}
22 August 2024

Ayasofya'da keşfedilen gizemli sembol İskandinav kökenli mi?

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde antik dönemde Vikingler tarafından kullanılan ‘ok af dagaz’ adlı sembolün bir benzeri yaklaşık 1000 yıl sonra gün yüzüne çıktı. Tarih araştırmacısı Selçuk Eracun, “Ayasofya’daki Viking izleri gizemini biraz daha aralamış olabilir” dedi.

Ömürlerinin büyük bir kısmını denizlerde geçirmiş olan Vikingler, kaba, ilkel ve medeniyetten uzak bir kavim olarak biliniyor.

8-11'inci yüzyıllar arasında İstanbul’da bulunan ve günümüzde kültürü, tarihi ve gelenekleri Kuzey ülkelerinde canlı durumda bulunan Vikingler yeniden Türkiye’nin gündemine geldi.

Yazılı geleneği olmadığı için kültür izlerinin sürülmesi güç olan Vikinglerle ilgili Ayasofya’da yeni bir sembole rastlandı. Runik kökenli bir harf olan “ok af dagaz” tarihi yapının üst katında bulunuyor. Biz de bu sembolden yola çıkarak Vikingleri tarih araştırmacısı Selçuk Eracun ile konuştuk.

Ayasofya’nın gizemli sembollerinden runik kökenli bir harf olan “ok af dagaz” sembolü gün yüzüne çıktı. Sanat tarihi dünyasında heyecanla karşılanması muhtemel bu gelişmeye neler söylersiniz?

Ayasofya inşa edilirken mermerleri el ile oyan ustalar yaptıkları işleri ispatlamak ve paralarını alabilmek adına bu eserlere kendi imzalarını da atmışlardır. Galeri katında gördüğümüz “ok af dagaz” adlı sembol ise bazen masonik işaret olarak da bilinen taş ustalarının imzası ile karışabiliyor. Son yıllarda yapılan kazılar ve Ayasofya’da ortaya çıkan grafitiler İstanbul’da üç asır boyunca varlık gösteren Vikingler’a ait izleri daha belirginleştirdi.

Bu sembol neyi temsil ediyor?

“Ok af dagaz”, İskandinav mitolojisinde Odin’in bir runesidir. Bu rune, “gün ışığı” anlamına gelir ve kötülüklerden koruduğu varsayılır. Bu sembolü taşıyan kişiler kendilerine pozitif bir güç verdiğine inanıyor. Yaygın olarak günümüzde astroloji ve kadim dinlerle uğraşanlar tarafından kullanılıyor. İnananlar için “Ok af dagaz” adlı sembolün tılsımlı güçleri de bulunuyor. Ayasofya’nın içerisinde runik alfabesiyle yazılmış Türk ve İskandinav kültürüne ait farklı yazılar ve grafitiler de olduğunu düşünüyorum.

Bunu kanıtlamak için araştırmalar artmalı öyleyse?

Evet, artmalı. Bu konuda yazılmış Almanya’da bir eser mevcut hatta. Tarih felsefecisi ve bilim insanı Çağıl Çayır da “Cermen” Runik Yazısının Türk Kökeni adlı kitabında eski Türk ve “Cermen” runik yazıları arasında tarihi bir bağın olup olmadığı sorusunu gündeme getirip devrim niteliğinde bir araştırma yaptı. Dr. Erhan Aydın “Türk Runik Kaynakçası” isimli bir kitap yazdı. Bu ve benzeri çalışmaları birer kanıt olarak ifade edebiliriz.

“Ayasofya’da Yeniçerilere ait remizler de var’
Ayasofya semboller anlamında uçsuz bucaksız bir derya öyle değil mi?

Ayasofya’nın içerisinde Hristiyanlık açısından kutsal kabul edilen kişiler ile Bizans İmparatorlarını tasvir eden çok sayıda mozaik bulunuyor. Ayasofya’nın galeri katında yeni bir Yeniçeri remzi daha fark ettim. Bunu biraz açmam gerekirse bölüklere ayrılan yeniçerilerin kendilerine özgü sembolleri bulunuyor. Bunlar; fil, kılıç, balta, kaplumbağa ve çadır başta olmak üzere farklı sembolleri içeriyor. Bu da yeniçeri birliklerini ayırt eden bir unsur. Bütün bunlar ezoterik okuma yapanlar için çok değerli bir miras.

Vatandaşlar Ayasofya’yı daha farklı bir gözle ziyaret etmeli o halde?

Evet. Ayasofya’yı klasik bir müze gibi gezmek yerine bu tarz sembolleri ve anlamlarını bilerek gezmek hem gezinizi daha zevkli hale getirecek hem de yapının niye hala pek çok güç odağının hedefinde olduğunu anlayarak kıymetini daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır.

 “Vikinglere ait 7 arkeolojik kalıntı bulundu”

Vikinglere ait izler Ayasofya ile sınırlı değil tabii. İstanbul’un Küçükçekmece gölünün Bathonea antik kentinde yapılan kazılarda 10. yüzyılda hayatını kaybeden 20 yaşındaki, 1,60 boyundaki bir kişinin İstanbul’da ölmesine rağmen göğsünde Baltık Denizi bölgesine ait sarı bir haç taşıdığı ve Viking olduğu keşfedilmişti. Burada kazılar sürüyor mu?

Kanal İstanbul Projesi’nin olduğu alanda tüm hızıyla sürüyor. Hatta kazı alanına Doç. Dr. Şengül Aydıngün ve Bizans-Viking tarihi uzmanı Prof. Dr. Blazej Stanislawski ile birlikte ben de katılım gösterdim. Bathonea Çalıştayında Vikinlerle ilgili sunumum da oldu. Uzmanların yaptığı çalışmalarda göl kenarında Vikinglere ait 7 arkeolojik kalıntılar bulundu.

“Küçükçekmece’de Viking köyü inşa edilmeli”
Küçükçekmece’de gizli bir tarih yatıyor diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Bana sorarsanız Küçükçekmece’de turistlerin gezebilmesi için Viking köyü inşa edilmeli. Gölde yüzecek ejderha başlıklı bir Drakkar gemisi o dönemi yansıtan semboller ile de donatılmalı. Antik Roma Yolu’da buradan geçiyor. O nedenle turistlerin ilgisini çekebilecek bir alt yapı ile Bathonea Antik Kenti kalıntıları gezilerek bölgeden turizm adına bir tanıtım ve gelir elde etmek de mümkün.

Vikinglerin karakteristik özelliklerine dair net bir bulgu var mı?

Bu konuyu yerli ve yabancı tarihçi dostlarımla sık sık tartıştım. Vikinglerin öfke dolu, düşmanlarını korkutan, yağma ve tecavüzle ünlü bir toplum olduğu algısı doğru. Pek çok kimselere ürkütücü gelebilecek Vikingler karakter olarak unutmak nedir onu da bilmiyor.

Son ifade ettiklerinizi biraz açar mısınız?

912 yılında, İstanbul’a yağma için geldiklerinde Bizanslılardan aldıkları haraç karşılığında anlaşarak geri çekilirler. Kenti terk ederken tarihi yarımadayı koruyan kara suru üzerinde, “Bugün gidiyoruz ama her an dönebiliriz” mesajı verir gibi bir Viking kalkanı çakarak mesaj bıraktıkları da rivayet edilmektedir.

“Şehrin tarihine yönelik araştırmalar sürecek”
Vikinglerin denizcilik tarihine ışık tutmak ve bu kültürü tanıtmak için kaptan Lars Bill yönetiminde tura çıkan yelkenli gemi geçtiğimiz yıl İstanbul'a gelmişti.

Saga Farman isimli Viking gemisi yeniden inşa edildi. 8 ila 11. yüzyıllar arasında atalarının İstanbul’a yaptığı yolculuğu bir nevi canlandırdılar. Bu durum Vikingler ve Türklerin ortak bir tarihe sahip olduğunun da kanıtı. İstanbul’da ilk yerleşimden günümüze şehrin tarihine yönelik araştırmalar bir süre daha devam edecek.

İstanbul’un gizemli tarihini gün yüzüne çıkarabilmek adına başka ne tür çalışmalar yapılabilir?

Tarih kitaplarında 1. Dünya Savaşı sonrası İtilâf Devletleri'nin İstanbul'u işgal etmelerine dair bir çalışma yoktu. Bunun üzerine de çalışmalar yapılmalı...

Bu çalışma hangi bölgeyi kapsamalı?

İstanbul’da, özellikle Eyüp'te beş yıl süren bu acı işgalin izleri ve bilinmeyen hikayesi var. Somut örnekler olarak işgal kuvvetlerinden geriye kalan bazı binalar, işkencehaneler vardır. Ayakta kalan binalar arasında Özel Fransız Lape Hastanesi, Beyoğlu Göz Hastanesi ve Kadırga'da bulunan Fransız Hapishanesi’ni buna örnek verebiliriz.  İstanbul’da neredeyse kazma vurulan her yerden tarih fışkırdığını da göz ardı etmememiz gerekiyor.

 
 
 
 

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...