Yüzyıllara dayanan ahşap camiler
Önce Gordion Antik Kenti… Ardından Orta Çağ’da inşa edilmiş Anadolu’nun ahşap, hipostil camileri… 2023’te UNESCO’nun Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne eklediği son iki kültürel mirası ile başladığımız yazı serimize devam ediyoruz.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), bilindiği üzere 1972’de Paris’te düzenlenen Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Yönelik Sözleşme ile birlikte yeryüzündeki doğa güzelliklerini, kültürel ve tarihî eserleri koruma altına almaya başladı. Sözleşmenin listesinde yer alan mirasların korunması adına üyelerine çeşitli koşullar sağlayan UNESCO’nun sözleşmesine 1983 itibarıyla Türkiye de taraf oldu. Türkiye’den bugüne kadar 21 tarihî ve kültürel varlık eklenmiş bulunuyor. Bunlardan son iki tanesi, Eylül 2023’te toplanan komitenin kararıyla listeye dâhil edilen Gordion Antik Kenti ve Anadolu’nun ahşap, hipostil camileriydi.
Bu listenin son maddesi, Türkiye’nin ilk seri kültürel varlıklarını kapsaması sebebiyle oldukça dikkat çekici. UNESCO’ya “Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Direkli ve Kirişli Camileri” adıyla sunulan yapılar; Konya Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Eskişehir Sivrihisar Ulu Cami, Kastamonu Kasaba Köy Mahmut Bey Camii, Ankara Ahî Şerefeddin (Arslanhane) Camii ile Afyonkarahisar Ulu Cami’yi kapsıyor. Söz konusu camilerin ortak özellikleri, isimden de anlaşılacağı üzere ahşap malzemeli ve hipostil planlı olarak Orta Çağ’da inşa edilmeleridir. Hepsinde ayrı güzellikte eşsiz ahşap işçilikleri göz dolduruyor. Minberleri, sütun başlıkları, kapıları ve tavan kirişlerindeki oymaların ihtişamı, yüzyılları geride bırakıp günümüzde dahi ziyaretçilerini hayrete düşürüyor. Marangozluk zanaatının sanatla olan uyumlu birlikteliği; kündekârî tekniğiyle, kalem içi bezemeleriyle minberlere işlenen ustaların imzasını ortaya çıkarıyor.
Eşrefoğlu Camii
Konya’nın Beyşehir ilçesi, İçerişehir Mahallesi’nde yer alan Eşrefoğlu Camii; yüzyıllar öncesinin kültürel mirasını, kenarında bulunduğu gölün güzelliğiyle gözler önüne seriyor. Taç kapısında ve harime açılan kapısındaki kemer alınlığında mozaikle yazılmış kitabelere göre 1296-1299 yılları arasında Eşrefoğlu Beyliği’nin kurucusu Süleyman Bey tarafından yaptırılır bu cami. Kökeni Orta Asya’ya dayanan ve Anadolu’da kendine özgü bir gelişim gösteren ahşap direkli, düz tavanlı mimari geleneğinin günümüze ulaşan en büyük örneklerinden biri olduğu söylenir. Öyle ki içinde 4000 kişi ibadetlerini yapabilmek için saf tutabilir. Dikdörtgen bir planla inşa edilmiş olsa da kuzeydoğu cephesini 45 derecelik açıyla kesen bir duvarın bulunması sebebiyle beşgen bir görünüme sahip olan caminin ön cephesi kesme taşla, diğer cepheleri moloz taşlarla örülü... Dokuz metreye yakın yükseklikteki tavan, 725 yıldır 48 ahşap direkle taşınırken ihtişamlı görüntüsü Beyşehir Gölü’ne yansır. Ahşap işçiliğinin muhteşem örneklerini görebildiğimiz bu sütunlara, kirişlere ve mukarnas başlıklara işlenmiş rengarenk kalem işi süslemeleri; Selçuklu mimari ve sanatının zarif örneklerini sunar ziyaretçilerine. Kapıları, pencere kanatları ve minber; ahşap oymacılığında kullanılan kündekârî tekniğiyle bezenmiş beşgen, sekizgen, yıldız ve geometrik desenlerle kaplıdır. Sadece bununla da sınırlı olmayıp parmaklık ve korkuluklar da işçilikleriyle göz doldurur. Bu nedenle sanatla zanaatın ahşapta birleştiği Anadolu’nun nadir eserlerinden biridir. Tarihin, sanatın izleri gösterir kendini.
Ahşabın çürümesini engellemek için çatının ortasındaki hizada bir havuz (kuyu) ile inşa edilmesi sebebiyle nem dengesi yüzyıllardır korunabilmiş bu yapıda. Özellikle yağan karın biriktiği havuz alanında soba ile nem yok edilebilmiş. Fakat zamanla cami soba ile ısıtılmadığından havuz cam ile kapatılmış, dolayısıyla işlevini kaybetmiş. Yine de zamana direnirken çeşitli yıpranmalara uğrayan caminin, restorasyon çalışmalarıyla tahribatı giderilmeye gayret edilmiş. 1956-1962 arasında geniş çaplı bir onarımdan geçmiş, 2003’te çürüyen kısımlar yerinde çözüme ulaştırılırken özgünlüğün korunmasına dikkat edilmiş. Fiziki koruma elbette bundan ibaret olmamalı. Maalesef, 1996’da caminin kapı süsleme panoları çalınmış. Söz konusu panoların David’s Samling Müzesi’nde olduğu Kopenhag Büyükelçiliğimizce tespit edilmiş ve 1999’da panolar geri alınmış. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde emniyette olan bu eşsiz sanat eserlerinin UNESCO tarafından korunmaya alınması benzeri sorunları ne kadar çözer, tabii bu şüpheli. 2012’de geçici listede olan camii, şimdi kalıcı listede yer alıyor.
Sivrihisar Ulu Cami
Eskişehir’in Sivrihisar ilçesi, Camii Kebir Mahallesi’nde bir ulu cami… Kağnı Pazarı Meydanı’nın hemen batısında tüm görkemiyle kuruludur. Selçuklu döneminin günümüze ulaşan ahşap direkli en büyük camilerinden bir diğeridir Sivrihisar Ulu Cami. Caminin en eski tarihe sahip kitabesinde yazılanlara göre Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubad döneminde 1231-1232 yılları arasında Emîr Celaleddin Ali Bey tarafından inşa edilir. Fakat çok geçmeden çeşitli düzenlemeler ve tadilatlarla III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in maliye nazırı olan Mikail bin Abdullah (Emineddin Mikail) tarafından 1274’te yenilenir. Bu hâliyle tüm ihtişamını ilerleyen zamanlardaki eklemelerle daha da katlar ve 793 yıldır ayakta kalır. Minaresi 1410’da eklenir. Mihrabı ise 1440’ta Fatih Sultan Mehmet döneminin kadılarından Hızır Bey tarafından yapılan onarım sırasında yerleştirilir.
Ulu Cami ismi, kuşatıcı planıyla gösterir kendini. 1485 metrekare, dikdörtgen bir alanda 2500 kişiyi aynı kıblede buluşturur. Dış cephesi kesme ve moloz taşlarla örülü bu büyük yapıyı ardıç ve sarı çam ağaçlarından oluşan 67 adet ahşap direk taşır. Bazı direkler, formu Bizans esintilerini taşıyan ahşap ve mermer başlıklara oturtulur. Başlıkta kullanılan rozet, palmet ve geometrik desenler; caminin uhrevi doğasının ahşap üzerindeki sanatçılıkla nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Ağaç başlıkların yanında Pessinus’tan getirildiği düşünülen mermer başlıklar ise oldukça dikkat çekicidir. Bu ahşap direkler; Orta Asya çadır mimarisini andıran iç alanı, kirişlere ayırır. Hepsi eşsiz güzellikte oyma işlemelerle ve kabartmalarla süslüdür; yeşil ve siyah kalem işi ile renklenir cami. Benzersiz oymalara sahip minber ve kapılar, caminin estetik üslubunu tamamlar niteliktedir.
Ahşabın çürümesi için rutubeti önlemeye yönelik tavan ile ahşap zemin arasında bir buçuk metreye yakın boşluk bırakılmış, yüzyıllar boyunca havalandırma bu şekilde gerçekleştirilmiş. Ayrıca açılan boşluk, bir fener ile aydınlatma alanına dönüştürülmüş. Camiyi sineklerden ve güvelerden korumak içinse çatının inşasında deve yumurtaları kullanılmış. Yaşanabilecek sorunlara yönelik önlemler gerek inşa sürecinde gerekse ilerleyen dönemlerde çeşitli onarımlarla alınsa dahi zamana direnmek, yara almamak elbette elde değil. 2013’te kapsamlı bir restorasyon çalışmasına başlanmış bunun için. Yaklaşık iki sene süren restorasyonun ardından 2016’ta Sivrihisar Belediyesi, Ulu Cami için UNESCO’ya başvuruda bulunmuş, böylelikle Dünya Mirası Geçici Listesi’ne eklenmiş. Bugün ise kalıcı listede serinin en önemli eserlerinden biri.
Mahmut Bey Camii
Kastamonu şehir merkezine 18 kilometre mesafede, Kasaba Köyü’nde bulunan Mahmut Bey Camii, Candaroğulları Hükümdarı Emîr Mahmut Bey tarafından 1366’ta yaptırılmış. 200 metrekarelik bir alana sahip olan cami, Anadolu’nun çivi kullanılmadan bindirme tekniği ile inşa edilmiş ahşap direkli yapılarından biridir. Caminin kesme taşlarla örülü dış cephesi, görünüş itibarıyla daha mütevazı bir görüntü sunsa da iç yapısı olağanüstü güzellikteki ahşap işçiliklerle göz ziyafeti yaşatıyor. Zira taşıyıcı direkler, kirişler, tavan, minber, kürsü ve kapılar ustaca ahşap üzerine nakşedilmiş motiflerle doludur. Çam ağacından yapılma onikigen ve dairesel kesitli direkler, harimi enine ve boyuna üç ana bölüme, daha doğrusu mahfile ayırır. Kırmızı, mavi, siyah, yeşil renklerde kalem işi bezemeler kendini belli ediyor bu direklerde özellikle. Ok ucu, bitki desenleri, geometrik desenler rengarenk bir zevk bırakır yıllara dayanarak. Mahfiller, kirişler, tavan ve aradan süzülen sarkıtlar aynı güzellikleri sunarken ahşap oymacılığının uyumlu dizaynı etkileyicidir. Üçe bölünen mahfiller ve sahın ile birlikte dört ayrı ibadet alanı açılır camide. İbn-i Batuta Seyahatnamesi’ndeki ifadelere göre bu üç katlı camide sahında sultan (bey), kadılar, âlimler, yüksek rütbeli askerler namaz kılarken üzerindeki mahfilde sultanın kardeşi, hademeleri ve şehir halkından nüfuzlu kişilerin; onun üzerinde yer alan mahfilde ise veliaht ve köleleri, hizmetkârlarının; geri kalan mahfilde de halkın namaz kıldığı söylenir.
Caminin gözleri mest eden bir diğer unsuru ise ahşap kapılarıdır. Kapılarda oval ve geometrik motifler ağırlıkta olup kanat bordürlerinde ise nebati, rumî, palmet, kırık dal desenleri ve kabartmaları dikkat çekiyor. Tabii bu kapıların en göz dolduranı, giriş kapısıdır. Marangozluk şaheseri ahşap kapı, motiflerle ve girift yazılarla doludur. İşlemelerin biçiminden tahmin edildiğine göre bu kapıyı yapan ustanın 14. yüzyılda yaşamış Nakkaş Mahmut oğlu Abdullah olduğu düşünülür. Kapının güzelliği tartışılmazdır fakat diğer camilerde de yaşanıldığı üzere çalınır. 1977’de çalınan kapı, kısa bir süre sonra bulunmasının ardından şimdi Kastamonu’nun Liva Paşa Konağı Etnografya Müzesi’nde korunuyor. Yerine ise şu an benzer bir işçilikle yerli bir usta tarafından yapılan replikası bulunuyor.
Camideki diğer ahşap unsurlar çalınmasa dahi çürüme gibi çeşitli sorunlarla bozulmuş durumda. Yine de kök boyalarla süslenen kalem işi işlemeleri orijinalliğini koruyor. 1945 depreminde özgün minare yıkılıyor, yerine yapılan minare ise 2006’da gerçekleştirilen kapsamlı restorasyon çalışmaları sırasında yıkılıp yeniden inşa ediliyor. 2007-2008 yıllarında da restorasyon devam edip diğer unsurları iyileştiriliyor. 2014’te UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dâhil edilirken Eylül 2023 itibarıyla kalıcı listede yerini alıyor.
Ahî Şerefeddin (Arslanhane) Camii
Ankara’nın Altındağ ilçesinde yer alan Ahî Şerafeddin Camii, eski esnaf teşkilatı eşraflarından Ahî Hüsameddin ve kardeşi Ahî Hasaneddin tarafından (minberindeki kitabeye göre) 1289-1290 yıllarında hayrat amaçlı yaptırılmıştır. Selçuklu Sultanı Mes‘ûd b. Keykâvus (II. Mes‘ûd) dönemine denk gelse de bu yapının tarihinin çok daha önceye dayandığı söylenir. Bu teori de cümle kapısının yanındaki kitabede Emîr Seyfeddin Çaşnigir’in bâni olarak yazılmış olması dolayısıyla caminin 13. yüzyılın başlarında inşa edildiği kabulüne dayanır. Zira Şerafeddin ile Seyfeddin isimlerinin karışması fazlasıyla olasıdır. Ahî kardeşlerin de bu caminin onarımını yaptığı düşünülmektedir bazı araştırmacılar tarafından.
Tarihine yönelik fikir birliği olmasa da mimarisinin benzersiz güzelliği noktasında aynı hisleri paylaşmamak mümkün değil. Dikdörtgen planda olan caminin dış cephesi, diğer camilerde de olduğu gibi kesme ve moloz taşlarla örülü. İç alanı ceviz ağacından yapılmış kirişlerden ve direklerden oluşuyor. Yine cevizden inşa edilen tavanı 24 ahşap direk yükleniyor. Görkemli işlemelerle donatılan direkler, Roma ve Bizans dönemi yapılardan devşirilmiş mermer başlıklara oturtulmuş. Tavan, direklerin üzerinden mihraba paralel olarak uzanan hatıllar ve bunlara dik şekilde art arda yerleştirilen ahşap konsol kirişlerle simetrik bir düzen oluşturmuş. Türbe kapısının önünde gömülü olan antik aslan heykeli sebebiyle halk arasında Arslanhane Camii olarak da bilinen bu sanatlı yapı, bütünleyici güzellikte minberi ile de dikkat çekiyor. Çokgen, yıldız, baklava desenleri ile birlikte rumî kabartmalar göz dolduruyor. Tüm bu güzellikleri ise asimetrik olarak konumlandırılmış pencereler ışıklandırırken mermer taç kapıdaki işlemeler ve desenler, Selçuklu sanatının etkileyici inceliğini sunuyor.
Günümüze kadar çeşitli onarımlar yapılsa da kapsamlı restorasyon çalışmaları 2010-2013 yılları arasında yürütülmüş. Zamanın yıpratıcı izlerini görmek elbette mümkün. Yine de bugüne kadar estetik yapısından bir şey kaybetmemiş olması, üzerine titrememizi gerektiren bir mirasa işaret ediyor. Nitekim 2023 itibarıyla UNESCO’nun Dünya Mirası Kalıcı Listesi’nde bu tarihî yapının yerini aldığını görüyoruz. Bunun için UNESCO’dan öte yaptırımları belki de öncelik olarak bizim üstlenmemiz gerekiyor.
Afyonkarahisar Ulu Cami
Ulu Cami’lerden bir diğeri… Afyonkarahisar’ın merkezinde, Afyon Kalesi’nin eteklerinde bulunuyor. Tarihî kayıtlarda Cami-i Kebir ya da Hoca Bey Camii isimleriyle yer alsa da Selçuklu döneminin Ulu Cami’lerinden en önemlilerinden biri. 864 metrekarelik bir alana dikdörtgen bir planla inşa edilen bu ihtişamlı cami, 1272-1277 yıllarında Sahipata Nusretiddün Hasan tarafından yaptırılır. Dışı diğer Selçuklu camileri gibi kesme taşlarla, minaresi tuğlayla örülüdür. Kârgir kalın duvarlar, toprak damla (şimdi ise bakır kaplı bir çatıyla) birleştirilmiş yapıyı 40 ahşap sütun taşır. Hepsini yine ahşap başlıklar ve sarkıtlar süsler. Sütunun taşıdığı tavan ise ahşap kirişle örtülüdür. Çivi kullanılmaksızın oturtturulan diğer ahşap camiler gibi şaşırtıcı bir düzene ve sanatçılığa sahiptir. Bu kirişlerin aralarına kalem işi desenler işlidir. Desenlerin önemlice bir bölümünün 1946-1953 yılları arasında tahrip olduğu söylenir, bu sebeple horoz ve kuş figürleriyle donandığı bilinen ahşap tavan elemanlarını bugün görmemiz mümkün değil.
Kıble duvarında bulunan mihrap, mukarnas kavsaralıdır ve üzerinde Ayetel’l-kürsî yazılıdır. Mihrabın kanadında ve minberin çift kanatlı ahşap kapısında oymalı sekiz kollu yıldız kombinasyonları Selçuklu sanatının izlerini taşıyor. Konsol kıvrımları arasındaki ve kadınlar mahfilindeki nakışlar; rumî, palmet ve geometrik şekillerdeki bezemelerle doludur. Mavi, lacivert, kırmızı, yeşil ve kahverengi renkleriyle bu desenler mimariye büyük bir estetik zevk katıyor.
Afyonkarahisar Ulu Cami, diğer tarihî eserler gibi çeşitli tahribatlara uğramış; eşsiz işlemeleri bazı açılardan görünürlüğünü kaybetmiş. İlk büyük onarımlarını, inşasından çok zaman geçmeden 1341’te Muzafferüddinoğlu Emîr Abdullah tarafından gerçekleştirilmiş, ki bunu caminin kitabelerindeki eklemelerden anlayabiliyoruz. Bilindiği kadarıyla günümüze kadar da 1765, 1851, 1950, 1969, 1978, 1983-1984 yıllarında bakım ve onarım çalışmalarıyla ayakta tutulmaya çalışılmış. 2006’da çürümüş ahşap unsurların bakımı sağlanmış. Tüm bu çalışmaların ardından 2021 yılındaki girişimlerin bir sonucu olarak 2023’te artık UNESCO’nun Dünya Mirası Kalıcı Listesi’nde yer alıyor.
Korumaya alınan camilerden bize kalan
İnşası, planı, işlemeleri, kayıpları, düzenlemeleri ile birlikte beş ayrı camiye konuk olduk. Hepsinin ortak noktaları, Orta Çağ’da Anadolu’da inşa edilmiş ahşap direklere ve kirişlere sahip; görkemli bezemeleriyle sanatın, estetiğin ve zanaatın birleşmelerinden doğan yapılar olmaları. UNESCO’nun Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne eklediği ilk dizi hâlindeki bu eşsiz tarihî eserlere her şeyden öte bir muhafaza bilinciyle bakılmadığı müddetçe sanıyoruz ki ne çalınmaların ne tahribatların ne de aslına uygun olmayan düzenlemelerin önüne geçilebilir. Anadolu’nun daha pek çok güzelliğini görebilmemiz, tanıyabilmemiz, koruyabilmemiz ancak bu muhafaza bilinciyle gerçekleşebilecektir.
Kaynakça
Akşit, Ahmet. “Arslanhane Camı̇ı̇’nı̇n İnşa Tarı̇hı̇ne Daı̇r Notlar”. Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi 9 (2018): 172-180.
Aktaş, Rabia. “Kasaba Köyü ve UNESCO Sürecindeki Mahmutbey Camii’nin Kastamonu Turizmine Katkısı”. Journal of Humanities and Tourism Research 12/ 4 (2022): 867-881.
Çilek, Ümmügülsüm. “Beyşehı̇r Eşrefoğlu Camı̇ı̇ Taçkapısının Özgün Bezemelerı̇”. Lale Kültür, Sanat ve Medeniyet Dergisi (2021): 34-50.
Erdoğan, H. Abdullah- Ebru Erdoğan. “Arslanhane (Ahi Şerafeddin) Cami Mihrap Süslemelerinin Biçim Grameri Metodu ile Analizi”. Kent Akademisi Dergisi 15 (Dicle Üniversitesi 2. Uluslararası Mimarlık Sempozyumu, 2022):91-109.
Eyice, Semavi. “Ahî Şerafeddin Camii”. TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt 1 (531-532). Ankara: TDV, 1984.
Üstündağ, Hakan. Afyonkarahisar Ulu Cami’nin Kültürel Değerlerinin Turist Rehberliği Kapsamında Değerlendirilmesi. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm Rehberliği Anabilim Dalı Tezsiz Yüksek Lisans Tezi. Afyonkarahisar: 2018.
Perker, Z. Sevgen- Hasan Aydın. “Geleneksel Mı̇marı̇de Ahşap Kullanımının Kastamonu Kasaba Köyü Candaroğlu Mahmut Bey Camı̇ı̇ Özelı̇nde İncelenmesı̇”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 10/48 (2017): 285-291.
Yavaş, Doğan. “Eşrefoğlu Camii”. TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt 11 (479-480). Ankara: TDV, 1995.
Yaylacıoğlu, Özlem. Kastamonu Kasaba Köy Mahmud Bey Camii. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Ankara: 2010.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.