Meksika doğumlu olan Selma Ancira, 1988 yılından bu yana İspanya’nın Barselona şehrinde yaşıyor. Marina Tsvietaeva'nın düzyazı eserlerinin neredeyse tamamını, Alexandr Puşkin, Nikolai Gogol, Fyodor Dostoyevski, Iván Goncharov, Iván Bunin, Mijaíl Bulgakov ve Boris Pasternak'ın bireysel eserlerini İspanyolcaya çevirerek dünya çapında bir üne kavuşan Ancira, 2012’de Dilbilim ve Edebiyat alanında Tomás Segovia Edebi Çeviri Ödülü’nü, 2016’da en iyi çeviri için Read Russia Ödülü’nü ve 2022’de Ulusal Sanat ve Edebiyat Ödülü’nü aldı. İstanbul Cervantes Enstitüsü’nün davetiyle İstanbul’da sanat dünyasının temsilcileri ve okurlarıyla bir araya gelen Ancira, Türkiye’yi ziyaret ettiği için çok mesrur olduğunu ifade etti.
El tiempo de la mariposa (Kelebek Zamanı) adlı kitabı çeviri süreciniz nasıl gelişti? Türkiye’de ilgiyle karşılanan bu kitaba ilişkin neler söylersiniz?
Nikos Kazantzakis’in en tanınmış romanı olan Yunan Zorba’yı Yunanca’dan İspanyolcaya çevirdim. Metni tercüme etmek için yazarının izinde bir yolculuğa çıktım. Girit’in manzaralarını keşfedip, romanın geçtiği yerlerin izlerini aradım. Kelimeleri ve anlamları bulmak için yerel halkla aylar süren sohbetlerim oldu. Bu kitabı okuyanlar Nikos Kazantzakis’in eserleri ve Yunan dili arasındaki kişisel ve edebi ilişkiye dair bir hikâye bulacaklar. Ayrıca hafızalarını tazeleyecekler, unuttukları bazı değerleri hatırlayacaklar.
Bu kitabı çevirirken sizi en çok heyecanlandıran unsur ne oldu?
Bir kitabı çevirmek evvela başka hayatları deneyimlemektir. Yazarın izinden gitmek, okuduğu kitapları okumak, sevdiği yazarları keşfetmek ve onların büyüsüne kapılmaktır. Çevirdiğiniz kitabı bir bütün olarak konumlandırmak için eserinin geri kalanını derinlemesine incelemektir. Mesleği nasıl anladığını öğrenmek, neyi öncelikli, neyi gereksiz gördüğünü bilmektir. İnsan olarak zayıf yönlerinizi bilmektir. Aynı zamanda güçlü yanlarınızı da... Kitap çevirmek sizi o yüzyıla ve çevrilen olay örgüsünün ortamına götürüyor. Çoğu zaman yok olan bir dünyayı, bulunduğunuz an ve koşullar altında yeniden keşfediyorsunuz. Bu unsurların tamamı beni heyecanlandırıyor diyebilirim.
Bu kitabı çevirirken bilhassa nelere dikkat ettiniz?
Bir sirkte ip cambazının yaptığı gibi yazı dilinde dengeli ve gerçek olmayı arzuladım. Yazarın saygınlığını korumayı da amaçladım. Çeviriler size mekânlara seyahat etme imkânı sağlıyor. Özgürce seyahat edebilmeyi istedim ve ettim. Okuyucuya sadık kalmayı da amaçladım. İstanbul’da gördüğüm ilki ve alaka da bunu başardığımı düşündürüyor.
44 yıldır yazım dünyasında yer alıyorsunuz. İyi bir çevirmenin, çeviri yaparken akıldan çıkarmaması gerekenler nelerdir?
Her bir çevirmen yazarı yakinen takip etmeli ancak o yazarın kölesi olmamalıdır. Eğer çevirmen köle olmayı tercih ederse okuyucu da bundan olumsuz etkilenir. Çevirmen metin ile samimi bir bağ kurarak yazarın ruhunu en doğru şekilde okuyucuya geçirmelidir. Bir edebiyat çevirmeni aynı zamanda iyi bir simyacıdır. Çevirmenin müzik çeşitliliği de çok olmalı. Disiplinli olmalı ve keşfetme sürecinden vazgeçmemeli.
“Çevirmen yazara ihanet etmemeli”
Bir çevirmen çeviri yaparken hangi hususlara dikkat etmeli?
Yazarın ahlaki duruşunu bozmadan çeviri yapması lazım. Her bir sözcüğün dokusu ve kimyası bulunmalı. Çevirmen, yazara karşı sorumluluk taşıdığını unutmamalı. Sözcüklerin büyüsünü çarpıtma yapmadan kullanmalı. Yazara ihanet etmemek ve okuyucuyu da koruyup kollamak arasında hassas çizgiyi muhafaza etmek gerekiyor. Çeviri sadece eşdeğer kelimeyi bulmak değil aynı zamanda nitelikli bir ritmi yakalamaktır. Çevirmen, yaptığı çevirinin damarlarında aktığını hissetmeli.
Çevirilerin git gide mekanikleştiğini görüyoruz. Google Translate uygulamasından yardım alarak Jean-Dominique Brierre’nin ‘Bir Yazarın Hayatı: Milan Kundera’ adlı eserini Fransızcadan Türkçeye çeviren Osman Akınhay, edebiyat dünyasını ikiye bölmüştü. Google Translate ile kitap çevrilebilir mi?
Kesin olarak çevrilmesi mümkün değildir. Bu çevirmenin kendisine ve okurlarına karşı yaptığı bir saygısızlıktır. Ahlaki yönden de hiç uygun değildir. Makine veya başka araçlar yardımıyla yapılan çevirinin ruhu yoktur, mekaniktir. Hiçbir zaman gerçek bir edebi eser olamaz. Yapay zekâ ile yapılan çevirilerin de benim nazarımda bir geçerliliği yoktur.
“Yaşar Kemal, Türkiye’nin Tolstoy’u”
Türkiye’de ilgiyle takip ettiğiniz, kalemini güçlü bulduğunuz yazarlar kimler?
2015 yılında yaşamını yitiren Yaşar Kemal, toplumcu gerçekçiliğin pek çok boyutunu en saf biçimde kitlelere yansıttığı için benim ilgimi çeken isimlerin başında geliyor. Yaşar Kemal’i incelediğimde Türkiye’nin Tolstoy’u yorumunu rahatlıkla yapabilirim. Böylesine donanımlı bir insanın bu topraklarda doğmuş olması sizin için büyük bir şans olsa gerek.
Hayatta olan isimlerden peki?
Zülfü Livaneli’yi de yakından takip ediyorum. Nitelikli bir roman yazarı olduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz yıllarda kendisini Atina’da dinleme ve tanışma fırsatı da bulmuştum. Çok yönlü bir sanatçı oluşu sebebiyle benim nezdimde ülkenizdeki değerli isimler arasında yer alıyor.
İki kıta üzerine kurulu dünyadaki tek şehir olan İstanbul’a dair neler söylersiniz?
İstanbul’un kozmopolit bir yapıya sahip olması yazarlık yapan bir kişi için ciddi bir ilham kaynağı. Tarihe yenik düşmemiş dokuları yakından görmek, şehrin insanlarıyla temas etmek ve Boğaz havasını solumak ruhuma iyi geldi. Hikayesi bol ve gerçeklerle dolu bir şehirden bahsediyoruz. Bu şehrin mutfağını da çok sevdiğimi ve kendine has bulduğumu ifade edebilirim. Tavukgöğsü şimdiden favori tatlılarım arasına girdi. Bu şehre en yakın zamanda daha kapsamlı gezmek üzere yeniden gelmeyi arzuluyorum.