“Buluşma Noktası: Zamanın Ötesinde” sergisi Contemporary İstanbul’da sanatseverlerle buluştu. Sergiye dair neler söylersiniz?
Sergi; ziyaretçilere geçmiş ve geleceğin iç içe geçtiği, zaman akışının durdurup sorgulandığı bir deneyim sunuyor. “Buluşma Noktası”, zamanı lineer bir şekilde değil, bir döngü ya da katmanlı bir yapı olarak algılamamızı sağlayacak. Eserler, izleyicilere bu iki zaman diliminin arasındaki sınırların nasıl bulanıklaştığını ve birbirine nasıl dönüştüğünü; kullanılan teknik, malzeme ve kurgularıyla gösterecek. Sergide geçmiş ve gelecek arasındaki tüm sınırları kaldıran eserler yer alıyor diyebilirim.
Küratörlüğünüzü üstlendiğiniz bu sergide 5 sanatçının eserleri yer alıyor. Bu eserlerin içeriği ne yönde?
Zamanın döngüselliği üzerine Bilal Can Kara ve Ahmet Hamdi Başsöz, dönüşüm ve yeniden doğuş konseptiyle Batuhan Zor ve Barkın Coşkun, bilinç ve algı üzerine ise Büşra Kara ve Barkın Coşkun eserler üretti. Batuhan Zor’un “Süvari I” ve “Süvari II” temasıyla sanatseverlerle buluşturduğu eserler minyatür tekniğiyle işlenmiş su kaplumbağası ve kurbağalı süvari, masalsı bir üslupla geçmişi ve geleceği bir araya getirerek zamanın sınırlarını ortadan kaldırıyor. Mitolojide yaratılışla ilişkilendirilen kurbağa ve kaplumbağa figürleri, yeniden doğuşun ve dönüşümün simgeleri olarak öne çıkıyor, zamanın ötesinde süregelen bir değişimin izlerini taşıyor. Bilal Can Kara’nın “Kule, Yığın serisi, Superbear” ise oyuncak ayılar, geçmişin tekrarlarından sıyrılmaya ve döngüyü kırarak zamanın ötesine geçmeye çalışan, geçmişimizle ve geleceğimizle sürekli devinim halinde olan bizleri temsil ediyor.
Ahmet Hamdi Başsöz’ün “Anılar/Yemek Masası ve Anılar/Parti” serisi de yitip giden güzel zamanları temsil ediyor değil mi?
Yaşadığımız güzel zamanların geride kalmasının getirdiği travmaya bir teselli olarak gördüğümüz anılar; zaman, mekân ve gerçeklikten sıyrılarak hislerimizle yeniden şekillendirdiğimiz, geçmişten bize kalan alternatif bir gerçeklik haline geliyor.
Zamanla yaşadığımız olaylar, benliğimizi oluşturan katmanlar gibi üst üste birikir; tıpkı bu eserlerde metal parçaların bir araya gelerek katman katman perçinlenmesi gibi. Büşra Kara, “Çerçeve ve güç” ile buna vurgu yapıyor gibi duruyor?
Her katman, geçmişten gelen bir iz taşırken, bütün halinde benliğimizin şekillendiği yapıyı oluşturur. ‘Çerçeve’, geçmişten çıkıp geleceğe geçişin sınırlarını gösterirken, ‘güç’ ise bu geçişin zorlayıcı ama gerekli bir süreç olduğunu vurgular. Bu çerçeveden bakarken, zamanın sınırları silinir ve benliğimiz, şimdiyle buluştuğu noktada kendini yeniden tanımlar.
“Sanatçılar kendi dertlerini anlatmayı merkeze alıyorlar”
Barkın Coşkun'un ‘yaratılış’ ve ‘kahvaltı zamanı’ temalı eserleri de yeni bir doğuşu ve bu sürecin getirdiği mücadeleyi simgeliyor öyle değil mi?
Evet. ‘Kahvaltı Zamanı’ eseri ile zamanın rastgeleliğini ve onu anlamlandırma çabalarımızla kendimizi bazı sınırlara hapsedişimizi ele alıyor. İzleyicilere başlangıç-bitiş, eski-yeni ve geçmiş-gelecek gibi yarattığımız kavramlarla zamanın döngüselliğini anlatıyor.
Son dönemde yapılan eserleri göz önüne aldığımızda, “Genç sanatçılar daha cüretkâr” diyebiliriz öyle değil mi?
Çağdaş sanatta sanatçılar kendi dertlerini anlatmayı merkeze alıyorlar. İstedikleri zaman toplumsal konulara da ses çıkarabiliyorlar. Sanat dünyasına yeni adım atmış sanatçılarla etkileşim halindeyiz. Güzel bir konseptle ses getireceğini düşündük. Çağdaş kompozisyonları bir araya getirmesi bakımından özel bir sergi oldu.
Sanat eserlerini belirlerken hangi kriterlere dikkat ediyorsunuz?
Eserleri seçerken doğal olarak birçok parametre devreye giriyor. Tabii ki en önemlisi temelde anlatılmak istenen ana fikirle olan uyumu. Fakat bunun dışında eserin en iyi şartlarda sergilenmesi için ihtiyacı olan ortamın sağlanabilmesi, eserin korunması, ziyaretçinin güvende olması, eserin nakliyesi vb. gibi birçok önemli detay var diyebilirim.
Bir serginin teması nasıl belirleniyor? Sanatçıların bu temaya nasıl katkısı oluyor?
Projeden projeye değişebiliyor diyebilirim. “Buluşma Noktası: Zamanın Ötesinde” sergisi kapsamında anlatmam gerekirse, bu sergi temelinde Kapadokya’da gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz kültür sanat projelerine bir ön gösterim niteliği taşıyor. Kapadokya’nın alışılagelmiş özelliklerini hem en iyi şekilde değerlendirip hem de bu kalıpların dışına çıkılarak bir eşikten atlatılması gerektiğini düşünüyorduk. Tarihi dokuyu her açıdan daha modern bir anlayışla yeniden işleyip geçmiş-gelecek, eski-yeni gibi zıtlıklar arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak farklı bir zaman algısı yaratmak ve zamanın ötesine geçmeyi hedefledik. Yeni bir algı yaratmak için de yeni isimlerle çalışmak ve yeni bakış açıları ile iletişime geçmek oldukça önemli oluyor. Bu seneki fuarda beraber çalıştığımız beş sanatçı bu konuya karşı bakış açılarını kullanılan malzeme, teknik ve eserlerindeki alt metinler ile sanatseverler ile paylaşıyor.
“Kapadokya’yı kültür ve sanat merkezi haline getirmeyi planlıyoruz”
Sanatçı ve eserlerle olan ilişkiniz nasıl gelişiyor ve ilerliyor?
Genelde bir proje üzerine çalışmaya başladığımda aklımda o iş için uygun olabilecek birkaç eser ya da sanatçı oluyor. Bundan sonrası tamamen samimiyet ve içtenlik diyebilirim. Beraber çalıştığım sanatçıların bana güvenebileceği ve açık diyalog kurabileceğimiz bir ortam yaratmaya çalışıyorum. Bu ortam yaratıldığında bilgi alışverişi yapma isteği de arttığı için projeler farklı bir boyuta geçmeye başlıyor. Sanırım bir proje üzerine çalışırken en önemlisi herkesin iletişim kurma çabası içerisinde olması.
Küratör olarak sanatseverlerden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Bir sergi üzerine çalışırken en çok değer verdiğim şeylerden biri de ziyaretçilerin sergiyi gezerken tepkileri ve sonrasında yaptıkları geri dönüşler. Başta yola çıkılan amaca ulaşılıp ulaşılmadığını anlayıp bir sonraki projenin gelişimine en çok katkı sağlayan şey aslında tam olarak da bu yorumlar. 19. Contemporary İstanbul sanat fuarında yer alan sergimiz ve Kapadokya’da yapmayı planladığımız projeler hakkında oldukça olumlu geri dönüşler aldık.
Bu eserler ve çok daha fazlası önümüzde aylarda doğa ve tarihin bütünleştiği bir yer olan Kapadokya’ya da taşınacak. Bu projeniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Avangarde Refined ve Artists&Collectors ortaklığıyla hayata geçen çok kapsamlı bir sanat merkezi kurulumu gerçekleştiriyoruz. Kapadokya’nın eşsiz dokusundan esinlenerek özgün bir konsept ortaya çıkardık. Bölge gerek coğrafyası gerekse de tarihi değeriyle sanatçılar için önemli bir ilham kaynağı. Sanatçı dostlarımızla beraber Kapadokya’yı kültür ve sanat merkezi haline getirmeyi planlıyoruz. Sanatseverler için sergilerden müzayedelere, residency programlarından konserlere kadar çok geniş bir yelpaze yaratıyoruz. Sanatın her alanını dinamik bir şekilde tecrübe etme şansı yaratırken, yabancı sanatçılar ve sanatseverler için de bir cazibe merkezi konumuna gelmek istiyoruz.