}
26 November 2024

Doç. Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu: “Kadına yönelik şiddete karşı tavizsiz olmalıyız”

KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu ile kadına yönelik şiddetin boyutlarını, etkenlerini, devletin ve KADEM’in şiddeti önlemeye dair uygulamalarını konuştuk. Ayrıca kadına yüklenen rollerden, medyadaki şiddet gösterimlerinden, savaşın yıkıcı etkilerinden bahsettik.

25 Kasım tüm dünyada “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü” olarak anılıyor. Böyle bir günün farkındalık yaratması ve insanların şiddete yönelik bilinçlendirilmesi için neler yapılmalı?

25 Kasım’ı kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir fırsat olarak görüyoruz. “Neler yapılabilir” sorunuza KADEM’in 25 Kasım çalışmalarıyla cevap vermek istiyorum. Biz, her sene 25 Kasım haftasında başlayan ve bir yıla yayılan kampanyalar yapıyoruz. Bu kapsamda kadına yönelik şiddetin farklı türlerini ele alan kamu spotları hazırlıyoruz. Kamu spotumuz zorunlu yayın kapsamında televizyonlarda yayımlanıyor. Kampanyanın mesajı, meydanlarda, billboardlarda ve dijital ekranlarda paylaşılıyor. Ayrıca KADEM'in Türkiye genelindeki 55 temsilciliği aracılığıyla ve Genç KADEM gönüllülerinin saha çalışmalarıyla geniş bir alana yayılıyor.

Şu bir gerçek ki eğitim bu mücadelenin temel taşlarından biri. Bu sebeple şiddetin bütün türlerini; öncülleri, belirtileri, aşamaları ve korunma yollarıyla birlikte ele alan çalışmalar yapıyoruz. Kadınlara; sahip oldukları haklarını, yasal güvencelerini, şiddetten korunmanın yollarını, şiddet karşısında neler yapabileceklerini tek tek anlatıyoruz. Ailelere, öğretmenlere, hatta anaokulundan başlayarak tüm öğrencilere yönelik programlar geliştiriliyoruz. Materyaller hazırlıyoruz.

Son yıllarda ülkemizde devlet kurumları, farklı sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, belediyeler, 25 Kasım kapsamında çeşitli programlar yapıyorlar. Kampanyalar, paneller düzenleniyor. Toplumun her kesimine hitap eden bu gibi çalışmaların kadına şiddetle mücadeleyi desteklediğini düşünüyorum. Bu sorunla mücadele; sadece kadınların veya kadın derneklerinin gayretiyle değil, toplumun tüm kesimlerinin sorumluluk aldığı bir dayanışmayla güç kazanabilir.

Kadınlar yaşadığımız dünyada maalesef ki fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Şiddeti oluşturan ve artıran etkenler nelerdir?

Evet, ne yazık ki kadına yönelik şiddet farklı türlerde ortaya çıkıyor. Bu şiddet türleri, sebepleri, tetikleyicileri, aslında uzun zamandır çalıştığımız konular… En başta şunu söylemeliyim ki şiddet öğrenilen bir davranıştır. İlk önce ailede ve yakın çevrede öğreniliyor. Örneğin anne baba bir sorunla karşılaştığında şiddete başvuruyorsa çocuk, şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak kodluyor. Çocuğun bizzat şiddete maruz kalması ise şiddete yatkınlığı artıran bir unsur... Tabii her şiddet türünün kendine has dinamikleri var; fiziki güç farklılığı, kadının ikincil konumu, failin genellikle en yakın halkadan olması ve çoğunlukla ev içinde, yani kontrol mekanizmalarının uzağında gerçekleşmesi gibi... Zarar verici kültürel kodlar ve normlar, alışkanlıklar, eğitim eksikliği, medya aracılığıyla şiddetin normalleştirilmesi gibi kadına şiddeti doğuran ve besleyen pek çok sebep sıralayabiliriz. 

“Kadının sıfat ve kategorilerle adlandırılması, makbul rollerle değer bulması yanlış ve zarar vericidir”
Kapitalist ve ataerkil toplumsal düzende kadın pek çok alanda mücadele etmek zorunda kalarak var olmaya çalışıyor. İyi bir anne, iyi bir iş kadını, iyi bir eş, iyi bir evlat olma rolü kadının üzerine daha fazla sorumluluk yüklüyor. Bu roller kadınların duygusal ve sosyal hayatını, psikolojisini nasıl etkiliyor?

Bu çok önemli bir konu… KADEM’in 2022 yılında gerçekleştirdiği 5.Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nin teması “Kültürel Kodlar ve Kadın” idi. Tam da bu soruyu, uluslararası bir mecrada tartışmaya açtık. Bütün bu kadınlık rolleri, kodları, kadını nasıl etkiliyor sorusuna dünyanın dört bir yanından kadınlarla cevap aradık. Sorunuza, kongrede elde ettiğimiz çıktılara referansla cevap vereyim. Şöyle ki toplumlar zaman içerisinde kendi kültürünü üretiyor. Üretilen bu kültür aslında kadının tanımını, değerini, rollerini ve o toplumdaki konumunu da belirliyor. Ancak baktığımızda bu kültürel normların, kadınların hayatında çoğu zaman hak ihlalleri, mağduriyetler ve insanlık onuruna aykırı uygulamalara neden olduğunu görüyoruz. Bugün de durum farklı değil. Avrupa’nın birçok ülkesinde, kadınlar hem devlette hem de özel sektörde aynı işi yaptığı hâlde erkeklerden daha az maaş alıyorlar. Birçok ülkede kadın hamilelik, doğum, emzirme gibi dönemlerinde maddi kayba uğruyor. Dünyanın bazı bölgelerinde kadınlar ibadet mekânlarına dahi giremiyor, spor yapamıyor… Diğer yandan, kadına insafsızca dayatılan güzellik standartları var. Örneğin Güney Kore’de güzellik standartlarına uymadığı gerekçesiyle kadınlar işe alınmıyor, hatta bu sebeple kadınlar estetik ameliyat olmaya zorlanıyor. Yine bakın, geleneksel toplumlarda şehirli kadının sorumluluk alanı evi, eşinin ve çocukların bakımı ile sınırlıyken; bugün şehirli kadından, bu rollerinin yanı sıra eğitimli olması, çalışması ve para kazanması da bekleniyor. Ve elbette ki bütün bu yükler kadına fiziksel ve duygusal zararlar veriyor.

Biz, 2021 yılında KADEM Kadın Haklarına Dair İlkeler Bildirgesi’ni yayımladık. Bildirgemiz bu anlamda çok önemli bir metindi. Burada öncelikle kadının yüklendiği bütün sıfat ve rollerinin öncesinde “fert” olduğunu vurguladık. Kadının fırsat eşitliğine ulaşması, ailede ve toplumsal hayatta adaletli sorumluluk ve rol paylaşımı, şiddetle mücadelede tavizsiz tutum gibi ilkeleri savunduk. Kadının sıfat ve kategorilerle adlandırılmasının, makbul rollerle değer bulmasının yanlış ve zarar verici olduğunu ifade ettik.

“Şiddetle mücadelede en etkili başlangıç noktası aile ve eğitim”
Kadına yönelik şiddetin failleri genellikle erkekler oluyor. Kadınlar aile içinde eşten, babadan, ağabeyden; sevgilisinden, akranlarından ya da iş yerinde patronundan, üstünden veya sokakta tanımadığı herhangi birinden şiddet görebiliyorlar. Fail olan tarafın bilinçlendirilmesine dair neler yapılabilir?

Az önce de ifade ettiğim gibi şiddet ilk aile içerisinde gözlemler ve deneyimler yoluyla öğreniliyor. Bu nedenle güçlü bir mücadelede en etkili başlangıç ​​noktası aile ve eğitim. Yine ailede edinilen güçlü iletişim, empati, sevgi, saygı ve merhamet gibi meziyetlerin şiddetle mücadelede ilk ve en önemli koruyucu özelliklerden olduğunu unutmamak lazım. Ve yine kadına şiddetle mücadelede en büyük adım, henüz ortaya çıkmadan şiddeti önleyebilmek. Bu noktada ailelerin ve çocukların eğitim yoluyla bilinçlendirilmesi, kadınların ve erkeklerin farkındalık kazanması çok önemli.

Bakınız, ilk çocukluktan itibaren ailede başlayan değerler eğitimi ve olumlu rehberliğin, çocuğun şiddet eğilimini önemli ölçüde azalttığını doğrulayan araştırmalar var. Örneğin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı, aile içi eğitimin kadınlara yönelik şiddetin önlenmesinde etkili bir araç olduğunu ortaya koyuyor. Benzer şekilde, Dünya Sağlık Örgütü'nün 2014 yılında yayımladığı Şiddetin Önlenmesi Raporu’nda, aile içi eğitimin ve erken yaştaki müdahalelerin kadına şiddetle mücadelede etkili olduğunu vurguluyor.

KADEM’İN bu alanda pek çok çalışması var. Örneğin, “Şiddeti Önleme, Şiddetten Koruma Ve Şiddetle Mücadelede Toplumsal Farkındalık” projemizde, şiddeti tüm boyutlarıyla ele alıyoruz.  Ailelere, öğretmenlere, ilkokuldan lise son sınıfa kadar tüm öğrencilere yönelik program geliştiriliyoruz ve materyaller hazırlıyoruz. Bu materyalleri, Millî Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı başta olmak üzere birçok paydaşın katılımıyla Türkiye’nin her yerine ulaştırıyoruz.

Biz, bu 11 yıl içerisinde çok fazla şiddet mağduru kadına temas ettik. Ve gördük ki kadınlar bazen yaşadığı durumun şiddet olduğunu bile bilmiyor. O yüzden eğitimlerimizde, 25 Kasım kampanyalarımızda şiddeti tanımlıyoruz. “Kadının insan olarak varlığına yönelik fiziksel, zihinsel ya da ruhsal açıdan tehdit oluşturabilecek her türlü davranış, söylem veya uygulama şiddet kapsamındadır” diyoruz. Şiddetin bütün türlerini anlatıyoruz. Ardından, kadınların şiddetin herhangi bir türüne ve derecesine maruz kaldığında ne yapması gerektiğine dair farkındalık çalışmaları yürütüyoruz.

“Kadını, aileyi ve toplumsal yapıyı; izlenme ve tıklanma oranlarına, reyting ölçümlerine feda edemeyiz”
Şiddeti körükleyen, besleyen, meşruiyetini artıran pek çok unsurla karşı karşıyayız. Sosyal medya, reklamlar, sinema ve dizi sektörü kadını birçok boyutuyla pasifize eden, nesneleştiren, görselleştiren ve idealize eden bir anlayış sunuyor. Dayatılan bu formülasyona karşı neler yapılabilir? Şiddetin bu tür görsel sunumu şiddeti tetikler mi?

Evet; sosyal medya mecraları, filmler, diziler, gündüz kuşakları, haber bültenleri kadına yönelik şiddeti besliyor, normalleştiriyor ve yaygınlaştırıyor. Biz bu konuyu “diziler” özelinde en son 25 Kasım kampanyamızda ele aldık. KADEM bu yıl 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında “Medyada Kadına Yönelik Şiddet ve İzleyici Farkındalığı: Yerli Diziler Üzerine İnceleme” adlı kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi. Bu araştırma neticesinde “Şiddete Seyirci Kalma” kampanyamızı başlattık. Araştırmada, geçtiğimiz yıl Türkiye’de televizyonda ve dijital mecralarda yayımlanan ve en çok izlenen 14 yerli yapım dizi, kadına yönelik şiddet bağlamında incelendi. Bu 14 dizide toplam 3013 kadına yönelik şiddet sahnesi tespit edildi. İncelenen dizilerde %51 oranıyla kadına yönelik psikolojik şiddet, %24 sözlü şiddet, %11 çok boyutlu şiddet, % 8 fiziksel şiddet, %4 cinsel şiddet ve % 1 oranında siber şiddet sahnesi yer aldığı belirlendi. Aynı araştırmada televizyon dizilerinde ortalama 834 saniye, dijital platformalarda ise ortalama 358 saniye kadına yönelik şiddet sahnesi tespit edildi.

Bunlar çok ciddi rakamlar. Dizilerin yayımlandığı  saatlerde tüm ailenin, bazen çocukların da televizyon karşında olduğunu düşünürsek, kadına şiddet sahnelerinin yarattığı tahribat daha da ciddi bir boyut kazanıyor. Son dönemde en çok konuşulan televizyon programlarına bakın. Şiddet, taciz, kadına şiddet ve suçun ağırlıklı olduğu yapımlar başı çekiyor.

“Neler yapabiliriz?” sorunuza gelecek olursak… Eğitim, farkındalık ve etkin bir medya okuryazarlığı artık daha da önemli hâle gelmiş durumda. İlkokuldan başlayarak çocuklar; medya okuryazarlığı, eleştirel izleme, içerik sorgulama gibi konularda bilinçlendirilmeli. Yine içerik üreticileri, medya kuruluşları bu konuda sorumluluk almalı. Şu bir gerçek ki kadını, aileyi ve toplumsal yapıyı; izlenme ve tıklanma oranlarına, reyting ölçümlerine feda edemeyiz. Nasıl ki sigara, alkol gibi zararlı maddeler ekranda gösterilemiyorsa, kadına ve çocuğa şiddetin olduğu içeriklere de ekranlarda yer verilmemeli. Bu konuda devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, reklam verenler, yapımcılar, senaristler olarak her birimiz kendimizi, büyük bir sosyal sorumluluk projesinin parçası olarak görmeliyiz.

“Kadınlar yalnız ve çaresiz değiller”
Kadınlar, yaşadıkları şiddete karşı kendilerini nasıl muhafaza edebilir; nerelere başvurabilirler? Devletimizin bu konuda koruyucu önlemleri nelerdir?

Öncelikle şunu söylemek lazım... Kadınlar yalnız değiller. Çaresiz değiller.  Bildiğiniz gibi 6284 sayılı kanun, şiddeti önlemeye ve şiddet mağdurlarını korumaya yönelik tedbirleri içeriyor. Bu kanun, acil ve hızlı adımlar atılmasını ve tedbirlerin gecikmeden alınmasını mümkün kılıyor. Yani mağdur sadece fiziksel şiddete uğradığında değil, tehdit edildiğinde dahi kanunun koruyuculuğundan yararlanabiliyor. Yine İç İşleri Bakanlığı’nın KADES uygulaması var malum. Kadınlar, tek bir tuşa basarak dakikalar içinde yardım alabiliyor. Bunun dışında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Alo 183 Sosyal Destek Hattı ile şiddete maruz kalan kadınlar psiko-sosyal destekler alabiliyorlar. Acil durumlarda müdahale sürelerinin kısalması hedefleniyor. Bir tehdit durumunda polisin olay yerine ulaşma süresi ortalama 5 dakika. Şiddet görenin lehine eşin evden uzaklaştırılması, koruma talep etme hakkı gibi hızlı çalışan mekanizmalar sayesinde kadınlar artık kendini yalnız ve çaresiz hissetmiyor, sesini çıkarabiliyor. Bu gelişmeler bizim için çok kıymetli.

KADEM’in 11 yıldır en büyük mücadelesi, şiddet henüz ortaya çıkmadan önünü alabilmek ve kadını koruyabilmek. Eğer şiddet ortaya çıkmışsa, her türlü desteği vermek, kadının iyi oluş hâlini kazanmasına yardımcı olmak ve şiddetin bir daha yaşamaması için gerekli tedbirleri almak… Bu noktada öncelikle kadınlara yönelik şiddetin bütün türlerini; öncülleri, belirtileri, aşamaları ve korunma yollarıyla birlikte ele alan çalışmalar yapıyoruz. Kadınlara; sahip oldukları haklarını, yasal güvencelerini, şiddetten korunmanın yollarını,  şiddet karşısında neler yapabileceklerini tek tek anlatıyoruz…  Bakınız, KADEM’in 18 yaş üstü yetişkinlere yönelik 5 temel yaygın eğitimi var. Bunlardan “Güven Toplumunun İnşası-Şiddetin Anatomisi ve Çözüm Yolları” ile “Hukuk El Rehberi, Sosyal Destekler ve Kamuya Erişim” eğitim setlerimiz tam da bu çabamıza hizmet ediyor. Bu eğitimleri, Türkiye’nin her yerindeki gönüllü eğitimcilerimizle veriyoruz. Kadınlara şiddetten nasıl korunacaklarını, şiddet anında neler yapabileceklerini ve şiddete maruz kaldıklarında nerelere başvurabileceklerini tek tek anlatıyoruz.

“Kadınların yaşadığı her türlü probleme yönelik çalışmalar yapıyoruz”
Sadece ülkemizde değil, aynı zamanda uluslararası arenada faaliyet gösteren KADEM, yürüttüğü projelerde kadınların hangi problemlerine ışık tutuyor?

Kadınların yaşadığı her türlü probleme yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bunlardan biri de hak savunuculuğu… İstismara uğramış çocukları ve şiddet görmüş kadınları savunuyoruz. Onlara hukuki destek veriyor, takip ettiğimiz davaların ardından basın açıklamaları ile kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Kadınların bireysel olarak güçlendirilmesi, eğitimine devam edebilmesi, iş hayatına dâhil olması, fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı olması adına bugüne kadar pek çok büyük projeyi hayata geçirdik. Örneğin, kadınların iyi olma hâlini destekleyen Kadın Destek Merkezlerimizin ilkini İstanbul’da, depremin üçüncü haftasında da Adıyaman, Hatay ve Kahramanmaraş’ta açtık. Yine girişimci kadınları desteklediğimiz “İnovasyonda Kadın” projemiz var. Bu proje ile kadın girişimciliğini daha da yaygınlaştırmayı ve yeni istihdam alanlarının oluşmasına katkı sağlamayı hedefliyoruz. Bugüne kadar 1500’den fazla kadın girişimci, projemize başvurdu. Kamplarımıza katılan kadınların kimi kendi işini kurdu, dev şirketlerin tedarikçisi olarak sektörde yerini aldı, kimi saygın kurumlar tarafından istihdam edildi, kimi ise hâlen yeni ödüller almaya devam ediyor. Dezavantajlı genç kızların elinden tuttuğumuz “Geleceğe İşbaşı” projemizi burada söylemek isterim. 2016 yılından bu yana yürüttüğümüz “Geleceğe İşbaşı” projemiz ile devlet koruması altında bulunan 16-18 yaş arasındaki genç kızları, istihdama ve kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir hayata hazırlıyoruz. 6 aylık eğitim sürecinin ardından her birini çalışacakları kurumlara yerleştiriyoruz. Bu yıl 6. dönem mezunlarımızı vereceğiz. 2 Aralık’ta mezuniyet törenler olacak.

Bunların yanı sıra akademik kongreler ve uluslararası zirveler düzenliyoruz. Eğitim çalışmaları ve farkındalık kampanyaları yapıyoruz. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvemizin altıncısını “Yapay Zekâ ve Kadın” temasıyla gerçekleştirdik. 55 temsilciliğimiz vasıtasıyla Türkiye’nin pek çok şehrinde kadınlarla buluşuyoruz, farklı şehirlerde kooperatifçilik ve girişimcilik faaliyetleri sürdürüyoruz. Bölgedeki kadın sorunlarına ilişkin projeler ve faaliyetler yürütüyoruz. Tabii faaliyetlerimiz sadece yurt içiyle sınırlı değil. (BM ve W20) Yurt dışında da ülkemizi temsil ediyoruz. Uluslararası etkinliklere ve platformlara katılarak söylemimizi ve çalışmalarımızı tüm dünya kadınlarıyla paylaşıyoruz.

“Kadınlar, savaşın her aşamasında şiddetin, ayrımcılığın ve acının merkezinde yer alıyorlar”
Ukrayna’da, Filistin’de, Lübnan’da sivillere yönelik saldırılar yaşanıyor. Bugün karşılaştığımız en büyük şiddetlerden biri de bu. Savaş ortamında kadınlar, karşılaştıkları zorluklarla nasıl mücadele ediyorlar; savaşın yıkıcı dünyası kadınları nasıl etkiliyor?

Evet, ne yazık ki savaşlarda kadınlar fiziksel, sosyal, ekonomik, psikolojik açıdan büyük zararlar görüyorlar. Barınma, beslenme ve güvenlik gibi temel ihtiyaçlara ulaşmada, ciddi engellerle karşılaşıyorlar. Dahası cinsiyete dayalı şiddete, tacize, istismara maruz kalıyorlar. Elbette ki savaş; kadın, erkek, çocuk herkes için çok büyük bir yıkım. Ancak kadınlar, savaşın her aşamasında şiddetin, ayrımcılığın ve acının merkezinde yer alıyorlar. İnsan hakları ihlallerini en ağır şekilde yaşıyorlar. Yani savaş kadınlar için yoksulluk, yalnızlık, çaresizlik, şiddet ve tecavüz demek... Hatırlayalım, yakın tarihte Bosna Savaşı’nda tecavüz, bir savaş stratejisi olarak kullanıldı ve on binlerce kadın bu vahşeti yaşadı. Tecavüz kamplarında kadınlar, sistematik işkence, tecavüz ve insanlık dışı muameleye maruz kaldı. Ve dünya bir yıldır Gazze’de işlenen insanlık suçuna tanıklık ediyor. Gazze’de çocuklar açlıktan ölüyorlar. Bir yılda 50 binden fazla hamile kadın, bombaların gölgesinde, açlık ve susuzluk içinde bebeklerini dünyaya getirdi. Bu kadınlar, yıkıntılar arasında hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da doğan bebekleri, bakıma muhtaç yaşlıları ve aileleri için mücadele ediyorlar.

Gazze, son bir yıldır odağımızda. Gazze’de insanlık ve savaş suçu işleyen İsrail’e karşı, her platformda sesimizi yükselttik. İsrail hükûmeti ve ordu yetkilileri hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde suç duyurusunda bulunduk. Birleşmiş Milletler’de düzenlediğimiz etkinlikle Filistinli kadınları gündeme taşıdık. Tüm dünyanın önünde Gazze’nin cesur kadınlarını anlattık. Yine, New York’ta Times Meydanı’nda Filistinli kadınların direnişini anlatan enstalasyon ve basın açıklamasından oluşan etkinlik gerçekleştirdik. İsrail’e destek veren ürünlerin boykot edildiği kampanyalara yönelik hem içerik ürettik hem de var olan kampanyalara destek olduk. Yine Gazze halkı için hayır çarşıları açtık, yardım topladık ve bu yardımları Gazze’ye ulaştırdık.  Bölgeye acilen gıda, temiz su ve hijyen malzemeleri gibi en temel insani ihtiyaçların ulaştırılması gerekiyor. Gazze’ye desteğimiz ve yardımlarımız devam edecek. Çatışma sonrası normalleşme sürecinde de özellikle Gazzeli kadınlara ve ailelere yönelik çalışmalar planlıyoruz.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...