Sanat yolculuğu içsel bir arayış sonrası başlayan Ru Ceylan, kendisini “cesur” ve “gerçekçi” olarak tanımlıyor. İngiltere’de Cambridge Üniversitesi Sanat Ekonomisi Anabilim Dalı’nda eğitim alan Ceylan, 2015 yılında “Konuşan Resimler” ile ilk profesyonel sergi serisini açtı. Türkiye'nin ilk sesli betimlemeli sergisi olan “Konuşan Resimler Edebî – Ebedî” farklı sanatçılar tarafından tabloların hikâyelerinin seslendirmesi ile hayat buldu. Toplamda bu sergi serisi Türkiye'nin çeşitli illeri de dâhil olmak üzere 12 yerde sanatseverler ile buluştu. Serginin hikâyelerini anlatan sesleri albüm oldu. Albüm 10 milyona yakın dinleyiciye ulaştı. Son dönemde gündemde olan ünlü isimle sanat serüveni üzerine sohbete koyulduk...
Türkiye’nin ilk betimlemeli sergisi olan, sanat ve düşünce dünyasından yola çıkarak hazırladığınız ve ünlü isimler tarafından seslendirilen tabloların yer aldığı “Konuşan Resimler”, 10. yıl veda sergisi ile yolculuğunu tamamladı. Gelinen noktada yola çıkmadan önce hedeflerinize ulaşabildiniz mi? Misyon başarıyla tamamlandı mı?
“Konuşan Resimler”, yola çıktığımız ilk andan itibaren yalnızca sanatı değil, düşünce dünyasını da daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedefledi. Bugün geriye dönüp baktığımda, serginin bu misyonu büyük ölçüde yerine getirdiğine inanıyorum. Hem sanatı hem de düşünce dünyasını daha erişilebilir ve interaktif hâle getirdik. Özellikle farklı sanat dallarını ve teknolojiyi bir araya getirerek bir köprü kurmayı başardık.
Ustaların eserlerinden ilham alınarak yapılan 34 yeni eserin yer aldığı sergide Cahide Sonku, Afife Jale, Semiha Berksoy, Fatma Aliye, Nazım Hikmet, Tomris Uyar, Didem Madak, Atilla İlhan, Orhan Veli gibi edebiyat dünyasından usta isimlerden oluşan eserler sanat tutkunları ile bir araya geldi. Eserleri seslendiren sanatçılar arasında; Altan Erkekli, Erkan Avcı, Bennu Yıldırımlar, Esra Dermancıoğlu, Sinan Tuzcu, Yiğit Özşener, Sarp Akkaya, Bahtiyar Engin, Serhat Teoman, Kenan Doğulu ve Mithat Erdemli gibi sanat dünyasından isimler yer alıyor. Sanatseverlerin sergiye ilişkin geri dönüşleri nasıl oldu?
Sanatseverlerin "Konuşan Resimler" sergisine olan tepkileri oldukça etkileyici ve anlamlıydı. Sergi boyunca izleyicilerin eserlerle derin bağlar kurduğunu görmek, beni hem motive etti hem de duygulandırdı. Özellikle Cahide Sonku, Afife Jale, Semiha Berksoy ve Nazım Hikmet gibi ikonik figürlerin hikâyelerinin bu şekilde canlanması, birçok izleyiciyi geçmişle bağ kurmaya yönlendirdi. Eserleri seslendiren değerli sanatçıların performansları, tabloların anlatım gücünü daha da derinleştirdi. Bazı izleyiciler, eserlerde hem nostalji hem de modernizmin bir arada harmanlanmasını çok özel bulduklarını ifade ettiler. Teknolojiyle harmanlanan bu anlatım dilinin, sanatın sadece gözle değil, aynı zamanda ruhla da deneyimlenmesini sağladığını görmek, en büyük ödüllerimden biri oldu. Bu kadar güçlü geri dönüşler almak, bir sanatçı olarak içsel tatminimi en üst düzeye çıkardı.
Sanatı ve teknolojiyi birleştirerek interaktif bir sergi deneyimi sunan “Konuşan Resimler”, ülkemizin kültürel hafızasına neler kattı?
Türkiye’de sanatı ve teknolojiyi birleştirerek interaktif bir sergi deneyimi sunan “Konuşan Resimler”, ülkenin kültürel hafızasına hem yenilikçi bir bakış açısı hem de derin bir katkı sağladı. Bu sergi, yalnızca tabloların görsel estetiğiyle değil; hikâyelerle, seslendirmelerle ve interaktif bir deneyimle izleyiciyi sanatın içine çekerek kültürel mirasımızı daha geniş kitlelere ulaştırdı. Türkiye’nin edebiyat, tiyatro ve sanat dünyasının önemli figürlerini günümüze taşıyarak, unutulmuş ya da gölgede kalmış hikâyeleri görünür kılmayı başardı. Cahide Sonku’dan Didem Madak’a, Nazım Hikmet’ten Afife Jale’ye uzanan karakterlerin hem sanatsal hem insani yönlerini ortaya koyarak onların yalnızca tarihsel figürler değil; günümüzde de yankı bulan değerler taşıdığını gösterdi. Ayrıca sanatı ses ve teknolojiyle zenginleştirerek, sanatseverlere farklı bir katılım şekli sundu. İzleyiciler artık yalnızca eserleri izlemekle kalmadı; onları duyarak, hissederek ve kendi yorumlarıyla yeniden keşfederek daha derin bir bağ kurdu. Bu da geleneksel müze ve galeri deneyimlerinin ötesine geçen bir sanat anlayışı geliştirdi. “Konuşan Resimler”, kültürel hafızaya yeni bir perspektif kazandırdı. Türkiye’nin zengin edebî ve sanatsal geçmişini dijital çağın araçlarıyla buluşturarak, bu mirası hem koruma hem de yenilikçi bir şekilde aktarma misyonunu üstlendi. Bu açıdan sergi, geçmişi yalnızca hatırlatan değil, onu geleceğe taşıyan bir köprü görevi gördü.
“Yeni anlatım dili, sanatta evrimin doğal bir yansımasıdır”
Sanatçılar, geleneksel resimlere teknolojik bir boyut katarak yeni bir anlatım dili oluşturmaya başladılar. Bu anlatım dilinin gelişimini nasıl yorumlarsınız?
Sanatçıların geleneksel resimlere teknolojik bir boyut katarak oluşturduğu yeni anlatım dili, sanatta evrimin doğal bir yansımasıdır. Bu yaklaşım, görsel sanatların statik yapısını dönüştürerek eserleri daha dinamik, çok boyutlu ve katılımcı bir hâle getiriyor. Artık sanat yalnızca bir izleme deneyimi değil, aynı zamanda bir etkileşim ve keşif süreci sunuyor. Teknolojinin sunduğu araçlar sayesinde resim, ses, hareket, ışık ve dijital efektler gibi unsurlar bir araya gelerek hikâyeleri daha güçlü bir şekilde aktarabiliyor. Bu da sanatın, izleyiciyi içine çeken bir evrensel dil oluşturmasını sağlıyor. Halkın bu anlatım diline hazır olup olmadığı ise iki yönlü bir değerlendirme gerektirir. Genç nesiller ve teknolojiye daha yatkın bireyler, bu tür deneyimlere hızla adapte olabiliyor ve heyecanla benimsiyor. Onlar için dijital etkileşim, yaşamlarının bir parçası olduğu için sanatla bu şekilde bağ kurmak oldukça doğal geliyor. Ancak daha geleneksel sanat anlayışına sahip bireyler için bu tür yenilikçi anlatımlar başlangıçta mesafeli bir duruş yaratabilir. Yine de deneyimledikçe bu yeni dilin sunduğu zenginliği fark ettiklerini ve genelde olumlu bir yaklaşım geliştirdiklerini görüyoruz. Sonuç olarak halk, bu anlatım diline tam anlamıyla hazır olmayabilir. Ancak bu tür projeler hazırlığın bir parçasıdır. Öncü çalışmalar, toplumun sanatı algılamasına ve anlamlandırmasına yeni kapılar açar. Geleneksel ve moderni birleştiren bu yaklaşım, yalnızca bireysel bir anlatım aracı değil; aynı zamanda geniş kitlelerle bir bağ kurma aracı olarak da önem taşıyor. Bu yeni dilin başarısı, onu nasıl sunduğunuza ve izleyiciyi nasıl bir yolculuğa çıkardığınıza bağlıdır. "Konuşan Resimler" gibi projeler bu yolculuğun ne kadar etkileyici olabileceğini şimdiden kanıtladı.
Halkın serginize ve eserlere bakışı ne yönde oldu?
"Konuşan Resimler" sergisi, halktan büyük bir ilgi ve takdir gördü. Eserlerin görselliğin ötesine geçerek hikâyeler, seslendirmeler ve teknolojik dokunuşlarla zenginleştirilmesi, izleyicilerin sanata daha derin bir bağ kurmasını sağladı. Farklı yaş gruplarından ve sosyal kesimlerden gelen yoğun ilgi, bu yenilikçi yaklaşımın geniş bir kitleye hitap ettiğini ortaya koydu. İzleyiciler, geçmişin büyük sanatçılarını ve edebiyatçılarını bu kadar canlı bir şekilde hissetmenin hem duygusal hem de ilham verici olduğunu sıkça dile getirdi. Teknolojik ve interaktif unsurlar, sergiyi modern ve dinamik bir sanat deneyimi hâline getirirken, sanatı daha ulaşılabilir kıldı. Bazı ziyaretçiler için bu, ilk kez karşılaştıkları yenilikçi bir format olup sergi, halkın sanat algısını genişletme ve kültürel mirası aktarma açısından büyük bir başarı sağladı.
“Konuşan Resimler” neden veda etti? Bir süre daha sergilenemez miydi?
"Konuşan Resimler" sergisinin veda etmesi, bir dönemin sonlanması ve yeni bir başlangıcın işareti olarak düşünülebilir. Sergi, 10 yıl boyunca izleyicilere farklı bir sanat deneyimi sundu; geleneksel sanat anlayışının ötesine geçerek edebiyat, tiyatro, sinema ve dijital teknolojiyi bir araya getirdi. Bu süre zarfında sanat dünyasında önemli bir yere sahip oldu. Ancak her büyük sanat projesinin doğal bir evrimi ve gelişim süreci vardır. Veda, bu evrimin bir parçası olarak kabul edilebilir.
Bu serginin maddi ve manevi anlamda size ne yönde getirileri oldu?
"Konuşan Resimler" sergisi, maddi anlamda uzun vadede sürdürülebilirlik sağlayan bir başarıya dönüştü. Sanat dünyasında önemli bir yer edinmemi, daha geniş kitlelere ulaşmamı ve gelecekteki projelerim için zemin hazırladı. Ayrıca şimdiye kadar kendimin üstlendiği projenin yapısını ilk defa profesyonel ellere teslim ettim. Sanat dünyasında yatırım süreçleri zordur. Herkes o kadar uzun soluklu sabır göstermeyebilir bu noktada. Bu son veda serisiyle beraber yatırımcım olan Ulaş Mollaoğlu’na teşekkür etmek isterim. Bunu neden söylüyorum? Çünkü iyi projeler doğru ellerde yönetilmediğinde maalesef aradan kaynayıp gidiyor. Dolayısıyla bu tür kültürel miras önemi taşıyan işlerin desteklenmesi bu uzun yolculuğunda sabredilmesi önemli bir cesaret ve gerçek bir destek olduğunu düşünüyorum. Umarım sergi doğru bir yapıya gider ve emanet edebiliriz. Manevi olarak ise izleyicilerin eserlerle kurduğu derin bağ ve aldığım geri bildirimler bana büyük bir tatmin sağladı. Sergi, sanatımı daha da ileriye taşıma fırsatı sundu ve toplumsal hafızada iz bırakmak, benim için en değerli ödül oldu.
“Dijital sanatlar, sanatçılara yaratıcılığını daha geniş bir alanda ifade etme şansı tanıyor”
Uzun yıllardır dijital sanatlar, animasyon ve görsel sanatlar ile uğraşıyorsunuz. Ülkemizde ise bu alan daha yeni keşfediliyor. Dijital çağda sanatın evrimini ve izleyici ile sanat eserleri arasındaki etkileşimi artırmak için çeşitli projeler geliştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital çağda sanatın evrimi, sanatçılar için büyük bir fırsat sunuyor. Dijital sanatlar, animasyon ve görsel sanatlar, sanatın geleneksel sınırlarını aşarak izleyiciyle daha interaktif ve özgür bir etkileşim kurulmasını sağlıyor. Ülkemizde bu alanın henüz yeni keşfedilmesi, aslında büyük bir potansiyel barındırıyor. Dijital sanatlar, hem sanatçılar için yaratıcılığı daha geniş bir alanda ifade etme şansı tanırken; izleyicilere de sanatı deneyimleme biçimlerini yeniden şekillendiriyor. Bu alanda yapılan projelerin, sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak açısından çok değerli olduğunu düşünüyorum. Dijital projeler, izleyiciye yalnızca pasif bir gözlemci olmanın ötesinde, esere etkileşimli bir şekilde dâhil olma imkânı sunuyor. Böylece sanat, daha kişisel ve özgün bir deneyim hâlini alıyor. Ayrıca dijital ortamda yapılan projeler küresel bir erişime de sahip olduğundan sanatı sadece yerel sınırlarla değil, uluslararası ölçekte de sunma imkânı doğuyor. Sanat ve teknoloji arasındaki bu birleşim, özellikle genç nesillerin sanatla tanışmasını ve onunla bağlantı kurmasını kolaylaştırıyor. Dijital sanatların, izleyiciyi daha derinden içine çekmesi ve onlara yeni deneyimler sunması, sanatın evriminde önemli bir adım. Gelecekte bu alandaki projeler, sanat ile izleyici arasındaki etkileşimi daha da derinleştirebilir ve sanat dünyasına yepyeni bir boyut kazandırabilir. Zaten bu görüşe inandığım için yıllar önce daha yapay zekâ frekanslar konuşulmuyorken “Nörosanatkod” projesini çıkardım.
Sanatta yapay zekâ, son yıllarda sanat dünyasında önemli bir gelişim göstermiş ve sanatçılar için yeni yaratıcı fırsatlar sunmaya başladı. Yapay zekâ, sanatın üretim sürecine entegre edilerek hem geleneksel hem de dijital sanatlarda yeni ifadeler ve estetik anlayışları oluşturuyor. Bu duruma bakışınız nedir?
Sanatta yapay zekânın yükselişi, yaratıcı süreçlerde devrim niteliğinde bir dönüşüm başlattı. Yapay zekâ, sanatçılara hem bir araç hem de bir iş birliği ortağı olarak hizmet ediyor. Geleneksel ve dijital sanatın sınırlarını genişleterek yeni estetik anlayışları ve ifade biçimlerini mümkün kılıyor. Bu durum, sanat dünyasında bir paradigma değişimine işaret ediyor. Yapay zekânın sunduğu hızlı analiz ve büyük veri işleme kapasitesi, sanatçılara hayal ettiklerinden daha hızlı ve karmaşık projeler geliştirme fırsatı sunuyor. Bu bir yandan zamandan tasarruf sağlarken, diğer yandan sanatçıların odaklarını daha konseptüel ve duygusal katmanlara yönlendirmelerine olanak tanıyor. Bununla birlikte yapay zekâ, sadece teknik bir araç değil; aynı zamanda sanatı algılayışımızı sorgulamamıza da neden oluyor. Yapay zekâ destekli eserler, yaratıcılık, özgünlük ve insan dokunuşu gibi kavramları yeniden değerlendirmemizi sağlıyor. Bu eserlerin hem sanatçının niyetini hem de izleyicinin yorumunu içine alan bir kolektif yaratıcılık alanı sunduğunu düşünüyorum. Ancak yapay zekâ kullanımı beraberinde etik soruları da getiriyor: Yapay zekâ ile üretilen eserlerde sanatçının rolü nedir? Haklar ve özgünlük nasıl tanımlanmalı? Bu soruların cevabı, sanatın gelecekteki yönünü belirleyecek. Genel olarak, yapay zekânın sanata kattığı bu yenilikçi boyutu olumlu görüyorum. Bu teknoloji, geleneksel ve dijital sanatı bir araya getirerek izleyiciyi daha interaktif ve çok katmanlı bir sanat deneyimine davet ediyor. Ancak bu süreçte insan yaratıcılığının yerini alması değil, onu güçlendirmesi gerektiğini düşünüyorum.
“Yapay zekâ sanatta devrim yaratttı” diyebilir miyiz?
Evet. “Yapay zekâ sanatta devrim yarattı” diyebiliriz. Ancak bu devrim, bir yıkım ya da yerinden etme değil, daha çok dönüşüm ve genişleme şeklinde gerçekleşti. Yapay zekâ, sanatın yaratım sürecine yeni boyutlar ekledi, geleneksel yöntemlerle ulaşılması zor olan ifade biçimlerini mümkün kıldı ve sanatçılara yepyeni araçlar sundu. Ancak bu devrimin beraberinde getirdiği etik ve estetik sorular da var. "Yaratıcılık" ve "özgünlük" kavramlarının anlamı değişirken, yapay zekâ tarafından üretilen eserlerin sanattaki yerini ve değerini yeniden değerlendirmek gerekiyor.
“Yapay zekâ ile üretilen eserlerin kime ait olduğu hâlâ tartışmalı bir konu”
Sanatta yapay zekâ kullanımının avantajlar ve zorlukları nelerdir?
Sanatta yapay zekânın kullanımı hem heyecan verici fırsatlar hem de bazı zorluklar getiriyor. Avantajlarından başlarsak yapay zekâ, sanatçıların hayal gücünü farklı bir boyuta taşıyarak daha önce mümkün olmayan eserler yaratmalarını sağlıyor. Aynı zamanda üretim süreçlerini hızlandırarak özellikle dijital projelerde büyük bir verimlilik sunuyor. Bu teknoloji sayesinde sanat daha erişilebilir hâle geliyor, geniş kitlelere ulaşıyor ve yeni üreticilerin ortaya çıkmasına olanak tanıyor. Ancak bu gelişmeler beraberinde bazı soruları da getiriyor. Örneğin, yapay zekâ ile üretilen eserlerin kime ait olduğu hâlâ tartışmalı bir konu. Ayrıca bu tür eserlerin, insana özgü duygusal bir derinlik taşıyıp taşımadığı sorgulanıyor. Bunun yanında bu teknolojilere erişim maliyetleri, bazı sanatçılar için fırsat eşitsizliği yaratabiliyor. Mevcut eserlerin yapay zekâ tarafından taklit edilmesi gibi etik problemler de karşımıza çıkabiliyor. Açıkçası ben korkmuyorum, üreten ve yönlendiren benim beynim ve yeteneğim olduktan sonra dünyanın bütün bilgilerine bu kadar kısa sürede ulaşmak neden sıkıntı olsun ki? Zaten sanatçının zorluğu üretim aşamalarında değil, yaptığı işleri gösterecek potansiyelinin keşfedilmesi. Bence yapay zekâ zorlukları yerine kültür sanat sektöründe tekelleşme, belirli ekol gruplarının belirli sanatçıları destekleyip özgün ve freelance çalışan sanatçıları kenara itmesi bence daha ürkütücü.
Teknolojinin sanatı dönüştürme gücü hakkında nasıl bir perspektifiniz var? Dijital sanatın geleceği sizce nasıl şekillenecek?
Teknolojinin sanatı dönüştürme gücü, sanatı sadece bir ifade biçimi olmaktan çıkarıp, etkileşimli ve çok boyutlu bir deneyime dönüştürme potansiyeline dayanıyor. Teknoloji, sanatçılara yeni araçlar ve platformlar sunarak geleneksel yöntemlerin ötesine geçmelerine olanak tanıyor. Bu dönüşüm, izleyici ile eser arasındaki ilişkiyi de yeniden tanımlıyor. Artık sanat, sadece izlenilen değil; aynı zamanda deneyimlenen ve etkileşim kurulan bir alan hâline geliyor. Dijital sanatın geleceği, teknolojinin gelişim hızına paralel olarak şekillenecek. Yapay zekâ, artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR) ve blockchain gibi teknolojiler, sanatın üretim, dağıtım ve tüketim biçimlerini dönüştürmeye devam edecek. Sanat, her zaman insanlığın duygusal, kültürel ve düşünsel evrimini yansıttı. Teknolojinin sanata entegrasyonu da bu evrimin doğal bir parçasıdır. Gelecekte, sanat ve teknoloji daha da iç içe geçecek, sınırlar silinecek ve sanat daha çok yönlü hâle gelecek. Sanatın geleceği, yaratıcılığın sınırsız bir şekilde ifade bulacağı bir yer olacak.
Sanatla ilgili belirli bir felsefeniz veya mesajınız var mı? Eserleriniz aracılığıyla izleyiciye ne iletmeye çalışıyorsunuz?
Sanatın, insanın iç dünyasını dışa vurma biçimi olduğuna inanıyorum. Her eserde, insanın yalnızlık, kimlik arayışı, varoluşsal sorgulamalar gibi evrensel duygularını dile getirmeyi amaçlıyorum. İnsanın kendini keşfetmesi, dünyada bir yer edinebilmesi ve zamanla yüzleşmesi gibi temalar, eserlerimin temelini oluşturuyor. Benim için sanat, sadece estetik bir arayış değil; aynı zamanda duygusal bir bağ kurma, izleyiciyle bir anlam yolculuğuna çıkma çabasıdır. Eserlerimde, bireyin ve toplumun karşılaştığı zorlukları ve belirsizlikleri yansıtmaya çalışıyorum. Duygusal derinlik ve içsel bir çatışma yaratmak, sanatımın amacıdır. İzleyicinin bu duyguları hissederek eserle bir tür etkileşim içine girmesi, benim için en önemli sonuç. Bu şekilde her bir izleyici kendi dünyasında farklı anlamlar ve duygular keşfeder, tıpkı bir aynada kendi yansımasını görmek gibi.
Sanat yaparken içsel bir motivasyon mu, yoksa dışsal bir etki mi daha baskın?
Sanat yaparken içsel motivasyon her zaman daha baskın olmuştur. Sanat, benim için bir dış dünya ile değil, içsel dünyamla hesaplaşma biçimidir. İnsanın ruh hâlini, duygusal deneyimlerini, içindeki karmaşayı dışa vurabilmesi, sanatı anlamlı kılar. Bu içsel motivasyon, genellikle kendimi ifade etme isteğinden doğar. Zihnimde oluşan bir duygu, düşünce ya da anı, biçim bulmak ister ve bu süreç, bir anlamda içsel bir zorunluluk gibi hissedilir.
Elbette, dışsal etkiler de sanatımı şekillendirir. Toplumsal olaylar, kültürel bağlam, çevremdeki insanlar ve onların bakış açıları, eserlerimde bazen ince bir iz bırakır. Ancak bu dışsal faktörler, daha çok içsel motivasyonumla birleşip bir bütün hâline gelir. Yani dış dünyadan gelen etkiler, bana yalnızca bir yön veya ilham sunar; esas karar verici olan, içimdeki duygular ve düşüncelerimdir. Sonuçta sanatımın özü her zaman içsel bir dürtüye dayanır, dışsal etmenler ise bu dürtünün ifadesini zenginleştirir.
Bir sanatçı genelde yaşadığı içsel dünyayı, düşüncelerini, hayal gücünü ve çevresindeki dünyaya olan bakış açısını bir sanat eserine dönüştürür. Bu noktada sizin ilham aldığınız bir sanatçı veya sanat akımı var mıdır?
Ben sanat akımlarından ziyade sanatçıların kendini ifade etme biçimlerine takılırım ve bu beni derinden etkiler. Bach’ın 229 Motet’i mesala benim zihnimde bir tiyatro sahnesi gibidir. Ya da Amak-ı Hayâl. Bir gün o zihinsel olgunluğa eriştiğimde bu kitabı anlatmak isterim mesela bir sergiyle. Modigliani’yi çok derin bulurum mesela. Daha doğrusu marazları, sorgulamaları olan her şeye merakım var. Bunu yapan bütün sanatçılarda dikkatimi çeker. Bunun için bir felsefesi değil ama bir marazının anlatmak istediği bir derdinin olmasına bakarım. Felsefe eğer ilkeler bütününü kurmaksa bu değişebilir ama anlam arayışı olarak cümleyi alıyorsak sanırım orada ben tüm ruhumla varım.