Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu’nun resmi tarihçisi ve basın sözcüsü olan Rinaldo Marmara ile sohbet etmek üzere bir zamanlar levantenlerin semti olan Pera’da bir araya geldik. Vatikan tarafından “Chevalier de l’Ordre de Saint-Grégoire le Grand” ve Polonya Cumhuriyeti tarafından “Bene Merito” nişanlarıyla ödüllendirilen Marmara, hoşgörünün ve 3 semavi dinin etkisinin hissedildiği İstanbul'da yaşamaktan mutlu olduğunu ifade ediyor.
Levantenler, Latin cemaatinin yükselme dönemi olan 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında altın çağlarını yaşadılar. Kendilerine tanınan ticari serbestlik ve inanç özgürlüğü sayesinde hayatlarını rahatlıkla sürdürdüler. Levantenlerin tarihini sizden dinleyebilir miyiz?
Levanten ya da diğer bir tabir ile Tatlısu Frenki, Osmanlı Devleti içinde özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan Hristiyanları tanımlamak için kullanılırdı. Konuşulan dil ise Rumca idi. Levantenler için doğu ile batının yaşayan sentezidir diyebiliriz. Tarih kitaplarına baktığınızda levantenlere dair net bir anlatım yoktur. Bu yüzden Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler de levanten olarak lanse ediliyor ama değiller. O yüzden dönemin seyyahlarının yazdıklarını dikkate almak daha gerçekçi sonuçlar ortaya koyacaktır.
Farklı milletten insanların huzur ve barış içerisinde bir arada yaşaması Osmanlı Devleti’nin kayda değer çabalarıyla olmuştu öyle değil mi?
İtalyanlar, Fransızlar, İspanyollar ve diğer milletten insanlar bir arada huzur içerisinde yaşıyordu. Osmanlı’nın uyguladığı dini serbestiyet ve hoşgörü politikasıyla doğrudan ilgiliydi. Yani, o zamanlar Osmanlı bir ortak pazar kurmuştu. Bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu Avrupa Birliği'ne model olmuştur denilebilir. Osmanlı bu işi çok iyi beceriyordu. Biraz daha ileri gidecek olursam Osmanlı İmparatorluğu, 1951 yılında temelleri atılan Avrupa Birliği’nin öncüsüdür benim nezdimde. AB yokken Osmanlı vardı ama bu nedense çok fazla dile getirilmez. Çünkü birilerinin işine gelmiyor.
“Karma evliliklerden dolayı soyumuz tükenme noktasına geldi”
Montpellier Paul Valéry Üniversitesi’nde Bizans’tan günümüze Latin veya Levanten cemaatinin kuruluş, yükselme ve gerileme dönemleri hakkında doktora yaptınız. Osmanlı’nın pozitif yaklaşımına rağmen Levantenler günümüzde neden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya?
Levantenlerin tarihsel sürecine dair 1861 ile 1915 yılları arasında 50’den fazla kitap yazıldı. Osmanlı Devleti, Latinlere dair istatistikleri tutmayı sürdürdü ancak yangınlar ve göçler nedeniyle levantenlerin tarihine dair pek çok belge kayboldu. Levantenler ilerleyen süreçte Ortodoks, Ermeni ve Müslümanlar ile evlendi. Karma evliliklerden dolayı levantenlerin soyu tükenme noktasına geldi.
İstanbul’un Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesi Levantenleri nasıl etkiledi?
Fatih Sultan Mehmet, Latinleri bir millet olarak görmedi. Eğer görseydi Osmanlı içerisinde kolonizasyon olacaklardı. Cemaat burada ama başı Vatikan’da. Levantenlerin millet olmamaları daha iyi oldu. Levantenler; Ermeni, Rum ve Yahudiler gibi de hiçbir zaman azınlık kabul edilmediler.
"Latinler kilise kurmayı reddetti"
Osmanlı Devleti’nin Latinlere İstanbul’da patrik kurmalarını önerdiği biliniyor. Bu teklif neden kabul görmedi?
Dönemin Osmanlı Devleti yöneticileri, Ermeni olaylarından bağımsız bir şekilde 1915 yılında Latinlere tıpkı Rumlar ve Ermeniler gibi Türkiye’de patrik kurmalarını söylüyor. Kilise ise bunu reddediyor. Latin Katolikleri, Rum ve Ermeniler gibi yerel değil evrensel olduğu için bu kabul görmüyor. Latin Katolik Kilisesi’nin tüzel kişiliği ve vakıfları yok.
Levantenler bu yüzden yasa gereği Türkiye’de bir yıldan fazla kalamıyorlardı öyle değil mi?
Evet, eğer bu süre aşılırsa haraca tabii tutuluyor ve ticaret yapmaları zorlaşıyordu. Osmanlı Devleti'nde 1535'te Fransızlara verdiği kapitülasyonlar ile Türkiye’de kalış süreleri 10 yıla çıkarıldı. 1569 kapitülasyonları ile bu süre tamamen ortadan kalktı. Bu tarihten itibaren cemaatler çoğaldı. 1800’leri Latinlerin altın çağı olarak niteleyebiliriz.
Levantenler ticaret hususunda avantajlı olsa gerek?
Bir hayli avantajlıydılar. Farklı milletlerden olup aynı yerde yaşadıklarından dolayı her levanten 3-4 dil biliyordu. Üzüm, kayısı, incir ve tütün sektöründe ön plandaydılar. Bu da tabii dış ticaret anlamında çok önemli bir artıya dönüşmüştü. O yıllarda özellikle yabancı dil bilen çok yoktu.
Cumhuriyet rejimine geçildikten sonra Levantenlerin kaderi de değişti sanki?
TBMM’nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi levantenler için sonun başlangıcı oldu. Kimse bizlere dönüp, “Gitmeniz lazım” demedi ancak çıkan kanunlar öyle olmadı. 1932 yılında yürürlüğe giren 2007 sayılı kanun Türk vatandaşları olmayanların sanat ve hizmet alanlarından uzaklaşması sonucunu doğurdu. Bu kanun öncesi işportacılık, müzisyenlik, fotoğrafçılık, kundura imalatçılığı başta olmak üzere pek çok işle ilgilenen Levantenler Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Sonraki süreçte meydana gelen 6-7 Eylül Olayları da İstanbullu gayrimüslim azınlıkların evleri, iş yerleri, okulları, kiliseleri, haçları ve değerli eşyalarını kaybetmelerine neden oldu. Bütün bunlar Türkleştirme politikasının bir neticesi olarak tarihteki yerini aldı.
Gelinen noktada dünyanın en kadim şehirlerinden biri olan İstanbul’da olmaktan mutlu musunuz?
İstanbul; içi hazinelerle dolu şehir. Hazineyi bulmak isteyenin anahtar avucunda. Dünyada eşi ve benzeri olmayan bu şehirde bulunmak, insanlarıyla temas etmek ve havasını teneffüs etmek benim için her yönden çok değerli. Levanten kültürünü anlatarak ömrümün geçmesi beni bir hayli mutlu ediyor.
“İstanbul’u işgal belgeleri Vatikan’da”
Dünyanın en büyük tarihi veri bankalarından biri olan Vatikan Gizli Arşivleri'ndeki Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine dair belgeleri Türkiye’den gidip araştırabilen tek isimsiniz. Orada hangi belgeler bulunuyor?
Bu arşivleri incelemek zor ama imkânsız değil. Arşivleri anlamak için İtalyanca ve Fransızca bilmeniz gerekiyor. Dünyada devamlılık arz eden tek arşiv olması yönünden özel bir noktada bulunan Vatikan’da Papa Francis’in özel arşivinin yanı sıra Fener Rum Patrikhanesi’nin evraklarının bir kısmı, Galatasaray Lisesi’nin kurucularının çoğunun mason olduğu bilgisi, İstanbul’u işgal belgeleri ve Dede Korkut’un en eski nüshası burada yer alıyor.
Konu belgelere gelmişken... Bir söyleşinizde "hiç boş durmuyorum, boş durursam ölürüm" demiştiniz. Halihazırda üzerinde çalıştığınız projeleriniz var mı?
24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması üzerine bazı belgelere ulaştım ve bunu katalog haline getirdim. Lozan’da Vatikan’a ait gizli belgeler mevcut. Bunu hazırlama sürecim sona erdikten sonra önümüzdeki yıllarda yayımlayacağım. Önümüzdeki aylarda da Latinlerin bilinmeyen tarihine ışık tutabilmek adına Yunanistan’daki Tinos Adası’na gideceğim. Son nefesime kadar geleceğe ışık tutacak projeler yapma arzusundayım.