöneliktir.
O hâlde bu gibi fıtrî/doğal yaşam, biyolojik cinsiyet, evlilik ve aile karşıtı hareket ve akımların zararına karşı gençlerimizi ve gelecek nesillerimizi korumak bizim insanlık borcumuz olduğu gibi dinî de görevimizdir. Gençlerimizi bu tür sapkınlıklardan koruyabilmek için de kadın ve erkeğin evliliğini kolaylaştırarak teşvik etmeli, bu şekilde aile kurumunun devamını sağlamaya çalışmalıyız.
Notlar
[1] Fıtrat, “yarmak, ikiye ayırmak, icat etmek, yaratmak” manalarına gelen “fatr” kökünden gelen bir isim olup “yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip oluş” anlamında kullanılmaktadır. Bk. Hüseyin b. Muhammed Ragıp İsfehânî, el-Müfredât fî Garibi’l-Kur’ân (İstanbul: Daru’l-Kahraman, 1986), 575; Hayati Hökelekli, “Fıtrat”, TDVİA, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1996), 13/ 47; Bekir Topaloğlu, İ. Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü (İstanbul: İSAM Yayınları, 2010), 94.
[2] Selim Özarslan, “İslam’ın Aile Hayatına Verdiği Değer”, Diyanet İlmi Dergi 40/2 (2004), 21-23.
[3] Özarslan, “Evlilik Yaşı ve İçerdiği Sorunlar”, 251.
[4] “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” Ebu’l-Hüseyin b. Müslim b. Haccac el-Kureşi Müslim, Sahih, Îmân 93, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992); Süleyman b. Eşas es- Sicistânî Ebû Dâvûd, Sünen, Edeb 131, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992); Ebi İsa Muhammed b. İsâ b. Sevra Tirmizî, Sünen, İsti‘zân 1, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992); Ebi Abdullah b. Yezid el-Kazvinî İbn Mâce, Sünen, Mukaddime 6, Edeb 11, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992); “İnsanların birbirine selam vermesinin emredilmesinin amacı, insanlar arasında dostluk, sevgi ve muhabbetin yaygınlaştırılmasıdır.” Şah Veliyyullah İbni Abdurrahim ed-Dihlevî, Huccetüllahi’l-Bâliğa Thk. Muhammed Şerif Sukker, (Beyrut: Dâru İhyaü’l-Ulûm, 1413/1992), 2, 383.
[5] Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, H. No: 7310; İsmail b. Muhammed Aclûnî, Keşfu’l-Hafa (Beyrut: 1352/1933), 2/ 239.
[6] Dihlevî, Huccetüllahi’l-Bâliğa, 1/15.
[7] Bakara 2/ 223; Nahl 16/72.
[8] Taşköprîzâde Ahmed Efendi, Ahlâk-ı Adudiyye Şerhi, Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye, 184; Hüsameddin Erdem, Ahlak Felsefesi (Konya: Hü-Er Yayınları, 2005), 149.
[9] en-Nisâ 4/1.
[10] en-Nur 24/2-3.
[11] Selim Özarslan, Günümüz Kelam İnanç Problemleri (Ankara: Nobel Yayınları, 2016), 132.
[12] https://cisuplatform.org.tr/nonbinary-kimliklere-saygili-ve-destekleyicidavranislar/ E.tr. 22.02.2024.
[13] Ebû Zekeriyya Yahya İbn Adî, Tehzîbü’l-Ahlâk Ahlâk Eğitimi, Çev. Harun Kuşlu, (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2013), 72-73.
[14] Mâtürîdî, Te’vilât, 2/256, 542; 3/58; Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, (Çev. Yunus Vehbi Yavuz), İstanbul: Ümraniye Belediye Başkanlığı Yayınları, 2020, 8/297.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.