Aphrodisias Kazıları'na katılımınız nasıl başladı ve sizi bu büyüleyici antik kente çeken, burada çalışmaya motive eden ana etkenler nelerdi? Kazı ekibi nasıl oluştu?
Ben 2007 yılından beri tur rehberliği yapıyorum. 2016 yılının Temmuz ayında Kıbrıs’taki doktora eğitimi kapsamında UNESCO dünya mirası listesine girmiş arkeolojik alanlarla ilgili araştırma yapan bir hanımefendiyi Ephesos’a ve Aphrodisias’a götürdüm. Beraber alanları gezdikten sonra kazı başkanları ile röportajlar yaptı. Prof. Smith ile bu vesileyle tanıştık. Bir sonraki yaz (2017) kendisi beni kazıya davet etti, ben de memnuniyetle kabul ettim.
Aphrodisias’ta, kendi bilim dallarının en önemli uzmanlarıyla beraber çalışmak benim için onur ve gurur kaynağı. Aphrodisias olağanüstü bir okul. En büyüğünden en küçüğüne, herkes birbirinden yeni şeyler öğrenmeye ve birbirine yeni şeyler öğretmeye hevesli. Haftada bir veya iki kere seminerler düzenliyoruz ve birbirimizin alan içi – alan dışı çalışmalarından haberdar oluyoruz.
Dünyada birçok ören yeri ve kazı ekibinin örnek aldığı çalışmalar yapılıyor burada:
Araştırma sorusu dâhilinde ve alan geliştirme hedefli kazı çalışmaları – konservasyon (koruma) – restorasyon (onarım) – periyodik bakım planlaması – depolama – belgeleme – sergileme – ziyaretçi deneyimi – yayın – ekip içi eğitim çalışmalarına birebir dâhil olmak burayı benim için çok özel kılan etkenlerden.
Aphrodisias kazı ekibinin bazı üyeleri 1980’li yıllardan beri burada çalışıyor. Aphrodisias’ın iyi korunmuş eserleri kendi dallarında uzman kişilerin gelip kendi projeleri kapsamında burada araştırma yapmaları için motive edici bir unsur. Zaman zaman biz onları davet ediyoruz, zaman zaman kendileri bir proje ile bize başvuruyorlar. Bu uzmanlar gençleri yetiştiriyor ve çekirdek kadro etrafında değişen, dinamik bir ekip meydana geliyor. Ekibimiz uluslararası bir ekip ama yarıdan fazla üyemiz Türk.
Aphrodisias'ı diğer Roma dönemi veya Anadolu antik kentlerinden özel kılan unsurlar nelerdir? Özellikle ünlü heykelcilik okulu ve anıtlarının kalitesi bağlamında kentin Roma İmparatorluğu içindeki yeri ve önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Aphrodisias ticaret yolları üzerinde doğal olarak gelişen bir kent olmasa da geç Helenistik dönemin sivil savaşları sırasında Roma’nın tarafında yer alarak bazı önemli ve prestijli haklar elde etmiştir. Bunun yanı sıra, önce Julius Caesar’ın, sonra da Augustus’un köleliğini yapmış olan Zoilos isimli bir kişi azat edilip memleketine döndüğünde Augustus’un selamını getirir. Bu da Aphrodisias’ın Roma bürokrasisinde tanınır hâle gelmesini sağlar. Kent bundan sonra Roma ile ilişkileri hep sıkı tutmuştur ve MS 4. yüzyılda imparatorluk yönetimindeki değişiklikler dâhilinde Karia eyaletinin başkenti hâline gelmiştir.
Kentin çok yakınındaki mermer ocakları önceden küçük bir köy olan yerleşimin görkemli ve anıtsal kentsel görünüm kazanmasını kolaylaştırmıştır. Kentteki ekonomik refah sanata ve zanaata vakit ayrılmasını sağlamıştır. Kentte ele geçen heykeller ve yazıtlar sayesinde “onurlandırma” kültürü çok iyi izlenebilir. Alanında ün salmış heykeltıraşlar başka kentlere göçmüş, Roma’da dahi nam salmış, imparatorlar için bile heykeller yapmışlardır.
“Aphrodisias Antik Kenti, Geç Antik Çağ ve sonrasının günlük yaşantısı hakkında önemli veriler sunuyor”
Şu anda Aphrodisias'ta devam eden kazı çalışmaları hangi alanlarda yoğunlaşıyor? Bu sezon veya son yıllarda odaklandığınız özel bir yapı dönem veya araştırma sorusu var mı?
Aphrodisias’taki odak noktalarımı şu şekilde maddelendirebilirim:
1. Kent merkezindeki yapıların açığa çıkarılması ve ziyarete açılması,
2. Geç Antik Çağ’ın konut yaşantısı,
3. Bugüne kadar kazılmış olan tüm yapıların sürekli bakımının yapılması,
4. Kazısı yapılmış yapıların ve ortaya çıkan eserlerin yayınlarını tamamlamak,
5. Kentte ele geçmiş heykel ve yazıtların veri tabanını güncellemek.
İlk iki madde kazı çalışmalarımızla ilgili. Onları detaylandıralım:
1. Kent merkezindeki çalışmalarımız Tetrapylon’dan Tiyatro’ya doğru uzanan Tetrapylon Caddesi’nde, Bazilika’da, Palmiye Parkı’nda ve Sebasteion’da yoğunlaşmıştır.
Tetrapylon Caddesi’ndeki çalışmalar, bize kentin kronolojisini ve kentsel yaşantının sonunu getiren felaketleri çok etkili bir biçimde göstermiştir.
Bazilika’nın ön (kuzey) kısmındaki çalışmalarımızla yapı bir kimlik kazanmış ve yapının ön cephesine MS 301 yılında yazılmış olan Diocletianus Tavan Fiyatlar Fermanı’nın tüm metni ilk defa olarak burada Latince, Türkçe ve İngilizce olarak modern panolar üzerinde sergilenmiştir.
Önceden Güney Agora olarak isimlendirilen alanın aslında ortasında palmiye ağaçlarıyla çevrili devasa bir havuz bulunan ve Palmiye Parkı olarak isimlendirilen bir kent parkı olduğu anlaşıldı. Havuz tamamıyla kazıldı, onarıldı ve alan ziyarete açılmaya hazırlanıyor.
Olağanüstü kabartmalarıyla ziyaretçiyi şaşırtan imparator kültü kompleksi Sebasteion’da çalışmalarımız devam ediyor. Kompleksin Güney Yapısı’nın ve Propylonu’nun anastylosisi 2012 yılında tamamlanmıştı. Şu anda Törensel Yol, Tapınak ön cephe sütunları ve Kuzey Yapı’daki çalışmalarımız devam ediyor.
2. Geç Antik Çağ konutları konusundaki çalışmalarımız iki alanda yoğunlaşıyor: Kybele Evi ve Kuzey Temenos Evi (Vali Konağı). Konutların kazılması, incelenmesi, koruma altına alınması ve yayımlanması dışında tüm alanda yer radarı (GPR) ile tarama da yapılmakta. Bu çalışmalar kentte kazılmamış alanlardaki mimari oluşumları bize göstermekte.
Kybele Evi hemen müzenin arkasında yer alıyor. 1960’lı ve 1980’li yıllarda kazılmaya başlanmış ancak kazısı tamamlanmamış. Amacımız önceki kazı sezonlarında açığa çıkarılan eserleri yeni bulunan eserlerle bir bütün hâlinde incelemek, yapının mimarisi, safhaları ve konut içerisindeki özel yaşam hakkında bilgi edinmek ve tüm bunları yayına dönüştürmektir. Mimariyi koruma altına almak ve ziyarete uygun hâle getirmek de ana hedeflerimiz arasında. Geçen seneki kazılar bazı şüphelerimizi doğruladı. MS 620’li yıllarda terkedilen evin bodrum katında son ana kadar pagan kültü aktiviteleri devam etmişti.
1980’li yıllarda kazılan ve konumu sebebiyle Kuzey Temenos Evi olarak adlandırılan konut hemen Aphrodite Tapınağı’nın kuzeyinde yer alır. Büyük boyutlu bu evin kabul salonunda ele geçen Latince yazıtlı bir heykel kaidesi bu konutun valiye ait olduğuna işaret eder, bu sebeple de artık bu evi Vali Konağı olarak isimlendireceğiz. Kybele Evi’nin tersine bu ev dönemin ana akım geleneklerine uygun bir yaşantının izlerini taşıyor.
Aphrodisias Antik Kenti, Geç Antik Çağ ve sonrasının günlük yaşantısı hakkında bize önemli veriler sunuyor.
“Kibele Evi’nin kadim pagan tanrılar için bir kült yeri olarak işlev gördüğü anlaşıldı”
Sizin ve ekibinizin son yıllarda Aphrodisias'ta ortaya çıkardığı kentin tarihi veya sanatı hakkındaki bilgilerimizi zenginleştiren veya değiştiren en heyecan verici buluntular veya keşifler neler oldu?
Kybele Evi’ndeki çalışmalarımız 2024 yılında bize şaşırtıcı buluntular verdi. Büyük bir apsisi çevreleyen koridorun yanı sıra büyük, tonozlu bir oda, iki küçük mekân ve iki yeraltı mekânından oluşan bir yeraltı kült kompleksi ortaya çıkarıldı. Bu yeraltı kompleksinde büyük bir kısmı muhtemelen MS 5. yüzyıla ait olan yüksek kaliteli mermer pagan tanrı figürinleri ele geçti. Aralarındaki en özenli işlenmiş üç figürin Kybele’dir. Onun dışında Asklepios, Athena, Ephesos Artemisi ve Aphrodite’ye ait figürün parçaları ele geçti. Buranın, kadim pagan tanrılar için bir kült yeri olarak işlev gördüğü anlaşıldı. Moloz içerisinde bulunan diğer olası kült edevatları (minyatür kaplar, kandiller, vb.) ve özellikle yeraltı tünelindeki mağara benzeri iç duvar kaplamaları bu yorumu destekliyor. Antik yazarların aktarımlarından MS 7.yüzyılın başlarına kadar devam ettiğini bildiğimiz bu pagan ritüeller için artık daha somut kanıtlarımız var.
Aphrodisias; Tetrapylon, Stadyum, Sebasteion, Aphrodite Tapınağı gibi olağanüstü korunmuş yapılara ev sahipliği yapıyor. Bu anıtsal yapılar bize antik kentin sosyal dinî ve kültürel yaşamı hakkında neler anlatıyor?
Kent nüfusundan daha büyük kapasiteye sahip olan Stadyum, yazıtlardan da anladığımız üzere, Aphrodisias’ta imparator adına festivallerin düzenlendiğini bir alandı ve bu etkinlikler sırasında çevre kentlerden buraya ciddi sayıda ziyaretçi geliyordu. Keza Aphrodite Tapınağı da bölgenin en köklü kült merkezlerinden biriydi. Dinsel festivaller için de Aphrodisias’a dışarıdan ziyaretçilerin geldiğini biliyoruz.
Sebasteion, MS 20-60 yılları arasında kentin önde gelen iki ailesi tarafından inşa edilmiş ve Aphrodite ile Iulio-Claudius hanedanının imparatorlarına ithaf edilmiş görkemli bir tapınak kompleksidir. Kentin ana yolundan tapınağa doğru giden törensel yolu iki yandan sınırlayan yapılar, 200’ü aşkın olağanüstü mermer kabartmalarla süslenmiştir. Kabartmalar, Roma İmparatorluğu hâkimiyetindeki Doğu Yunan dünyasının görsel kültürünü ve şehir hayatını anlamamız açısından önemlidirler. İki ailenin iş birliği ve Roma imparatorlarıyla ilişkileri sıkı tutma isteği, kentin politik sahalarda ön planda kalma hırsının göstergesidir. Kompleksin 600 yıllık uzun yaşantısı ve Hristiyanlık kültürü içerisinde nasıl algılandığı da ilginçtir. Zira yapının tapınak kısmı sökülmüş ama ön cephe duvarları yeni bir çeşmeye fon oluşturmuştur. Kabartmalar ise o dönemde çoğunlukla korunmuş ancak pagan kült tanrılarının temsil edildiği betimlerde ve çıplak figürler üzerinde müdahaleler yapılmıştır.
Ana ticaret yollarının dışında olmasına rağmen Aphrodisias Roma İmparatorluk dönemi boyunca bölgenin önemli kentlerinden biri olmuştur ve zaten MS 4. yüzyılda, imparatorluk yönetiminde yapılan değişiklikler sonucunda ortaya çıkan yeni Karia eyaletinin de başkenti olmuştur.
Günümüz arkeolojisinde teknolojinin yeri giderek artıyor. Aphrodisias kazı ve araştırma projelerinde hangi modern teknolojilerden (örneğin, jeofizik, 3D modelleme, dijital arşivleme vb.) yararlanıyorsunuz ve bu teknolojiler çalışmalarınıza nasıl katkı sağlıyor?
Aphrodisias’ta çalışan uzmanlar, kendi alanlarındaki teknolojik gelişmeleri sürekli takip ederler ve bu yenilikleri alandaki yürüttükleri projelere dâhil ederler. Cam, seramik, harç, toprak örnekleri, karbonlaşmış bitkiler çeşitli projeler kapsamında, araştırma sorularına yönelik olarak analiz ediliyor. Önemli anıtlar 3D modellerle arkeolojik verilerin el verdiği oranda canlandırılıyor. Kentin planı, konutlar ve konutların yayılım alanını anlamak amacıyla 1995 yılında yapılan jeofizik araştırma 2022 yılından beri yeni teknolojiyle daha detaylı bir şekilde yeniden başlatıldı. Bunun yanı sıra, tüm verilerimiz en son dijital teknolojiyle arşivleniyor ve yedekleniyor.
“Doğanın kalıntılarla beraber var olmasını sağlamaya çalışıyoruz”
Aphrodisias gibi devasa bir arkeolojik alanı kazmak kadar korumak da büyük önem taşıyor. Sitenin gelecek nesillere aktarılması için yürütülen koruma konservasyon ve restorasyon çalışmalarındaki zorluklar ve başarılar nelerdir?
Aphrodisias’ın genel ziyaretçi için en önemli özelliklerinden biri, özgün doğasının içerisinde, arkeolojik kalıntı görünümünü kaybetmemiş olan antik yapıların arasında özgürce gezebilmektir. Bu doğayı korumak için kesinlikle otların yanı sıra, kelebekleri ve diğer canlıları öldüren kimyasallar kullanmıyoruz. Otlar her yıl yerel işçiler tarafından büyük bir emekle elle kesiliyor. Doğanın kalıntılarla beraber var olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu görünümü korumak için de özverili bir şekilde çalışıyoruz. Aphrodisias’ta insanlar bir parkta dolaşırcasına özgürce bir tam gün geçirebilirler.
Aphrodisias’ın ana kamusal binaları, büyük oranda kazılmış ve restore edilmiş vaziyette. Sebasteion, Tetrapylon Caddesi ve Palmiye Parkı’ndaki çalışmalar devam ediyor. Buralardan elde edilen verileri yayımlamak ve bu yapıların gelecek nesillere en iyi şekilde ulaştırılabilmesini sağlamak için önemli adımlar atıyoruz. Çalışmalar bitince buraları ziyarete açacağız.
Konutların kazılması ve korunması biraz daha zorlu. Çünkü konutlarda büyük mermer bloklar yerine moloz taş ve kerpiç kullanılmıştır. Hâlihazırda kazılmış ve kazılmakta olan konutların koruma planlarını hazırlıyor, uyguluyor ve gerektikçe güncelliyoruz.
Tüm yapılar, gelecekte nasıl korunacaklarına dair bir proje ve bütçeyle kazılmaktalar. Amacımız sadece kazarak yapı ortaya çıkartmak değil. Bir araştırma sorusu kapsamında kazı yapıyoruz, ortaya çıkan bulguları detaylıca araştırıp yayımlıyoruz, yapıları ziyaretçiye en iyi şekilde sunabilmek için konservasyon ve gerekiyorsa ve mümkünse restorasyonunu yapıyoruz ve tüm bu yapıların 5 veya 7 yılda bir bakımını yapıyoruz. İlginç bilgiler içeren panolarla da ziyaretçinin yapıları anlamasına yardımcı oluyoruz.
Aphrodisias’ta restorasyon “anastylosis” prensibi ile yapılmakta. Yapının herhangi bir unsurunun ayağa kaldırılması için en fazla %20 oranında ve yalnızca statik olarak gerekiyorsa modern malzeme kullanıyoruz ve her bir mimari parça, ait olduğu orijinal yerine yerleştiriliyor. Çok meşakkatli bir yöntem olsa da ortaya çıkan sonuçlar çok etkileyici. Aphrodisias’ın sürekli anılan “güzelliği” bu emeklerle sağlanıyor.
Aphrodisias’ın en önemli özelliklerinden biri, eserlerin ören yeri içerisindeki müzede sergileniyor olması. Tüm ören yerine bambaşka bir anlam katıyor müzedeki eserler. Ancak müze binasında risk görüldüğü için tedbir amacıyla bina güçlendirme çalışmaları yapılmak üzere kapatıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapının güçlendirilip yeniden açılacağı günü hem ziyaretçiler hem de biz heyecanla bekliyoruz.
“Aphrodisias, MS 8-12. yüzyıllar hakkında da önemli ve yeni bilgiler sağlıyor”
Aphrodisias Antik Kenti’ne dair hangi araştırma sorularının cevaplanmasını umuyorsunuz ve kentin daha iyi anlaşılması için ne gibi çalışmalar planlıyorsunuz?
Aphrodisias, Roma döneminin kendine has mermer kültürü konusundaki araştırmalar için Anadolu’daki en iyi ören yeridir. Şehirdeki anıtsal yapılar ve mermer heykeltıraşlık eserleri antik dönemin kentsel yaşamına ilişkin belirgin bir sürece işaret etmektedir. Aphrodisias’ın sağladığı veriler ve buluntular büyümekte olan yerel bir topluma ve gelişen sosyal yaşantıya, politik ilişkilere dair önemli bilgi vermektedir. Ayrıca Roma İmparatorluğu yönetimi altındaki Anadolu kentlerinin işleyişine dair önemli bilgiler barındırır. Aphrodisias ayrıca hakkında çok verimiz bulunmayan MS 8-12. yüzyıllar hakkında da önemli ve yeni bilgiler sağlamaktadır. Tüm bilgileri geliştirmek, zenginleştirmek ve yayımlamak için projeler oluşturduk.
Aphrodisias’ı yalnızca Roma anıtlarının ziyaret edildiği bir arkeolojik ören yeri olarak değil, bir arkeoloji ve doğa parkı olarak görüyoruz. Kent merkezinde son aşamaya gelen çalışmalarımız bitince o alanları da ziyarete açacağız (Palmiye Parkı, Tetrapylon Caddesi, Sebasteion) ve böylece ziyaretçi alanda daha özgürce gezebilecek. Alandaki bilgilendirme panoları, sürekli güncellenen web sitemiz ve yeni yayınlar ile ziyaretçinin aklındaki soruları cevaplamayı hedefliyoruz.
Alandaki tüm yapıların üç boyutlu modellerini yapıyoruz ve bunların görsellerini internet sitemizde açık veri hâline getireceğiz. Tüm yazıtlarımızın ve Geç Antik Çağ heykellerimizin bulunduğu veri tabanımız zaten yıllardır açık erişimdedir. Yazıt veri tabanımız üzerine çalışmaya devam ediyoruz. Bunun yanı sıra oyun tablası için de benzer bir veri tabanı oluşturuyoruz. Parçalar halinde farklı kazı sezonlarında ele geçen ve depolarda saklanan tüm heykel parçalarının tümlemeye çalışıyoruz. Büyük-küçük tüm heykel parçaları bir veri tabanında kayıtlı vaziyette ve her sezon daha fazla parçaların birbirine ait olduğunu anlıyoruz. Bu çalışma çok uzun soluklu bir çalışma ve neticede bu veri tabanı da erişime açılacak. Tüm bunlar araştırmacılar için bir olağanüstü referans kaynak olacak.
Yıllardır Aphrodisias'ta çalışan bir arkeolog olarak bu antik kentin size kişisel olarak öğrettiği en önemli şey ne oldu?
Aphrodisias dünyanın örnek gösterdiği bir ören yeri. İsmi medyada her zaman “güzellik” ile anılıyor. Bunu sağlamak kolay değil ve yalnızca anıtların iyi korunmuş olmasıyla ya da heykeltıraşlık eserleriyle sağlanmıyor. Aphrodisias’ın bu ziyaretçi deneyiminin arka planında çok ciddi emekler var. Ziyaretçinin doğa ve kalıntıların iç içe olduğu bir arkeolojik parkta dolaştıklarını hissetmelerini istiyoruz.
Aphrodisias’ta çalışmak, yeniden akademik hayata dönmem için bana ilham verdi. Burada tanıştığım uzmanlar, uzmanların paylaştığı bilgiler, deneyimler, çalışma alanlarının çeşitliliği, Aphrodisias’ta sezon boyunca düzenlenen seminerler, seminerlere gelen uzmanlardan dinlediklerim bende arkeolojiye, arkeolojik restorasyona, ziyaretçi deneyimine ve sergileme anlayışına yepyeni bir bakış açısı oluşturdu. Ayrıca ekip uyumunun, üyeler arasında eşitliğin, eşitlikçi liderliğin, iletişimin, bilgi paylaşımının ve deneyimin bir proje için ne kadar önemli olduğunu burada tekrar tekrar gördüm.
“Ara Güler’in Aphrodisias ziyareti, Kenan Erim’in hikâyesine paralel olarak ilerler”
Aphrodisias’ın keşif hikâyesinde ünlü fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in rolü büyüktü ve toplumsal hayat ile bu tarihî mirasın iç içe yaşıyor olması onu oldukça şaşırtmıştı. Şu andaki duruma yönelik gözlemleriniz neler?
Aphrodisias’ın keşif öyküsüne belki biraz açıklık getirmek gerek. Aphrodisiaslı heykeltıraşların imzalamış olduğu heykeller, Rönesans döneminden beri klasik sanatla ilgilenenler tarafından zaten tanınıyordu. Bu heykeltıraşların memleketini merak eden Avrupalı gezginler, Aphrodisias’a 1705 yılından beri çeşitli keşif ve araştırma gezileri düzenlemiştir. 1812 yılında Society of Dilettanti, ardından 1835 yılında da Charles Texier tarafından o zamanın Geyre köyünde görülen tüm yapılar çizilmiş ve sonrasında araştırma gözlemleri ve çizimler yayımlanmıştır. Alandaki ilk kazılar 1904 ve 1905 yıllarında yürütülmüş, bazı eserler İzmir’e, bazıları İstanbul’a, az sayıda eser ise çeşitli Avrupa kentlerine götürülmüştür. Bu kazılarda ortaya çıkan heykeltıraşlık eserleri yayımlanmış, akademik dünyada ses getirmiştir. 1937 yılında tekrar bir kazı çalışması başlatılmış ancak bu sadece bir sezon sürmüştür.
New York Üniversitesi’nde görev yapan ve Roma dönemi heykeltıraşlığı konusunda uzman olan Prof. Dr. Kenan Erim, 25 Nisan 1959 tarihli Illustrated London News isimli gazetede bir makale görür. Bu makalede, Geyre’de bir kurtarma kazısında ortaya çıkan ve bugün Aphrodisias Müzesi’nde sergilenmekte olan Zoilos Frizi’nin parçaları yayımlanmıştır. Bu frizi anlamak amacıyla Prof. Kenan Erim, 1961 yılında gerekli izinleri alarak Aphrodisias’taki kazı çalışmalarına başlar.
Ara Güler’in Aphrodisias ziyareti, Kenan Erim’in hikâyesine paralel olarak ilerler. 25 Eylül 1958’de Kemer Barajı’nın açılış fotoğraflarını çekmeye gelen ve bir gece Geyre köyünde konaklamak zorunda kalan Ara Güler burada gördüğü manzaralara hayran kalır ve Aphrodisias kalıntıları arasında yaşamını sürdüren Geyre köyünü ve Geyre insanını karelerinde ölümsüzleştirir. Ara Güler’in bu önce siyah-beyaz, ardından renkli filmle çektiği ünlü fotoğrafları 1961 yılında Architectural Review dergisinde, ardından 1963 yılında Horizon dergisinde yayımlanır. Ara Güler Aphrodisias’ın popüler kültürde tanınmasında büyük rol oynamıştır.
Ara Güler’in gördüğü antik kalıntılar arasındaki insan manzaraları o günlerde Anadolu’nun birçok yerinde var olan manzaralardı aslında. O manzaraları hâlâ konuşuyor olmamız Ara Güler’in ne kadar önemli ve güçlü bir sanatçı olduğunu tekrar bize kanıtlamakta. Bugün artık bu manzaraları pek göremiyoruz. Köy yerleşimleri içerisinde kalan bu tip ören yerleri sit alanı hâline geliyor, oralarda yaşayan insanların arazileri istimlak ediliyor, köylüler yeni kurulan bir yerleşkelere taşınmak durumunda kalıyor ve ören yerleri hayattan sterilize ediliyor, hayatın dışında bırakılıyor. Bunun doğrusu ya da yanlışı tartışılabilir, avantajları da var dezavantajları da var. İstanbul Sultanahmet (Konstantinopolis), İzmir Namazgâh (Smyrna), Antalya Kaleiçi (Attaleia), Foça (Phokaia), Side (Side), Bodrum (Halikarnassos), Milas (Mylasa), Fethiye (Telmessos), Demre (Myra), Kaş (Antiphellos) gibi birçok yerde daha gelişkin yerleşimlerin kalıntılar üzerinde devam edebildiğini görüyoruz. Doğa, antik kalıntılar ve insanın bir arada olduğu fotoğraflarıyla eski Geyre köyünü ölümsüzleştirdiği için Ara Güler’e müteşekkiriz.