İsrail’in son saldırıları İran’daki kamuoyunu nasıl etkiledi ve rejim üzerinde ne gibi sonuçlar doğurdu?
İran içinde genel itibariyle iki cenah olduğu kabul ediliyor: Muhafazakâr ve reformcu kanat. Muhafazakârların da kendi içinde farklı tonları var: Radikal muhafazakârlar, ılımlı muhafazakârlar. Son seçimde aslında ılımlı muhafazakârlarla ılımlı reformistler bir araya geldi ve Mesud Pezeşkiyan seçilmiş oldu. Genel itibariyle seçime katılım oranları düşüktü, %40’larda kalmıştı. Ama bu şöyle algılanmamalı: “sandığa gitmeyen %60’lık-%50'lik kesim, tamamen rejim muhalifi.” Hâlbuki seçimden umudunu kesmiş bunun bir faydasının olmadığını düşündüğü için sandığa gitmeyen insanlar bunlar. Elbette içlerinde rejim muhalifi de vardır, İslam Cumhuriyeti’ni istemeyen de vardır ama bunlar örgütlü bir muhalefet olarak İran siyasi arenasında görünmezler. Asıl İslam Cumhuriyeti karşıtı olan rejim muhalifi gruplar, yurt dışında örgütlenmişlerdir. Bunların içinde Halkın Mücahitleri Örgütü başı çeker. Rıza Şah ile mücadele döneminde güçlü bir şekilde Pehlevi Hanedanı'na karşı mücadele etmişlerdir bu örgüttekiler. Daha sonra İslam Cumhuriyeti'yle de yollarını ayırmışlar, hatta İran-Irak savaşında Irak tarafında İran'a karşı savaşmışlardır. Bunlar bir dönem Irak'taydılar.
Yanılmıyorsam şu an Arnavutluk’ta faaliyet gösteriyorlar.
Evet, ABD desteğiyle Arnavutluk'ta yoğun olarak bulunuyorlar. Bir diğer rejim muhalifi grup ise devrik Muhammed Rıza Pehlevi'nin oğlu, Rıza Pehlevi ve etrafında şekillenenlerdir. Bunların da büyük bölümü ABD'de yaşıyor. Son günlerde çokça ismini duyduk. ABD onlara da destek veriyor. İsrail'in de desteği var. İslam Cumhuriyeti sonrası geçiş hükûmeti hazırladıklarına dair beyanatları var. Daha öncesinde de özellikle Mahsa Amini protestoları gündemindeyken yine sahneye çıkmışlardı. Farklı gruplar bir araya gelerek bir yapı oluşturmaya çalıştılar ama daha sonra kendi aralarındaki ayrılıklar -özellikle maddi konular- sebebiyle dağıldılar. Amerika kongresinin verdiği parayı paylaşamadılar. Rıza Pehlevi yaptığı açıklamaların İran'da yansıması çok cılız oldu. Hatta yok dönecek kadar az.
“İran’da ne protesto oldu ne muhalif bir açıklama geldi”
O zaman İran içeride konsolidasyonu sağladı diyebiliriz hocam.
İsrail'in yaptığı saldırı sonrası şöyle bir tablo ortaya çıktı: Eski cumhurbaşkanları hemen İsrail saldırılarını kullanan açıklamalar yaptılar. Muhammed Hatemi, Mahmud Ahmedinejad, Hasan Ruhani ayrı ayrı saldırıları kınadılar ve birlik çağrısı yaptılar. Aynı zamanda yurt dışında rejimle problemi olan aydınlar da devreye girdiler. Bunların en meşhuru Abdülkerim Süruş’tur, kendisi ABD'de yaşıyor. Gazze olaylarının başlangıcından itibaren İsrail'i çok şiddetli bir dille eleştiriyor. Gasıp diyor, katil diyor, kasap diyor… Devam eden Mesnevi derslerine ve Bostan okumalarına İsrail'i kınayarak başlıyor. Son saldırıdan sonra da birkaç kez bildiri yayımladı. En son Rıza Pehlevi’ye hitaben de ağır bir bildiri yayımladı. İran içinde de yazarlar, sanatçılar, aralarında Asgar Ferhadi gibi isimlerin de yer aldığı yönetmenler, sinema oyuncuları, dizi oyuncuları, müzisyenler ortak UNESCO'ya hitaben bir açıklama yaptılar. Bunların bir kısmı Mahsa Amini protesto döneminde en önde giden, sokağa çıkan, sosyal medyada da protestoları destekleyen isimlerdi. Ama aynı isimler, bugün profil resimlerini İran bayraklarıyla donatarak İsrail'in bu saldırganlığını kınayan bir profil çiziyorlar.
Bu tür kargaşa ortamlarında, bir saldırı geldiği zaman hem toplum konsolide olur hem de rejim kendini biraz daha sağlamlaştırır. Ancak burada farklı bir nokta var. İsrail ve Amerika her geçen gün saldırıların şiddetini arttırıyor. Savunma sistemlerinden, askerî tesislerden başladı ama farklı alanlarda da saldırı yapıyor. Saldırılar başladığından beri İran içinden ne bir protesto görüntüsü geldi ne bir muhalif açıklama geldi. “Bunu fırsata çevirelim, ayaklanalım” şeklinde bir şey görmedim. Ancak ilerleyen zamanda ne olur bilemeyiz. Tahran Üniversitesi'nin yakınındaki bir caddeye de bomba düştü. Askerî tesis yok ama alışveriş merkezi, dükkânlar, sinema ve yurtlar var… Sivilleri de vuran bir İsrail’den söz ediyoruz. Bu operasyon daha da genişlerse, sivil siyasetteki isimler de hedef hâline gelirse işin rengi değişebilir.
İşin rengi demişken… Ali Hamaney’n İran’daki siyasi ve dinî liderlik rolüne ve olası bir suikast girişiminin İran rejimini etkilerine de değinmenizi isterim.
Öncelikle Hamaney bir devlet başkanı. Türkiye’de bilinenin aksine yalnızca bir dinî lider değil. Cumhurbaşkanlığı Hamaney’in altında bir görevdir İran’da. Çünkü ordu komutanlarını, radyo televizyon kurumu üyelerini, birçok üst düzey yargı erkini Hamaney atıyor. O anlamda Hamaney’in siyasi otoritesi tartışılmaz. Ancak şöyle bir yanlış bilgi de dolaşıyor. Hamaney bütün Şii dünyanın lideri değil. Hamaney İran’ın lideri, resmî olarak en üst lideri. İkincisi ise velayeti fakih sistemini kabul eden Şii dünyanın lideri. Yani bugün Şii dünyada çok daha etkili bir isim olan Ali Sistani velayeti fakih sistemini kabul etmez ve o anlamda Hamaney onların lideri değildir. Burada ekümenik papanın bütün Katolik dünyasının lideri olduğu gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak Şii dünyada velayet-i fakih sistemini benimsemiş, Lübnan’daki Hizbullah ya da Irak’taki velayi gruplar, özellikle Haşti Şabi’nin bazı kolları Hamaney’i lider kabul ediyorlar. İran içindeyse siyasi olarak “lider”, dinî kaygıları ön planda olan Şiilerin de tartışmasız lideri. Seküler hayat tarzını benimseyenler arasında da ülkenin lideri olması hasebiyle benimseyenler vardır. Hatta benim bir arkadaşım bu husus için ilginç bir örnektir. “Bu sistemi biz Sasanilerden aldık” diyerek seküler olmasına rağmen, Hamaney’in otoritesini meşru görüyor. Hamaney bir suikast planlanmışsa İran devletinin de buna karşı bir planı elbette vardır. The Washington Post geçenlerde “Hamaney kendisinden sonra başa gelebilecek üç kişiyi belirledi” şeklinde bir haber yayımladı. Bu son saldırılardan sonra mı belirlenmiştir onu bilemiyorum. Çünkü Hamaney bir süredir rahatsız.
Hamaney’in oğlu Mücteba’nın ismi, veliaht olarak çok geçmesine rağmen sizin de belirttiğiniz o haberdeki üç kişi arasında Mücteba’yı göremiyoruz. Sizce Mücteba meselesinin geleceği nasıl şekillenir?
Mücteba meselesi İran’da uzun zamandır tartışılıyor. “Biz saltanatı yıktık, sistem yeniden mi saltanata dönüşüyor?” diye bir tepki vardı. Ayrıca Mücteba’nin ilmî ve siyasi olarak zaten oraya seçilemeyeceğinden -çünkü üst düzey bir görev yapmış olması gerekiyor bir yandan da- ilmî yönünü son yıllarda çözmeye çalıştılar. Medreselerde belli dersler vermesi gerekiyordu, onu hallettiler bir şekilde. Uzun yıllardır Hamaney’in ofisini yöneten kişi Mücteba. Askerî ve siyasi kararlarda, atamalarda söz sahibi biri. Özellikle de Devrim Muhafızları ordusunda etkisinin çok fazla olduğu biliniyor. Son saldırıda hayatını kaybeden komutanların Mücteba’nın yakın çevresi olduğu iddia ediliyor. Bu tür çekinceler var ama ben ülkenin âli menfaatleri gereği, Mücteba’nın olması gerektiğine karar verilirse bir şekilde ikna edilir toplum. Bu savaş sürecinde nasıl işler bilmiyorum ama bir şekilde bazı reformlar yaparak, başörtüsünü serbest bırakmak gibi adımlar atarak toplumsal meşruiyet kazanabilir. Savaş süreci işin doğasını değiştiriyor.
Hamaney’in öldürülmesi, İran rejiminin yıkılması manasına gelmiyor değil mi? Çünkü son günlerde böyle bir algıda oluştu toplumda.
Elbette o anlama gelmez ama işte ortamın nereye evrileceğini de tam göremiyoruz. Nasıl bir ortam oluşacak? İsrail ve ABD; İran rejimini yıkmaya karar verdi, bunun için de çeşitli etnik ayrılıkçı grupları destekledi, hazırlık yaptı. Ülkenin her tarafından böyle bir kargaşa anında harekete geçirilecek bir unsur oluşturulmuşsa onu da bilemiyoruz. Şunu sormak lazım: Devrim Muhafızları ordusu sürece ne kadar müdahil olabilecek? Devrim Muhafızları içinde devşirilmiş isimler olabilir mi? Bütün bunlar şu an cevaplaması zor olan sorular. Ama dediğim gibi bir şu an için İran toplumunda öyle bir hareket gözlemlemedim.
Hocam bununla ilgili bir şeyi sormak istiyorum. Rafsancani ailesi İran için önemli bir aile. Rafsancani'nin kızı muhalif söylemleri sebebiyle hapiste de yattı. Saldırılardan sonra ondan bir açıklama göremedik. Bunu nasıl değerlendirmeliyiz.
Rafsancani’nin oğlu Muhsin Haşimi, şu an hükûmeti en yakın destekleyen partinin genel sekreteri. Yani şahsi olarak Faize Haşimi’den ya da Muhsin Haşimi’den ya da başka bir isimden paylaşım gelmemiş olabilir. Ama onun dışında siyasilerden, Hasan Ruhani’den, Muhammed Hatemi’den açıklamalar geldi. Ali Laricani örneğin çok sert açıklamalar yaptı. Hatta Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi’ye hitaben “Savaş sona ersin, onunla da hesaplaşacağız” dedi.
Peki hocam Yeşil Hareket’ten bir açıklama var mı?
Mehdi Kerrubi açıklama yaptı. Hüseyin Musevi’den bir açıklama görmedim ama karısı Zehra Rahneverd açıklama yaptı. Hatta gazetenin biri kapağına taşıdı bu açıklamayı. Biz İran gündemini takip ederken belli başlı olaylarla büyüteç tutuyoruz. Ama içeride yazarlar, entelektüeller, sanatçılar destek yönünde açıklamalar yaptılar.
“ABD’de ‘Orta Doğu’daki hiçbir işe karışmayalım’ diyen bir ekip var”
Siz İran'ı iyi bilen isimlerdensiniz. Bu ABD’nin son saldırısından sonra İran ABD’ye ya cevap verir mi? Yoksa bütün saldırı kabiliyetini İsrail’e mi yöneltir?
Hem ABD’den hem de İran’dan yapılan açıklamalar, İran’ın ABD’yi doğrudan hedef almayacağı kanaati oluşturdu bende. Zaten almadı da dikkat ederseniz. Üzerinden saatler geçmesine rağmen yine İsrail’e vurmaya devam ediyor. ABD ile bir görüşme olacak gibi duruyor, müzakere ortamı tekrar oluşabilir. Ama ABD’de ilişkiler, özellikle de İsrail ile ilişkileri çok karışık. ABD’de “Orta Doğu’daki hiçbir işe karışmayalım” diyen bir ekip var ve bu ekipteki kişiler Trump’a yakın isimler. Ama bir yandan da Yahudi lobileriyle ya başka baskılarla Trump'ı buna zorlayanlar da var. Trump’ın çelişkili açıklamaları yapmasının sebebi belki de bu.
“Trump savaşın sonlanmasına karar verirse savaş biter”
Hocam sizce nereye evrilecek bu mesele? Biz bu yaz boyunca bu kısır döngüyü yaşayacak mıyız?
Burada yine belirleyici olan Amerika’nın ve Trump’ın tavrı olacak. Trump savaşın sonlanmasına karar verirse savaş biter. Eğer Amerika ve İsrail’in İran rejimini değiştirme gibi bir planı varsa daha da devam eder ve şiddeti de artar. İlginç olan durum, savaş çıkmasına rağmen ekonomide çok fazla etkisini göremedik. Dünya sistemi ve para piyasaları da bu durumu gözlemliyor sanki.
Ukrayna’dakinin bir benzerini göreceğiz şeklinde anlaşılıyor bu sözleriniz hocam. Düşük yoğunlukta uzun bir savaş…
Evet. Ama Ukrayna’yı destekleyen bir NATO vardı; Avrupa, ABD vardı. Şu an İran yalnız. Bu yalnızlığa rağmen ne kadar sürdürülecek onu bilmiyoruz. İran buna ne kadar devam edebilir?
Son olarak İran içindeki ayrılıkçı gruplar meselesini açmak istiyorum. Bunlar mevcut durumda güçlenebilirler mi ve aksiyon alabilirler mi?
İran’da ayrılıkçılık anlamında en büyük problem, PJAK meselesi. O da esasında çok güçlü değil ama diğer bölgelere göre risk barındırıyor. Belucistan yörelerinde bir hareketlenme olabilir ama bölgenin Sünni lideri Mevlevi Abdulhamid İsmailzehi ve İsrail'i kınadı. “İran devleti bizim de devletimiz” dedi ki geçen yıllardaki Mahsa Amini olaylarında çok baskı kurulmuştu Belucistan üzerinden. Protestolar o bölgede yoğunlaşmıştı. Azerbaycan’dan ise çok büyük bir şey beklemiyorum. Çünkü Azerbaycanlıların, yani İran Türklerinin devletle olan ilişkisi Beluciler gibi değil. Mezhepsel bazda Farslar ile aynı doğrultuda hareket ettikleri için Azerbaycanlılar devletin asli unsurları. Mesela öldürülen Genelkurmay Başkanı Türk, Cumhurbaşkanı Türk, Devrim lideri Hamaney Türk.