Bugün, Kıbrıs’ın özgürlük, bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinin cumhuriyet ile taçlandığı gün. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın önemini ve yaşananları sizden dinleyebilir miyiz?
Kıbrıs Türk halkı, 1963-1974 yılları arasında Rumlar tarafından silah zoru ile devlet yönetiminden uzaklaştırılmışlardır. Türkler katliama maruz bırakılmıştır. Masum insanlar evlerinden edilmişlerdir. Bu anlattıklarım BM raporlarında da yer alıyor. Sonrasında Kıbrıs Türkleri örgütlenerek Rum hegemonyasına ve saldırılarına karşı kahramanca bir direniş gösterdiler. Bu süreçte devlet yapılarının nüvesini de oluşturdular. KKTC, çeşitli evrelerden geçerek otonom bir yönetim hâline geldi. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurularak tüm dünyaya da mesaj verildi. Bu harekât Kıbrıs Türkü’nün küllerinden yeniden doğduğu gündür.
13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti kurularak ne amaçlandı?
Kıbrıs Türk tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun Kıbrıs Türk kanadını oluşturmayı amaçlamıştır. Rumlar ve Yunanlılar Kıbrıs’a bir Helen Adası olarak bakıyorlardı. 1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşme taleplerini yoğunlaştırdı. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleştirilerek, tamamen bir “Helen” adası hâline getirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan “Enosis” kampanyasına, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hız verdiler ancak hiçbir zaman başarıya ulaşamadılar. 1963-1974 yılları arasında adanın %3’üne sığdırılan Kıbrıs halkı, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası 11 yıllık işkenceden kurtuldu. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi amacıyla örgütlenen EOKA gerilla hareketi hedefine ulaşamamış oldu. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından organize edilen Kıbrıs Barış Harekâtı, Türklere yönelik zulmün durdurulması, ada halkının barış içinde yaşaması adına tarihe altın harflerle geçmiş bir olaydır.
Kıbrıs’ın Rum tarafı elbette bu zaferi hiçbir zaman kabullenmedi…
Esasen Rum tarafının kendi kaderini tayin ettiği gibi biz de kendi kaderimizi tayin etme hakkımızı kullanmış olduk. KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, devlet adamı, siyasetçi ve hekim Dr. Fazıl Küçük ve aziz şehitlerimizi her zaman minnetle anmayı sürdüreceğiz. 2024 itibarıyla KKTC bütün unsurlarıyla ve kurumlarıyla dimdik ayakta durmaktadır. BM Genel Kurulları’nda belli dönemlerde çağrılar yaparak bunu pekiştirmiştir.
BM Genel Kurulu’nda yapılan çağrılar nedir?
Tüm dünyaya, “KKTC’yi artık tanıyın, mezalim uygulamaları bu vatandaşlara reva görmeyi bırakın” çağrısıdır. Türk Devletleri Teşkilatı’na üye olarak da bir adım atıldı ancak KKTC’nin uluslararası alanda tanınıp tanınmayacağı belirsizliğini koruyor. Türkiye’nin bizi tanıması varlığımızı sürdürebilmemiz açısından çok değerli.
“KKTC âdeta bir eğitim merkezi hâline geldi ”
KKTC’nin kurulması sonrasında sosyal, ekonomik ve kültürel yönden ne gibi değişiklikler söz konusu oldu?
KKTC kurulmadan önce Kıbrıs Türk halkının ekonomik durumu kötüydü. Türkiye’den gelen yıllık 10 milyon pound ile ayakta durmaya çalışılıyordu. Sadece tarımsal faaliyetler söz konusuydu. Şimdilerde ise kişi başına düşen millî gelir 13-14 bin dolar seviyesine ulaşmıştır. Ercan Havalimanı’nın açıldığı günden itibaren yolcu ve uçak sayılarındaki artışlar 2024’ün 10. ayında da devam etti. Geçen yıllar içinde çok sayıda üniversite açıldı. KKTC âdeta bir eğitim merkezi hâline geldi. KKTC her geçen gün muasır medeniyet seviyesine biraz daha yaklaşmaktadır.
KKTC’nin uluslararası alanda tanınması yönünde sizin de çalışmalarınız oldu. Bu süreçte yaşanılan en büyük zorluklar, elde edilen kazanımlar nelerdir?
Bazı devletler Rumların dürtüsü ve tahriki ile BM’den kararlar aldırarak KKTC’nin bağımsızlığına ve gelişimine gölge düşürmeye çalıştı. 18 Kasım 1983 tarihli ve 541 sayılı kararıyla KKTC’nin ilanını hukuken geçersiz saydığını ve bu kararın geri alınması gerektiği belirtildi. Başta İngiltere olmak üzere dış mihrakların KKTC üzerine oynadığı oyunlar bugün de sürüyor. İngiltere’nin kendi millî çıkarları için Kıbrıs Türk halkını bir kenara bırakması tarihe kara leke olarak geçmiştir.
Son dediğinizi biraz açar mısınız?
İngiltere ve ABD’nin bölgede iki üssü var. Yani Orta Doğu’nun bütün röntgenini çekebiliyorlar. Bu nedenle KKTC’nin bağımsızlığı dış devletleri her daim rahatsız etmiştir. ABD, Rum ve Ermeni lobisiyle iş birliği yapıyor. Bu da İngiltere ve ABD başta olmak üzere diğer ülkelerin Kıbrıs politikasını bizim aleyhimize şekillendirmeleri demek.
KKTC’nin bağımsızlığının ardından kazanımlarını değerlendirmenizi istesem neler söylersiniz?
Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olmak en büyük kazanımdır. Stratejik açıdan söz sahibi olmak bir hayli önem arz ediyor. Ancak şuan elbette KKTC istediği noktaya ulaşamamıştır. KKTC’ye Rum yönetiminin yönlendirmeleri yüzünden Batı ülkeleri tarafından ambargo uygulanmaktadır. Bu yüzden ABD ve Batı ülkelerine karşı daha cesur, dirençli ve güçlü olmak gerekiyor. Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin desteği ile sesimizi dünyaya duyurabilmek çok değerli.
"İlk günden bugüne kadar Rum tarafı işi hep yokuşa sürdü"
KKTC Cumhurbaşkanlığı eski görüşmecisi, sözcüsü ve diplomasi özel danışmanı olarak görevler üstlendiniz. O günlerden bugüne uzanan süreci nasıl değerlendirirsiniz? KKTC’nin geleceği açısından neler düşünüyorsunuz?
Büyükelçi ve müzakereci olarak 70’li ve 80’li yıllarda Rum yönetimiyle dişe diş görüşmeler yaptık. Sık sık dönemin Cumhurbaşkanı Makarios’un engelleriyle karşılaştık. İlk günden bugüne kadar Rum tarafı işi hep yokuşa sürdü. Sadece düşmanlık tohumu ekmek yönünden adımlar attı. Kıbrıs meselesini kapsamlı bir çözümle sonlandırmayı hedefleyen ve 28 Haziran-7 Temmuz 2017 tarihleri arasında Crans-Montana’da gerçekleştirilen Kıbrıs Konferansı’nda yaşananlar barış ve birleşme girişimlerine darbe vurmuştur. Bana göre her ne yaşanmış olursa olsun KKTC ve Kıbrıs Rum Kesimi enerji, karbon kaynakları ve mayınların temizlenmesi konusunda aralarında iş birliği yapabilmeli. Birbirinle anlaşamasan bile iyi komşu olma zorunluğun var diye düşünüyorum.
KKTC ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin anlaşamamasının temel sebebi nedir?
Yetki ve refahın paylaşımı konusunda sıkıntı yaşıyorlar. 7. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, 28 Mayıs 2004 tarihinde yayımladığı raporda bunu detaylarıyla ortaya koymuştu. Gelinen noktada Rum tarafının hiçbir zaman federasyon istemediğini sadece üniter bir yapı istediğini söyleyebiliriz. O yüzden burada zemini uluslararası alanda dengeli bir noktaya taşımak gerekiyor. Kıbrıs Rum Kesimi’nin devlet kurmaya ne kadar hakkı varsa KKTC’nin de o kadar vardır. Siyasette yer alan figürlerin ve batı ülkelerinin bunu kabul etmesi gerekiyor.
KKTC ve GKRY liderleri New York’ta görüştü, yakında tekrar görüşüp diyalog kurma konusunda anlaştı. Bu gelişmeye dair neler söylersiniz?
Bu görüşme yeni bakış açılarının kazanılması yönünden önem arz ediyor. Bu iki ülke Türkiye ve Yunanistan’ın yanı sıra İngiltere’nin de gözlemci olarak katıldığı bir toplantıda bir araya gelmeli. Bu toplantıda geçmişte yaşananlar değil gelecekte yaşanması istenenler konuşulmalı diye düşünüyorum. AB, BM ve Batı ülkeleri nasıl ki Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni uluslararası alanda tanıyorsa KKTC’yi de tanımalı. Ama statükolar olduğu unutulmamalı. KKTC’nin uluslararası alanda tanınmaması kirli emelleri olan devletlerin ve şahıslarında bir yönden işine geliyor.
Dış mihrâklar bu durumu nasıl kendilerinin lehlerine çeviriyorlar?
ABD, Yunanistan ve İsrail başta olmak üzere pek çok ülke ‘Enosis’ emelleri güdüyor. Bu kavram ilk kez 1930’lu senelerde Birleşik Krallık idaresinde bulunan Kıbrıs adasının “Yunanistan'a bağlanması” anlamında kullanılmıştır. Ayrıca dış mihrakların KIbrıs’ı Amerika ve İsrail üssü olarak kullanma arzusunu da hiçbir zaman inkâr edemeyiz.
Tarihsel sürece baktığımızda nasıl yorumlayabiliriz bu durumu?
Türk-Yunan ilişkilerindeki Kıbrıs konusu esasında sadece bir ada sorunu değildir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkinin bir yansıması ve devamıdır. Çünkü burada kendilerini Türkiye ile Yunanistan ile tanımlayan iki ayrı ulusal halk bulunuyor.
Türk İstiklâl Harbi’ne parantez açacak olursak… Yunanistan kimlerden destek alarak Anadolu'ya saldırdı?
Her zaman Türk düşmanlığı güden müttefik ülkelerle tabii. Çünkü tek başlarına Türkiye ile baş edemeyeceklerini bildikleri için hep yanlarına başkalarını alarak onları kullanmaya çalışarak bize karşı husumetlerini sürdürdüler. Sonrasında o güçler Yunanistan’ın başına bela oldular. Buna benzer bir yapı bugün GKRK’de de mevcuttur. Ama onlar hiçbir zaman Türkiye ile baş edemeyeceklerini biliyorlar. Ayrıca onların muhatapı KKTC’dir.
“GKRY, KKTC ve Türkiye’ye düşman gözüyle bakıyor”
Yakın gelecekse KKTC ve GKRY arasında bir uzlaşı ihtimali görüyor musunuz?
GKRY yönetimi, halkı ve kilise birbirlerini zehirleyerek KKTC ve Türkiye’ye düşman gözüyle bakıyorlar. KKTC’nin böyle bir bakış açısı yok. GKRY yönetimi kötü niyetlidir. Türkiye’yi KKTC’den atmak için ellerinden geleni yapmaktadır. Ancak bu emele hiçbir zaman ulaşamayacaklar. GKRY, tarihin akışının geri çevrilemeyeceğini bilmeli.
KKTC uzlaşma ve barış taraftarı değil mi?
Elbette, bizler "Gelin iyi komşular olalım" diyoruz. Geçmişi bırakıp birbirimizi affedebilmemiz çok önemli. İki devletli uzlaşı en mantıklı seçenek olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin de desteğiyle ilerleyen dönemde KKTC’nin uluslararası alanda bir zafer daha kazanacağını ümit ediyorum.