}
05 September 2024

Irma Šiljak: “Şiddet mağdurları için elimizden geleni yapıyoruz”

KADEM’in Uluslararası STK ağı World Network etkinliğine katılan Medica Zenica kuruluşunun temsilcilerinden Irma Šiljak ve Amra Beganović ile Bosna-Hersek’teki kadınların sorunları, travmaları ve bunlarla başa çıkma biçimleri üzerine konuştuk.

Derneğinizin kuruluş hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz? Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? 

Adım Irma Šiljak ve Bosna-Hersek merkezli Medica Zenica adlı bir organizasyondan geliyorum. Medica Zenica 1993'te Bosna-Hersek'teki savaş sırasında kurulan ilk kadın sivil toplum kuruluşudur. Dolayısıyla Medica Zenica'nın kurulma nedeni, 1992-1995 yılları arasında Bosna-Hersek'te gerçekleşen savaş sırasında savaş tecavüzü ve cinsel şiddetin savaş silahı olarak kullanılmasıydı. Sistematik olarak kullanılan ve öncelikle Bosna-Hersek'teki Müslüman kadınları hedef alan bir silahtı. Bu nedenle kurucumuz Dr. Sabiha Husić, 1992 yılının sonunda, 1993 yılına doğru Almanya'dan geldi. Sonrasında 20 Bosnalı kadınla birlikte Bosna-Hersek'e giderek savaş tecavüzünden ve cinsel şiddetten sağ kurtulan kadınlara kapsamlı bir destek ve yardım organize etmeye karar verdi.

Böylece Nisan 1993'te Zenica'da ilk kadın terapi merkezi olan Medica Zenica kuruldu ve Bosna-Hersek'in her yerinden kadınlar yardım almak için Medica Zenica'ya gelmeye başladı. Sadece Zenica'da değil, ayrıca mültecilerin yaygın olduğu yerlerde ve mülteci kamplarında da iş arkadaşlarımız çalıştı. Medica Zenica oraya gidip kadınların ve çocukların deneyimleri hakkında konuşabilecekleri ve hikâyelerini paylaşabilecekleri güvenli bir alan oluşturmaya çalıştılar.

1993'ten bu yana Medica Zenica, faaliyetlerine devam etmektedir. Bu sene 30. yılımızı kutladık. Bununla gurur duyduğumuzu söylemeliyim. Çünkü binlerce kadın, kuruluşumuza sığındı; güvenli bir yer ve destek buldu. Günümüzde Medica Zenica, aile içi şiddet ve insan kaçakçılığından kurtulan kadınlarla da çalışıyor. Bu nedenle çeşitli hizmetlerimiz var. Cinsiyete dayalı şiddetten kurtulan kadın ve çocuklara doğrudan hizmet veriyoruz. Bu hizmetler arasında güvenli ev veya barınak, psikolojik danışma merkezi, adli yardım merkezi, eğitim ve yetiştirme süreçlerinde kişilere yardımcı olmak için çocuk merkezi bulunmaktadır.

Mesleki eğitim kurslarımız da mevcut. Çünkü ekonomik bağımlılığın, kadınların şiddet içeren ilişkilerde kalmasına neden olan önemli bir faktör olduğunun farkındayız. Ayrıca sosyal yardım faaliyetleri kapsamında psikososyal destek ve yardımın yanı sıra ekonomik güçlendirme sağlamak için de çok çalışıyoruz. Aile içi şiddet mağdurları için SOS Yardım Hattı işletiyoruz. Aynı zamanda savaşla ilgili cinsel şiddetten sağ kurtulanlar ve onların aile üyeleri için Bosna-Hersek'e özel bir telefon hattımız da var.

Kuruluşumuzdan yararlananlar için çok önemli olan doğrudan hizmetlerin dışında, hükûmet temsilcilerini, kadın ve çocuklarla çalışan profesyonelleri duyarlı hâle getirmek ve gençleri eğitmek için çalışıyoruz. Cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi için bu çok önemlidir. Aynı zamanda devlet kurumlarımızla da çok şey savunuyoruz. Uluslararası düzeyde kadınları ve çocukları şiddetten korumak, kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve ayrımcılığın olmadığı demokratik bir toplum yaratmak amacıyla mevzuatımızda düzenlemeler yapıyoruz. Bu da bizim vizyonumuzun bir parçası.

Bosna-Hersek'te kadınların iş dünyasında, siyasette karar alıcı mercilerde bulunma oranlarına yönelik bir istatistik var mı elinizde?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Bosna-Hersek çok karmaşık bir idari yapıya sahip. Bu bütün bir ülke olarak neredeyse hiçbir birleşik istatistiksel veriye sahip olmadığımız anlamına geliyor. Elimizdeki verilere göre son seçimlerden elde edilen seçim sonuçları gösteriyor ki Bosna-Hersek'te kadınlar, çeşitli hükûmet düzeylerinde seçilmiş veya karar alma pozisyonlarının yaklaşık %20'sini oluşturuyor. İstatistikler hâlâ mevzuatımıza uymuyor. Çünkü seçim yasamız daha az temsil edilen cinsiyetin, bu durumda kadınların, en az %40'ının bu karar alma pozisyonlarında olması gerektiğini açıkça söylüyor. Ancak uygulamada kadınların sadece %20'sinin karar alma pozisyonlarında olduğunu görüyoruz.

Bu karar alma pozisyonlarından bahsettiğimizde hâlâ en önemli yerlerin veya pozisyonların kadınlar tarafından değil de erkekler tarafından işgal edildiğini görüyoruz. Kadınların bu pozisyonlarda olmaları gerektiğine inanıyoruz. Bosna-Hersek'teki kadınların daha iyi temsil edilmesini ve cinsiyet eşitliğini savunuyoruz. Ekonomi söz konusu olduğunda, kadınların katılımının olduğu söylenebilir. Ancak elimizde kadın girişimciler ve üst düzey yöneticiler hakkında hâlâ resmî bir veri yok.

“Bosna-Hersek'te kadına yönelik şiddetin oldukça yaygın olduğunun farkında olmalıyız”
Pandemi dönemiyle birlikte kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin arttığı verilerle de görülüyor. Bosna-Hersek'te böyle bir artış söz konusu oldu mu?

Evet, elbette. Diğer ülkelerde de olduğu gibi Bosna-Hersek'te de özellikle iki ay süren tecrit döneminde, aile içi şiddetin arttığı kaydedilmiştir. O dönemde aile içi şiddet vakalarında gerçekten de bir artış yaşadık. Medica Zenica, bir ortak kuruluşla birlikte pandemi sırasında cinsiyete dayalı şiddetten kurtulanlara multidisipliner bir yanıt üzerine araştırma yaptığını söyledi.

Her şeyden önce sonuçlarımızın gösterdiği şey, uyguladığımız yönlendirme mekanizmalarımızın her bakımdan başarısız olduğudur. Kolluk kuvvetleri, pandemi kısıtlamaları söz konusu olduğunda insanların diğer düzenlemelere uyup uymadığını gözlemlemeye odaklandı; sosyal hizmet merkezleri doğrudan yararlanıcılarla çalışmadı. Sağlık kurumları sadece koronavirüs ve enfekte kişilere odaklandı. Aile içi şiddet mağdurları da dâhil olmak üzere başka hiçbir hasta kabul edilmedi, yalnızca SOS yardım hatlarını işleten sivil toplum kuruluşları aile içi şiddet mağdurlarına açık ve ulaşılabilir durumdaydı. Araştırmamıza göre iki aylık tecrit döneminde bildirilen yaklaşık 1400 aile içi şiddet vakası olduğunu kaydettik. Bu önceki verilere kıyasla kayda değer bir artış. Bununla birlikte Bosna-Hersek'te kadına yönelik şiddetin oldukça yaygın olduğunun farkında olmalıyız.

2019 yılında OSC öncülüğünde yapılan araştırmaya göre 15 yaşından itibaren her kadın veya kız çocuğu, yaşamı boyunca bir tür şiddete maruz kalmaktadır ve bu ilgilenmemiz gereken endişe verici bir veridir. Sosyal norm ve standartları değiştirmek ve bu gibi durumların gelecekte de olmasını önlemek istiyorsak bunun üzerine çalışmalıyız. Yani evet, pandemi sırasında aile içi şiddet vakalarında artış yaşanmıştır ve o dönemde organizasyon olarak yapmaya çalıştığımız şey, pandemiye ve krize yönelik müdahale planları hazırlayan devletimize, herkesin evlerinde kalması gerektiği mesajını vermememiz gerektiğini anlatmaktı. Çünkü birçok kadın ve çocuk için evleri güvenli alanlar değildir. Pandemi sırasında o evler, şiddetin yaşandığı ve kimsenin kendilerine yardım etmedikleri yerlerdir.

“İhtiyacımız olan şey, aile içi şiddet vakalarının kovuşturulması”
Derneğinize başvuran kadınlar ne gibi sorunlarla kapınızı çalıyorlar? Kadına yönelik şiddete karşı Bosna-Hersek yönetiminin ne gibi önlemleri var?

Savaşla ilgili cinsel şiddet, aile içi şiddet ve insan ticareti mağdurlarıyla çalıştığımızdan daha önce bahsetmiştim. Bosna-Hersek'teki savaş sırasında 50.000'e kadar kadın ve kız çocuğunun savaş tecavüzünden ve cinsel şiddetten kurtulduğunu, hâlâ savaşla ilgili cinsel şiddet ve savaş tecavüzünün sonuçlarıyla karşı karşıya olduklarını belirtmek isterim. Aynı zamanda aile içi şiddet ve insan kaçakçılığı vakalarıyla da ilgileniyoruz ve bunlar, üzerine çalıştığımız birincil kategorilerimizdir. Bu da kuruluşumuzun uzmanlık alanıdır ve bu alanda devletimizi, aile içi şiddeti ceza gerektiren bir suç olarak tanıyan ve aynı zamanda savaşla ilgili cinsel şiddetten kurtulanları da sosyal bir kategori olarak tanıyan bir yasa çıkarmaya zorluyoruz. Dolayısıyla devletimizin tepkisi hakkında konuştuğumuzda, Bosna-Hersek'in son yirmi yılda önemli bir ilerleme kaydettiğini söylemeliyim. Ancak tüm bu girişimlerin -hükûmetleri yasaları kabul etmeye zorlamak amacıyla- kadın parlamenterlerin desteklediği kadın sivil toplum kuruluşlarından geldiğini de belirtmekte fayda var.

Bosna-Hersek'te 2003'ten beri aile içi şiddet bir suç veya cezai eylem olarak kabul edilmektedir. Ayrıca 2006 yılından itibaren dünyada ilk kez bir devlet veya bizim durumumuzda ülkenin bir kurumu, savaşa bağlı cinsel şiddetten kurtulanları, savaş mağduru sivillerin özel bir kategorisi olarak tanıdı. Bosna-Hersek'te de ilk kez 2006 yılında aile içi şiddete karşı korunmaya ilişkin özel bir yasa kabul edildi ve sonradan bu yasada değişiklik yapılsa da hâlâ yürürlüktedir. Bu yasa güvenli evleri, aile içi şiddetten kurtulanlara sağlanan özel bir hizmet olarak kabul etmektedir.

Bosna-Hersek, Avrupa Konseyi'nin Aile İçi Şiddet ve Kadına Yönelik Şiddetin Korunmasına İlişkin Sözleşme’sini imzalayan ve onaylayan 6. ülke oldu. Bu sözleşme kadın ve çocuk haklarını savunabilmemiz için çok önemli bir standarttır. Ayrıca devletimizin hâlâ uymadığı şey, özellikle sığınma evleri veya güvenli evler söz konusu olduğunda bu yasaların fiilen uygulanmasıdır. Bosna-Hersek'teki sığınma evlerinin finansmanı için hâlâ sistematik bir çözümümüz yok. Aile içi şiddetten kurtulanlar için özelleştirilmiş sığınma evleri STK'lar tarafından yönetilmektedir. Devletin sığınma evleri yoktur. Ama ülkemiz, yasaları kabul ederek, güvenli evler için yeterli finansman sağlama sorumluluğunu üstlenmiştir.

Ne yazık ki şu ana kadar güvenli evler için yeterli finansmanımız yok. Bu hâlâ uğraştığımız ve savunduğumuz sorunlardan biridir. Ancak özellikle şu son üç-dört ayda -çok sık kadın cinayetleriyle karşı karşıya kaldığımız bu dönemde- hükûmetimizin kadına yönelik şiddet konusunu daha ciddiye alacağına inanmak istiyoruz. Bosna-Hersek'te dört ağır kadın cinayeti vakası yaşandı ve şimdi hükûmetimiz uygulama açısından daha ciddi adımlar atmayı düşünüyor. Bu nedenle hükûmetimiz yasaları kabul etti. Yürürlükte olan standartlarımız olmasına rağmen hâlâ bu yasaların düzgün bir şekilde uygulanmasından yoksunuz. İhtiyacımız olan şey, aile içi şiddet vakalarının kovuşturulması.

Bu cezaların ikincil bir önleme işlevi görebilmesi için şiddet faillerine daha ağır cezalar vermemiz gerekiyor. Halka; kadını terslemenin, kadına tecavüzün ve evlilik içi tecavüzün normal olduğunu düşünen herkese net bir mesaj göndermek için bu cezalar gereklidir. Bu şekilde, bu tür eylemlerin kabul edilebilir olmadığını ve böyle eylemleri kim yapıyorsa sorumluluk alacağına ve Bosna-Hersek mahkemeleri nezdinde sorumlu tutulacağına dair net bir mesaj gönderiyoruz.

Gerçekten önemli bulduğumuz üçüncü bölüm ise ülkemizde şiddete karşı sıfır toleransa yönelik bir atmosferin yaratılması için toplumsal normlarımızın değiştirilmesi konusunda farkındalık yaratmaya çalışmamız gerektiğidir. Gençleri ve kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla diğer sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumlarıyla birlikte çeşitli eğitimler veriyor, sosyal medyada ve sokaklarda kampanyalar başlatıyoruz. Herhangi bir ailede şiddet olduğunu görürsek veya bundan şüphelenirsek, o şiddeti polise bildirmekle yükümlüyüz. Profesyoneller olarak şiddete maruz kalan herkesi korumak için elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız.

“Cinsel şiddet mağdurlarının sürekli yaşadıkları sorgulanıp, kendilerine parmak doğrultulurken failleri kimse sorgulamıyor”
90'lı yıllarda vuku bulan Bosna’daki savaşta, Bosnalı kadınların mağdur edildiğini hepimiz biliyoruz. Bosnalı kadınlar bu büyük travmalarla başa çıkabildiler mi? Sahada hâlâ etkilerini görüyor musunuz?

Evet, savaşın başlangıcından neredeyse 30 yıl geçti. Fakat savaşla ilgili cinsel şiddetten kurtulan kadınlar hâlâ yaşadıkları travmatik olayların etkisindeler. 50.000'e kadar kadının savaşla ilgili cinsel şiddet ve tecavüzden kurtulduğu söyleniyor ancak tam sayıyı asla bilemeyeceğiz. Bunun nedeni birçok kadının hâlâ sessiz kalmayı tercih etmesi ve deneyimleri hakkında asla konuşmamasıdır. Savaş sırasında tecavüze uğrayan ve cinsel istismara uğrayan birçok kadın öldürüldü, kimse onların hikâyesini bilmiyor. Bosna-Hersek'teki savaşın başlamasından 30 yıl sonra, reddedilme korkusu, aile üyeleri ve toplulukları tarafından damgalanma korkusu nedeniyle birçok kadın sessiz kalmayı ve yardım almamayı tercih ediyor.

Ancak gücü kendinde bulan ve Medica Zenica'dan veya hayatta kalanlarla çalışan diğer kuruluşlardan destek almaya ve psikolojik olarak daha güçlü olmaya karar veren çok sayıda kadın var. 2014 yılında savaşla ilgili cinsel şiddetin uzun vadeli sonuçları üzerine bir araştırma yaptık. Katılımcıların yarısından fazlasında savaşla ilgili cinsel şiddetin, hayatta kalanların yaşamlarını, özellikle de kocalarıyla, çocuklarıyla ve aile üyeleriyle olan ilişkilerini hâlâ önemli ölçüde etkilediğini gördük. Savaşla ilgili cinsel şiddetten kurtulanlar, toplum ve devlet kurumları tarafından başlarına gelenlerden hâlâ sorumlu tutulmaktadır. Savaşla ilgili cinsel şiddetten kurtulanların sivil savaş mağduru statüsünü kazanmaları için bir fırsata sahip olduğundan bahsettim. Bu statüye sahip olmaları için devlet kurumlarına gidip durumlarını bildirmeleri gerekiyor. Ancak durumlarını açıkladıklarında “Neden 30 yıl sonra geldiniz de daha önce gelmediniz?” gibi sorularla karşılaşıyorlar. Cinsel şiddet mağdurlarının sürekli yaşadıkları sorgulanıp, kendilerine parmak doğrultulurken cinsel şiddet faillerini kimse sorgulamıyor.

Öte yandan, şimdi farkında olduğumuz ve uğraştığımız şey kuşaklar arası travma aktarımıdır. Yani toplumumuz oldukça travmatize olmuş durumda ve savaşla ilgili cinsel şiddetten kurtulanlardan bahsettiğimizde, ailelerde kuşaklar arası travma aktarımı söz konusu olduğunu görüyoruz. Her ne kadar anneler ailelerine ya da çocuklarına savaşta tecavüzden kurtulduklarını söylememiş olsa da bu travmanın aile içinde fark edilebilecek davranışlar ve eylemler yoluyla çocuklara aktarıldığını biliyoruz. Ama cevapları yok. Neden bunlar oluyor? Gelecekte de benzer olayların yaşanmaması için geçmişimizle yüzleşmemiz gerekiyor.

Son sorum da günümüz toplumsal cinsiyet normlarıyla alakalı. Günümüz toplumunda bir kadının hem çalışma hayatında başarılı ve üretken olması hem de iyi bir anne iyi bir eş olabilmesi ve bunları sağlıklı bir şekilde yürütebilmesi mümkün mü?

Evet, büyükannelerimizin veya annelerimizin hayatlarını, bugünün gerçekleriyle karşılaştırdığımızda önemli bir değişimden geçtiğimizi görebiliriz. Bugün kadınların daha fazla fırsata sahip olduğunu görüyoruz. Daha görünür olmamızı, daha fazla pozisyon almamızı sağlayan mevzuatımız var. Bununla birlikte yetkinlikleri ve becerileri nedeniyle başarılı olmak isteyen kadınlar olarak hâlâ birçok engelle karşı karşıyayız. Ancak sorunuzu cevaplamak gerekirse başarılı bir iş kadını, iyi bir anne ve eş olmak mümkün mü? Bilmiyorum.

Bence her kadının bu iki şey arasında bir denge kurması çok zor. Bizim durumumuzda evli ve özel hayatı olup da farklı uzmanlık alanlarında başarılı olan iş kadınlarına verebileceğimiz örneklerimiz var. Ama benim kişisel görüşüm bu yükün sadece kadınlar üzerinde olmaması gerektiği. Eğer kariyerinde başarılı olursa iyi bir eş mi, yoksa anne mi olacağı yükü sadece onun omuzlarında olmamalı. Çok iyi bir özel hayata ve aileye sahip olmak için iş yeri dışındaki bu faaliyetlere eşit şekilde katılması gereken eşi de vardır. Bu nedenle eşler sağlıklı aile ilişkileri kurabilmek için eşit katkıda bulunmalıdır. Sonrasında kadınların mesleki yaşamlarında başarılı olmak için daha fazla fırsatı olacağını varsayıyorum.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...