
Oyunculuk ajansları tartışılıyor: Ünlü isimler tekelleşmeyi yorumladı
ID İletişim’in sahibi Ayşe Barım’ın oyunculuk sektöründe tekelleşme oluşturduğu iddiası gündemin üst sırasında. Bir ajans sahibi oyunculuk piyasasına yön verebilir mi? Rekabet Kurumu’nun oyunculuk ajanslarına inceleme başlatması ne anlama geliyor? Haksız rekabet ortadan kaldırılabilir mi?
Oyunculuk ajanslarının tarihçesi, genellikle tiyatro ve sinemanın gelişimiyle paralel ilerlemiştir. İlk ajanslar, 19. yüzyılın sonlarına doğru tiyatro dünyasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle Hollywood’un altın çağında (1930’lar-1950’ler) sinemanın büyümesiyle, oyunculuk ajanslarının önemi artmıştır.
1990’lı yıllardan itibaren ülkemizde yaygınlaşan, oyuncuların ve diğer sahne sanatları profesyonellerinin, iş bulmalarına yardımcı olan ve onları yapımcılarla, yönetmenlerle ya da prodüksiyon şirketleriyle bir araya getiren oyunculuk ajanslarının varlığı ve sektörde oluşturdukları tekelleşme bir süredir yükse sesle tartışılıyor.
Temel işlevi oyuncu temsili, iş bulma, eğitim, gelişim, sözleşme ve müzakere olan oyunculuk ajanslarından bazılarının sektöre ‘kendilerinden olmayan’ veya ‘şartlarını kabul etmeyen’ insanları dâhil etmedikleri öne sürülüyor.
ID İletişim’in sahibi Ayşe Barım’ın kendisine bağlı olmayan isimlerin sektörde ilerlemesini engellediği ve yalnızca kendi belirlediği kişilerin ünlü olmasını sağladığı iddiaları Türk kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Barım, “Gerçek dışı iftiralar söz konusu. Hukuksal bir sürece gireceğiz” diyerek kendisini savunsa da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Ayşe Barım hakkında yurt dışına kaçma şüphesi olması nedeniyle yurt dışı çıkış yasağı kararı çıkarttı.
Olay gündemdeki sıcaklığını korurken, Rekabet Kurulu da gelen ihbarların ardından dizi ve film sektörüyle bağlantılı menajerlik ajanslarına inceleme başlattı. Dizi ve sinema dünyasında büyük yankı uyandıran bu gelişme sonrası sektörün paydaşları yaşananlara dair görüşlerini ifade ettiler.
“Piyasadaki tekelleşme yüzünden drama okulu açmak zorunda kaldım”
Yönetmen, senarist ve yapımcı Semra Dündar, Rekabet Kurumu’nun listesinde yer alan oyunculuk ajanslarının 10 yılı aşkın süredir televizyon kanalları, yapımcılar ve senaristler üzerinde etki kurduğunu ve sektörde haksız rekabet oluşmasına neden olunduğunu söyledi. Dündar, “16 yaşından beri setlerdeyim. Yönetmenlik, senarist ve yapımcılığa 32 senemi verdim. Bu süre zarfında 9 tane sinema filmi yazıp yönettim ayrıca yapımcılığını da yaptım. Gelinen noktada iş bulamıyorum. Şaka gibi gelebilir ama piyasada yer edinebilmiş değilim. 2015 yılında beyaz perdede seyirciyle buluşan ‘Aşk Nerede’ filmim vizyonda sadece 5 gün kalabildi. Dağıtımcılar tarafından engellendim. Diğer ifadeyle büyük yapım şirketleri müdahale etti. Bu nedenle drama okulu açtım ve artık oyunculuk eğitimleri veriyorum. Çünkü namuslu kadın olursan kirli düzende yer edinemiyorsun” sözleriyle yaşadığı zorlukları anlattı.
‘Aslan Bakkal’ isimli bir film üzerine çalıştığını da aktaran Dündar, “Birinci sınıf diye tabir edilen oyunculara ulaşamıyorum. Ayrıca Cast direktörü de bulamıyorum. İyi oyuncu ile görüşmeme ise menajerler engel oluyor. Ulaşmayı geçtim senaryoyu bile iletemiyorum. Param olsa dahi birinci sınıf bir oyuncuyu tekelleşme yüzünden çekeceğim filme dahil edemiyorum. Köşebaşları bazı menajerler tarafından maalesef tutulmuş durumda. O sebeple oyunculuk sektöründe tekelleşme değil bildiğiniz çürüme var” sözleriyle durumun vahametini ortaya koydu.
“20 yıl önce de başka tekel menajerler vardı”
‘Kuruluş Osman’, ’Kara Ağaç Destanı’ ve ’Öyle Bir Geçer Zaman ki’ gibi dizilerden tanıdığımız oyuncu Taner Rumeli, yönetmen Semra Dündar gibi mevcut tekelleşme çarkının kırılmasının zor olduğunu düşünüyor. Rumeli, “20 yıldır sektördeyim. Şunu net olarak biliyorum. Bugün ‘A’ gitse bile yarın ‘B’ gelir. Unutmayın ki 20 yıl önce de başka tekel menajerler vardı. Burada üzerinde durulması gereken soru Türkiye’de kaç tane oyuncu menajerinden bahsedebiliriz? Ya da menajerliğin meslek etiği var mı? Menajerler oyuncuya veya yapımcıya mı çalışıyor. Bu sorular cevap bulmalı” dedi.
Meslektaşlarına seslenen Rumeli, “Menajerleri bu kadar ciddiye almayın. Kapımızın önünde süpürülecek bir hayli çöp var. Bu bağlamda tüm oyuncuları hukuki haklarını öğrenmeye, sorunun bir menajerin tekelleşmesinden ibaret olmadığını anlayıp mesleğin geleceği için çözüm üretmeye davet ediyorum” ifadelerini kullandı.
“Genç bir oyuncunun sektörde onurlu bir şekilde yol alabilmesi çok zor”
Dizi, sinema ve tiyatro oyuncusu Didem İnselel, oyunculuk sektöründeki tekelleşmenin bilhassa genç oyuncuları olumsuz etkilediğini söyledi. İnselel, “Genç bir oyuncunun sektörde onurlu bir şekilde yol alabilmesi gün geçtikçe daha zor oluyor. Öte yandan aslı olmayan magazinsel konuların son derece ciddi sorunlarla aynı çuvala konup birbirine bulaştırılması da tatsız olan bir diğer durum” yorumunu yaptı.
Taner Rumeli gibi sektörde yer alan art niyetli ve maddiyat odaklı menajerlerden dem vuran İnselel, “Temsil ettiği oyunculara kendi çıkarları doğrultusunda değer veren çok sayıda menajer var. Gün sonunda tek düşüncesi maddi kazanç olan bu menajerler sektöre ciddi zarar veriyor. Kendisini karşısındaki oyuncunun adeta bir varlık sebebi olarak gören bazı yapımcılar, genel ahlak dışı birtakım ortaklıklarda yapabiliyor. Kimsenin kuklası olmamak için her ne uğruna olursa olsun iplerimizi başka birini eline vermememiz gerekiyor belki de...” şeklinde konuştu.
Kendi ruh hâlinden de bahseden İnselel, “Ben kendi dünyamda kalarak, doğrularımdan vazgeçmeden sektörde kapladığım yerden memnunum. Razı olduklarımız, tercih ettiklerimiz bizi biz yapıyor. Umarım bu devran bir nebze düzelir ve herkes hak ettiği yolu, kırılmadan yürüyebilir” açıklamasında bulundu.
“Ekranda ve sinemada benzer profilleri görmek tatsız bir durum”
25 yılı aşkın süredir basın danışmanlığı yapan Ferda Kervan, Semra Dündar, Taner Rumeli ve Didem İnselel gibi tekelleşmenin oyunculuk sektörünü olumsuz etkilediğini düşünüyor. Kervan, “Bazı menajerlerin kendilerine bağlı oyuncular üzerinden yapımcılara, kanallara ve dijital platformlara meydan okuması elbette doğru değil. Son yıllarda ekranda ve sinemada benzer profilleri görmek tatsız olan bir diğer husus. Rekabet Kurumu’nun oyunculuk ajanslarına inceleme başlatması bu noktada dikkat çeken bir gelişme olarak önümüzde duruyor. Bu gelişme haksız rekabet ortadan kaldırılabilir. Tabi bu durum kurallarla da kısıtlayıcı bir yanının olmaması gerekir. Sonuçta yaratıcılığı üreticiliği gerektiren bir durum oyunculuk. Sonuç olarak bu süreç çok su kaldırabilir. Bir de ilahi adalete inanırım" dedi.
Türkiye’nin dört bir tarafında ilgi uyandıracak hikâyeler olduğunun altını çizen Kervan, “Bu hikâyeler mümkün mertebe farklı oyuncular tarafından ekrana taşınmalı. Bu oyuncuların da bağlı bulunduğu menajerlik şirketlerine değil, yetenek ve donanımlarına bakılmalı. Projesi tutmayan bir oyuncu bir ay sonra farklı bir projeyle yine seyirci karşısına çıkmamalı. Sözün özü hem ekrana hem sinemaya hem de dijital platformlara oyuncu, yönetmen ve senarist anlamında bir renklilik ve çeşitlilik gelmesi gerekiyor” görüşünü savundu.
“Bu menajerler Disney’i yanıltıp milyonlarca lira zarara uğrattılar”
Sanat danışmanı ve sinema yazarı Murat Tolga Şen, ülkemizdeki bazı menajerlik şirketlerinin yapısını değiştirmenin mümkün olmadığını savunuyor. Yönetmen ve yapımcı Semra Dündar’ın anlattıklarını destekleyen ifadeler kullanan Şen, “Ulusal kanallarda başlayıp platformlara kadar uzanan düzende öyle bir yapı kurulmuş ki yönetenlerin fikrini değiştirmek neredeyse imkânsız. Düşünsenize, bazı menajerler koskoca Disney’i yanıltıp milyonlarca lira zarara uğrattılar. Netflix desen, başından beri bir İD kuşağı. “Kuş Uçuşu”nun üç sezonluk hikâyesi mi var Allah aşkına! Artık bu konularla meşgul olmaktan sıkıldım” dedi.
Oyuncu menajeri Ayşe Barım’ın isminin kamuoyunda gündeme gelmesi sonrası ID İletişim’e bağlı olan oyuncu Hazal Kaya’nın tepkisine ayrı bir parantez açan Şen, “Hazal Kaya niye olaya bu kadar beklenmedik bir noktadan dahil oldu? Bence ID kulesi çökerse bundan en çok etkilenecek isimlerden biri Hazal Kaya. Çünkü menajerlik şirketi bünyesinde Merve Dizdar, Aslı Enver, Aslıhan Gürbüz, Nejat İşler, Halit Ergenç, Erkan Can, Güven Kıraç ve Ali Atay gibi güçlü ve yetenekli oyuncular da var. Bu isimler yollarına aynen devam edebilir; Hazal Kaya’nın ise kariyer planlaması açısından seçenekleri kısıtlı. Belki de bu yüzden, konuyu kadın dayanışması üzerinden savunurken bir yandan da kendi konumunu güçlendirmeye çalışıyordur” ifadelerini kullandı.
“Ayşe Barım sektörden çekilirse bir şeyler düzelir mi?” sorusunu da cevaplayan Şen, “Açıkçası pek sanmıyorum. Bu sanki bir ‘tepenin kralı’ oyunu gibi oynanıyor ve düşenin yerine mutlaka başka birisi geliyor. Ne yazık ki bu ülkede farklı projeler çekmeye çabalayan yönetmenlerimize, oyuncularımıza yeterince alan tanınmıyor. Özgünlüğü ve ulusal bir sinema dilini tamamen yitirdik. Televizyonda ya da sinemada izlediklerimiz bizim yaşamlarımıza ait değil” şeklinde konuştu.
“Tekelleşmeye giden yolda oyuncu arkadaşların hiç mi suçu yok?”
Oyuncu ve yazar Ayşe Erbulak, meslektaşları Taner Rumeli ve Didem İnselel’in aksine kamuoyunu meşgul eden olaylara farklı bir pencereden baktı. Erbulak, “Bu tekelleşmeye giden yolda oyuncu arkadaşların hiç mi suçu yok? Başkalarının hakkını yiyerek rol alan arkadaşlar masum mu? Bir zamanlar başka tekellerin altında olup sürekli oynayan ama şimdi yeni tekellerde yer bulamayan arkadaşlar bugün neden konuşuyor?” sözleriyle düşüncelerini ifade etti.
“Yönetmen onaylamıştı ama benim yerime başka birini seçtiler”
Ünlü oyuncu Gözde Türker Güler de başından geçen trajikomik bir olayı ilk kez anlattı. Türker, “Vakti zamanında bir proje için bir karakter vardı. Karakterin küçüklüğü sarışın ve mavi gözlü oluşu benim için çok ideal gibiydi. Annem bile çocukluk fotoğrafım zannetmişti. Ben karakterin büyük hali için audition vermiştim. Yönetmen de onaylamıştı. Daha sonra çok geçmeden benim yerime esmer birini seçtiklerini öğrendim. Yapımcıya, “Büyümüş halini bu esmer kişi mi oynayacak?” diye sorduğumda projenin başrol oyuncusuyla aynı menajerlik şirketinde olduğunu öğrendim. Bugünden sonra audition vermeyi bile bıraktım” sözleriyle piyasadaki tekelleşmeyi gözler önüne serdi.
Netice itibarıyla çoğu durumda belirli bir oyuncunun popülerliği nedeniyle yapımcılar ve yönetmenler tarafından sürekli tercih edilmesi tekelleşmeyi tetikleyen ciddi bir unsur. Hâl böyle olunca şehir dışından veya yurt dışından oyuncu olabilmek adına büyük umutlarla İstanbul’a gelen veya tüm birikimini bilinir bir oyuncu olabilmek için bir menajerlik ajansına yatırmış kişinin elinde gün sonunda koca bir sıfır veya bir projenin yan rolünde yer alma tesellisi kalıyor. Ayrıca ekranda sürekli aynı yüzlerin görünmesinin de seyirci tarafında da monotonluk hissine neden olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Bu noktada Rekabet Kurumu’nun sektörü tekeline alan kurumların isimlerini açıklaması ve inceleme başlatması haksız rekabeti bir nebze de olsa ortadan kaldırabilir ve oyunculuk sektöründe pastanın eşit dağılım sürecine girmesi yolunda önemli bir adım olabilir…

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.