Kazakistan Kültür ve Enformasyon Bakanlığı, Abay Kazak Devlet Akademik Opera ve Balesi ve TÜRKSOY iş birliğiyle sahnelenen “Han Sultan: Altın Orda Operası”, Türk tarihinin önde gelen kadın figürünü, destansı bir anlatımla 15-16 Aralık'ta İstanbul AKM’de izleyicilerle buluşuyor. Bu opera hakkında neler söylersiniz?
Han Sultan, sadece bir kadının değil, Altın Orda’nın kaderini değiştiren bir annenin; zekâsı, gücü ve iradesiyle tarihe yön veren bir kahramanın hikâyesi. Eser, Cengiz Han’ın Harezm’i fethetmesiyle başlayan ve Altın Orda’nın kuruluşuna kadar uzanan zorlu bir yolculuğu gözler önüne seriyor. Almatı Operası’nın direktörü Aynur Kopbasarova özgün fikrin sahibi. Kazakistan’ın usta sanatçıları tarafından hayat verilen bu epik opera, görkemli sahne tasarımı ve duygu yüklü müziğiyle izleyenlere hem görsel hem de işitsel bir şölen sunacak. Cengiz Han, Cuci ve Berke gibi tarihimizin büyük figürlerinin yanındaki güçlü kadınları da sahnede göreceksiniz. Eseri izlemeye gelirseniz kuşkusuz ilk olarak sahnenin ortasındaki asırlık dev ağaç dikkatinizi çekecek. Nesillerin, karakterlerin bağını sembolize eden bu ağacın şahit olduğu anılar, bu operayla sahnede yeniden canlanacak.
Siz de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin katkılarıyla böyle bir projeyi hayata geçirmenin mutluluğunu yaşıyorsunuz muhtemelen?
Çok mutluyuz tabii ki. Çünkü TÜRKSOY özellikle tiyatro, opera repertuvarımızda Türk bestecilerinin eserlerinin yer alması için uzun yıllardır pek çok önemli çalışma yaptı. Bunun karşılık bulması çok sevindirici. Devletimiz tüm imkânlarıyla bu anlamlı esere layıkıyla ev sahipliği yapıyor. Asıl tebrik edilmesi gereken ise bu özel operaya can veren Kazakistan’ın değerli sanatçıları ve bu imkânı onlara sunan Kazakistan Kültür ve Enformasyon Bakanlığı. TÜRKSOY üyesi tüm ülkelerde özellikle son yıllarda güzel sanatlar alanında yeni bir rönesansın yaşandığını söylesek abartmış olmayız. Geçtiğimiz hafta Kazakistan'ın başkenti olan Almatı da düzenlenen prömiyere gösterilen ilgiye ve İstanbul’da kısa sürede etkinliğin biletlerinin tükenmesine bakacak olursak, yapılan çalışmaların sanatseverler arasındaki karşılığının sevindirici olduğunu söyleyebiliriz.
Bu proje ne kadar sürede ortaya çıktı?
Bu eser, özellikle Türk dünyasındaki en yeni opera eserlerinden birisi. Özellikle Kazakistan prömiyerinde düzenlenen basın toplantısı sırasında bir medya çalışanı eserin bestecisinin ve libretto yazarının hayatta olmasına dikkat çekmişti. Opera sahnelerinde çok sık yaşanan bir durum değil bu. Daha önce anlatılmayan bir hikâye Han Sultan. Hakkında çok az şey bilindiği için çalışmalar yaklaşık bir yıl öncesinde titiz araştırmalar ile başlamış. Oluşturulan danışma kurulunda ülkemizden de değerli akademisyenler yer almış. Bu açıdan uluslararası bir proje. TÜRKSOY’a üye ülkeler arasında sinema, müzik gibi alanlarda ortak yapımların hayata geçmesinden büyük memnuniyet duyuyoruz. Bu kapsamda Genel Sekreterimiz Sultan Raev’in girişimiyle geçtiğimiz yıl içerisinde Türk Dünyası Sanat Üniversiteleri Birliği, Sinema Yöneticileri Birliği gibi pek çok birlik oluşturduk. Yakın dönemde bu girişimlerin Han Sultan gibi başarılı meyveler vermesini umuyoruz.
Opera, belirli bir estetik ve kültürel derinliğe sahip bir sanat formu olmasına rağmen, modern dünyada daha hızlı tüketilen, dinamik ve erişilebilir müzik türlerine karşı geride kalmış gibi görünüyor. Yanılıyor muyum?
Haklısınız, diğer türler kadar popüler değil belki ancak bu durum birazda bizim ürettiklerimizle ilgili. Yeni eserler, yeni hikâyeler ve onları sahneleyecek yeni mekânlar olmadığı sürece beklenen ilgiyi elde etmek mümkün değil. Ne kadar şanslıyız ki Atatürk Kültür Merkezi gibi özel bir mekâna sahibiz. Bu güzel mekânda sanatseverlerle buluşturulan birçok temsilin biletleri çok kısa sürede tükeniyor. Türk dünyasında operanın dinleyicisi sınırlı diye bir inanış var, aslına bakarsanız esas sınırlı olan operanın eşsizliğini geniş kitlelerle tanıştırma kabiliyetimiz. Hikâyelerimize, tarihimize yön veren şahsiyetlerimize daha çok sahip çıkıp, onların hikâyelerini sanatın farklı formlarında nesilden nesile aktarmayı sürdürebilirsek, bu alanda yeni kabiliyetleri çok kolay şekilde kazanabiliriz. Bu açıdan son yıllarda T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın başlatmış olduğu Kültür Yolu Festivallerini çok faydalı bir girişim olarak görmekteyiz. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün, toplumu opera ve bale sanatına teşvik etmek için yaptığı bilinçlendirme faaliyetlerini çok önemli buluyoruz. Hem ülkemizin dört bir köşesinde hem de uluslararası ölçekte opera ve bale sanatı alanında çok önemli etkinliklere imza atıldığını belirtmek isterim. Daha geçen hafta Kültür ve Turizm Bakanlığı, Şırnak’ta özel bir temsil gerçekleştirdi. Bugün ekilen tohumlar kuşkusuz yakın gelecekte eşsiz eserlere dönüşecek, yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına vesile olacak.
“Avrupa, Türk dünyasının kültürel zenginliğini yakından görecek”
Tekrar gösteriye dönecek olursak… “Han Sultan: Altın Orda Operası” yalnızca tarihin zengin dokusunu değil, aynı zamanda ortak değerleri kültürü sanat yoluyla geleceğe taşıyan bir köprü niteliği taşıyor öyle değil mi?
Elbette. Bu gösteriyi bir “kavuştay” olarak tanımlayabiliriz. Atatürk Kültür Merkezi, Türk dünyasını İstanbul’da bir araya getirecek. Ankara’dan, İzmir’den, Bursa’dan temsile gelmek için bizimle irtibata geçen pek çok takipçimiz oldu. Neden kendi şehirlerine gelmediğimizi sorguladılar. Önümüzdeki yıllarda inşallah operalarımız arasındaki eser değişimleri ve ortak yapımlar ile daha fazla şehirde Türk dünyasından eserler sanatseverlerle buluşacak. Han Sultan Operası’nın İstanbul temsili sadece Türkiye – Kazakistan ilişkileri bakımından değil, sahip olduğumuz ortak kültürü dünyaya tanıtma bakımından da önemli bir etkinlik olacak. Kazakistan makamlarının ülke dışındaki ilk durak olarak İstanbul’u seçmelerini de çok anlamlı buluyorum.
Han Sultan’ı Türk tarihinin unutulmaz kadın figürlerinden biri hâline getiren temel etken nedir?
Türk dünyasında tarihe damga vurmuş pek çok kadın karaktere rastlayabiliriz. Bunların bazılarını çok yakından tanıyoruz. Örneğin Kırgız Halk kahramanı, ilk kadın general Kurmancan Datka. Han Sultan ise bugüne dek kendisi hakkında çok fazla araştırma yapılmayan, nispeten tanımadığımız bir şahsiyet. Altın Orda Devleti’nde özellikle kadınlar toplum içerisinde pek çok farklı role sahipti. Pek çok kaynağa göre Han’ın eşinin devlet yönetiminde ve hatta dış ilişkilerde dahi söz sahibi olduğu görülmekte. Harezmşahlar Devleti’nin kurucusu Muhammed’in kızlarından biri olan Han Sultan, ailesinde yer alan pek çok tarihî şahsiyetin özelliklerini bir araya getirmiştir bir figür. Büyükannesinin gücü, babasının kararlılığı ve hırsı, kardeşinin cesareti gibi nitelikleri sayesinde Han Sultan, yaşadığı tüm zorluklardan daha da güçlenerek çıkmıştır. Gelin olarak geldiği yeni yurdunda Avrasya'ya yıllarca hükmeden Cuci ulusunun kurucusu Cuci'nin eşi ve Cengiz Han soyundan ilk Müslüman Han olan Berke’nin annesi olmuştur. Kendisinin güzelliği, zekâsı, sabrı ve hırsı onu esaretten güce taşıyan en önemli etkenlerdir. Bu açıdan Han Sultan, Altın Orda’nın oluşumunda önemli rol oynayan tarihî şahsiyetlerimizden biridir. Bu eserle birlikte kendisi hakkında daha çok araştırmanın yapılacağına yürekten inanıyoruz.
Kadını tarih sahnesinde görünür kılan fedakârlığı olsa gerek?
Kuşkusuz, kadın geçmişte de günümüzde de aileye ayakta tutan en önemli kişi. Bilmeyenler muhakkak vardır. Şangırak, Türk kültürünün derin sembollerinden biri olarak, sadece bir evin çatısını değil; bir soyun, bir ailenin ve bir ulusun sürekliliğini temsil eder. Geleneksel Türk çadırı olan yurdun tepesinde yer alan şangırak, göğü yeryüzüne bağlayan bir köprü gibidir; insanın doğayla ve evrenle kurduğu ilişkinin zarif bir ifadesidir. Buna bakarak “Kadınlar ailemizin şangırağıdır” yorumunu rahatlıkla yapabiliriz. Kadın da aile içinde benzer bir işlev görür; birleştirici, koruyucu, rehberlik eden ve hayatın sürekliliğini sağlayan bir güçtür. Tıpkı şangırağın yurdun çatısını taşıması gibi, kadın da ailenin yükünü omuzlar ve onu ayakta tutar. Şangırağın geçmişle geleceği birleştiren bir aile yadigârı olması gibi, kadın da aile değerlerini ve geleneklerini kuşaktan kuşağa aktarır.
Operada 200’e yakın sanatçı sahnede bir araya gelerek performans sergileyecek. “Han Sultan: Altın Orda” operası için toplamda 173 kostüm hazırlanmış. Kostümlerin hazırlık süreci nasıl gelişti? Maliyet yönünden neler söylersiniz?
Eserde 40 bale sanatçısı, 60 kişilik bir orkestra, yaklaşık 70 kişilik bir koro ve 20 solist yer alıyor. Kostümler ise tek kelimeyle inanılmaz. Türk dünyası özellikle tasarım alanında kendisine çok önemli bir yer etmiş durumda. Sanatçılarımız zengin kültürümüzden aldıkları ilhamla ürettikleri eserlerle dünyada isimlerinden sık sık bahsettiriyorlar. Özellikle moda sektöründe yakın gelecekte çok daha ismimizin duyulacağını düşünüyoruz. Gelenekseli modern bakışla yorumlayan pek çok yeni tasarımcımız var. Bu topraklar binlerce yıllık tarihi ile modaya yön verebilecek bir potansiyeli içerisinde barındırıyor. Bu opera özelinde tamamı özel üretim olan elbiselere elbette paha biçilemez. Sanatta markalaşma açısından örnek bir nitelik taşıyor.
“MEB’in Orta Asya’yı ‘Türkistan’ olarak tanıtma kararı son derece doğru”
Kazakistan ve Türkiye aynı ortak tarihten ve aynı kültürden beslenen, yine aynı dili konuşan iki ülke olarak karşımızda duruyor. Bu opera etkinliğinin İstanbul’da bu kadar ilgi görmesi de bunun bir kanıtı olsa gerek?
Kazakistan’da bir şehir var adı Türkistan. Hoca Ahmet Yesevi’nin şehri. Bizim dönemimizde ilkokul kitaplarında bu bölgeden “Orta Asya” diye bahsedilirdi. Millî Eğitim Bakanlığı’mız tarafından yapılan bir çalışma ile bu coğrafya bundan böyle “Türkistan” olarak öğretilecek. Bu tanımlama o kadar önemli ki. Kazakistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin pek çok farklı boyutu var, bu ilişkilerin sadece siyasi ve ekonomik yönden sınırlı olmadığını bilmek gerekiyor. Türk dünyası ülkeleri arasındaki ortak tarihi, kültürel ve manevi bağları güçlendirmek için her fırsatı değerlendirmeliyiz.
Türk dünyasının sanatsal gücünün dünyaya tanıtılması da önemli değil mi bu noktada?
Öncelikle üye ülkelerinin kültür bakanlıklarının destekleriyle, devlet başkanlarımızın himayelerinde çalışmalarını yürüten TÜRKSOY’un esas amaçlarından birisi de bu. Daha da önemlisi mevcut potansiyelimizi keşfetmemiz. Bu açıdan ortak Türk kültürünün zenginliğini dünyaya tanıtmak bir yana diğer yandan en önemli görevimiz bu mirası gelecek nesillerimize aktarabilmek. TÜRKSOY özel bir kültür sanat organizasyonu, Genel Sekreterimiz Sayın Sultan Raev; kendi ülkesinde uzun yıllar kültür bakanlığı yapmış, ülkesinin en tanınmış yazarlarından birisi. Genel Sekreter Yardımcımız Sayın Sayit Yusuf ise özellikle gençlerimizin eğitimi alanında ve diasporamız üzerine çok başarılı süreçler yönetmiş, tüm Türk dünyasında çok tanınan ve sevilen bir isim. TÜRKSOY Daimî Konseyi’nin kıymetli üyeleri sayın bakanlarımızın çizdiği vizyon doğrultusunda ulaşabildiğimiz her noktada Türk kültürünün zenginliğini farklı sanat formlarında sergilemeye çalışıyoruz. Bunun karşılık bulduğuna şahit olduğumuz için çok mutluyuz. Biz sahip olduklarımızın farkına ne kadar çok varırsak, ülkelerimiz dışındaki etki alanımızda o kadar genişleyecek. Bu zenginliği ne kadar gösterirsek diasporamızda ülkelerinden uzak olsalar da yaşadığı topraklarda bir o kadar güçlü hissedecek.
Türk dünyasında ve küresel ölçekteki kültür-sanat evreni arasında sürekli ve kalıcı bir etkileşim sağlama amacındasınız. TÜRKSOY, UNESCO gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği yaparak küresel ölçekte kültürel projelere katılıyor. Üye ülke devlet başkanlarının himayelerinde gelecek hedefleriniz nelerdir?
Sayın Genel Sekreterimiz pek çok konuşmasında, sahip olduğumuz kültürün Türk dünyasının en büyük dayanağı olduğunu ifade etmek için Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözüne atıfta bulunmaktadır: “Bugünkü kültürel emperyalizme karşı koymanın en önemli cephesi, dilimizi ve kültürümüzü korumaktır. Vatanı önce onun dili ve kültürü korur, ardından ordu.” Ortak kültürümüz, halklarımız arasındaki dayanışmayı ve iş birliğini güçlendiren en önemli kaynaktır. Bugün paylaştığımız değerler, geçmişimizin mirasını hatırlatırken geleceğimize de ışık tutmaktadır. Bu düşüncelerle TÜRKSOY’un dâhil olduğu, irili ufaklı hayata geçirilen her bir etkinlik özeldir. Bu etkinlikleri çeşitlendirmek, kapsamını genişletmek ve özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz arasındaki kültürel etkileşimi artırmak en önemli önceliğimizdir.
Son olarak TÜRKSOY’un uygulamalarından biri olan “Türk Dünyası Kültür Başkenti” hakkında bir soru sormak istiyorum. 2023 yılında Azerbaycan'ın Şuşa şehri, 2024 yılında ise Türkmenistan'ın Anev şehri “Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçilmişti. 2025 yılında hangi ülkenin başkenti “Türk Dünyası Kültür Başkenti” olarak belirlendi?
Kazakistan’ın Hazar kıyılarında limanı bulunan tek şehri olan Aktau seçildi. Bu şehirde 2025 yılı içerisinde “Türk dünyası” temasıyla 100’den fazla etkinlik gerçekleşecek. Örneğin bu etkinlikler arasında Nevruz Kutlamaları, Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali gibi pek çok etkinlik var. Ünlü opera sanatçıları, ressamlar, tiyatrocular ve şairler şehirde halk ile buluşacaklar. Kültürel etkileşim tek boyutla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve bireysel düzeyde birçok olumlu değişime yol açıyor. Bu süreç, sanatçılarımızın tecrübe alışverişine imkân sağlarken aynı zamanda Türk dünyası bilincinin daha da sağlamlaşmasına katkı sunacaktır. Tüm Türk dünyası dostlarını TÜRKSOY kurucu üyesi Kazakistan’ı 2025 yılında keşfetmeye davet ediyoruz.