Sanatın, hayatın ilhamı: Şeb-i yeldâ
21 Aralık, yılın en uzun gecesine sahip gün… Mısraları süsleyen, notalara işlenen, tabloları ışıldatan ilham kaynağı o gece, şeb-i yeldâ… Bu gecenin parçası olup sanatın gizlerine dalmaya ne dersiniz?
Gecenin koyu örtüsü şehrin üzerine yavaşça çökerken, yıldızlar birer birer gökyüzünde belirmeye başlar. İşte o an, yılın en uzun gecesi -şeb-i yeldâ- tüm ihtişamıyla karşımızdadır. Bu gece, sadece zamanın akışında bir nokta değil; âşıkların kalbinde açan bir çiçek, şairlerin mısralarında dans eden bir hayaldir.
Bosnalı Sabit'in o ölümsüz dizeleri kulaklarımızda çınlar:
“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat.”
Ah, evet! Bu uzun gecenin sırrını ne yıldız falcıları ne de saatçiler çözebilir. Onun gerçek mahiyetini ancak aşk ateşiyle yanan, hasret acısıyla kıvranan gönüller bilir. Çünkü sevgiliden uzakta geçen her an bir ömür gibidir, her saniye sonsuzluğa uzanır.
Edebiyat ve sanat, bu en uzun geceyi kucaklar, ona can verir, onu ölümsüzleştirir. Şairler, ressamlar, müzisyenler; bu geceyi tuvallerine, dizelerine, notalarına dökerler. Her biri, kendi gönül penceresinden bakar bu geceye ve onu yeniden yaratır. Düşünün ki, karanlığın en koyu olduğu bu gecede, bir ressam fırçasını eline alır. Yıldızların titrek ışığında, tuvaline en derin duygularını aktarır. Belki de Van Gogh’un “Yıldızlı Gece”si gibi bir başyapıt doğar o an. Gökyüzündeki her yıldız, yeryüzündeki bir aşığın gözlerinde parlar sanki.
Şairane, senfonik çağrı...
Bir şair, mum ışığında kâğıdına eğilir. Mürekkebi, yüreğinin en gizli köşelerinden süzülen duygulardır âdeta. Kaleminden dökülen her kelime, sevgiliye yazılmış bir aşk mektubudur. Hafız’ın, Fuzûlî’nin, Shakespeare’in dizeleri bu gecenin sessizliğinde yeniden hayat bulur. Uzaklarda bir müzisyen, en uzun gecenin melodisini besteler. Notalar, karanlıkta açan çiçekler gibi dans eder. Belki de Beethoven’ın “Ay Işığı Sonatı” gibi dinleyenlerin ruhunu okşayan, yürekleri titreten bir eser doğar o gece.
Bu en uzun gece, aynı zamanda bir yeniden doğuşun, bir uyanışın müjdecisidir. Karanlığın en yoğun olduğu anda, ışığın yeniden doğacağı umudu yeşerir gönüllerde. Tıpkı kış uykusuna yatan doğanın, baharın ilk ışıklarıyla yeniden canlanması gibi, aşıkların kalbi de umutla çarpar. Edebiyat ve sanatın büyülü dünyasında, bu gece sonsuz anlamlar kazanır. Kimi zaman bir bekleyişin, kimi zaman bir kavuşmanın simgesidir. Bazen hüznün en derin tonlarını taşır, bazen de en coşkulu sevinçleri barındırır içinde. Her sanatçı, kendi ruhunun renklerini katar bu geceye.
Orhan Veli’nin İstanbul gecelerini dinlediği gibi biz de bu en uzun gecenin sesini dinleriz. Şehrin uğultusu, rüzgârın fısıltısı, yağmurun şarkısı... Hepsi bu gecenin eşsiz senfonisinin birer parçasıdır. Ve bu senfoni, her dinleyenin kalbinde farklı bir melodiye dönüşür. Âşıklar için bu gece, sevgiliye kavuşma ümidinin en güçlü olduğu andır. Pencerelerden dışarı bakan gözler, karanlığı delen bir çift göz arar. Sokakta yankılanan her ayak sesi, beklenen sevgilinin gelişinin müjdecisi olabilir. Her kapı çalışı, kalpleri heyecanla titretir. Şairler için ise bu gece, kelimelerin en güzel dans ettiği zamandır. Mürekkepler akar, sayfalar dolar. Her mısra, karanlığı aydınlatan bir mum gibidir. Fuzûlî’nin, Necati Bey’in, Bâkî’nin ruhu dolaşır bu gece şairlerin odasında.
Ressamlar için bu gecede, renkler en derin anlamlarını kazanırlar. Fırçalar, tuval üzerinde aşkın, hasretin, umudun resmini çizer. Belki de Rembrandt’ın “Gece Devriyesi” gibi karanlığın içinden fışkıran bir ışık huzmesi belirir tuvalde.
Ey vuslata talip olan, aç yüreğini…
Müzisyenler için bu gece, notaların en ahenkli biçimde bir araya geldiği zamandır. Belki de Chopin’in noktürnleri gibi geceyi kucaklayan, ruhu okşayan melodiler doğar piyanonun tuşlarından. Bu en uzun gece, edebiyat ve sanatın büyülü bahçesinde açan nadide bir çiçektir âdeta. Her sanatçı, bu çiçeği kendi ruhuyla sular, kendi nefesiyle büyütür. Ve bu çiçek, her gönülde farklı bir koku, farklı bir renk kazanır.
Ey vuslata talip olan! Sen de aç yüreğinin pencerelerini bu en uzun geceye. Bırak, sanatın ve edebiyatın büyülü dünyası sarsın ruhunu. Kim bilir, belki sen de bir şiir yazarsın, bir tablo çizersin, bir melodi bestelersin bu gece. Çünkü en uzun gece, içimizdeki sanatçıyı uyandıran sihirli bir dokunuştur esasında...
Ve unutma ki, bu en uzun gece bile sona erecek, yerini aydınlığa bırakacaktır. Tıpkı Bosnalı Sabit'in dediği gibi, bu gecenin gerçek anlamını sadece onu yaşayanlar, onu hissedenler bilir. Sen de bu gecenin bir parçası ol, onun büyüsüne kendini bırak. Çünkü sanat ve edebiyat, işte tam da bu büyülü anlarda doğar, bu derin duyguların içinden filizlenir.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.