Balıkesir’de bulunan Antandros Antik Kenti’nin gün ışığına çıkarılmasına destek olmak amacıyla 1999 yılında Antandros Derneği kuruldu. Bu lokasyon nasıl belirlenmiş? Kazının tarihçesinden bahseder misiniz?
Antandros Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Gürcan Polat: Antandros’un yerinin belirlenmesine yönelik ilk araştırmalar, 1842 yılında bölgede araştırmalar yapan H. Kiepert’in Avcılar Köyü Cami’nin duvarında bulunan ve üzerinde Antandros isminin de yer aldığı bir yazıtın keşfi ile başlar. Yazıttan hareketle Kiepert, eski ismi Dervent Tepe olan bugünkü Kaletaşı Tepesi’ni Antandros olarak belirler. 1881 yılında Kiepert’in güzergâhını takip eden H. Schliemann da Antandros isminin geçtiği yazıtı görmüş ve Kaletaşı Tepesi’nde yaptığı incelemede 1000 metre genişliğinde ve uzunluğunda bir yerleşimin varlığını belirlemiştir. Daha sonra 1888 yılında Kiepert, bu sefer Fabricius birlikte bölgede yaptığı ikinci araştırmada yine Antandros isminin geçtiği ikinci yazıt ile karşılaşırlar ve Anatndros’un yeri olarak Kaletaşı Tepesi kesinlik kazanır. Kiepert’in araştırmasından kısa bir süre sonra Kaletaşı Tepesi üzerinde inceleme yapan Judeich, Antandros’un fazla büyük olmayan bir kent olduğunu, “aşağı” ve “yukarı” kent olarak ikiye ayrıldığını belirtmiştir. 1891’de Leaf’in gerçekleştirdiği araştırmada ise kentin batı yamacında açılan bazı mezarları görmesi ile bu alanın nekropolis olduğu; kent merkezin zirvede, ticaret merkezinin ve limanın da doğuda olduğuna kanaat getirmiştir. Son olarak kenti biri 1959, diğeri 1968 yılı olmak üzere iki defa ziyaret eden J. M. Cook; Leaf’in aksine tepenin doğusunda bir yerleşimin olmadığını, asıl yerleşim alanın tepenin batı yamaçlarında olduğunu belirtmiştir. Aslında sözünü ettiğim araştırmacıları tamamı küçük farklılıklar ile Antandros’un yerini doğru belirlemişlerdir.
Antandros Antik Kenti’nde kazılar nasıl başladı?
G.P.: Melis Sitesi’nin de yer aldığı sahil şeridinin 1989 yılında imara açılmasıyla başlayan inşa faaliyetlerinde Melis Sitesi’nin yer aldığı alanda mezarlara rastlanmış ve 1991-1995 yılları arasında aralıklarla Bursa Müzesi tarafından kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar ile kentin Roma dönemi öncesi nekropolis, yani mezarlık alanı da belirlenmiş oldu. Kurtarma kazılarından sonra bir süre ara verilen çalışmalara 2000 yılında benim başkanlığımda Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencilerinden oluşan bir ekiple bölgede yüzey araştırması gerçekleştirilmiş, 2001 yılında da ilk kazma vurularak bilimsel çalışmalar başlanmıştır. 2001 yılından bu yana aralıksız olarak çalışmalar devam etmekte.
Antandros Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gülçin Cömert: 1999 yılında Altınoluk Belediyesi’nde Basın Halkla İlişkiler Danışmanı olarak çalıştığım dönemde, Başkan İsmail Aynur’un isteği ve desteği ile daha önceden Bandırma Müze Kurma Derneğimiz ve Bandırma Belediyesi ile destek olduğumuz Daskyleion Kazı Başkanı Prof. Dr. Tomris Bakır’ı davet ettik. Antandros kazılarını başlatma konusunu görüştük. Bu görüşmenin sonucunda gerekli resmî girişimler yapıldı ve Balıkesir Müzesi başkanlığında Gürcan Polat hocamızın danışmanlığında kazılar başladı. Daha sonra da bakanlık kazısı olarak devam etmektedir. Altınoluk Belediyesi o dönemde kazı evi tahsis etti, araç desteği verdi. Kazı çalışmalarına destek olmak ve bölgede yaşayanlara anlatabilmek amacıyla Antandros Derneği’ni kurduk. 2006 yılında da Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına dernek ilan edildik.
Uzun yıllardır süren kazı çalışmaları son kertede hangi aşamada?
G.P.: 2001 yılında Nekropolis, Yol Üstü, Yol Altı ve Yamaç Ev sektörlerinden oluşan dört ayrı bölgede başlayan çalışmalar, daha sonra genişleyerek Sur Sektörü, Dereboyu I ve Dereboyu II olarak genişledi. Bugün ise daha çok Yamaç Ev başta olmak üzere Nekropolis’te kazı çalışmaları devam ediyor. Ayrıca 2021 yılından itibaren ekibimize dâhil olan Saarland Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nden bir ekiple beraber bugüne kadar ortaya çıkarılan tüm alanlar için dijital arkeoloji çalışmaları gerçekleştiriliyor. Bu çalışmalarda ortaya çıkarılan yapı ve mezarların yüksek çözünürlüklü fotoğrafları dron vasıtasıyla çekilmekte. Her sektör için binlerce fotoğraftan oluşan bu çekimler, bilgisayar ortamında bir araya getirilerek yapı bir bütün olarak ortaya çıkarılmakta. Son olarak QGIS haritalandırma programı ile yapılar arazideki yerine yerleştirilmekte. Kazı ve belgeleme çalışmaları dışında son yıllarda çevre düzenleme çalışmaları, ahşap ve demir yürüyüş yolları, bilgilendirme tabelaları yapılmış. Böylece ziyaretçiler kaliteli, keyifli ve bilgilendirici bir gezi alanı oluşturuldu. Bununla birlikte her yıl ortaya çıkarılan yeni yapıları üzeri geçici koruma çatıları ile örtülerek koruma altına alınmakta.
“Turistik destinasyon noktası oldu”
Arkeoloji hiç şüphesiz sabır ve istikrar gerektirir. Kazılar nihayete erdikten sonra ortaya nasıl bir tablo çıkacak?
G.C.: Arkeolojik kazılar çok uzun soluklu bir süreçtir. Örneğin hepimizin bildiği Efes Antik Kenti’nde kazı çalışmaları 150 yıldır devam ediyor. Burası ise henüz çok yeni, 25 yıllık bir kazı. Bu nedenle kazı çalışmaları devam ederken “Beklenen nedir?” diye düşünebiliriz. Antandros Antik Kenti bu aşamada bile her ay bine yakın ziyaretçinin uğradığı bir turistik destinasyon noktası oldu. Artık Antandros’un ören yeri ilan edilerek Balıkesir Valiliği tarafından başlatılan Ziyaretçi Merkezi’nin tamamlanması gerekmekte. Böylece ulusal ve uluslararası turizm rotalarında Antandros’un önemli bir uğrak yeri olacağını düşünüyoruz.
Bugüne dek Antandros’dan çıkan 2000’e yakın eser nerede sergileniyor?
G.C.: Bursa Arkeoloji Müzesi ile Balıkesir Kuvayi Milliye Müzeleri’nde sergileniyor. Binlerce eser de depoda sergilenmeyi bekliyor. Sadece Antandros değil, yakın çevremizde bulunan Adramitteion ve Havran İnboğazı Mağarası kazılarında çıkan buluntuların da sergileneceği bir Bölge Arkeoloji Müzesi kurulmasını değerli buluyor, bir an önce hayata geçirilmesini umuyoruz. Tüm bunlar bölgeye gelen yerli yabancı ziyaretçi sayısını ve onların bölgede kalış süresini artıracaktır. Bölgede yaşayanlar hem kültürel miras varlıklarını yakından tanıyacaklar hem de ekonomik anlamda kazanım sağlayacaklar. Öte yandan yakın zamanda Antandros ailesi olarak bizi çok mutlu eden bir gelişme yaşadık.
Nedir o gelişme?
G.C.: Kültür mirasının korunması konusunda çok emek verdiğimiz çalışmalarımızla, Sabancı Vakfı’nın 15. Sezon Fark Yaratanlarından biri olarak seçildik. 2009 yılından bu yana sürdürülen Fark Yaratanlar Programı, Türkiye’de toplumsal gelişmeye katkıda bulunan bireylerin ve kurumların yaptığı çalışmalar ile yarattıkları etkileri görünür kılmayı ve topluma ilham vermeyi amaçlıyor. Verdiğimiz mücadeleyi taçlandıran Sabancı Vakfı, bu yolculukta yalnız olmadığımızı, çabalarımızın görüldüğünü bize gösterdi.
“Kültürel miras bilincinin oluşmasını istiyoruz”
Gülçin Hanım, topluma ilham vermeyi amaçlandığını ifade etti. Kazılara bölge halkının yaklaşımı nasıl? “Kültürel miras” bilincine ve şuuruna yeterince sahip miyiz?
G.P.: Bölge halkının kazılara yönelik yaklaşımı oldukça olumlu. Ancak başlarda kazı ve yaptığımız iş konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını gördük. Bu nedenle daha önceki sorularda da belirtiğim gibi hem kazı ekibi hem de Antandros Derneği’nin çalışmaları ile bu noktada yol kat ettiğimizi düşünüyorum. “Kültürel miras bilincine yeterince sahip miyiz?” sorusuna vereceğim cevap ne yazık ki “Hayır” olacaktır. Bu nedenle kazı ekibi olarak bizler Antandros Derneği ile birlikte kültürel miras bilincinin oluşması için çalışmalar yürütüyoruz.
Havran İnboğazı Mağaralarında devam eden kazılar basına yansımıştı. Balıkesir ve çevresinde başka hangi kazılar sürüyor?
G.P.: Balıkesir’de 1988’den beri kazı çalışmaları yürütülen Daskyleion ile Kyzikos, 2000’li yılların başlarında çalışmalara başlayıp aralıklarla sürdürülen Adramytteion ve bu yıl 3. kazı sezonu olan Havran İnboğazı Mağaraları kazısı devam etmekte. Balıkesir kuzeyden güneye uzanan ana ulaşım hattı üzerinde. En erken dönemden en geç döneme kadar sürekli yerleşim görmüştür. Kaçak kazıların en yoğun olduğu ancak buna karşın resmî kazıların da en az olduğu bir bölge. Halkların göçlerine dair önemli verileri sakladığı kesin. Batı Anadolu’nun tamamında görebileceğimiz nitelikte antik kentler Balıkesir’de de söz konusudur.
Kazı sürdürülebilirlik yönünden bir hayli zor bir süreç… Arkeoloji ve diğer yan dallara ilişkin başka ne tür çalışmalarınız var?
G.C.: Öncelikle kazıların daha uzun süre yapılabilmesi amacıyla kazı ekibine sponsor bulma çalışmalarını sürdürüyoruz. Alanın korumasını kazı ekibi ve derneğimizle yapmaya çalışıyoruz. Kamulaştırmalar henüz tamamlandığı için kazı alanı ören yeri ilan edilmedi. Alanın ören yeri ilan edilmesi ve bakanlık tarafından korumaya alınmasını istiyoruz. Bu amaçla imza kampanyaları, dijital farkındalık çalışmaları düzenliyoruz. Koruma bilinci vermek amacıyla “Çocuklarla Arkeopark” çalışmamızı yürütüyoruz. 7-12 yaş arası çocuklara kültürel miras, Antandros arkeolojisi, mitolojisi ve tarihini çeşitli uygulamalarla anlatıyoruz. 4700 çocuğa ulaştık ve Küçük Arkeolog belgesi verdik ve İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü bilgisi ve desteği dâhilinde çalışmalara devam ediyoruz.
Turistlere yönelik bilgilendirme nasıl oluyor?
G.C.: Kazı alanına gelen yerli ve yabancı grup ziyaretçilere, önceden haber verdiklerinde gönüllü olarak Antandros tarihini, arkeolojik çalışmaları ve mitolojisini anlatıyor; antik sikke basımı ve mozaik yapımını deneyimletiyoruz. Kazı alanını korumak, bütçe oluşturmak, tanıtmak için kamu ve özel kurum ve kuruluşlar ile sürekli iletişim içindeyiz. Halk Eğitim Merkezi ve özel kurslarla Antandros mozaikleri, efsanelerini içeren hediyelik eşya üretimini geliştiriyoruz.
“Uluslararası alanda tanınırlığı arttırmak için çalışıyoruz”
Arkeolojinin toplumun geniş kesimlerince takip edilen, ilgi gören bir alan olması yakın zamanda sağlanabilir mi?
G.P.: Bu tanımlamam biraz klişe olacak ama her alanda olduğu gibi eğitim çalışmaları özellikle yeni kuşaklarda kültürel miras bilincinin oluşturulmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda kazının başladığı ilk yıldan itibaren kazı çalışmalarının geldiği nokta, elde edilen sonuçlar ve bunun özelde bölge insanı genelde ülke ekonomisi için yaratacağı sonuçlar hakkında yerel halk ile çok sayıda bilgilendirme toplantısı gerçekleştirdik. Ayrıca AB projeleri ile Antandros’un uluslararası alanda tanınırlığını arttırmak için çalışmalar yaptık. Bununla da yetinmeyip alt yapısını yıllarca büyük emekler harcayarak ilmek ilmek işleyerek oluşturduğumuz “Aeneas’ın Rotası” var.
Bahsettiğiniz rotayı biraz açabilir misiniz?
G.P.: Antandros Derneği’nin özelikle ilköğretim öğrencilerine yönelik gerçekleştirdiği ve bugüne kadar yaklaşık 4700 öğrenciye ulaştığı çalışmalarında, Antandros kazı alanını gezdirerek kültürel miras bilincinin oluşmasına yönelik çok önemli katkılar sunmakta. Sonuç olarak toplumun geneli tarafından kabul ve ilgi duyulan bir arkeolojinin oluşması için toplumun kültürel ve ekonomik yaşantısına katkı sunacak projeler geliştirmemiz gerekiyor.
G.C.: Gürcan Bey’in de değindiği gibi; aslında sadece arkeoloji değil, kültürel miras kavramı da henüz toplumumuzda tam olarak karşılığını bulmuş değil. Arkeoloji define avcılığını, kültürel miras ise aileden kalan mal varlığını çağrıştırıyor. Arkeolojik kazıların önemi, tarihimize ışık tuttuğu, arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan eserlerin evimizde değil, müzelerde saklanması gerektiği ne yazık ki yeni yeni anlaşılıyor. Eğitim sistemimizde son birkaç yıldır bu konulara önem verilmeye başlandı.
Ne tür eğitimler veriliyor?
G.P.: Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında yapılan protokoller, AB projeleri, öğretmenlerin seminerleri vb. çalışmalar sonucu kültürel miras ve arkeoloji, eğitim sistemimize girmeye başladı. Bunların yanı sıra ilkokuldan başlayarak bu konular zorunlu ders olarak okutulmalı. Ayrıca bizim yaptığımız gibi arkeolojik alanlar ile kültürel miras varlıklarını korumak ve tanıtmak amacıyla sivil toplum kuruluşları kurulmalı, bu konuda işin uzmanları ile birlikte çalışmalar yapmalılar.
Bu çalışmalar hangi minvalde olmalı?
G.C.: Öğretici eğitici olmasının yanı sıra eğlendirici de olmalı. Arkeolojik kazıların ardında yatan mitolojik öyküler, bizim toplumumuzda eskiden beri var olan masal geleneğini de çağrıştırdığı için bunlardan yararlanılabilir. Bizim dramatize ettiğimiz Paris’in Seçimi diye bilinen dünyanın ilk güzellik yarışması (Troia Savaşı’na yol açan “Altın Elma” öyküsü diye de bilinir), Roma’yı kuran Aeneas’ın öyküsü gibi mitolojik efsaneler gibi…
“Definecilik ve tahribat kaçınılmaz”
Biraz önce “Arkeoloji define avcılığını, kültürel miras ise aileden kalan mal varlığını çağrıştırıyor” dediniz. Arkeolojinin definecilik ile ilişkilendirilmesinden kurtulmak mümkün değil mi?
G.P.: Arkeoloji, Avrupa’da 18. yüzyılın sonlarında bir bilim dalı hâline gelmeden önce ne yazık ki soylu kesim için tarihî eserleri toplamak ve onları koleksiyonlarına katmak bir prestij göstergesiydi. Tabii bu da defineciliği ve beraberinde tahribatı kaçınılmaz kıldı. Günümüzde de kısa yoldan zengin olma isteği ve en önemlisi kültürel miras bilincinin eksikliği nedeniyle benzer tahribatlar devam etmekte. Bunu tamamen sona erdirmek belki hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ancak minimuma indirmenin yolu, sanırım burada bir kez daha belirtmem gerekiyor ki toplumun kültürel ve ekonomik yaşantısına katkıda bulunmanın yollarını bulmaktan geçiyor.
Türkiye'de yapılan bir araştırma sonucunda Türkiye ve Yunanistan'ın kıyı şeridi boyunca yer alan antik kentlerin 50 yıl içinde risk altında olacağı sonucu ortaya çıktı. Bu konuda nasıl bir önlem alınmalı?
G.P.: Bu soruya kısa ve öz bir cevap vermek istiyorum. Açığa çıkardığımız kültürel değerleri gelecekte de var olabilmeleri için gerekli önlemleri almalıyız. Bunun için de yapılması gereken başlıca iş çıkardığını korumaktır ya da hiç çıkarmamaktır.
Ömrünüzün büyük bir kısmını arkeolojik çalışmalara vakfettiniz. Bugüne kadar Türkiye’de kazı çalışmaları esnasında bulunmuş, sizin karşısına çıkan en ilginç öğe nedir?
G.C.: Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum: Her antik kentin, höyüğün veya prehistorik çalışmanın kendine has özellikleri vardır ve bu da onu diğerlerinden farklı kılar. Bu nedenle sorunuzdaki “En ilginç öğe nedir?” sorusunun cevabı tamamen sizin ilgi alanınıza bağlı olarak değişkenlik gösterecektir. Kimilerine göre Göbeklitepe ve Karahantepe gibi prehistorik yerleşimlerdeki yapılar en ilginç öğeleri oluştururken, bizim açımızdan -yani Antandros özelinde- Yamaç Ev, Roma Evi, Sur Duvarı ve Nekropolis’deki farklı mezar tipleri, bunların mimarisi ve buluntuları en önemli unsurlar olarak öne çıkar. Antandros’u bir bütün olarak değerlendirdiğimizde ise hem görsel anlamda çok önemli yapılara ev sahipliği yapması hem de Geç Geometrik, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans gibi farklı dönem ve kültürlere ait buluntuların kesintisiz izlenebildiği bir yerleşim olması açısından eşsiz bir kaynaktır.