13 March 2025

Peçorin ve Onegin: Melankoli ve yalnızlık

19. yüzyıl Rus edebiyatının önemli isimleri olan Aleksandr Puşkin ve Mihail Lermontov’un romanları; Çarlık Rusya’nın siyasi ve sosyolojik bunalımlarını edebî bir ustalıkla yansıtır. Bu ruhsal çıkmazı “Yevgeni Onegin” ve “Zamanımızın Kahramanı” adlı eserlerin kahramanları eşliğinde takip ediyoruz.

Rus edebiyatının en önemli eserlerinden olan “Yevgeni Onegin” (1833) ve “Zamanımızın Bir Kahramanı” (1840), yalnız bireyin içsel bunalımını anlatmakla kalmaz, aynı zamanda dönemin siyasi ve sosyolojik dönüşümlerini de yansıtır. Aleksandr Puşkin ve Mihail Lermontov; 19. yüzyılın başlarında Rus aristokrasisinin, bürokrasinin ve aydınlarının içine düştüğü toplumsal çıkmazları ustalıkla ele alır. Bu bağlamda Yevgeni Onegin ve Peçorin karakterleri; yalnızca bireysel olarak değil, yaşadıkları çağın siyasal ve sosyal atmosferinin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. Rus edebiyatında Puşkin’in ardılı olarak isimlendirilen Lermontov; kitabına eklediği önsözde olay ve karakterlerin kişisel içsel kavgaları değil, bütün çağın yansıması olduğunu dile getirmiştir.

Lermontov, yaşadığı dönemde toplumu şekillendiren Dekabrist ayaklanmasının rüzgârının etkisine kapılmış, aydınlanma yanlısı, ilerici aydınların tersine kararsız, buğulu bir dünya görüşüne sahipti. Edebiyatçı kişiliğinin baskın çıkması ve maceraya hazır karakteri en önemlisi Avrupa romantik akımına ilgisi ile belki bir nebze onun kafa karışıklığını açıklayabiliriz. Bireyin içsel çatışmalarını, toplumla olan uyumsuzluğunu ve romantik bir kahramanın yalnızlığını anlatmaya yönelmiştir. Bu bağlamda Lermontov’un eserlerini sadece 19. yüzyıl Rus toplumunun bir yansıması değil, aynı zamanda bireyin trajedisinin bir ifadesi olarak da okuyabiliriz.

Puşkin de gençliğinde Dekabrist hareketine sempati duymuş, zamanla doğrudan bir siyasi angajmana girmek yerine sanatıyla toplumsal gerçekleri yansıtmayı seçmiştir. Batı’dan gelen liberal fikirlerle geleneksel Rus değerleri arasında bir denge kurmaya çalışmıştır. Puşkin’in dünya görüşü, Rus toplumunun geleceğine dair temkinli bir iyimserlik taşırken; Lermontov’un bakışı çok daha karamsar ve bireysel bir yalnızlık üzerine kuruludur. Bu fark, iki yazarın karakterleri arasındaki düşünsel derinlik farklılıklarını da belirgin hâle getirir.

Onegin ve Peçorin: Dekabrist ruhun çöküşü

Yevgeni Onegin; Batı tarzı eğitim almış, kültürlü ama toplumsal sorumluluklardan kaçınan bir karakterdir. Napolyon sonrası Avrupa'da özgürlükçü düşünceler yaygınlaşırken; Rusya’da aristokrasi hâlâ kölelik sistemine dayalı bir düzen içinde yaşıyordu. Onegin, bu düzenin içinde sıkışmış bir karakterdir. Reformcu olabilecek potansiyeli vardır ama harekete geçmek yerine kendi içine kapanır. Puşkin, Onegin’in bu boşluğunu şu sözlerle anlatır:

“Ne çalışkan bir çiftçi ne de devlet adamı;

Hayat ona oyun gibi görünüyordu” (Yevgeni Onegin, II. Bölüm).

Puşkin’in kendisi de gençliğinde Dekabrist hareketine yakın durmuş ancak doğrudan katılmamıştır. Yevgeni Onegin romanı, bu hareketin başarısızlığının getirdiği umutsuzluk duygusunun edebî bir yansıması olarak okunabilir. Yevgeni Onegin’de, bireysel özgürlük arayışı işlense de bu arayışın kaçınılmaz olarak hayal kırıklığıyla sonuçlandığını görürüz. Onegin karakteri, değişim isteyen ama bunu gerçekleştirme gücünü kendinde bulamayan Rus aydınının bir prototipi gibidir. Puşkin’in bu yaklaşımı, Lermontov’un Peçorin’inin nihilist ve umursamaz tavrından daha farklıdır; çünkü Onegin, hayata karşı kayıtsız bir ruh hâli içinde olsa bile Peçorin kadar yıkıcı ve manipülatif değildir.

Peçorin daha karanlık ve hesapçı bir figürdür. Lermontov’un romanı, 1840’larda Rusya’nın Kafkasya’daki emperyalist politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Peçorin, Çarlık Rusyası’nın Kafkasya’daki sömürgeci varlığının bir parçasıdır. Orduda görev almış bir subay olarak, Rusya’nın emperyal yayılmacılığını bireysel düzeyde temsil eder. Ancak Peçorin’in ruh hâli, devletin yayılmacı politikalarından memnun olan bir askerin ki gibi değil; tersine, içsel bir boşluğa sürüklenmiş bir insanın ruh hâlidir. Kendisi için savaşmaz, idealleri yoktur, sadece eğlenmek ve başkalarını manipüle etmek ister.

Peçorin’in yaşadığı toplum, otoriter bir rejim altında sıkışmış, değişime kapalı bir düzendir. O, bu düzenin tam ortasında durup her şeyi gözlemleyen ama hiçbir şeye tam anlamıyla katılmayan bir figürdür. Peçorin, Çarlık rejiminin ve aristokrasinin geleceğine dair umutsuzdur:

“Beni hiçbir şey şaşırtmaz;
 İnsanları, tutkularını ve karakterlerini bilirim,
 Ve artık onlara ilgi duymam” (Zamanımızın Bir Kahramanı, "Prenses Mary" bölümü).

Bu noktada, Peçorin’in nihilizmi; yalnızca kişisel bir hayal kırıklığından değil, aynı zamanda içinde yaşadığı toplumsal ve siyasal ortamın katılığından kaynaklanır.

Aristokrasinin çöküşü ve aydınların yabancılaşması

Onegin ve Peçorin’in karakterlerini anlamak için, 19. yüzyılın Rus aristokrasisinin iç çelişkilerini incelemek gerekir. Puşkin ve Lermontov’un yaşadığı dönemde Rusya’daki aristokrasi, Batı Avrupa kültürüne hayranlık duyarken, aynı zamanda kendi feodal düzenlerini sürdürmeye devam ediyordu.

Onegin, tipik bir aristokrat olarak hayatın kolaylıkları içinde büyümüştür. Ancak bu kolaylıklar onun için anlamsız hâle gelmiştir. Eğlence ve lüks içinde büyüyen Onegin, zamanla hiçbir şeyden zevk alamaz artık. Romanın başında şu ifadeler yer alır:

“Gençliğin neşesi geçti,
 Mutluluk artık bana boş geliyor” (Yevgeni Onegin, I. Bölüm).

Bu, aristokrasinin çöküşünün bir göstergesidir. Onegin’in yaşadığı içsel sıkıntı; sadece bireysel bir depresyon değil, aynı zamanda Rus aristokrasisinin genel bir ruh hâlinin edebî bir yansımasıdır.

Peçorini anlamak için Çar’ın Lermontovu sadece Petersburg sosyetesi üzerindeki etkisinden korktuğu için Kafkasya'ya sürgüne yolladığı yıllarını iyi okumak gerekir. Öyle ki Peçorin karakteri ile kendi sürgününü dillendirmiştir. Peçorin, Onegin’den farklı olarak topluma karşı daha aktif bir figürdür ancak bu aktivite bile temelde anlamsızdır. O, bir Çarlık subayı olarak Kafkasya’ya gönderilmiştir. Kafkasya, Rusya’nın sınır bölgelerinden biri olmasına rağmen, bir tür sürgün yeri gibi görülmektedir. Peçorin için bu bölge, uygarlık ile barbarlık arasındaki sınırda duran bir boşluktur. Romanın bir bölümünde, kendisini nasıl gördüğünü şu sözlerle ifade eder:

“Benim gibi adamlar, devletin hedefleri için işe yarar;
 Ama sonunda, gözden çıkarılan taşlar gibi kenara atılırlar.” (Zamanımızın Bir Kahramanı, "Bela" bölümü)

Bu sözler, Peçorin’in Çarlık yönetimi içinde hiçbir yere ait olamayan bir figür olduğunu gösterir. O, devletin bir temsilcisidir ancak devlete karşı da bir yabancılaşma içindedir.

Aleksandr Puşkin ve Mihail Lermontov’un romanları; sadece bireysel hikâyeler değil, aynı zamanda 19. yüzyıl Rus toplumunun siyasi ve sosyolojik bunalımının edebî yansımalarıdır. Onegin ve Peçorin, aristokrasinin çöküşü, reform umutlarının tükenişi ve Çarlık yönetiminin baskıcı yapısı altında şekillenen karakterlerdir.

Onegin, Rus aristokrasisinin içsel çöküşünü ve toplumdan kopukluğunu temsil ederken; Peçorin, Çarlık Rusyası’nın emperyalist politikalarının yarattığı bir nihilist figür olarak karşımıza çıkar. Her iki karakter de dönemin siyasi ve sosyal atmosferine tepki olarak yaratılmış ve bugün bile bireyin toplumla ilişkisini anlamada önemli birer edebî figür olarak değerlendirilmeye devam etmektedir.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...