Avrupa ve İslamofobi
İslamofobi, çağımızın önemli sorunlarından biri… Siyasi, ekonomik ve kültürel olaylar, göç gibi sebepler nefret söylemlerini ve saldırıları körüklese de bu korkunun temeli, tarihî olaylarla örülü. Psikolojik ve fiziki saldırıların köklerine iniyor, İslamofobi’nin sebeplerine mercek tutuyoruz.
“İslam korkusu” anlamına gelen ancak neredeyse on sene gibi kısa bir sürede korku ve kaygı süreçlerini aşarak İslam’a karşı nefret ve düşmanlığa dönüşen İslamofobi, Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi Avrupa ülkelerinde de her geçen gün artmaktadır. Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlar, dozu her geçen gün artan bu İslamofobik söylem ve eylemlere muhatap edilerek aşağılanmakta, ayrımcılığa maruz bırakılmakta, en temel insan hakkı olan güven içinde yaşama hakları ellerinden alınmak istenmekte, âdeta yaşadıkları ülkelerden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.
11 Eylül 2001 saldırılarıyla Amerika’da zirve yapan İslam düşmanlığı, kısa sürede Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Avrupa ülkelerine, oradan Avustralya kıtasındaki Yeni Zelanda gibi ülkelere ulaştı. Hatta orada yaşayan birçok Müslüman, camide ibadet hâlindeyken silahlı saldırıya uğrayarak hunharca öldürülmüşlerdi. Son olarak İsveç ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim ve Türk Bayrağı yerlerde yakılmak suretiyle Müslümanlar ve Türkler psikolojik saldırıya uğramış, nefret ve ayrımcılığa maruz kalmıştı.
Benzer İslamofobik saldırılar, dünyanın her yerindeki Müslümanları kaygı ve endişeye sevk ediyor. Ayrıca içinde bulunduğumuz postmodern çağın zorunlu hâle getirdiği farklı kültürlere sahip insanların bir arada yaşama motivasyonunu ve dünya barışını tehdit eder boyuta taşıyor. Son zamanlarda birlikte yaşama kültürü üzerine çalışmalar yapılıyor. Bu tür çalışmalar, dünya barışı için birlikte yaşama kültürünün oluşmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir.
İslam korkusu neye işaret eder?
“İslam” ve “fobia” kelimelerin bir araya getirilmesiyle oluşan İslamofobi kavramı, “İslam korkusu” anlamına gelmektedir. Ancak bugün İslamofobi kavramı, İslam dinine ve inananlarına karşı kaygılı olma durumunu, onlardan korkmayı ve onlara karşı korku üretmeyi ve en nihayetinde siyasal ve sosyal alanda İslam karşıtlığını, Müslümanlara yönelik nefret, düşmanlık ve ayrımcılığı içerisine almaktadır. Avrupa ve Amerika ülkelerinde yaşayan Hıristiyan din ve kültür havzasında büyüyen Batılıların pek çoğu İslam’a, peygamberi Hz. Muhammed’e, ilahi kelam olan Kur’an-ı Kerim’e, İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esaslarına özetle İslam’a özgü değer, sembol ve uygulamalara tahammül edemeyip ötekileştirmektedir.
11 Eylül 2001 saldırılarıyla dünya gündemine giren İslamofobik söylem, eylem ve saldırılar olumsuz etkisini ilk zamanlarda Amerika ve Avrupa ülkelerine göç ederek oralarda yaşayan Müslüman kimlikli insanlar üzerinde göstermişti. Fakat son yıllarda Avustralya kıtasında bulunan Yeni Zelanda gibi ülkelerdeki Müslüman birey ve zümreler üzerinde de bu nefret kendini hissettirmiş; hatta onları İslam karşıtlığının en zirvesi olan cinayetlere maruz bırakmıştı.
Müslümanlara yönelik bu nefret ve ayrımcılık, toplumların bir arada huzur içinde yaşamalarına da engel oluşturur. Avrupa ve ABD’nin de içinde bulunduğu Hıristiyan inanç ve kültür değerlerinin hâkim olduğu ülkelerdeki İslam ve Müslüman karşıtlığı, mevcut siyasi, ekonomik ve kültürel kaygılarla birlikte tarihî sebeplere de dayanmaktadır. Zira hiçbir eylem veya görüş; kendisini ortaya çıkaracak tarihî, siyasi, dinî, toplumsal etkenlerden bağımsız olarak var olamaz.
İslam ve Müslümanlar Batılılarca niçin hor görülmekte, küçük görülmekte, ötekileştirilmekte, İslam’ın kutsal kitabı niçin yakılmakta ve İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) niçin karikatürleri yapılmak suretiyle aşağılanmaktadır. İslamofobi’nin tarihî kökenlerine ve güncel sebeplerine baktığımızda aslında bu sorulara cevap bulabiliyoruz.
Nefrete ve korkuya sebep olarak gösterilenler
Modern deyimiyle İslamofobi, yeni bir olgu olarak görülse de tarihî kökenleri itibariyle Hıristiyan din havzası ve çevresinde yaşayan Avrupalı Batılılar ve Amerikalılarda İslam karşıtlığı ve nefreti uzun zamanlardan beri vardır. İslamofobi’nin antisemitizim/Yahudi düşmanlığı ve yabancı düşmanlığı/xenophobia gibi engin bir geçmişi bulunmaktadır. “İslamofobi/İslam korkusu” kavramı; ilk kez birçok Müslümanın Batı ülkelerine değişik sebeplerle daha da çok işçi olarak göç etmesi, 1979’daki İran Devrimi, özellikle 1989’ da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Komünist Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) 26 Aralık 1991’de dağılması gibi olayların ardından 1991’de Avrupa’da açıkça kullanılmaya başlanmıştır.
11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu İkiz Kulelere yapılan uçak saldırıları ile dünya gündemine gelmişse de Batılıların İslam’a; İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak ilkelerine; elçisi Hz. Muhammed’e, kutsal kitabı Kur’an’a ve Müslümanların yaşam tarzına yönelik önyargılarının, kibir ve hoşgörüsüzlüklerinin, ötekileştirmelerinin kaynağı; daha derinlerde aranmalıdır. Yani İslam’ın ortaya çıkışı, fetihlerle yayılışı, ilerleyen süreçlerde zengin bir İslam uygarlığının inşa edilmesiyle birlikte Hıristiyan kültür dünyanın Doğu ve Batı’daki hâkimiyetine alternatif oluşturması bu nefreti körüklemiş olabilir. Dolayısıyla bugünkü Batılıların İslamofobik davranışlarının ve nefret söylemlerinin altında tarihten getirdikleri siyasi ve dinî sebeplerle birlikte yabancı düşmanlığı da bulunmaktadır.
Siyasi ve dinî gerilimler, ayrımcılığı nasıl tetikler?
Batılılarının İslam’a ve Müslümanlara yönelik korku ve menfi düşüncelerinin biçimlenmesinde Bizans ile ilk dört halife döneminde başlayıp Emevîler (661-750) ve Abbâsîlerle (750- 1258) devam eden politik ve askerî anlaşmazlıklar ve mücadeleler oldukça etkili olmuştu. Siyasi olarak Hıristiyanların ellerinde bulunan arazilerin; başta Şam, Kudüs ve İskenderiyye gibi bazı şehirlerin ve Anadolu topraklarının Malazgirt Savaşı’yla Müslüman Türkler tarafından fethedilmesi (1071), aynı zamanda bu topraklarda yaşayan Hıristiyanların Müslüman olması; Batılı Hıristiyanların Müslümanlara ve İslami değerlere yönelik nefret söylem ve eylemlerinin kökenini oluşturmuştu.
Hıristiyan din ve kültür çevresinde yaşayan Batılıların tarihlerinin derinliklerinden bugüne değin getirdikleri İslam ve elçisi Hz. Muhammed algılarının genel olarak olumsuz yönde yoğrulmuş olması da onların Müslümanları ötekileştirmelerine ve İslamofobik eylemlerde bulunmalarına neden olmaktadır. Hıristiyan Batılıların menfi İslam ve Hz. Muhammed tasavvurlarının oluşmasında kendi bilgin ve aydınlarının (oryantalistler, şair, edip ve ajanlar) tesiri oldukça fazladır. Bu kimseler İslam’ı sapkın ve sapık, sonradan uydurulan eklektik bir din görmüşler; İslam’ın peygamberini de sahte ve yalancı bir kişi olarak değerlendirmişler, halklarının algılarını da bu şekilde yönlendirmişlerdir.
Batılı çevreler, birtakım güvenlik, siyasi ve ekonomik sebeplerle ortaya çıkan, şiddet, terör ve adam öldürme eylemleriyle hak aradığını savunan el-Kaide, İşid, Boko Haram, en-Nusra, Ensar el-Şeria gibi bazı cihatçı Selefî Müslüman örgütlerin İslâm’a uymayan eylem ve söylemlerini de İslamofobi’nin nedeni olarak görmeye başladılar. Bu durumu Müslüman karşıtlığı için yeterli sebep kabul ettiler.
Kültürel açıdan ön yargılar, yabancılık ve ardından gelen ayrımcılık
Amerika ve Avrupa kıtasında Batı Hıristiyan kültür ve uygarlığına sahip olarak yaşayan insanlar, tarihleri boyunca tek tip bir itikada -yani teslise ve hayat biçimine- alışık olduklarından kendi ulusal dokularının hakiki bir unsuru olmadıklarını hissettikleri farklı din, kültür ve uygarlığa mensup bireyleri, onların hayat tarzı ve değer algılarını ötekileştirmekte; onları yaşanan toplumsal hayatın dışında kalmaya mahkûm etmektedirler. Bu hoşgörüsüzlüğün temelinde “xenophobia” denen yabancı düşmanlığı, yani yabancılara karşı duyulan korku ya da yoğun nefret bulunmaktadır. Hıristiyan kültür çevresinde yetişen Batılıların bu ötekileştirme tavrı daha çok farklı inanç ve sosyo-kültürel değerlere sahip olduklarını düşündükleri Müslümanlara yönelmiş durumdadır.
Yine kendi ülkelerindeki savaş, politik çekişmeler, sosyo-ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle Avrupa ülkelerine göç eden Müslümanlar; İslami değerlerin Amerikan ve Avrupa değerleriyle bağdaşmadığı, oradaki sosyo-kültürel yaşamla tam anlamıyla uyuşamadıkları, Batılı hayat tarzını benimsemedikleri ve onların sahip oldukları maddi ve manevi zenginliğe ortak oldukları gerekçesiyle dışlanmakta ve ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar.
Sonuç olarak bugün ABD ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde her geçen gün artan İslamofobi, İslam düşmanlığı ve karşıtlığının son evresidir. İslamofobi’nin güncel nedenleri de bahsettiğimiz tarihî ve ideolojik nedenlerden bağımsız olarak görülemez. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların Batı’ya göçü, kimi ırkçı Batılı çevrelerde İslamofobi’nin ilk fitilini yakmıştır. Günümüz Batı insanı, kendi aydınları tarafından oluşturulan “yanlış ve sapkın İslam” anlayışından acilen kurtularak Kur’an’ın ve elçisi Hz. Peygamber’in sunduğu gerçek İslam’la tanışmanın yollarını bulmalıdır. Çok kültürlü dünyada birlikte ötekileştirmeden, düşmanlaştırmadan, nefret üretmeksizin yaşamayı öğrenmeli; “diğerleri” olarak gördüğü toplumları tanımaya çalışmalıdır. Aksi takdirde bu düşmanlık, aynı düşünce temelinde başka kültürlere de yönelebilecek; bitmeyen sorunları hep gündemde tutacaktır.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.