}
13 May 2024

Prof. Dr. İsmail Taşpınar: “İnsanlık vahşi kapitalizmle hesaplaşıyor”

Büyü, sihir, new-age akımlar meselelerini Prof. Dr. İsmail Taşpınar ile konuştuk.

Büyü ve sihrin semavi inanışlardaki yeri ve önemini sizden dinlemek isteriz.

İnsanoğlu doğası itibariyle tabiat üssü olan birtakım gizli varlıklarla veya görünmeyen güçlerle irtibata geçmeyi tarih boyunca önemsemiştir. Görünmeyen gizli güçler ile birtakım teknikler kullanarak işlerini halledebileceklerine inanmıştır. Semavi inanışlardaki duruma baktığımız zaman; inanışların tamamına yakını göksel, ilahi bir varlıkla irtibat halinde olduklarını kabul ettikleri için inananlar, olağanüstü özelliklere sahip varlıkların kendilerine yardım edebileceği, yaratıcının kuvvetine müdahale etmeden dünyadaki işlerini daha kolay yoldan çözebileceği varsayımına inanmışlardır. Kuran-ı Kerim’de sihir ve büyünün yasaklanmasından anlıyoruz ki Kuran-ı Kerim ayetlerinin indiği sırada toplumda bu tür hadiseler oldukça yaygın olarak uygulanıyor. Yahudilik ve Hıristiyanlık da esasında büyü ve sihir ile mücadele etmiş, onlar da yasaklamışlardır. Çünkü büyü ve sihir Allah’ın mutlak kudret ve hükümranlığına karşı bir medyan okuma olarak adlandırılmıştır. O nedenle kutsal metinlerinde cadılarla, büyücülerle sihirbazlarla mücadele hadiseleri anlatılır. Her ne kadar semavi inanışların temel metinleri bu şekilde olsa da yerel inançlarla bu metinler bir araya getirilip önceki kültürlerden de kalan uygulamalarla bazı insanlar bu aracı varlıklardan iyi olan melekler ve cinlerle kötü olan cinlere karşı koyulabileceğine dair görüşler ortaya koymuşlardır.

Şeytanın ayarttığı varlıklar olan kadınların ateşle yok edilmesi ise kiliseye göre tek çözümdü.

Hıristiyanlıkta Hz. İsa büyü ve sihir yapanları lanetleyip yasaklamasına rağmen özellikle Pavlus ile birlikte cin çıkarma uygulamaları ya da insanların gözüne bakarak tedavi etme gibi hadiseler ortaya çıkıyor. Hz. İsa’nın mucizelerine atıfla bu olağanüstülüklerin kendi dönemlerinde de bir miras gibi devam ettiğini inananlara göstermek istiyorlar. Zaman içinde silsile olarak tüm din adamlarının Hz. İsa’daki o mucizelere haiz olduğuna inanılmaya başlanıyor. Burada altı çizilmesi gereken nokta Hıristiyan inanışında din adamlarının tamamı erkek yani bu olağanüstü güçler de erkeklere has konular. Paganizmde bu tür olağanüstülükler taşıyan insanlar genellikle kadınlar olurdu. Hıristiyanlık paganizmden ayrışmak adına olduğu yorumu yapılabilecek bir hareketle kadını bu tür hadiselerden uzaklaştırmıştır.

Cadılık meselesi burada devreye giriyor diyebilir miyiz?

Özellikle Hıristiyanlığın erkek merkezli bir din olarak teşkilatlanması nedeniyle kadınlar aşağılanan, dışlanan ve şeytanın bir anlamda çok rahatça aldatabileceği varlıklar olarak görülmüşlerdir. O nedenle orta çağda büyü ile uğraşan kadınlar cadı olarak şeytanlarla işbirliği yapan, kiliseye meydan okuyan varlıklar şeklinde değerlendirilmişlerdir. Çünkü görünmeyen varlıklarla ilgili bilgi ve birikim de erkeklere has bir özelliktir ve kadınlar bu sahaya müdahalede bulundukları vakitte şeytanın ortağı olarak cezalandırılıyorlardı. Peki bu kadınlar ne ile suçlanıyorlardı? İçlerine şeytan girdiği iddia ediliyor ve günümüze değin süregelen cadı efsaneleri de buradan hareketle ortaya çıkıyordu. Şeytanın ayarttığı varlıklar olan kadınların ateşle yok edilmesi ise kiliseye göre tek çözümdü.

Büyü metotları hakkında belirli bilgelerimiz var mı?

Ateş, toprak, su, resim çizmek gibi farklı uygulamalar olduğunu biliyoruz. Birtakım eşyaları kullanarak görünmeyen varlıkların belirli bir alan ya da kişi üzerinde tesirde bulunmasını istemişlerdir. Babil’den Akatlara, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Uzakdoğu’dan Amerika yerlilerine kadar çok geniş sahada bu tür büyü ve sihir tekniklerini görmek mümkün. Genellikle halkın dışında yaşayan, bir nevi inziva halini seçen kişiler zaman içinde toplumda saygınlık kazanıyorlar ve itibar görmeye başlıyorlar. Bunun akabinde o kişiye dair olağanüstü hikâyeler anlatılmaya başlanıyor. Bu takiben de bir bakıyoruz ki o kişi kötü güçlere karşı iyi güçlerden yardım alan ve insanları da korumayı amaçlayan bir figür haline geliyor. Dua ediyor hastaları iyileştiriyor, muska yazıyor çocuğu olmayanlar çocuk sahibi oluyor…

Bunlar da dilden dile yayılarak hem yapılan hadiseye meşruiyet kazandırılıyor hem de bu işleri yapan kişiler aklanıyor. Bu kişiler elbette maddi bir ödeme de yaptıkları işin karşılığı olarak alıyorlar. Böylece kendiliğinden bir endüstri de ortaya çıkıyor. Burada sihir ve büyü kavramını da ayrı ayrı değerlendirmek lazım. Büyü yukarıda da zikrettiğimiz gibi belirli araçlara gerçekleştirilen ve görünmeyen güçleri aktif hale getirme üzerine inşa edilmiş bir durum. Sihir ise pratik el çabukluğunu, göz yanılmalarını merkeze alan bir hadise.

Sohbet meclislerinde bu konular ne zaman açılsa Kabala mutlaka masaya getirilir ve üzerinden envaiçeşit hikâye anlatılır. Kabalist öğretinin günümüzde de devam ettiği onu bırakın büyük dünya meselelerinin dahi kabalist öğretiler çerçevesinde anlaşılmaya çalışıldığı gibi hikâyelerden söz edilir. Kabala meselesini biraz sizden dinlemek isteriz.

Kabala hakikaten çok ilgi çekici bir öğretidir. Esasında daha öncede söylediğim gibi eski ahitte de büyü ve sihir mücadele edilmesi gereken meseleler olarak görülür. Fakat kabala öğretisi geleneksel Yahudilik’ten ziyade bilgi alma hususunda paralel bir bir yola sahip olduğunu düşünen bir zihniyeti simgeler. Yahudi mistik geleneğinin genel adıdır esasında kabala. Başlangıçta bu öğretilere merkaba ve inanan kişilere de merkaban deniyordu. Birtakım uygulamalar vardı, anlatılar vardı ama bunlar daha sonraları kabala kelimesi ile ifade edilmeye başlandı. Aslında Hz. Musa’dan beri var olan ve özünü Tevrat’tan alan bilgiler bunlar. Fakat bu kimseler literal olarak anlaşılan Tevrat dışında başka bir yolla da bilgi alınabileceğini iddia ederler. Derler ki Tanrı yaratırken selamı kullanmıştır. Kün emri denilen Tanrı ol dedi, oldu ve ne güzel olduğunu gördü. Birinci gün şunu, ikinci gün bunu diye giden yaratım süreci anlatılır. Tanrı bu nasıl yaptı? Kelamıyla yaptı… Yani yaratıcı kelam burada devreye giriyor. Tanrının kullandığı söz neydi İbranice. Tanrı İbranice söz kullandığına göre, İbranicedeki sözler hangi harflardan meydana geliyor? İbrani harflerinden meydana geliyor. O zaman Tevrat'taki birtakım harfleri ve kelimeleri kullanarak Tanrının selamını biz aktif hale getirebiliriz. Kabala’nın insan tanrı ilişkisi, tanrı alem ilişkisi, insan alem ilişkisi şeklinde izahları vardır. Bunlardan bir tanesi işte tanrını alem yaratmasıdır. Alemi yaratırken de çeşitli isimler vardır. 10 ismin birbiriyle iletişimi, etkileşimiyle alemde olaylar ve etkili yaratılışlar devam etmektedir. Yahudi mistikleri diyorlar ki, eğer doğru kelimeleri Tevrat'tan bulup kullanırsak -bu kelam ilahî kelam olduğu için- şu andaki yaratılışa da etkide bulunabiliriz. Esasında bu çok eski bir yöntemdir. Parça bütün ilişki gibi düşünün. O kelimeleri biz de kullanırsak yaratıma müdahalede bulunabiliriz fikri tabi süreçte büyünün de önünü açıyor.  Yani büyücü var olan, işleyen bir sisteme müdahale ederek o sistemi istediği yönde yönlendirebileceğini iddia ediyor.

İnsanoğlu aydınlanma fikriyle birlikte bu ‘büyülü’ dünyadan kendini soyutladığını ve rasyonel temellere dayalı bilimle ilerleyeceğini düşünüyordu. Ama gördük ki tüm dünyada okültizm yükseliyor ve new-age akımlar milyonlarca insanı etkisi altına alabiliyor? Bu konuya değinmenizi rica edeceğim.

Pre-modern akıl yukarıda izah ettiğim olgulardan hareketle çalışır. Her işin, olayın, hadisenin arkasında bir bilinmezlik ve mucize arar. Oysa rasyonel temelli düşünme pratiği bize derki evren sebep-sonuç diyalektiği etrafında şekillenir. Decartes öncesi dünyada holistik bir bakış açısı vardır. Etki-tepki, sebep-sonuç dikkate alınmaz. Yükü sen taşımazsın, bardağı sen kaldırmazsın çünkü yaratıcı kudret her an ve her zaman yaratımına devam eder. Kuvvet sende değildir. Tüm olaylar ilahi müdahale ile gerçekleşir. İşte büyücü burada devreye girer ve der ki ben şunu, bunu kullanarak bu yaratıma müdahalede bulunabilirim. Ama modern dönemde fizik kanunlarının kanıtlanabilir olması, belli şartlarda belli sonuçların her daim aynı çıkması holistik düşünce evrenini ortadan kaldırdı.

Tolkien’ın Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit serileri, Harry Potter’ın şöhreti, ABD’de ve Avrupa’da sayıları her geçen gün artan okült cemiyetlerin varlığı… İnsanoğlu olarak modernite ile uykuya dalan ezoterik yanımız uykudan mı uyanıyor hocam?

Bu oldukça ilginç bir mesele ve değerlendirmeye muhtaç bir konu. Dünya aydınlanma çağı ile birlikte tılsımını kaybetmişti. Bilim insanları her meselenin fizik kanunları çerçevesinde cevabını verdiklerinden dolayı insanların doğaüstü, görünmeyen varlıklardan medet ummayacağı şeklinde yorumlandı. Modernite insanlığa her şeyin doğrusunu, gerçeğini, hakikatini sunmuştu. Artık soru sorma değil yaşama vaktiydi. Peki öyle mi oldu? İnsanoğlu her şeye cevap bulduğunu sandığı modern dönemde iki büyük dünya savaşına şahit oldu. Binlerce çatışma, milyonlarca ölüm… Ekonomik sıkıntılar, modernitenin getirdiği pahalılık… İlginç bir şekilde çarpıcı olan da bu yeniden yüzleşmeye başladı insanlık. Ve her şeyde bir anlam arama yoluna doğru koşar adım ilerlediler. Sosyolojik birtakım sebepleri üzerinde düşünmek lazım. Yani insanlar neden yeniden bir anlam arayışına doğru girdi? Bu herhalde modern hayatın getirmiş olduğu tekdüzelik ve dünyevi diyebileceğimiz materyalist anlayışla bir hesaplaşma olarak algılayabiliriz.

Modern proje kötü bir proje değildir.

Esasında modern proje kötü bir proje değildir. İnsanların hak, hukuk, adaletli çalışma düzeni, standartlarını yükseltme gibi hedeflerini gerçekleştirmek üzerine ortaya çıkan modernite vahşi kapitalizme kurban edildi. Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırması beklenirken bakın biz saat 21.00’de röportaj yapıyoruz. Mesai saatleri dışındayız ama çalışmaya devam ediyoruz. Teknolojinin hayatı kolaylaştırmasını geçtim daha da zorlaştırdığı ortada. Hafta sonu tatil yapacakken müdüründen gelen telefonla çocuğu kucağındayken toplantıya katılmak zorunda kalan annelerin hikâyelerini çok dinledik. Cep telefonu uzakları yakın etti fakat mahremiyeti de ortadan kaldırdı. Teknolojiyi ahlaksızca kullandık ve insanlar kendine vakit ayıramaz hale geldiler. Kilise de bu dönemde birçok krizle baş etmek zorunda kaldı. Şiddet, pornografi, yolsuzluk derken oraya da güven ortadan kalktı. İslam dünyası da terör, cehalet gibi problemler ile yüzleşmek durumunda kaldı. Mesela Katolik Kilise bir sinot başlattı geçtiğimiz günlerde. Artık onlar da yeni kararların arifesindeler. Çünkü mevcut çağa cevap veremeyen dini ya da seküler tüm yapıyor çökmeye gebedir. Sorunuza tekrar dönecek olursak deizm, agnostizm oldukça yayıldı. İnsanlar müesses inanç yapılarından cevap alamayınca bu küçük dünyalarında daha bireyselleşmiş, yoga gibi hadiselere yönlendiler. Yeni inanç pratikleri ortaya çıktı ve takipçi bulmaya başladı. Modern dönemin atomize hayatına bir başkaldırı aslında tüm bu spritüel akımlar. 1+0, 1+1 evde yaşamak zorunda bırakılan insanın isyanı… Hz. İsa buna karşı çıkmıyor muydu? Şabat insan içindir, insan şabat için değil diyordu…

Burada bize düşen hiçbirimiz ne İslamiyetin ne Hıristiyanlığı ne de Yahudiliğin kapı bekçileri değiliz. Direnmek sorunları çözmez daha da görünür kılar. Davetiyede eşinizin ismini yazmayın diyen ‘din alimleri’ oldukça gençlerin müesses inançlardan uzaklaşması kaçınılmaz olacaktır. Ben gençlerin arayış içerisinde olmasını önemseyenlerdenim. Manevi değerler peşinde oldukları anlamına gelir bu arayış. Korkmayalım, destekleyelim ve sahip çıkalım. Kavgamız  din adamı kisvesi ile de ortaya çıkıp Hz. Peygamberin hayatını, İslamiyetin kadına bakış açısını kendi sığ aklıyla değerlendiren tiplere karşı olsun gençlere karşı değil. Cennete adeta bir huriler kulübü haline getirmek küstahlığından bulunanlara sesimizi yükseltelim.  

Hocam son olarak İngiltere'de bulunan Exeter Üniversitesi, 2024'ün Eylül ayında büyücülük adı altında yüksek lisans programı başlatacağını duyurdu. Büyüye artan ilginin ardından bu kararın alındığı, derslerin Arap ve İslam Enstitüsü'nde verileceği kaydedildi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Burada dikkat etmemiz gereken husus Arap ve İslam Enstitüsü'nde bu bölümün açılıyor oluşu. Yani diyorlar ki siz Arap ve İslam toplumu premodern dönemde kalmış, cahil insanlarsınız ve biz sizin büyüye ve sihre hala inandığınıza çok şaşırıyoruz. Bunu da incelemek istiyoruz. Bu aslında bizlere topyekûn bir medeniyete yapılan büyük bir aymazlık. Peki haksızlar mı? diye sorabilirsiniz. Ne yazık ki sonuna kadar haklılar… petrolün bulunmasının hemen öncesinde Hicaz bölgesine giden seyyahlar var ve onların notlarını okuma şansımız oluyor. Görüyoruz ki Ortaçağ’da nasıl bir kültürel yaşam varsa aynısı 18. ve 19. yüzyılda da var. Bu ne demek oluyor içtimai olarak bir toplum yüzyıllarca aynı istikamette kalmış hiçbir ilerleme gösterememiş. Petrol bulundu ve o devletlerin yönetimleri zenginleşti. Peki sosyal yaşantıda bir değişim söz konusu mu? Zenginliğe bağlı olan harcama, lüks vesairelerden bahsetmiyorum. Anlayış itibarıyla bir değişim söz konusu mu? Maalesef hayır… Bizim ülkemizdeki üfürükçü hocaları, kendinden menkul ‘şeyh’ kılıklıları düşünün yüzlerce insanı ağlarına düşürüp istismar etmiyorlar mı? İnanın Osmanlı arşivine gidin çok benzer şeyler göreceksiniz. İngilizler de doğal olarak oryantalizm tecrübesinden bildikleri bu toplumların büyü ve sihir konusundaki takıntısını fırsata çevirmek isteyeceklerdir. Premodern insan yönlendirmeye çok açıktır. Görünmeyen güçlere olan takıntısını ve inancını kullanışlı halde ona sunarsan istediğin yere çekebilirsin. Bu okulların eğitim politikalarını devletlerinin siyasasından ayırmak hata olur. Oryantalizm de okullarda pişirildi ama siyasi olarak kullanıldı. Ama ilmi perspektiften bakacak olursak oryantalizm birçok bilinmeyen el yazmasının, verinin, belgenin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Hizmetleri olmuştur oryantalistler bu anlamda bilim camiasına. Ben yakın bir dönemde Bibliothèque nationale de France’de bir haritayla karşılaştım. Türkiye ile ilgili veriler var, koyununa tavuk sayısına kadar köy köy vermişler. 1890’larda bütün Anadolu'yu ilçe ve köylerdeki büyük baş, küçük baş hayvan sayısına kadar incelemek çok önemli bir iş. Bunu neden yaptıkları elbette önemli ama biz niye yapmadık sorusunu sormayı hiç istemiyoruz. İngiltere’yi, İngilizleri, Shaspeare’i, Dante’yi bilen kaç uzman ismimiz var? İlahi Komedya irdelenmeden batının doğuya nasıl baktığı anlaşılabilir mi? Sorunuza dönecek olursak İngilizler yine imparatorluk aklıyla bir meselenin ucundan tutmuşlar. Oryantalizmin nelere sebep olduğunu düşünce bu yeni hamlenin de peşinden neleri getireceğini görmek mümkün olacaktır. Unutmayalım iyi, kaliteli bilim adamı yetiştirmenin anahtarı devlet politikası inşa etmekte yatar. Kaliteli bilim insanları yetiştirdiğiniz zaman sağlıklı devlete, sağlıklı geleceğe bir adım daha yaklaşırsınız.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...