}
18 June 2025

“İsrail-İran Savaşı’nın kaderi ABD’nin elinde”

Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler Profesörü Kamer Kasım ile İsrail-İran Savaşı’nı Pakistan ve BRICS üzerinden değerlendirdik. Prof. Dr. Kamer Kasım savaşın kaderinin ABD’nin Netanyahu’yu dizginlemesine bağlı olduğunun altını çizdi.

İran-İsrail Savaşı karşısında Pakistan'ın tepkisi ne düzeyde oldu ve ilerleyen süreçte Pakistan, askerî olarak doğrudan müdahil olmasa da diplomasi alanında önemli bir aktör hâline gelir mi?

Pakistan’ın bu süreçteki rolü oldukça ilginç oldu. Yakın zamanda Hindistan ile yaşadığı savaş nedeniyle ülkeler kendilerini destekleyen ve desteklemeyenler olarak ayrılmıştı. İsrail’in İran’a yönelik net saldırıları sonrasında ise Hindistan’ın İsrail'le olan ilişkisi, Pakistan'ın İran'a destek vermesine yol açtı. Normalde Pakistan’ın pozisyonu bu kadar net olmaz. Ancak bu kez Pakistan, açık bir şekilde İsrail’in saldırılarını eleştiren ve karşısında duran bir duruş sergiledi. Askerî açıdan Pakistan doğrudan savaşa dâhil olmayacaksa da ülkenin başka endişeleri bulunuyor. İran’da yaşanacak istikrarsızlık, göç dalgalarına ve sınır bölgelerinde sorunlara yol açabilir. Pakistan bölgesel ağırlığı ve nükleer gücü olan bir ülke olarak, çatışmaya doğrudan müdahil olmasa bile bu tür gelişmelere karşı net bir duruş sergilemiş oldu ki bu oldukça önemli. Daha önce Pakistan-Hindistan Savaşı sırasında yaptığımız değerlendirmelerde de belirttiğimiz gibi, Pakistan’ın stratejik ortağı Çin Halk Cumhuriyeti’nin de bu denklemde göz önünde bulundurulması gerekiyor. Pakistan’ın diplomatik ağırlığı, Çin ile iş birliği içinde değerlendirilmelidir. Sonuç olarak bu son gerilimler ve önceki Hindistan-Pakistan Savaşı sırasında verilen diplomatik tepkiler olmasaydı Pakistan bu kadar net ve güçlü bir duruş sergilemeyebilirdi. Bugün Pakistan, İsrail-İran geriliminde önemli ve önde gelen aktörlerden biri hâline gelmiştir.

“Netanyahu açıklamalarıyla düşman sayısını artırıyor”
Hocam ilginç iki durum da yaşandı esasında. Birincisi, Pakistan’ın bu desteğinden sonra İran parlamentosunda milletvekilleri ayağa kalkıp alkışlarla Pakistan'a teşekkür ettiler. Diğeri de Netanyahu'nun “İran'dan sonra doğudaki hedeflere de yöneleceğiz” açıklamalarıydı. Burada kastettiği Pakistan mıydı?

O açıklamada Pakistan'ı kastettiği düşünüldü elbette. Netanyahu “Biz bu harekâtı yapıyoruz ama diğer tarafta da nükleer kapasiteye sahip Pakistan var” diyor. Dolayısıyla Pakistan'ı da tehdit olarak görüyor. Ama şöyle bir şey de var: İsrail'e bakıyorsunuz 9,5 milyon nüfusu var. Netanyahu açıklama yaptıkça düşman sayısını artırıyor. Bu açıdan çok da rasyonel gelmiyor ama o açıklamalar Hindistan'a verilmiş mesaj olarak da algılanabilir. İsrail Hindistan'ı yanına çekmek istiyor. Hindistan'dan daha net destek almak istiyor bu açıklamayı yaparak.

Hürmüz Boğazı'nın kapatılıp kapatılmayacağı ya da mayınlanıp mayınlanmayacağı üzerine de tartışmalar var. İran’ın böyle bir karar alması durumunda Pakistan ve hinterlandında yer alan ülkelerın tepkisi ne olur? Buna elbette Çin'i de katabiliriz…

İran-Irak Savaşı sekiz yıl sürdü. O savaş sırasında bile olmayan bir şeyden bahsediyoruz. Yani yine petrol-tanker trafiğe zaman zaman tankerlerin vurulmasıyla sekteye uğradı ama o trafik uzun süre aksamadı. Bu kararın alınması Hürmüz Boğazı'nın kapanmasına yol açacak derecede krizin tırmanması demek. O karar alındığında artık topyekûn bir İsrail-İran Savaşı’ndayız ve İran bir varoluş sorunu yaşıyor diyebiliriz. En son gerçekleşecek durum diye düşünüyorum.

“Hürmüz Boğazı kapanacaksa bundan Çin de olumsuz etkilenir”
Yani rejim kendini tehdit altında hissederse ve yıkılmaya yüz tutacaksa böyle bir karar alabilir…

Karar alması başka bir şey. Karar alabilir tabii ama uygulaması başka bir şey. Şimdi şunu unutmayalım. Amerika Birleşik Devletleri donanmasını bölgeye sevk etti. İngiltere silahlı kuvvetlerini alarma geçirdi. İran’ın bu kararı almasına ve uygulamasına izin verilir mi? O başka bir şey. Çünkü bu karar bütün dünyayı ilgilendirecek. Şöyle söyleyeyim size, Hususilerin birkaç gemiyi vurması bile bir etkide bulundu ticaret konusunda. Mısır'ın gelirleri azaldı. Eğer tamamen Hürmüz Boğazı kapanacaksa bu dünya ticaretinin bayağı etkileneceği anlamına gelir. Mesela bundan Çin de etkilenir. Çin Halk Cumhuriyeti de bunu istemez.

Hocam sizinle daha önceki konuşmalarımızda BRICS meselesine değinmiştik. BRICS'in bu tür bir gerginliğe pek de müdahaleci olmamasını, açıklamalar yapmamasını neye bağlıyorsunuz? BRICS çok sessiz kaldı ve bu beklenmedik bir durumdu.

BRICS'de şöyle bir sorun var. Ülkelerin birbirlerinden farklı çıkarları var. Yani politik alanda her noktada örtüşmeyen ülkelerin oluşturduğu bir birlik. Mesela Hindistan'ın duruşu farklı, Çin Halk Cumhuriyeti'nin duruşu farklı. Şimdi size şu örneği de verebilirim: Pakistan-Hindistan Savaşı’ndaki BRICS’in pozisyonuna bakın. Hareketsizdi, kalakaldı. Niye? Çünkü Çin Halk Cumhuriyeti Pakistan’nın stratejik ortağı. Kimle savaşıyor? Hindistan ile savaşıyor. O nedenle de böyle konularda BRICS 'in ortak bir politika belirlemesi çok zor.

“Çin’in tek başına politik ağırlığı BRICS’in çok üstünde”
Bu gerginlik daha da alevlenecekse ve işte hepimizin çekindiği ve korktuğu bu 3. Dünya Savaşı meselesine doğru bir yol açılacaksa, BRICS gibi topluluklar da eğer bu kadar sessiz kalacaklarsa onlara yüklenen anlam zarar görmeyecek mi? Yani bu birliklerin varlıkları da tehdit altında değil mi?

Evet, aslında hep o sorgulanmıştır. Bunlar ekonomik anlamdaki topluluklar. Ama mesela politik konulara gelindiğinde çok ciddi ayrılıklar var. Avrupa Birliği ülkeleri bile aralarındaki ayrılıkları aşmakta zorlandı, uzun zaman aldı bugünkü hâle kavuşmaları. Artık en azından birkaç ülke dışında önemli politik sorunlarda tek ses olabiliyorlar. BRICS’in böyle olması gerçekten çok zor. Çünkü çok farklı siyasi çıkarları olan ülkeler orada bir araya geldiler. İlk başta sanki tek kutupluluğa bir tepki olarak, çok kutuplu dünya düzenini istiyoruz gibi bir söylenme çıktılar. Ama bölgesel konulara baktığımızda çok farklı düşünüyorlar. Bir defa birbirine rakip ülkelerden oluşuyor. BRICS gibi yapılanmaları ben hiçbir zaman, mesela Avrupa Birliği gibi düşünmüyorum. O noktaya gelemezler. Ama ekonomik anlamda bir hinderland oluştururlar. Bir de bunların ekonomik kapasiteleri. Özellikle son 10 yıl içerisinde çok büyüdü. Ama onun dışında politik ağırlıkları özellikle böyle ciddi krizlerde ekonomik büyüklükleriyle orantılı değil. Çin Halk Cumhuriyeti'nin tek başına politik ağırlığı BRICS’in çok çok üstündedir.

“Savaşın kaderi ABD’nin tutumuna bağlı”
Siz bu gerginlik ve çatışmanın daha ne kadar devam edebileceğini öngörüyorsunuz? Büyük bir savaşa mı yol açacak yoksa diplomatik yoldan kısa sürede çözülecek mi?

Bu biraz ABD’nin tutumuna bağlı. Mesela Biden’in yönetimi olsa daha çok diplomasi devreye girer diyebilirdik. Ama şu anda Trump mevzubahis olduğu için çok da net bir fikir beyan edilemiyor. Bir yandan İran'ı diplomasiye çekmek isteyen açıklamalar var ama bir taraftan sanki Amerika savaşa girecekmiş gibi açıklamalar da var. Bunlar birbiriyle çelişiyor. Yani Amerika Birleşik Devletleri çok açık bir şekilde diplomasiyi ön plana çıkaran tarzda bir girişimde bulunmadığı ve Netanyahu’yu dizginlemediği sürece bu çatışma devam eder. Hatta çok ciddi krizlere de sebep olabilir. Netanyahu'nun yaptığı bu hamlenin Trump’ın politikalarına uygun olduğunu da düşünmüyorum. Trump bir noktadan sonra Netanyahu’ya kızabilir. Çünkü Trump diplomasi kartını oynadığı bir sırada Netanyahu bir anda süreci daha da tırmandırıcı politikalar izledi. Her şey ABD'nin önümüzdeki günlerde nasıl bir politika izleyeceği ile bağlantılı. Netanyahu'nun dizginlenmesi gerekiyor.

“Çin uluslararası sistemde bazı taşları yerinden oynatabilir”
Amerika'nın savaşa dâhil olduğu senaryoda Çin ve Rusya gibi İran'la yakın ilişkileri olduğunu bildiğimiz iki büyük ülke ne tür kararlar alabilirler? Şu ana kadar İran'ın meşru müdafasını destekleyen tarzda açıklamalar yaptılar. Amerika'nın savaşa dâhil olması oradaki stratejiyi nasıl etkiler?

Burada dâhil olmaktan kasıt, İran’ın bazı limanlarına veya tesislerine yapılan saldırıysa, bunun genellikle kısa süreceği, 3-5 gün kadar sürebileceği düşünülüyor.

Ama rejimin yıkılması üzerine bir plan varsa?

Rejimin yıkılması uzun bir süreç olacak ve nasıl gerçekleşeceği zaman alacak bir konudur. Ancak şunu söyleyebiliriz ki bu iki ülke diplomatik olarak İran’a destek verse de askerî bir çatışmaya doğrudan girmeyeceklerdir. Zaten Rusya, Ukrayna Savaşı ile meşgul olduğu için böyle bir pozisyonda değil. Çin Halk Cumhuriyeti ise uluslararası arenada normalin üzerinde tepkiler verebilir ve bazı dengeleri değiştirebilir. Ancak Çin’in askerî kapasitesini kullanarak doğrudan müdahalede bulunması beklenmez; çünkü Çin’in böyle bir stratejisi yoktur. Çin, askerî müdahalelerini öncelikle sınırları yakınındaki bölgelerde, özellikle Güneydoğu Asya’da gerçekleştiriyor ve donanmasının gücünü burada gösteriyor. Orta Doğu gibi sınırlarının çok ötesindeki bir bölgeye benzer bir askerî müdahale yapması şu an için mümkün görünmemektedir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...