20 July 2024

Putlar hâlâ burada, peki ya İbrahim?

Kendini nasıl ve neye göre tanıyacak ve tanımlayacak modern insan? İşte o sorunun cevabı, sosyal medya ve geleneksel medya inanç sisteminin putlarını yıkmış, nev-i şahsına münhasır olabilmeyi becermiş insanlarda. Putlar hâlâ burada, peki ya İbrahim?

Uzun zamandır yazmayı, dile getirmeyi, projektörleri üstüne çevirmeyi tasarladığım ve hayal ettiğim bir konu vardı. Ufak bir sivilce ucu gibi görece minik duran ancak yaklaştıkça ve irdeledikçe içinde akmaya hazır cerahatleri barındırdığını gördüğüm bu konu, yazmaktan önce araştırmayı derinleştirmem ve ezcümle etrafını cami ağyarını mani analizlerini yapmam gerektiğini gösteriyordu. Sözü hiç dolandırmadan öze gelen birçok taslak yazdım, yazdım ve sonra sildim. Zira bu mevzu, modern insanın gündelik hayat rutinine sirayet edebilecek evsafta pandemik olması yanında kendini makam ve mevki anlamında sıradan insanlardan görmeyen akademik, burjuva veya entelektüel kesimler için de hatırı sayılır önemi haiz.

Sonra derinlemesine kurguladığım yazıdan vazgeçtim. Bu bir tez konusu olmalıydı ve bir gazete yazısı için fazla ağdalıydı. Şimdilik sadece tüketimi kolay, materyalist bir çerçeveye oturacak donelerle izah etmeye çalışacağım. Bazı cümlelerimin ucu açık kalırsa -ki kalacak- bilin ki o uçları bağlamak kârinin vazifesi olsun. Hazırsak beni çok heyecanlandıran toplum mühendisliği konusuna geçebiliriz hızlıca.

“Kelime değil, bukalemun”

Öteden beri “kültür”, “kültürlü” veya “kültürel” gibi kelimelerden hazzetmem ve kullanmam da. Aslına uygun şekilde kullanmaktan ve bazen de tariz, yani iğneleme sanatını kullanmak istersem de bunu yapmaktan çekinmem. Kısaca sebebini kelime anlamını etimolojisiyle ve sonra da terminolojisiyle vererek devam edeyim. Kültür kelimesi Latince “colere” fiilinden türeyen bir sözcük. Colere, yani ekip biçme. Tarikat ve mezhep anlamlarına gelen “kült” kelimesi de aynı kökten ve anlamdan türüyor. Bir de bunların yanına “koloni” kelimesini iliştireyim ki kültürün aslında ne idüğünü ve nasıl manalar taşıdığını bir de bu gözle görelim. Daha yaymadan çıkarım yapalım; kültür dediğimiz şey, hüdayinâbit, kendiliğinden, doğal, özden gelerek ortaya çıkma metodu değil. Bir şeyin kültür olabilmesi için onun ekilmesi, beslenmesi ve biçilmesi gerekir. Aynı kültür mantarı gibi sevimsiz ve değersiz. Kültür için Cemil Meriç şöyle diyor: “Kültür, Batı’nın düşünce sefaletini belgeleyen kelimelerden biri: kaypak, karanlık, samimiyetsiz. Tarımdan idmana, balıkçılıktan medeniyete kadar akla gelen ve gelmeyen düzinelerce mânâ. Kelime değil, bukalemun.”

“Batı, kültürün vatanıdır. Doğu, irfanın”

Bu kelimenin zıddında ise ecdadın kullandığı tarım ve hars kelimeleri göze çarpıyor. Ama bugün anladığımız kültürlü sözcüğü ise arif olarak karşımızda ve dimağımızda. Oysa irfan, toplumun öz geleneklerinden gelen, sonradan zerk edilmemiş, kendiliğinden, daha samimi ve olduğu gibi hâliyle bir tanım. Yine Meriç şöyle dile getirmiş, Kültürden İrfana eserinde: “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. İrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtulmaktır, önyargıların ve yalanların. Kültür, irfana göre katı, fakir ve tek boyutlu. İrfan, insanı insan yapan vasıfların bütünü. Batı, kültürün vatanıdır. Doğu, irfanın.”

Modern insan kendini nasıl tanımlıyor?

Bu faslın ucunu açık bırakalım, doğru soruyu soralım bu iktibas özelinde. Kendiliğinden demiştim ben, Cemil Meriç de kendini tanımak olarak dile getirmişti. Peki ya modern insan kendisini tanıyabiliyor mu? Hayır. “Kendini bilmek” yahut “nosce te ipsum” veya “kendini bilen Rabbini bilir” gibi felsefi bir zaviyeden sormuyorum zinhar. Oraya, o klişeye düşmüyorum bile isteye. Üstünde tepinmek istediğim ise bu devrin kişisinin kendini bilme eylemi. Nedir kendisi, hangi tarif unsurlarıyla bir kişi kendisini tasnif ve hatta tanzim edebiliyor? Düne kadar gayet rahat bir şekilde erkek ve kadın diye iki cinsten bahsedebilirken bugün geldiğimiz noktada, bu ayrımı yaparken niçin duralıyoruz? Örneğin cinsellik üzerinden yürütülen algı operasyonları, bizim erkek ve kadın diye iki cinsiyetten bahsedebilmemize bile mâni olmuşken hangi aklı hür vicdanı hür toplum fikirlerinde sebat edebilsin? Çok rahat bir şekilde şeytanlaştırabiliyoruz artık istediğimizi. Bunu nasıl yapabiliyoruz veya yapabildiler?

Sahi nedir bu idol?

İşte zurnanın zırt dediği delik burası fikrimce. Tevrat, İncil ve Kuran-ı Kerim’de ortak olarak putlar ve putçuluk zinhar men edilmiştir. Ayetleri merak edenler İncil’de Yeşeya ve Kuran-ı Kerim’de Sure-i Ankebut’a bir göz atsınlar. Yüce yaratıcının puta da put yapanlara da ve putperestliğe de tahammülü olmadığı çok açık. Hatta affetmiyor bu inançtaki insanları. Put tapınılan nesnelerin genel adı. Sanem de denir, bu vesileyle belirtmek isterim ki neden kızlarımıza bu ismi koyduğumuzu hiçbir zaman anlamayacağım. Put kelimesinin kökeni de Buddha ve heykeli. Ama dilimizde putlaştırmak dediğimizde bir kişiyi tapınılacak seviyeye taşımak anlamına gelir. Tapınmak dediğimizde sakın dizleri kırıp önünde eğilmeyi düşünmeyin sadece, putlar bizim nasıl yaşayacağımızın, nasıl düşüneceğimizin ve inanacağımızın normlarını belirleyen nirengi taşlarıdır. Onların doğru dediklerini doğru, eğri dediklerini eğri görmek putperestliğin şanındandır, ritüellerindendir hâliyle. Kul olarak da kendimizi şekillendirecek, tanımlayacak bir unsur olarak bu putları barem alırsak, Yüce Yaradan gazap etmesin de ne yapsın. Hayır, konu inançlar ve ilahiyat değil. Sadece kendini nasıl tanımlayabiliyor modern insan, bunu sorguluyoruz.

İkonalar, ikonlar ve idoller bu noktada devreye giriyor. Hızlıca ikonu anlayalım önce. İkon bir kişiye, ki bazen başkaca varlıklar da olabilir, soyut olarak yüklenen manalar. Fransızcadan dilimize geçerken hoyrat bir şekilde geçmiş. Simge ve temsil anlamını içeriyor. Televizyonlarda karşımıza çıkan, ev hanımlarından öğrencilere çiftçiden akademisyenlere varıncaya kadar her kulağa hitap etmiş kullanımları hepimizce malumdur: moda ikonu. İkonalar da farklı bir işlevde değiller.

Kutsal mekânlarda manevi karakterleri şematize edilmesi, şekillendirilmesi anlamlarındadır. Son olarak da yine herkesin gözüne sokulan “idol” kelimesine ve manalarına bir göz atalım. İdol de Fransızcada put ve tapınılacak şey manasına gelse de köken olarak Eski Yunancada “eîdos”, yani şekil ve görüntü anlamlarına geliyor. Benim falanca meslekteki idolüm filancadır, diye cümle kurduğumuzda aslında o kişinin güdümünde olduğumuzu, aynı yolu yürümeye çalıştığımızı, gerektiğinde o ne derse de yapabilir hâlde olduğumuzu beyan ederiz. Örnek verelim; efsane odur ki Balaban Hasan adındaki bir yiğit yeniçeri, yaralı hâlde Moena (kendi ifadeleriyle La Turchia) isimli küçük bir İtalyan kasabasına düşer. Orada öyle güzel davranışlarda bulunur ki Türklük hakkında köylülerin nazarında bir görüntü, bir resim, bir emsal belirir. Aradan geçen yüzyıllara rağmen o köyde Balaban’ın resim ve örüntü etrafında herkes birlik olmuş, kıyafetlerinden ev süslemelerine kadar her şeyiyle o yeniçerinin ikonlaştığı anlamda yaşıyorlar. Yoksa niçin şalvar giysinler, fes takıp bıyık bıraksınlar?

Büyük marjda kurulan oyunlar

Kimi kesimler tarafından yaratılan ve ileri sürülen bu ikon ve/veya idol kişiler, insanların düşünmesine engel olurlar. Bu konuda çok netim. Sen düşünemezsin, sen beğenemezsin, sen hayır diyemezsin vb. mesajları aslında eylemsellikle veriyorlar. Osmanlı’da misal, saray daha çok klasik Türk musikisi dinlerken Anadolu kendi müziğini çalıp söylüyordu. Bu bir çatışma değil, zenginlik doğuruyordu. Ama neden sonra Cumhuriyet tarihimizde Türk müziği yasaklandı. Şu imaj verildi (imaj da aynı idol gibi, ikon gibi görüntü resim ve temsil demektir): Modern ülkemizin vatandaşları bunu dinlememeli. Çok kültürlü (!) bir hareket. Daha fazla tartışma açtırmayacak bir örnekle ikonu anlayalım. 1980’lerde insanlar pantolonların altına beyaz çorap giyerlerdi, hem de kolalanmış, bembeyaz. Bu dönemin ikonları tarafından sevdirilmişti ve ne olduysa milenyumda ikonoklastlar, yani çağımızın İbrahimleri tarafından yıkıldı ve tu kaka ilan edildi. Yiğitsen beyaz çorap giy de göreyim, dönemi yaşadık. Yani artık bir halkın nasıl giyinmesini istiyorsalar o halkın içinden hizmet edecek (ama halka değil, kolonici zihniyete) birilerini giydirir, halkın da ona benzemesini sağlarlar. Profesörlerin papyon takma zorunluluğu yoktur ama bir medya ikonu profesör sayesinde şekillenir, görüntülenir, imajine edilir, idolleştirililir. Medya güçleri bu noktada görünürlüğün başkahramanıdır. Ama geleneksel medya, dijital medyanın gücü altında bir hiçe dönüştüğünden artık daha büyük marjda oyunlar kurulabiliyor.

Yeni nesil putları kim kıracak?

Instagram’da milyonlarca takipçisine kendi beğendiklerini dikte ettiren ikonlar, yeni dünya düzeninin birer putudur. Gençlerimiz 1990’larda sokaklarda nasıl Tarkan gibi dolaşırlarken şimdilerde Justin Bieber çakması milyonlarla yaşıyoruz. Selena Gomez’e benzemek, onun gibi olmaya çalışmak psikologların alanı, ancak örf nedir bilmeden, haram helal veya ayıp günah umursamadan, doğru yanlış anane gözetmeden, salt anlamda Selena Gomez’i ve benzerlerini emsal alan gençliğin yeni nesil putlarını kim kıracak? Hani şu soruyla çıkmıştık ya yola, kendini nasıl ve neye göre tanıyacak ve tanımlayacak modern insan? İşte o sorunun cevabı sosyal medya ve geleneksel medya inanç sisteminin putlarını yıkmış, nev-i şahsına münhasır olabilmeyi becermiş insanlarda. TikTok videolarındaki filtrelere benzemek için bıçak altına yatmayı göze almış bir kişiliğin kendisini, olduğu gibiliğini, nüvesini, gerçeklik sorgulamasını ne kadar sağlıklı bulabiliriz?

Putperestlik, gerçekten sadece kilden çamurdan tunçtan yapılan bir heykel, büst veya şekil önünde kıyam, rükû veya secde ile mi olur? İğfal edilmiş ve zehirlenmekte olan idraklarimiz, harici güçler tarafından yaratılan ve oluşturulan doğrular ve yanlışlar arasında heba olmuyor mu? Hani sürekli yeni güdüler ekiyorlar, yeni doğrular ve yeni yanlışlar. Biz de kafasını önündeki yemden kaldırmayan bir tavuk gibi bize biçilen rol doğrultusunda sorgulamadan yaşamıyor muyuz sahiden? Kültürmüş… Bizim gibi kolları binlerce yıllık medeniyetleri haiz bir uygarlığa kültür ekiyorlar medya/instagram putlarıyla. Hani Hak gelmişti ve batıl zail olmuştu? Bizim batıla duyduğumuz iştiha geçer mi hiç bilmiyorum.

Bildiğim bir şey varsa kafasını yeminden kaldırıp, baş kaldırıp, evet baş kaldırıp, bize biçilen donlara hayır diyebilecek, iyiyi güzeli onların dedikleri gibi algılamadan, kendine ait binlerce yılda harmanlanan bir medeniyet düsturuyla silkelenecek yeni hür fikirler gerek. Putlar hâlâ burada, peki ya İbrahim?

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...