Festivallerden ödüllerle dönen son filminiz “Döngü”, 7 Şubat’tan itibaren TOD ekranlarında sinemaseverlerle buluştu. Nasıl bir film oldu?
Ekip arkadaşlarımızla birlikte elimizden geldiğince gerçekçi ve dürüst bir film yapmaya çalıştık. Sinemada bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Seyirci nezdinde de karşılık bulduysa bu bizi çok mutlu eder.
“Döngü”nün hikâyesi nasıl bir ortamda filizlendi?
Erken yaşlarda çalışmaya başladım. Üniversite yıllarıma kadar çeşitli işlerde çalıştım. Üniversite eğitiminden sonra yüksek lisans için gittiğim Almanya’da da çeşitli işlerde çalıştım. Almanya’dan döndükten sonra yine çok uzun yıllar çalıştım. Bu yılların ardından deneyimlerim ve gözlemlerim sonrasında çalışan kesime, sınıfsallığa, onların sorunlarına dair uzun bir düşünme süreci yaşadım. “Döngü”nün hikâyesi böyle bir düşünsel ortamda filizlendi.
Size “Bu hikâyeyi yazmalıyım ve seyircilerle buluşturmalıyım” dedirten şey ne oldu?
Sanırım bir hikâyeyi siz tasarlayıp, bunu anlatmalıyım demiyorsunuz. Deneyimleriniz, okuduklarınız, gözlemleriniz sonucunda zihinsel süreçler yaşıyorsunuz ve bu süreç sonunda bir hikâye geliyor, kendini size dayatıyor. Siz de “Ben bu hikâyeyi anlatmalıyım” demeye başlıyorsunuz. Bu hikâyeyi kurarken de aslında kendi kendinizle tartışıyor ve bir şeyleri anlamaya çalışıyorsunuz. Sanırım ben de sınıfsallığa dair yaygın kabulleri anlamaya çalışırken kendimi bu senaryoyu yazarken buldum.
Film, Sevim adlı karakterin sınıfsal, ahlaki ve vicdani çelişkiler arasında sıkışıp kalmasını konu alıyor. Artık modern dünyada pek çok insanın bu tip çelişkiler arasında kaldığını söyleyebiliriz. Sevim’in bu sıkışmışlığının izleyicide uyandırdığı hislere dair neler söylersiniz?
Sevim’in yaşadıkları üzerinden seyircinin, gerçekçi bir zeminde kendi yaşadıklarını da sorgulamasını isterim.Tıpkı benim senaryoyu yazarken yaşadığım gibi kendini Sevim’in hikâyesine kaptırarak hayatın çelişkili doğasını, sınıfsallığı, neredeyse içinden çıkılamaz gibi görünen döngüsel sistemi ve bu döngünün nerede kırılabileceğini tartışmaya ve anlamaya davet etmeye çalıştım.
“Döngü”, 2022’nin Ekim-Kasım ayları arasında çekilmişti yanılmıyorsam. Bu süreç sizin ve ekip açısından nasıl geçti?
Keyifliydi. İstanbul’un farklı semtlerindeki değişik evlerde, mekânlarda, dış mekân olarak da İstanbul’u bir baştan bir başa kat ederek gerçekleştirdik. Bizim gibi bağımsız sinemacılar için her set büyük zorluklar demek aynı zamanda. Ancak setimiz tüm ekibin ve oyuncuların özverili katılımıyla hepimizin zorlandığı ama finalde çok mutlu ayrıldığı bir süreç oldu.
İzleyiciyi derinden etkileyecek bir sahne oluştururken, hangi unsurlara dikkat ediyorsunuz?
Bir sahneyi özellikle seyirciyi derinden etkilesin diye yazmıyorum veya çekmiyorum. Senaryo, konu ve dramatik yapı bütünlüğü içerisinde oluşturmaya çalışıyorum. Bu bütünlük içerisinde elbette bazı sahneler ritim, anlam, görsel ve işitsel etki vs. sebeplerle öne çıkabiliyor ve seyirciyi daha çok etkileyebiliyor.
“Sinemada oyuncu tamamen özgür olamaz”
“Döngü”yü bir kenara bırakıp genel sinema üzerine konuşacak olursak… Bir sahneyi çekerken oyunculara ne kadar özgürlük tanırsınız? Onları özgür bırakmak mı, yoksa belirli bir şekilde yönlendirmek mi daha önemli?
Her şeyden önce oyuncuyu tanımak, onunla bir bağ kurmak önemli. Rolü birlikte tartışarak, adım adım inşa etmek, önemli olan budur. Sinemada oyuncuyu tamamen özgür bırakmak diye bir şey olduğunu sanmıyorum. Bu, bence oyuncuyu da mutlu etmez. Oyuncu yönetimini çok önemserim ve dediğim gibi, karakteri oyuncuyla beraber adım adım inşa etmeyi tercih ederim.
Sinema kariyerinizde hiç kısır döngünün içerisine girdiğiniz bir dönem oldu mu?
Yaşam sonsuz olanakları barındırır içinde ve bu olasılıklar çoğunlukla dokunabileceğimiz kadar yakındır. Ama işte hepimiz kısa veya uzun dönem bir kısır döngüye kaptırmış buluruz kendimizi. Benim de kendimi bir kısır döngüde bulduğum olmuştur mutlaka. Sanırım buradan tek çıkış; insanın devam etme iradesini geliştirebilmesi, bunun için de farklı perspektiflere açık olabilmesi.
İzleyicinin filmi duygusal açıdan hissetmesi için hangi öğeleri ön planda tutuyorsunuz?
Her zaman tek bir düsturum vardır: Gerçekçi ve dürüst bir anlatı ortaya koymaya çalışmak ve sonrasında seyircinin aklına ve duygusuna güvenmek.
“Kaliteli bir hikâyeniz varsa sade bir ekipmanla bile iyi film çekebilirsiniz”
Teknik ekipmanlar ve yenilikçi teknolojiler, film yapımında ne kadar önemli bir rol oynuyor? Bir yönetmen olarak teknolojik gelişmeleri nasıl takip ediyorsunuz?
Epeyce önemli rol oynuyor ama ben hâlâ filmlerimin eski 35 mm dönemlerinde göründüğü gibi olmasını önemsiyorum. Teknolojik gelişmeleri, mesleğimi ilgilendirdiği ölçüde tabii ki takip ediyorum ama iyi bir hikâye varsa çoğu zaman sade bir ekipmanla bile iyi bir film çekilebileceğine inanırım.
Dünyanın en büyük sinema zinciri “AMC Theatres”, 4,5 milyar dolarlık borç yüzünden zorda. Türk sinemasında ise 2024’te 559 film vizyona girdiği ancak toplam seyirci sayısı 32 milyonda kaldığı biliniyor. Dijital platformların ve değişen ilgi alanlarının sinemayı tüm dünyada olumsuz etkilediği çok açık. Buna dair neler söylersiniz?
Gerek ekonomik sebeplerle gerekse özellikle pandemiden sonra seyircinin izleme alışkanlıklarının değişmesiyle filmlerin sinemada izlenme rakamları belirgin bir şekilde düştü. Bu durum, bizim gibi bağımsız sinemacıların filmlerinin sinemada izlenme sayılarına da yansıdı elbette. Dijital platformlar buna ne oranda etki etmiştir bilmiyorum açıkçası. Bunu ölçebilecek bir veri yok elimde. Biz filmlerimizin seyirciye ulaşmasını çok önemsiyoruz ama yukarıda bahsettiğim sebeplerle ne yazık ki çok yaygın dağıtımlara da çıkamıyoruz. Bu noktada seyirciye ulaşabileceğimiz her türlü kanalı elbette çok önemsiyoruz. Buna başta festivaller de dâhil, dağıtım kanalları, sinema salonları, dijital mecralar ve ilerleyen süreçlerde bizi özel gösterime çağıracak kurumlar da…
Yönetmenlik kariyerinizde aldığınız en değerli geri bildirim neydi? Bu geri bildirim sürecinizin nasıl şekillendiğini düşündünüz?
Her film gösteriminden sonra seyircinin salonu hemen terk etmemesi, filmi birlikte konuşmamız, tartışmamız, varsa akıllarında sorular, onları sormaları benim için her zaman çok değerli oluyor.
Son olarak bundan sonraki projelerinize ve sinemaya dair hayallerinize dair neler söylersiniz?
Projelerimiz var ama sinema bütçe meselesini de beraberinde getiriyor. Dolayısıyla yapılması her geçen gün daha da zorlaşıyor ne yazık ki. Bu bağlamda en büyük hayalimiz, sinema yapmaya devam edebilmek.