2002 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik Tasarım Bölümü'nden mezun olan Erkut Terliksiz, çalışmalarına, sanatçı ve tasarımcı olarak devam ediyor. Şu sıralar ‘Doki Doki’ adlı sergiyle adından söz ettiren sanatçının eserleri bugüne kadar Avusturalya, İngiltere, İspanya ve Almanya’da birçok karma sergide yer aldı. “Kesişme I” (2005), “Debut” (2007), “Yeniden Buluşana Dek” (2010), “Nothing Personal” (2012) ve “Hunger” (2014) sanatçının öne çıkan sergileri arasında yer alıyor.
‘Doki Doki’ adlı serginiz Beyoğlu’nda sanatseverlerle buluştu. Küratörlüğünü Zeynep Öztürk’ün üstlendiği serginin oluşum süreci nasıl oldu?
Dg Art Gallery ile bu sene itibarıyla çalışmaya başladım. Zeynep Öztürk ile de bu sayede tanıştım. Atölye ziyaretlerinde Zeynep Hanım’ın aklına kalpten bir fikir geldi. Ekibiyle atölyeye geldiklerinde kalplerinin atışlarını duyar gibiydim. Sonrasında kendisi Japoncada ‘kalp atış ritmi’ anlamına gelen ‘Doki Doki’ ismini önerdi. Bende çocukluğundan bu yana Japon kültürüne hayranlık besleyen birisiyim. Anime ve manga dünyasını sevdiğim için böyle bir sergiyi hazırlamaya karar verdik.
Sergideki eserler ile Japon anime kültürüne göndermeler yapıyorsunuz. Renkleri ve ritimleriyle üç boyutlu bir etki yaratan figürler mevcut. Serginin temasına ve yer alan eserlere dair neler söylersiniz?
Geçen sene Tokyo JPS Gallery’de bir solo sergi açtım. İnanılmaz motive edici geri dönüşler aldım. Dediğim gibi Japonya benim için çok önemli ve ilgimi çeken bir coğrafya. Aynı zamanda en büyük ilham kaynağım. Anime ve mangalarla büyüdük netice itibarıyla. Her zaman Japon etkisi benim resimlerimde belirgindir. Japonya’daki sergi acayiplikler, tuhaflıklar üzerineydi. Japonlar hem çok geleneksel hem de avangart kültürleriyle dünyada her zaman farklı bir yerdedir.
Sergideki eserler içlerinde hangi hikâyeleri barındırıyor?
Heyecan, korku, aşk ve endişe gibi yoğun duyguları, izleyicilerde merak uyandıran, sürreal kompozisyonlarla, amorf ya da bazen değil insansı figürlerle, bazen grotesk yaratıkların kendi evrenlerindeki, en az burası kadar gerçek hikâyeleri barındırıyor.
Ziyaretçilerin sergiyi deneyimlemesini nasıl bir şekilde yönlendirmek istiyorsunuz?
Bu yoğun insani duygularla izleyicinin de hikâyeye dâhil olmasını ve kendi hikâyelerini yazmayı deneyimlemesi benim için çok değerli.
Sanat eserlerinize gelen eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Geri bildirim almak sizin için ne kadar önemli?
Eleştiri her zaman lazım; eleştiriler resimde inanılmaz açılımlar yaratıyor. Ortak paylaşım aynı dili konuşmak resmi besleyen şeyler aslında. Geri bildirimin her türlüsü yeni bir kapı, yeni bir bakış açısıdır benim için.
“Resim yaparak zihnimi boşaltıyorum”
“Resim yapmanın ilk kuralı, kural olmamasıdır” şeklinde bir cümleniz var. Bu cümleyi biraz açar mısınız? Bu serginizde de bir kural gözetmediniz mi?
Ben sezgisel resim yapıyorum. Resimde pek plan yapmıyorum. Kısacası, renkler ve lekeler nereye götürüyorsa... İnsan neyse onu çizer. Gizem her zaman ilgi çeker. Hikâyenin ardındaki derin yoldur gizem. Ben mutlu olmak için resim yapıyorum. Bizlere anlatılan hikâyeler her zaman bilindik mutlu sonla bitmeyebiliyor. Gülümseyen ördek aslında bir seri katil olabiliyor.
Üretmeyi seviyorsunuz öyleyse?
Üretmek, sadece üretmek; harekete geçmek, zihni boşaltmak, derinlerdeki, kıyıda köşedeki tüylerini diken diken eden karanlığın üstüne gitmek, yaptığım şey bu özetle. ‘Practise being stupid’ beni en çok etkileyen laflardan biridir. Resimde saçmalamak, dilediğin gibi içinden geldiği gibi davranmak, her an her şey olabilir hissi ve bunu ciddiyetle yapmak. İşte bu özgürlüğün peşindeyim, yaşadığımı hissettiriyor.
Sanatın toplumsal değişim üzerindeki etkisini nasıl görüyorsunuz?
Bu hemen görebileceğimiz bir şey değil bence. “Fayda; yarar, sanatın iyileştirici gücünü”, sanatı gündelik hayatımıza kattığımız, her kreatif zeminde ortaya çıkarılan ve sunulan içeriklerin iyiye ve yapıcılığa çalıştığı ve bunun takdir gördüğü bir yerlerde elbette mümkün.
“Yapay zekâ belki anarşist bir sanatçı olacak”
Gelişen teknoloji sanatınızı ne yönde etkiliyor? Dijital sanatla ilgili düşünceleriniz neler?
Nefis bir birliktelik aslında. Ama dijital sanattan çok fazla anlamıyorum. Yaratıcılığın herhangi bir düzleme aktarılmasında herhangi bir aktarımsal kayıp kimi zaman olabiliyor. Sonuçta düşlem sınırsızlığı var ancak aktarımsal araçlarımız sınırlıdır.
Sanat dünyasını pandemi öncesi ve pandemi sonrası değerlendirecek olursanız neler söylersiniz?
Açıkçası kendi hislerim ve duygularımdan yola çıkacak olursak “fazla vakit kalmadı, anlatacak çok şey var” hissi beni daha çok çalışmaya ve üretmeye itti.
Yapay zekâ ve sanat iş birliği, sanat üretim alanının sınırlarını yeniden tanımlayarak yeni girişimlerin hayata geçirilmesine öncülük ediyor. Yönetmen Tim Burton, yapay zekânın sanatta ‘ruhu çalmak’ olduğunu söylerken, olayın korkutucu boyuta geldiğini de belirtti. Sizin sanatta yapay zekâya bakışınız nedir?
Yapay zekâ sınırlı insan zekâsıyla ortaya çıktı. Şimdi insan “o’na” sınırlar koyma peşinde. Regülasyonlar ve sınırlar getirilince yapay zekânın tavrı ne olacak acaba, belki de anarşist bir sanatçı doğar.