Sporu sanata çevirenler
Sanat ve zanaat, birbirinden farklı ama birbiriyle de karıştırılan iki kelime… Zanaata getirdiğiniz yaratıcılık, sizi ancak sanatkâr yapabilir. Paralimpik sporcular, bu anlamda spora yepyeni boyut getiren sanatkârlar bir bakıma. Gelin, bu sanatın inceliklerine dalalım.
İsteyen, biraz da becerisi olan herkes zanaat yapabilir. Çalışır, sabreder ve sonunda muhakkak başarır. Ama her isteyen çalışsa dahi sanatkâr olamaz. Bu Allah vergisi bir yetenektir çünkü. Mesela son yıllarda bilgisayar yardımı ile şarkı söyleyen insanlar türedi ve bu insanlar kendini sanatçı olarak lanse etti. Ne yazık ki arz talep meselesi, halk sosyal medya yüzünden kaliteyi unuttuğu için bu kişileri kabul etti. Ama biz sanatkâr ve zanaatkâr arasındaki farkı göreceğiz; kimlerin zanaat, kimlerin sanat yaptığına bakacağız.
Her iki kelime de dilimize Arapçadan geçmiştir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde zanaat, “el ustalığı isteyen işler” olarak tanımlanır. Sanatın TDK sözlüğündeki karşılığı ise “Bir duygu, tasarı, güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık”tır. Sanat yapıtının benzeri yoktur, biriciktir; zanaat eserinin pek çok benzeri vardır. Zanaatkâr aynı ürünü birçok kez tekrarlar, sanatkâr ise her defasında özgün bir eser ortaya koymaya çalışır. Sanatçı yeteneğiyle doğar, zanaat sahibi bu becerisini sonradan kazanır.
Sporun sanatkârları…
Şimdi tüm bu yazdıklarımın sporla ne alakası olduğunu anlatmanın vakti geldi. Binlerce yıldır insanlar çeşitli spor müsabakalarında birbirleriyle yarışmışlar. Çok eskiye gitmeden konumuzla da ilgisi olduğu için önce olimpiyatlara bakalım:
İlk olimpiyatlar, Eski Yunan'da Tanrı Zeus adına yapılan şenliklerdi. M.Ö. 776 yılında Yunanistan'ın Olimpia bölgesinde, Isparta Kralı Likorgos'un da önerisiyle yapılan şenlikler; tarihteki ilk olimpiyat oyunlarını temsil eder. İlk olarak 32 metre genişliğinde, 192 metre uzunluğunda bir pistte sadece 1 gün süren koşulardan oluşan oyunlara sonraları değişik mesafelerde yarışlar, disk ve cirit atma, uzun atlama, boks, güreş, atlı araba yarışları gibi branşlar eklenerek şenliklerin süresi 5 güne çıkarılmış. Bu ve benzeri spor müsabakalarına başarılı, güçlü, çok çalışan sporcular bazen kendilerini kanıtlamak, bazen de ülkelerini, bölgelerini temsil etmek için gitmiştir.
Yıllarca olimpiyatlarda iyi olanın yaptığını tekrar eden, bazen daha fazla çalışan başarılı olmuş. Sporcular yapılan ve yapılmaya devam eden antrenmanlarla hazırlanmışlar, bu antrenmanlarda aynı hareketleri yaparak başarılı olmuşlar. Tıbbi ilerleme, teknolojinin gelişmesi ile antrenman teknikleri değişmiş ama ilgili branşlar için hazırlık ve yarışmalarda yapılanlar değişmemiş.
Tüm bu çalışmalar esnasında farklı denemelere gitmek isteyenler olduğunda bazen önüne “OLMAZ” duvarı örülmüş, bazen de olabileceğine inanan insanlarla spor tarihine altın harflerle ismini yazdıran Nadia Elena Comăneci gibi sanatçılar ortaya çıkmış.
Zanaat yapan sporcular varken, bazen futbolda bir sanatçı çıkmış, ismi Messi veya Pele olmuş. Bazen basketbolda bir sanatçı adını Kareem Abdul-Jabbar olarak tarihe not ettirmiş. Sporun içinde binlerce zanaatkâr sporcu var ama arada bazen sanatkârlar çıkıp “ben buradayım” diyor.
Sporu yeniden tasarlayanlar, yeni boyut kazandıranlar
2024 Paris Paralimpik Oyunları’nda da aslında sanat yapanlar sahneye çıkmıştı. Her bir engelli sporcu orada sanat ortaya koydu. Çünkü oradaki sporcu ok atarken, yüzerken, halter kaldırırken her sporcunun yaptığı veya yapması gereken gibi değil, kendinden bir şeyler katarak bu sporu yaptılar.
Sibel Çam halteri kaldırmadan önce ayaklarını bağlarken, halterin altına girdiğinde kısa bir süre önce fiziksel acılarını unutmak için o anı düşünüp o ağırlığı kaldırırken; kendi yorumunu, spor yapma biçimini oluşturuyordu.
Sevgili Kerem Arda; “Yüzme sporunun tanımında ‘el ve bacakla’ diye bir ifade geçer. Oysa el, bacak ve vücut denmesi gerekir” demişti. Bu söylemdeki gibi Umut Ünlü; havuza girdiğinde alışagelen tanımı yıkarak bacakları olmadan, ellerini farklı bir tarzda kullanıp kendi yorumladığı şekilde yüzüyordu.
Nil Mısır; boynundan aşağısı hareket etmezken geçirdiği ameliyatların beraberinde yıllarca çalışıyor, ok atmaya ve yay kullanmaya farklı bir boyut getiriyor; yorumladığı sporuyla altın madalyalar alıyordu. Nasıl ki bir çellist, yayı tutuş şekliyle bile çello virtüözlüğüne yeni bir şey katabiliyor ve diğer çellistlerden ayrılabiliyorsa Nil Mısır da kendi yayını kendince tutup sanatını zirveye taşıyordu.
Paralimpik sporcular, diğer olimpik sporcular gibi her zaman yapılanı değil; kendi yorumlarıyla performans gösterdikleri için zanaattan çıkıp sanata dönüşüyor yaptıkları…
Engelli bireyler, hayatın içinde her gün sanat eserlerini sergiliyorlar aslında. İnsan fiziksel açıdan ne şekilde olursa olsun sanatsal bir mucizedir. İnsan bedeni sanatın en üst kademesidir. Ve bu sanat eserinin evlerde hapsedilip gözlerden uzak kalması yanlıştır. Unutmayın ki sanat, herkesin anlayabileceği bir şey değildir. Ancak keskin bir akıl, doğruyu gören göz, akılla çarpan bir kalp sanatın ve sanatçının değerini anlayabilir. Değerini bilmeyenlerin söylediği sözler veya yorumlar, sanat eserinin değerini ne düşürür ne de arttırır. Dünyanın sanattan anlayan insanları için engelli bireyler dışarı çıkmalı ve sanatlarını icra etmeli.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.