Rap müzik, sadece “suçun dili” mi?
Sosyal medyanın etkisiyle suç unsuru şarkıların yayıldığı görülüyor. Son olarak rapçi Lvbel C5’in şarkılarında uyuşturucuya özendirmek suçundan tutuklanması ve Meksikalı sanatçı Luis R. Conriquez’in konserinde uyuşturucu kaçakçılarını yüceltmesi gündemde. Peki, bu müziklere nasıl bakmalı?
Son dönemde rap müzik yapan sanatçıların dünyada ve ülkemizde uyuşturucuyu özendirdiği ve suça teşvik ettiği iddiaları kamuoyunu meşgul ediyor. Peki, rap müzik dinleyenler suç işlemeye daha mı yatkın? Yoksa suça bulaşan insanlar mı rap müziği dinliyor? Ya da bu sorunun kendisi mi en baştan sorunlu?
Bu tür bir sorunsal, mantık ve istatistiksel nedensellik alanında “neden-sonuç ilişkisiyle korelasyonu karıştırmak” veya nedenselliğin yönünü ters çevirmek olarak adlandırılır.
Mantık açısından bu, daha özel olarak; iki değişken arasında bir ilişki (korelasyon) olduğunda, hangisinin sebep, hangisinin sonuç olduğunu bilmenin zor olduğu durumları ifade eder. Aslında bu sorudaki ikilem şudur:
- “Rap dinlemek suç işlemeye mi yol açıyor?”
- “Suç işleyenler mi rap müziği dinlemeyi tercih ediyor?”
Bu, yönü belirlenmemiş bir nedensellik iddiasıdır.
İşte tam da bu noktada tartışmayı anlaşılır kılmak için araştırma soruları ortaya koyup onları çözmeye çalışan “bilim” başlıktaki soru(n)un yanıtı/çözümü için kendini işe koşmaya başlıyor.
Aslında mesele ne müzikte ne de bireyde. Mesele, nasıl bakıyoruz ve neye dikkat ediyoruz... İşte bu yazı, Türkçe rap şarkı sözlerinin satır aralarına gizlenmiş bir konuya ışık tutuyor: Nezaket! Evet, yanlış okumadınız: Hani “aykırı”, “sert”, “öfke dolu” dediğimiz rap şarkılarında “nezaket” stratejileri var mı?
Rap şarkılarında nezaket stratejileri var mı?
Buradan hareketle “Rap şarkılarında ‘nezaket’ stratejileri var mı?” araştırma sorusunun peşine düşmeye birlikte karar verdik. Biz kim miyiz? Şahsım ve meslektaşım Burcu Büyükkal. Bizim çalışmamız bir müzik analizi değil sadece, bir bakıma bir toplumsal iletişim çözümlemesi. Bilimsel çalışmalardan beklendiği üzere bir dayanak noktası olmalıydı, o dayanak noktası ise Brown ve Levinson’ın ünlü “yüz kuramı.” Bu kurama göre her birey sosyal ilişkilerinde iki temel şeye dikkat eder: Olumlu yüz (beğenilme, kabul görme arzusu) ve olumsuz yüz (özgürlük, müdahale edilmeden yaşama hakkı).
Bu kuramın 51 Türk rap sanatçısının toplam 102 şarkısına uygulandığını hayal edin. Dinlenme sayıları milyonları bulan şarkılar, sözcük sözcük incelendi. Ve ortaya şöyle bir tablo çıktı:
- En sık rastlanan yüz tehditleri; emir ve istek cümleleri (74 kez),
- Ardından gelen; uygunsuz hitap sözleri (75 kez),
- Övünme, küçümseme, tehdit, hayranlık, eleştiri gibi pek çok başka strateji.
Yani, rap müzik aslında bir “nezaket alanı”nı ihlal etmiyor, aksine kendi içinde yeni bir nezaket dili kuruyor olabilir.
Sadece müzik mi, yoksa modern bir anlatı biçimi mi?
Rap müziği sadece bir müzik türü olarak görürsek, onun yarattığı duygusal ve toplumsal boşalım alanını gözden kaçırırız. Rap; kimi zaman bir öfkenin patlaması, kimi zaman bir aşk itirafı ya da politik bir eleştiri. Örneğin Şanışer, “Abi yapma, atma şu izmaritini denize” derken hem uyarıyor hem sitem ediyor. Bu, yüz tehdit eden bir davranış mı? Yoksa toplumsal sorumluluk taşıyan bir çağrı mı? Aynı şekilde Sagopa Kajmer’in şu sözleri, “Yaklaşanı uçururum, uçurtma misali...” tehdit gibi görünse de arka planda bir hayal kırıklığının ya da kendini koruma dürtüsünün izlerini taşıyor.
Bu araştırmadaki bulgular, bu şarkıların birçoğunun kendine özgü bir yüz oyununa sahip olduğunu gösteriyor. Yani dinleyicinin “yüzüne” yönelik bir tehdit varsa bile, bu bilinçli bir tavır. Rapçinin kendi kimliğini, duygularını, dünyaya bakışını bu şekilde dışa vurması.
Nezaket değişir mi?
Belki de sorulması gereken soru şu: Nezaket, hangi toplumsal bağlamda nasıl şekillenir? Çünkü bu çalışma bize şunu da gösteriyor: Nezaket kalıpları evrensel değil. Hatta bazı durumlarda, iltifatın kendisi bile bir yüz tehdidine dönüşebiliyor.
Bu noktada geleneksel dille kurulan nezaket anlayışlarının, sokak kültürüyle harmanlanan rap müziğinde başka biçimlere büründüğünü görmek gerek. “Yavrukurt” gibi alaycı seslenmeler, “manita” gibi argo sözcükler ya da “Bebeğim, bana inat yine dene” gibi romantik çağrılar hepsi farklı yüz stratejileriyle şekillenmiş.
Evet, rap şarkıları incelendiğinde klasik anlamda bir zarafet, bir görgü yok belki. Ama onun yerine samimiyet, dürüstlük, çıplaklık ve duygusal yoğunluk var. Ve bu da kendi içinde bir nezaket biçimi olabilir.
Rap şarkıları ile ilgili yapılmış bilimsel bir çalışma bize bunu gösteriyor. Rap müzik, sadece “suçun dili” değil; aynı zamanda duyguların, sitemlerin, hayranlıkların, kabullerin, hatta utançların da dili.
Belki de tüm mesele şu: Bazı duygular bağırarak anlatılır. Hatta bağırırken arada küfürler de savrulabilir. Ve rap, bu bağırışın ifade biçimlerinden biridir.
Rap şarkısı ölümsüz olabilir mi?
Geçmişe baktığımızda görüyoruz ki arabesk, bir dönem “kaba”, “aşağı kültür”, “estetikten uzak” denilerek yerildi. Orhan Gencebay, Müslüm Gürses gibi isimler “kötü örnek” sayıldı. Ama bugün bu isimlerin şarkıları sadece nostalji değil, aynı zamanda toplumsal hafıza sayılıyor. Doksanlı yıllarda Ferdi Tayfur’un konserleri seyirci rekorları kırdığında bu durumun geçici olduğu ortaya atıldı ama vefatında neredeyse tüm ülke yasa boğuldu.
Rap de kanımca benzer bir evreden geçiyor. Suçla, argo ile ve isyanla ilişkilendiriliyor. Oysa her dönemin müziği kendi döneminin çatlak sesidir. Belki de toplumun içinde sıkarak bastırdığı uygun ortamı bulduğunda bağırdığı ve belki duyguların yankısıdır.
Ölümsüzlük, zamanla değil; bağ kurabilmekle ilgilidir. Toplumun belleğinde iz bırakan şarkılar, çoğu zaman teknik olarak “kusurlu” olabilir ama ruh taşır. Eğer bir rap şarkısı bir gencin yalnızlığına ışık tuttuysa ya da bir mahallenin hikâyesini sahiplendiyse o şarkı çoktan ölümsüzlük yoluna girmiştir.
Üç ay önce şarkısını radyoda duyup beğendiğim, adını da birkaç gün sonra arkadaşımdan öğrendiğim ve bu yazıyı kaleme almadan birkaç saat önce arabada eve gelirken iki kere dinlediğim Semicenk’in “Onlar Anlamaz Hâlden” şarkısı da burada başka bir dilemma olarak şöylece dursun.
Biz mi yaşlandığımız için gençleri anlamıyoruz? Yoksa bizim kuşak arabesk dinlerken yaşlılar mı bizi anlamıyordu? Yoksa biz mi büyüyüp dünyayı daha çok kirleterek suçu yoğunlaştırıp bu müziği gençlere bırakıyoruz? Tartışmalar her alanda olduğu gibi müzikte de hep oldu ve hep olacak. Yazıyı soruyla başlatıp soruyla bitirerek, biraz da tarz katarak şöyle bitirelim.
Ama belki de sorulması gereken soru şu: Bugünün “suçlu” görülen sesi, yarının kültürel mirası olabilir mi?

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.