Senaryosunu Ayçıl Yeltan’ın kaleme aldığı “Fidan”, TürkMedya'nın ana medya sponsoru olduğu 12. Boğaziçi Film Festivali'nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'nda sinemaseverler ile buluştu. 13 yaşındaki Fidan’ın hikâyesini konu alan filme dair neler söylersiniz?
Fidan, evinden uzakta büyük bir liseye kabul edilir. Ancak üzücü olayların gölgesinde kaybolan küçük kardeşini ve babasını bırakmak Fidan için hiç de kolay değildir. Fidan’ın bu yol ayrımında vereceği karar geleceğini belirleyecektir. Filmimiz; 3 farklı kuşak kadınının hikâyesini trajik ve dramatik öğeler barındırmadan konu alıyor. Aynı zamanda dünya genelinde okuma yazma bilmeyen çocukların fazlalığına da vurgu yapılması bakımından önem arz ediyor. Filmin, dünyada sayısı yüz binleri bulan fidanlar için umut yeşerteceğini düşünüyorum.
61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden ödülle dönen “Fidan”ın alameti farikası nedir?
Yönetmenimiz Ayçıl Yeltan’ın geçenlerde bir mülakatta belirttiği üzere bu filmde bir çocuğun sessiz çığlığı anlatıldı. Kakofoninin hâkim olduğu bir dünya düzeninde duyguları ve yaşananları konuşmadan anlatan bir yapım olması seyircileri cezbeden, projeyi ise farklı kılan bir unsur oldu. Fidan’ın hikâyesi, kör göze parmak sokulmadan seyirciyle buluşturuldu. “Fidan büyüyecek ve bir ağaç olacak” şeklinde bir metaforik gönderme de söz konusu. Türk sinemasında senaryo üretimi konusunda sıkıntılar olduğuna yönelik tartışmalar yapıldığı bir dönemde “Fidan”ın özgün yapısı Türk sinemasının ivme kazanabilmesi adına oldukça değerli.
Oyunculuk kariyerinizde ilk kez bir anneyi canlandırdınız. Serap karakteriyle bağ kurma süreciniz kolay oldu mu?
Serap’ı tüm bedenimde yaşayarak ve hissederek canlandırdım. Serap bugüne kadar ortaya çıkmamış olan anaç tarafımı da görmemi sağladı. Ailesine ve değerlerine bağlı olan Serap’ın film sonunda mücadele ettiği kansere yenik düşmesi ise üzücü olan bir kısım.
Gerçek hayatta anne değilsiniz. Bu film sonrası anneliğe karşı bakış açınızda bir değişim söz konusu oldu mu?
13 yaşında bir kız annesini canlandırmak zihnimde daha önce girmeye çekindiğim odalara girmemi sağladı. Annelik kavramının kelimelere dökülmesi ise bir hayli güç. Anneliğin çok özel bir duygu yoğunluğu olduğunu deneyimledim. Şimdilik sadece kedi annesiyim. Bu rolü canlandırdıktan sonra “çocuğum olsun” gibi bir istek içimde henüz oluşmadı. Çünkü günümüz dünyasında bir çocuk yetiştirmek ekonomik ve sosyal konjonktürü düşündüğümüzde oldukça güç.
“Leyla’nın enerjisi ve empati yeteneği kuvvetli”
Filmde kızınız rolünde izlediğimiz 15 yaşındaki Leyla Cabas, ilk oyunculuk deneyimini yaşadı. Ona dair neler söylersiniz? Sektördeki geleceğinin parlak olduğunu düşünüyor musunuz?
Duyguları konuşmadan anlatan bir film olması sebebiyle Leyla’nın filmde sadece bir cümlesi var. Ancak Leyla’nın beden diline bakarak şimdiden, “Geleceğin star adayları arasına girmiştir” yorumunu yapabilirim. Leyla’nın enerjisi, empati yeteneği ve oyunculuk kabiliyeti gözle görülür şekilde iyi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden ilk film yapım desteği alan “Fidan”, 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali haricinde Marsilya'da Fest New Directors New Film Festivali'nden “Pitching” ödülü, Roma'da MedFilm Festivali'nden “Work in Progress” ödülüyle döndü. Bu ödüller siz de ne tür hisler uyandırdı?
Marsilya ve Roma’nın haricinde 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ayça Bingöl, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü, Melike Kasaplar ise “En İyi Kurgu” ödülüne layık görüldü. Bu ödüller böyle bir beklentiyle film çekmeyen ekibimizi motive etti. Dünya sineması ölçeğinde kabul görecek bir iş ortaya koyduğunuz zaman elbette karşılığını alıyorsunuz. Bu da bunun göstergesidir.
“Oyunculuk haricinde drama eğitmenliği yapıyorum”
Kişisel kariyerinize gelecek olursak… Oyunculuk dışında ayurveda, çeşitli dans türleri ve ezoterik öğretilerle ilgilendiğinizi biliyorum. Bu alanlardaki çalışmalarınızı sürdürüyor musunuz?
Pandemi sonrası bu ilgi alanlarımda değişiklik söz konusu oldu. Oyunculuk haricinde artık daha çok resim, meditatif ve modern dans yapıyorum. Bilhassa resim yapmak bana terapi gibi geliyor. Ayrıca Kavacık’ta özel bir kursta drama eğitmenliği yapıyorum. Yaratıcı drama kişinin kendini tanımasının bir yolu olduğu için eğitim işini çok sevdim.
"Medcezir" ve "Kurtlar Vadisi Pusu" vesilesiyle geniş hayran kitlesine ulaştıktan sonra sektörde kendinizi biraz geri çektiniz. Bu bilinçli bir tercih miydi?
"Medcezir" ve "Kurtlar Vadisi Pusu" benim için unutulamayacak projeler oldu. Oyunculukta maddiyatı ön plana koymayan birisi olarak senaryoları yüreğimin sesine kulak vererek değerlendiriyorum. Biraz da kafamın dikine gidiyorum.
Tiyatro kökenli bir oyuncu olarak dört yıldır tiyatro yapmamanızın özel bir sebebi var mı?
Benim için büyük bir tutku ve ilham kaynağı olan tiyatroya 2020 yılında pandemi başlangıcıyla ara verdim. Bu süre zarfında ekran önünü daha çok özlediğimi fark ettim. Hem sadece tiyatro projelerinde yer alarak geçinmek, hayatta kalmak mümkün değil. Artık yönümü sinema haricinde televizyona ve dijital platformlara çevirdim. Bir süredir okuduğum senaryolar var. Önümüzdeki dönemde bir dizide rol alacağım.
“Tiyatro seyircisi artık yıldız isimlere geliyor”
Tiyatro demişken… Son dönemde tiyatro sahnelerinde alaylı oyuncuların mektepli oyuncuların önüne geçtiğini görüyoruz. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?
Son 5-6 yılda popüler isimlerin ve bilhassa Instagram’da takipçi sayısı milyonları bulan isimleri tiyatro oyunlarında yer aldığını görüyoruz. Bu tiyatro alanında hatların karıştığını gösteriyor bir noktada. Şöhretli isimleri tiyatro sahnelerine alan yapımcılara da hak vermek lazım. Tiyatro seyircisi artık yıldız isme geliyor. Bu da tiyatronun içinin boşaltılmış olduğunu gösterir. Elbette hoş bir durum değil. Gerçi günümüzde maddeye verilen önemin artması sebebiyle pek çok duygu ve değerin içerisi boşaltıldı. Dünya olarak bir ruh yitirme durumumuz söz konusu. Yeniden duyarlı ve şuurlu bireyler olma yolunda adımlar atarsak tiyatro da ivmesini yükseltebilir.
“Senaryoları yüreğimin sesine kulak vererek değerlendiriyorum” dediniz az önce. Karakter olarak bir önceliğiniz var mı?
Genelde sert, fettan ve mafya kızı gibi kıyafetler üzerime giydirilmeye çalışılıyor. Hâlbuki ben ruh odaklı, sakin yapıya sahip biriyim. O yüzden “Fidan” filmindeki Serap karakteri kendi enerjime bir hayli yakındı ve ben her yönden tatmin etti.
2017 yılında görüştüğümüzde oyun taslakları kaleme aldığınızı söylemiştiniz. Bu konuda yakın zamanda somut bir şeyler ortaya koyabilecek misiniz?
Yazmayı sürdürüyorum ama bu konuda biraz cesaretim eksik gibi. Kendi hikâyemi ve sıkışmışlığımı yazacaktım ama ondan uzaklaştım. Didaktik metin yazma kabiliyetine sahip olmadığım için burada tıkanıyorum. Belki çok sıkışırsam yapay zekâdan bu konuda yardım alabilirim.
“Yapay zekâ kötü amaçlarla kullanılırsa ortalığı cehenneme çevirebilir”
Yapay zekâ demişken… Hollywood oyuncuları 43 yıl sonra ilk kez greve giderek Amerikan film ve televizyon sektörünü durma noktasına getirdi. Bu grevde yapay zekânın etkisiyle ilgili endişeler rol oynadı. Sendika, "yapay zekânın yaratıcı meslekler için varoluşsal bir tehdit oluşturduğu" uyarısında bulundu. Hâlihazırda yapay zekâ filmlerde kullanılıyor ve seslendirme sanatçılarının yerini yapay zekâ tarafından üretilen işlerin aldığı örnekler var. Bu duruma dair siz ne düşünüyorsunuz?
Yapay zekâ işlevsel olarak çok değerli ancak bu kadar yozlaşmış bir dünyada kötüye kullanılarak tehdit olma ihtimali de yüksek. Duygu kavramı eksik olduğu için yapay zekâ bana her zaman eksik gelecektir. Doğru kullanılırsa nimet, kötü kullanılırsa etrafı cehenneme çevirebilir. Dünya insanları olarak kendimizden uzak bireylere dönüştük. Kendisine yabancılaşan insan başkasını umursamaz ki… O yüzden biz kendi içimizde mündemiç olan enerjinin farkına varabilirsek yapay zekâ tarafından üretilen işler güzel bir uyum ile işlenebilir.
Şu sıralar dünyanın tartıştığı bir diğer konu ise karbon ayak izi… Yönetmen, senarist ve yapımcı Serpil Altın, dizi ve film sektöründeki çeşitli sorunlar nedeniyle iklim krizine gerekli dikkatin verilmediğini, setlerde enerji kullanımı başta olmak üzere birçok konuda tasarrufa gidilebileceğini söyledi. Altın, “Dizi ve film setlerinde alınabilecek önlemler sektörün karbon ayak izini azaltabilir” dedi. Buna katılıyor musunuz?
Üzerinde durulması gereken bir konu. Karbon ayak izimizi özellikle hazırlık aşamasında teknolojiden faydalanarak azaltabiliriz. Örneğin, dijital dünyayı bahsettiğim gibi kullanmak, kâğıt malzemelerden uzak durmak, toplu taşıma araçlarını kullanmak, daha az bir araya gelerek toplantılar yapmak, sorunları dijital durumlarla çözmeye çalışmak ve oldukça organizasyonel ve planlı davranmak önemli diye düşünüyorum.
Son olarak 51 yaşında aramızdan ayrılan meslektaşınız Vural Çelik’e parantez açmak gerekirse… Kendisine vefasızlık yapıldığına dair haberler kamuoyuna yansıdı. “Oyunculuk” mesleği için nankör diyebilir miyiz?
Dizi, sinema veya tiyatro alanında ne kadar popüler olursanız olun bir süreliğine dinlenmeye geçtiğiniz an hem seyirciler hem de yapımcılar tarafından kısa sürede unutulmanız mümkün. Bu durum aslında biz oyuncuların birer ürün olduğunu gözler önüne seriyor. Bir projeyle milyonlarca vatandaşa ulaşan oyuncular bu popülaritenin ömür boyu sürmeyeceğini bilmeli. Şöhrete kavuşmuş bir oyuncu bunu bilirse kişi daha az üzüntü duyabilir. En azından kendi adıma konuşmak gerekirse ben bu bilinci taşıyorum.