Futbol için ‘acımasız’ ve ‘nankör’ tabiri sıkça kullanılır. Futbolun acımasız tarafından nasibini alanların başında hiç şüphesiz eski kaleci Fevzi Tuncay geliyor. Henüz 18 yaşında Beşiktaş formasını sırtına geçiren Tuncay, 14 Nisan 2000'de Galatasaray ile oynanan lig maçında kariyerinde büyük bir kırılma yaşadı.
Son altı haftaya girerken Beşiktaş, Galatasaray’ın altı puan gerisindeydi. 29. hafta maçında Beşiktaş, Galatasaray'ı evinde konuk ediyordu. Beşiktaş, maçın ilk yarısında Mehmet Özdilek'in attığı golle 1-0 öne geçmişti. 80. dakikada Sead Halilagiç’in attığı geri pası, zeminin azizliğine uğrayarak ıskalayan Fevzi, kalesinde gole engel olamadı ve maç 1-1 sona erdi. Beşiktaş ise şampiyonluktan oldu. Bu günden sonra Fevzi Tuncay için hiçbir şey eskisi gibi olmadı. O günden sonra kariyerini inişli çıkışlı sürdüren Tuncay, 2012 yılında da aktif futbol yaşantısını noktaladı ve kaleci antrenörlüğü yapmaya başladı.
Yönetmen Mert Erez, Türk futboluna damga vurmuş ve uzun yıllar çeşitli hikâyelere konu olan Tuncay’ın hayatını belgesel olarak çekmeye karar verdi. Bizde seyirciyle buluşan “Iska” adlı belgeseli konuşmak üzere eski file bekçisi ile bir araya geldik.
1999-2000 sezonunda siyah-beyazlı ekip ile Galatasaray arasında oynanan şampiyonluk karşılaşmasında yaşadıklarınızı konu alan ‘Iska’ belgeseli vizyona girdi. Bu hatanın bir gün belgesel olacağını düşünür müydünüz?
O maçta yaşananlar benim için çeşitli duyguların gelip gittiği çok ilginç ve eşine az rastlanır anlardan oluşuyordu. Tabii ki o anın odak noktasında olacağı bir belgesel film olacağını hiç düşünmemiştim. Bu belgeselin yeni nesil kalecilere ilham olabilecek türden olduğunu düşünüyorum.
Bu belgeselin çekim kararı ve süreci nasıl gelişti?
Antalya’da genç kalecilere eğitim verdiğim bir dönemde yönetmen Mert Erez benimle iletişim kurdu. Senaryoyu uzun uzadıya anlattı ve sonrasında bir araya geldik. Kendisine futbolculuk dönemime ait kamuoyuna yansımamış olayları da aktardım. Yönetmenimiz gün sonunda, nevi şahsına münhasır bir hikâyem olduğu konusunda beni ikna etti.
Bu belgesel genç kaleciler ve kaleci adayları için hangi konulara ışık tutacak?
Hayatta hataların olabileceği ve bunlardan ders alıp yola devam etmek gerektiği konusunda bir aydınlanma yaşatabilir. İnsan hata yapmaktan asla korkmamalı. Çünkü öğrenmenin ve keşfetmenin temelinde hata yapmak yatıyor. Bir diğer konu ise duygusallık. Futbolda duygusallığa kesinlikle yer yok. Duygusal kişi, sağlam tepkiler gerektiren birçok işte başarılı olamıyor.
“Schimeichel’ı izleyerek büyüdüm”
Genç yaşta kalecilik pozisyonuna ilgi duymanızın özel bir sebebi var mıydı?
Danimarka’nın unutulmaz kalecisi Peter Schimeichel ve İtalyan Sebastiano Rossi’yi izleyerek büyüdüm. Bilhassa Rossi’nin 1993-94 sezonunda 12 Aralık 1993 ile 27 Şubat 1994 tarihleri arasında oynanan maçlarda 929 dakika gol yemeyerek rekor kırması kalecilik konusunda iştahımı kabartmıştı. Kalecilik çocukluktan bu yana en sevdiğim mevkiydi. Babamın amatör takımlarda kalecilik yapmış olması da bunda etkendi hiç şüphesiz.
Futbol kariyerinizde en unutulmaz maçınız hangisiydi?
1998 yılında Beşiktaş formasıyla Galatasaray’a karşı oynadığım ve kupayı kazandığımız final maçını unutamıyorum. “Karpatların Maradona’sı” olarak anılan Hagi’nin penaltısını kurtarmak kariyerime ivme kazandırmıştı.
“Haydi oğlum göreyim sizi kültürü bitti”
Futbolun teknik ve taktik anlamda geçirdiği değişimleri malumunuz. Özellikle kalecilik pozisyonundaki evrimi nasıl buluyorsunuz?
Futbol günümüzde bilimselliği de tamamen içine alan bir oyun haline geldi. Diğer bir deyişle futbol artık bir oyun değil, endüstri. “Haydi oğlum, göreyim” sizi kültürü de artık işe yaramıyor. Çünkü futbol ezbere oynanmıyor. Bilgisayar ortamında veri ve performans analizi yapılıyor. Hâl böyle olunca atletik oyunculardan kurulu takımlar ve daha atletik kaleciler ön plana çıkıyor. Oyunun hızlandığını da varsayarsak bu da gayet doğal.
Bir kaleci başarıya ulaşıp, tarihe adını yazdırabilmek için nasıl çalışmalı?
Kaleciler iyi bir kariyer sürdürebilmek için ayak tekniklerini geliştirmeli. Oyun bilgisi, liderlik vasfı ve psikolojik dayanıklılık da günümüz futbol kültüründe üst seviyede olmalı.
“Karalama kampanyası yapılıyordu”
Sizin futbol oynadığınız dönemle şu dönemi kıyaslarsanız neler söylersiniz? Sosyal medyanın da etkisiyle futbolcular daha şaşalı bir hayat sürüyor sanki? Sizin döneminizde eleştiri kültürü daha yoğun ve keskindi sanki. Yanılıyor muyum?
Haklısın, bizim dönemimizde sosyal medya yaygın değildi ama daha sert bir eleştiri kültürü vardı. Futbolcu başarısız ise basın yoluyla karalama kampanyası yapılıyordu şimdi de sosyal medya üzerinden başarısız futbolcuların özel hayatı delik deşik ediliyor. Bizler ciddi paralar kazanamadık ama şimdiki arkadaşlar büyük meblağlar kazanıyor. Devir ile birlikte pek çok şey de değişti.
Futbolda şike ve teşvik primi iddiaları hep konuşulur. Bilhassa 1990’lı yıllarda bu konu spor basınında sıkça yer almıştır. Sizin hiç şahit olduğunuz bir olay oldu mu?
Futbolun oynanmaya başladığı ilk dönemlerinden beri şike ve teşvik primi iddiaları belirli aralıklarla gündeme gelir. Şike ve teşvik primi verildiğine hiç şahit olmadım. Bizler zaten yarı amatör gibiydik. Para pul ikinci plandaydı…
“Nefes koçluğu yapıyorum”
Futbol ekseninde şekillenen bir hayatınız söz konusu. Yeşil sahalar haricinde vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugüne dek pek bahsetmediğim bir yönümden ilk kez bahsedecek olursam, 2019’dan beri nefes koçluğu yapıyorum. Nefes egzersizi teknikleri stresi azaltma ve gevşemeyi teşvik etmenin yanı sıra konsantrasyon artırmaya olanak sağlıyor. Kan dolaşımındaki oksijen miktarını destekliyor ve ruh sağlığıma da iyi geldiğini ifade edebilirim.