19 June 2025

Tarihi kadrajlayan mimar: Arif Hikmet Koyunoğlu

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, erken Cumhuriyet’in önemli mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nun izini süren “Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi” adlı sergiyi sanatseverlerle buluşturdu. Bir mimarın objektifinden Türkiye’yi keşfetmeye var mısınız?

Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, erken Cumhuriyet dönemi mimarisinin usta isimlerinden Arif Hikmet Koyunoğlu’nun çok yönlü yaşamını ve fotoğraf arşivini merkeze alan “Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893-1982” başlıklı sergiyi sanatseverlerle buluşturdu. Sergi, Koyunoğlu’nun 20. yüzyıl başından itibaren çektiği fotoğraflar aracılığıyla hem bireysel yaşam öyküsüne hem de Türkiye’nin dönüşen yüzüne dair derin bir bakış sunuyor.

1888 yılında İstanbul’da doğan Koyunoğlu, köklü bir Osmanlı ailesi ferdidir. Sanata olan ilgisi, babasının yakın arkadaşı olan Osman Hamdi Bey’in etkisiyle küçük yaşlarda başlamış; ressam Ali Rıza Bey’den aldığı özel derslerle pekişmiştir. 1908 yılında Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) girerek mimarlık eğitimine başlamış ve burada Giulio Mongeri ile Alexandre Vallaury gibi önemli isimlerden dersler almıştır. Eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra, I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde görev almış ve burada kayakçı birliği kurarak savaşa katılmıştır.

Savaş sonrası İstanbul’a döndüğünde, işgal altındaki şehirde mimarlık yapma olanağı bulamayınca fotoğrafçılıkla ilgilenmeye başlamış ve Cağaloğlu’nda bir fotoğrafhane açmıştır. 1922 yılında işgal güçlerinin baskıları nedeniyle Ankara’ya göç etmiş ve burada serbest mimar olarak çalışmaya başlamıştır.

Koyunoğlu, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’da önemli yapılar inşa etmiştir. Eserleri arasında Türk Ocağı Binası, Etnografya Müzesi, Maarif Vekâleti, Çocuk Esirgeme Kurumu Binası ve Bursa’daki Tayyare Sineması gibi yapılar bulunmaktadır. Bu yapılar, hem geleneksel Osmanlı ve Selçuklu mimarisinden izler taşır hem de modern Cumhuriyet’in simgeleri olarak öne çıkar. Koyunoğlu, mimarlık anlayışında simetri, sadelik ve işlevselliği ön planda tutmuş, geleneksel motifleri modern çizgilerle harmanlamıştır.

Arif Hikmet Koyunoğlu, yalnızca bir mimar değil, aynı zamanda bir fotoğrafçıdır. 10 yaşında aldığı ilk fotoğraf makinesiyle başlayan bu tutku, yaşamı boyunca devam etmiştir. İstanbul’un işgal yıllarında, savaşın ve toplumsal dönüşümün izlerini fotoğraflamış; Anadolu’nun farklı köylerinden, cephelerden ve mülteci kamplarından kareler yakalamıştır. Koyunoğlu’nun fotoğrafları, yalnızca bir yaşamın tanıklığı değil, aynı zamanda bir toplumun dönüşümüne dair sessiz ama güçlü anlatılar sunmaktadır. İstanbul’daki Yeraltı Fotoğrafhanesi’nde, dönemin insanlarını ve mekânlarını belgeleyerek, fotoğrafçılığını bir sanat dalı olarak da geliştirmiştir.

Bir yaşamın ve dönemin görsel tanıklığı

“Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi” sergisi, Arif Hikmet Koyunoğlu’nun yaşamının farklı dönemlerini ve mekânlarını fotoğrafları aracılığıyla izleyiciye sunmaktadır. Sergi, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki öğrencilik yıllarından Erzurum’daki askerlik dönemine; işgal altındaki İstanbul’dan Ankara’daki Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar geniş bir yelpazede fotoğrafları içermektedir. İstanbul, Bursa, Nevşehir, Kırşehir gibi şehirlerin manzaraları, mimari detaylar, sokak yaşamı ve portreler sergide yer almaktadır. Bu fotoğraflar hem bireysel bir anlatının hem de Türkiye’nin modernleşme sürecinin görsel tanıklığı olarak değerlendirilmektedir.

Arif Hikmet Koyunoğlu’nun objektifinden yansıyan her kare, yalnızca bir mekânın görüntüsünü değil, o dönemin ruhunu, atmosferini ve insan ilişkilerini de belgelemektedir. Mimari yapıları estetik bir bütünlükle kaydeden Koyunoğlu, aynı zamanda gündelik yaşamın içinden yakaladığı sahnelerle bireylerin hayata nasıl tutunduğunu, toplumun nasıl dönüşmekte olduğunu da izleyiciye sunar. Onun için fotoğraf sadece bir belge değil; bir gözlem, bir yorum ve aynı zamanda bir hafıza aracıdır.

Koyunoğlu nasıl bir kadraja sahipti?

Koyunoğlu’nun fotoğraflarında dikkat çeken bir diğer unsur, mekânla kurduğu ilişkide mimari bilgi birikimini estetik duyarlılıkla birleştirmesidir. Cephelerin simetrisi, kemerlerin oranı, taş işçiliğinin detayları ya da bir caminin gölgesinde yürüyen bir çocuğun silueti... Tüm bu detaylar, izleyiciye yalnızca görsel bir şölen sunmakla kalmaz; aynı zamanda mimar bakış açısının belgede nasıl can bulduğunu da gösterir. Koyunoğlu’nun kadrajı, yalnızca bakmaz, görür ve düşündürür.

17 Mayıs 2026’ya kadar gezilebilecek bu sergi, izleyiciyi yalnızca görsel bir arşive değil; aynı zamanda tarihî ve sosyolojik bir anlatıya da davet ediyor. Koyunoğlu’nun yaşam öyküsüyle iç içe geçen bu kareler, bireysel tanıklıkların ulusal belleği nasıl şekillendirdiğini hatırlatıyor. Osmanlı’nın son yıllarından Cumhuriyet’in ilk on yıllarına uzanan süreçteki kültürel kırılmalar, kentlerin dönüşümü ve mimarlık anlayışındaki değişim, bu fotoğraflarla gözler önüne seriliyor.

Bu bağlamda, “Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi” sadece bir retrospektif sergi değil; bir dönemin izlerini süren, toplumsal hafızayı belgeleyen ve izleyiciye geçmişle bugün arasında güçlü bir bağ kurma imkânı sunan bir anlatı… Koyunoğlu’nun fotoğrafları, geçmişin içinden bugüne seslenir ve bizlere şunu sorar: “Bir ülkenin hafızası nasıl şekillenir, kimler tarafından ve nasıl belgelenir?”

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...