Bir şarkıdan yola çıkarak Türk solu değerlendirilebilir mi?
İdeolojinin solu da sağı da şarkılar ve marşlar ile hemhâl olmuştur. 'Aidiyet’ duygusunu dinleyenlere hissettiren şarkılardan biridir Rahmi Saltuk’un gür sesinden hatırladığımız “Jandarma Biz Sosyalistiz.” Peki bu şarkıdan yola çıkarak Türk soluna dair okuma yapabilir miyiz?
Türkiye’deki sol hareketi devletin kurucu ideolojisi olan Kemalizm’den ayrı düşünmek eldeki verilerle pek mümkün değil. Oysaki işçi sınıfının dünya çapında devrimci eyleminin teorisi olan Marksizm, ortaya çıkışında enternasyonalisttir ve işçi sınıfının sınıf çıkarlarından başka bir şey ifade etmez. Hatta daha ileri gidelim milliyetçilik ve yurtseverlik Karl Marx ve Engels tarafından işçi sınıfının düşmanı fikirler olarak görülür. Onlara göre; bütün ülkelerin proleterlerinin çıkarları aynı ve düşmanları ortaktır... Karl Marx ve Engels’in birlikte kaleme aldıkları “Londra’da Uluslar Şenliği” isimli makalelerinde “bir bütün olarak proleterlerin gelişmesi ve bütün eylemleri özünde insancıl ve anti milliyetçidir” diyeceklerdir.
Devletin üniforma ile temsili de nereden çıktı?
Şimdi bu yazıyı yazmaya bendenizi iten şarkıya kulak verelim. Rahmi Saltuk bas-bariton ses tonuyla “Ay ışığı jandarmanın süngüsünü yakıyor” diyerek şarkıya başladığında daha ilk cümleden antimilitarist bir tavır takınacak diye düşünürüz. Oysa Rahmi Saltuk meseleyi antimilitarizm parantezinden çıkarıp romantikleştirmeyi tercih eder: “Mahpus yoldaş pencereden jandarmaya bakıyor” diyerek devam eder sözlerine… Bir yanda mahpus bir yoldaş diğer yanda ise devleti temsil eden jandarma fikri ile karşı karşıya kalırız. Otoriteye karşı duruşu mu simgelemektedir bu marşı andıran şarkı? Düşünce deryasında bir o yana bir bu yana kürek çekerken devletin jandarma ya da üniforma ile temsil edilmesi de nereden çıktı diye düşünmeye başlarız. Fakat kurucu ideolojinin halk üstünde tahakküm kurabilmek için ‘jandarmayı’ bir araç olarak gördüğünü hatırlar, korkunun, caydırmanın zaman zaman da cezalandırmanın aracı olan bu sırım gibi delikanlılara bir yandan üzülür bir yandan da şarkının devamını merak ederiz…
“Sen de bizdensin”
Mahpus yoldaşın jandarmaya seslenmesi ile bir anda irkiliriz: “Ve diyor ki o ‘Jandarma sen kardeşimsin, köylümsün’… Devleti temsil eden jandarmanın da bir figüran olduğuna yapılan atıftır esasında bu cümleler. “Sen de bizdensin” vurgusu devlet ve kurucu ideoloji tarafından düşmanlaştırılan, ötekileştiren Marksistlerin, halkın bizzat kendileri olduklarının itiraf etmelerinden başka bir şey değildir. Bir süre sonra “Kırlarında salgın gezen köyden geldin belki dün” cümlesiyle bu şarkının ortaya çıktığı 1976 yılına hızlıca ışınlanırız. Kırdan kente göçün ana gündem maddesi olduğu, Bülent Ecevit’in ortaya attığı “köy-kent” projelerinin konuşulduğu dönemlerdir o yıllar.
Köyler yok edilir, köylüler şehirlere taşınırsa ortaya ne çıkar?
Marx, İngilizlerin Hindistan işgalini değerlendirirken “İngiltere’nin Hindistan’da yerine getirmesi gereken ikili bir görevi vardır: Biri yıkıcı, öteki yenileyici. Birincisi Eski Asyatik toplumun ortadan kaldırılması, ikinci ise Asya’da Batı toplumunun maddi temellerinin atılması.” cümlelerini kullanacaktır. Türkiye’deki sosyalistler de köylülüğü aynı Marx’ın Hindistan’ı gördüğü gibi geride kalmış olarak değerlendirirler, kırlar kentlere dönüşmeli böylece işçi sınıfı doğmalıdır. Hem kır denilince akla ne gelir; şarkıda da olduğu gibi salgın hastalık ve fakirlik… Bunlar ortadan kaldırılarak yok edilmelidir. Kemalizm ile Marksizm bir kez daha aynı yerde buluşur. Öğretmen Kemal’in dönüştürmek değil yok etmek istediği yobazlığın karargâhı değil midir köyler? Peki köyler yok edilir, köylüler şehirlere taşınırsa ortaya ne çıkar? Bu durumda şehirlerin hâli ne olacaktır? Köyler boşalırken kent nüfusunun artışı hangi sorunları beraberinde getirecektir? Bunlara cevap vermek yorucudur o günler için. Önemli olan ‘devrim’in ta kendisidir… Karl Marx’ın ortaya attığı idealler tek gerçektir inananları için!
‘El’ uzatışın altında yatanları…
Şarkının devam eden dizelerinde “Jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız biz sana” denilir. Jandarmanın devletin piyonu olduğuna ikna edilmesi gerekiyordur. Peki bunu gerçekleştirecek olanlar kimlerdir? Elbette sosyalistler! Peki nasıl? Onun da cevabı bir sonraki dizede verilir: “Kurtuluşun bizimledir elini uzatsana” “Devlete kaptırdığın kolunu bize uzatırsan biz seni feraha kavuştururuz.” Mesaj gayet açıktır. Proleterya diktatörlüğünü savunarak yola çıkanlar militarizmin ana unsurlarından olan jandarmaya el uzatırlar. Bu ‘el’ uzatışın altında elbette 27 Mayıs İhtilali’nin büyük bir etkisi olduğunu da inkâr etmemek gerekir. Ordu-millet el ele sloganlarının ilk ortaya çıktığı tarihi unutmak ondan sonra yaşanan birçok hadise de sebep-sonuç pratikliği kuramamamıza sebep olur. El uzatan ile el uzatılanın temsil ettiği ağırlık ‘sivil siyasete’ verilen bir mesaj olarak rahatlıkla okunabilir. Belki de o meşhur “Cumhuriyet Mitingleri’nde “Ordu Göreve” pankartı açanlar bu yıllarda atılan tohumlardan yetişen baldıran otlarıdır…
Sosyalist olup da özgürleşemeyenler
Neyse biz konumuza geri dönelim ama hakikate dair olan bakış açımızı daraltmadan… Ne diyor Rahmi Saltuk gür sesiyle “Jandarma sen ah bir bilsen sana ne iş verdiler” Jandarmanın asli vazifesi vatanı korumakken ona kim ve neden başka işler vermişti? Kur’an-ı Kerim öğrenmek için Fatih Draman’da bir camiye giden ve üç yıl önce rahmetli olan yakınım “Jandarma gelince camiyi temizlediğimizi söyleriz diye süpürge yanımızda Kur’an-ı Kerim okurduk” demişti. Peki rejimin zabıtanı olan Jandarma tüm bunları birileri adına yaparken Türk solu neredeydi? Kemalizm ile kol kola Marks’ın “ehlileştirilmesi gerekenler” olarak gördüğü gibi köylüleri “adam” etmeye mi çalışıyordu? “Belki bir gün zabit sana ‘Köylünü kurşunla’ der” sözlerini duydukça 1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanun geldi aklıma. Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine eklenen fıkraya göre; Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi. Bunun takibi de hiç şüphesiz Jandarmaya havale edilmişti. Peki, bu kanuna karşı çıkan bir sosyalistle hiç karşılaşmış mıydınız?
O zaman ara nağme olarak Zülfü Livaneli’den “Ey Özgürlük” sosyalist olup da özgürleşemeyenlere gelsin… “Ne hükümet el uzatır ne ağadan medet var” diyerek meseleyi bağlıyor Rahmi Saltuk, bendeniz de kulaklığımı masaya koyarak “el medet, medet” diyerek himmet kanallarına rücu ediyorum. İdris Küçükömer’e rahmet okuyarak “Bu ülkede “sol”, aslında sağdır” cümlesiyle yazıyı bitiriyorum. Bu sözün üzerindeki tozları kaldırmak da bir sonraki yazının konusu olsun…
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.