Osmanlı basınının dinî değer ve sembollere yaklaşımı
Osmanlı Devleti'nde basın faaliyetleri İstanbul ve büyük merkezlerde yoğunlaşmıştı. Osmanlı döneminde faaliyet gösteren gazeteler nelerdi ve hangi değerleri benimsemişlerdi? O yıllarda dinî bilgiler okuyucularla nasıl buluşturuluyordu? Yazı dilinde kullanılan üslup nasıldı?
Türk basın, sanat ve sinema tarihinde dine, dinî terim, kavram ve değerlere içinde bulunulan zaman ve şartlara göre olumlu ve olumsuz biçimde farklı yaklaşımlar söz konusudur. İnanç, ibadet ve ahlaktan oluşan dine, dinî değer ve kutsallara birbirinden farklı, kimi zaman olumsuz yaklaşımların sebebi; basının da içinde bulunduğu Türk halkının özellikle münevver kesimlerin, sosyal, toplumsal, ekonomik, sosyokültürel, ilmî ve teknolojik alanlarda yaşadıkları kimlik bunalımları ve krizleridir. Türk yazılı basın tarihinde dinî değer ve kutsallara yönelik olumsuz yaklaşımların sebepleri neler olursa olsun, biz burada 19. yüzyılın sonralarında Osmanlı basınının dinî değer ve kutsallara, dinî terim ve kavramlara nasıl yaklaştığını, onlardan söz ederken hangi tarz bir üslup kullandığını tespit etmeye çalışacağız.
Bunun için 19. yüzyılda özellikle 1800’lü yılların sonunda Osmanlı Payitahtı’nda çıkan İkdâm, Tarîk, Peyâm, Servet, Tanin, Tercüman-ı Hakîkat, Takvim-i Vekâyi gibi gazetelerin birçok nüshası ve Elâzığ/El-Aziz’de çıkan Satvet-i Milliye gazetesinin bazı nüshaları taradık. Osmanlı basını derken biz, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında ulusal ve mahalli ölçekte çıkan gazete ve dergileri kast ediyoruz. Basının en gözde unsurunu oluşturan gazeteler hem ulusal ve uluslararası hem de bölgesel çapta devletin ve milletin siyasal, toplumsal, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarıyla ilgilene, halkı bu hususlarda ortaya çıkan olaylarla ilgili aydınlatmaya çalışan yazılı yayın organlarıdır. (Kaynak taramasıyla elde edilen verileri, betimleme ve analitik/çözümleme yöntemine dayanarak yorumladık. Osmanlı basınının dine, dinî değer ve kavramlara yaklaşım biçiminin daima saygı, hürmet ve nezaket kalıpları içerisinde olduğu kanaatine vardık.)
Basın ve yayın tarihinde bazı basın ve yayın organlarının en çok ihlal ettiği alan; sorumlu haber ve gazetecilik sahasındadır. Bilindiği gibi “haber”, doğruya ve yanlışa ihtimali olan şey diye tanımlanır.[1] Sorumlu haber ve gazeteciliğin en bariz özelliği; halka yalnızca doğru ve gerçeklerin haber olarak duyurulmasıdır. Aksi hâlde birey ve içinde yaşadığı toplum kesimleri bundan olumsuz yönde etkilenecek, yalan haberin muhatabı şahıs ve kurumlar zarara uğrayacaklardır. Bu sebeple birey ve toplumun doğru haber alma hak ve hukukuna saygılı olan bir gazetenin takip etmesi gereken ilkeler, şu ayette aydınlığa kavuşturulur: “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”[2] Bu ayette; araştırmaya dayanan, doğruluğu kesin delillerle teyit edilmiş haber ve habercilik önerilir ve bu ilkeye bağlı bir habercilik ve gazeteciliğin muhtemel bireysel ve toplumsal yararlarına işaret edilir. İşte Osmanlı döneminde basın ve yayın hayatına adım atan çoğu gazete de halkın değerlerine saygılı, ahlak ilkelerine uymayı erdem olarak gören bir gazeteciliği benimser. Ancak günümüzde bu önemli ilkeyi önemsemeyen bol miktarda gazete ve dergiler olduğu gibi radyo, televizyon ve sosyal medya gibi görsel ve yazılı basın yayın grupları da söz konusudur.
Gazetelerin içeriklerine dair ne biliyoruz?
İmtiyaz sahibi ve başmuharriri (başyazarı) Ahmed Cevdet olan İstanbul Bab-ı Âli Caddesi’nde idare merkezi bulunan, her gün sabahları yayımlanan siyasî ve ilmî Türk gazetesi olan İkdâm’ın 2 Şubat 1899 /Hicrî 21 Ramazan 1316/ Rûmî 21 Kanun-i Sânî 1314 tarih ve 1642 sayılı nüshasında dinî terim, kavram ve değerlerden dinî görevleri üstlenen görevlilerden olumlu, nazik ve saygılı bir üslupla söz edildiği gözleniyor. Örneğin söz konusu gazetenin dördüncü sayfasında verilen haberlerde İslâm dininde oruç ibadetinin ifâ edildiği, Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı bir ay olan Ramazan ayından “Ramazan-ı şerîf/şerefli Ramazan” olarak; sayfa üçte Müslümanların topluca namaz kıldıkları mekân olan câmiden “câmi-i şerif” olarak, ezanı ve namaz esnasında yapılması gereken tesbihâtları okuyan din görevlisi müezzinden “müezzin efendiler” olarak söz edilmesi; dine, dinî mekânlara ve dinî değerlere saygılı bir üslup kullanıldığının göstergesidir. Yine aynı İkdâm gazetesinin ikinci sayfasında Mısır’ın Minye kentinde yanlış bir inancın sonucu meydana geldiği haber verilen bir uygulama “Kerih Bir İtikad-ı Bâtıl” başlığı ile haber yapılır. Burada dinî kavramlar, aslına uygun bir şekilde kullanılır.[3] Tercüman-ı Hakîkat gazetesinde de Ramazan ayından “mübarek Ramazan”, yani “uğurlu Ramazan” adıyla söz edilir; bu ayda gençlerin sarhoş olarak tutuklanması üzüntü verici bir durumken şeyhlerden ve ulemadan bazı zevatın sarhoş olarak tutuklanması üzüntüyü daha da yüksek bir dereceye çıkardığı belirtilir.[4]
Yine El-Aziz’de imtiyaz sahibi Hoğuluzâde Mustafa Hulusî, yazı heyeti müdürü Ahmed Kemal olan Satvet-i Milliye isimli haftada bir defa yayımlanan gazetenin 17 Nisan 1338/19 Şaban 1340/15 Nisan 1922 tarihli nüshasında da Ramazan ayından “Ramazan-ı şeref”, halktan “ahâli-i İslamiyye”, oruç ibadetinden de “edâyı- savm” kelimeleri kullanılarak söz edilmesi dinî ibadet, değer ve kavramlara saygı ve hürmetin işareti sayılmalıdır.[5] Başka bir Osmanlı Türk basın organı, Ramazan ayı için “şerefle giren, günahları döken oruç ayı/şeref hulûl eden şehr-i siyâm mağfiret” diyerek oldukça saygılı ve hürmetkâr bir dil kullanır.[6]
Başyazarı Ali Kemal olan İstanbul Bab-ı Âli Caddesi’nde idare merkezi bulunan, her gün sabahları yayımlanan Peyâm gazetesinin 1 Kanûnu’l-evvel 1913 Pazartesi günkü sayısının birinci sayfasında “Yeni sene, bugün Muharremu’l-harâm’ın ilk günüdür” diyerek Hicrî yeni seneye girildiği haber verilmekte, yeni senenin ilk ayı olan Muharrem’den “korunmuş” anlamına gelen dinî niteliği ile söz edilir. Bunlar ve daha vereceğimiz birçok örnek de bize Osmanlı basınının dine, dinî değerlere karşı saygılı bir dil ve üslup benimsediğini; dinî terim ve kavramları da dinî kâide ve kurallara uygun bir tarzda kullandığını gösterir. Yine gazete idaresi yayımladığı kutlama haberinde “Bu yeni seneyi Padişahımızdan en küçük bir ferdimize kadar bütün din kardeşlerimize tes’îd eyleriz. Allah’tan dileriz ki bu gelen yıl şâd (coşkulu, sevinçli) olsun, şâdân olsun” yazarak okuyucularına “din kardeşlerimiz” diyerek hitap eder.[7]
19. yüzyıl Osmanlı basınında ölüm (irtihal) ve Müslüman olma (ihtidâ) haberleri de yer alır ve bu haberler dinî bir muhteva içerisinde sunulur. Ölüm, “irtihal-ı dar-ı bekâ” olarak, ölenin cesedi ise “nâş-ı mağfiret” olarak nitelendirilir. Örneğin ölüm haberleri “Raif Efendi hatm-ı enfâs-ı hayat eylemiştir” veya “Ahmet Eyyüp Paşa’nın kerîmeleri irtihal-ı dar-ı bekâ eylemiştir” denilerek verilirken; sonunda “rahmetüllahi aleyh/Allah’ın rahmeti üzerine olsun”, “rahimehâhu rahmeten vâsıah/geniş rahmetiyle muamele etsin” ve “Cenab-ı Hak ailelerine sabr-ı cemil ihsan buyursun” gibi güzel dua cümleleriyle bitirilir.[8] Yine ihtidâ, yani İslam’a girme haberleri ise dinî bir üsluba uygun olarak verilir. Örneğin haberde Müslüman olma işleminin İslam’a girmek isteyenin müracaatı üzerine muamele-i şeriyyenin ifâsıyla gerçekleştirildiği bildirilir.[9]
19. yüzyılın sonlarında Osmanlı basını, Ramazan ayının gelişini birinci sayfadan bildirerek “gufrân” olarak nitelediği Ramazan’ın Padişah’a, bütün mü’min ve mü’minelere afiyet ve saadet getirmesini ister; bu ayda gayrimütenahi/sonsuz feyz ve nimetlere nail olmalarını, Habib-i Ekrem ve muhterem hürmetine Cenab-ı Hakk’tan niyaz eder. Servet gazetesi söz konusu Ramazan’ı ilan ve tebrik yazısında Ramazan ayını mukaddes günler ve aylar (nice eyyâm ve şuhûru mukaddese) olarak niteler; Hz. Peygamber’den de Allah’ın sevgilisi, dostu olarak söz eder.[10] Yine aynı gazetenin haberinden anlıyoruz ki Ramazan ayının başlangıcını hilalin görülmesini takip eden İstanbul Kadılığı belirler; tanzim ettikleri ilam-ı şer’îyi/dinî bildirimi Padişah’a takdim eder. [11]
Emir ve fermanlar halka nasıl duyuruluyordu?
Osmanlı basını, hilafet makamında devamlı oturmasını diledikleri Padişah’ın Ramazan-ı Şerif münasebetiyle halka yönelik özellikle kadınların kıyafetleriyle ilgili emir ve fermanını gayet kibar ve saygılı bir üslupla yayımlarlar. İrade-i Seniyye olarak adlandırılan Padişah’ın bu emir ve fermanında, kadınların güzel İslâmî ilkelerden olan tesettüre gereğince dikkat ve riayet etmeleri istenir, bunun için gerekli ikaz ve etkili uyarıların yapılması görevi şehrin emniyetini sağlamakla yükümlü zabıtaya (kolluk kuvvetlerine) verilir. Padişah’ın bazı Müslüman kadınların açık saçık kıyafetlerle uygunsuz yerlerde ve halk arasında gezinmemelerini ikaz eden, halkın genelinin oruç ve namaza devam etmelerini, İslamî kurallara uygun olmayan hâl ve hareketlerden uzak kalmalarını, uygunsuz oyun salonlarında bulunmak ve benzer yerlerde gezmekten menedilmelerini içeren emir ve fermanını; Allah tarafından kendisine bahşedilen dinî emir ve kuralları koruma vazifesinin gereği olarak takdim eder.[12] Bu durum da bize Osmanlı basınının dinî emir ve kuralları iyi bildiğini, bu kural ve vazifelerden saygılı bir dille söz ettiklerini gösterir.
1873 tarihli haftalık Osmanlı Resmî Devlet Gazetesi (Ceride-i Resmiyye-i Devleti Aliyye-i Osmâniyye) Takvim-i Vekâyi’de Osmanlı devletinde iskân edilmiş muhacirlerin çocuklarının eğitim öğretim ve terbiyelerini sağlamak için yeteri kadar mektepler açılması ve bu suretle bu kimselerin maarif ve adab-ı muaşeret kurallarını öğrenmelerine itina gösterilmesini bildiren bir emirname yayımlanır.[13] Osmanlı Devleti’nin muhacirlerin çocuklarına bu denli öz veriyle yaklaşımı, yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerine de tesir etmiş olmalı ki günümüzde de yurtlarındaki savaş nedeniyle ülkemize sığınan Suriyelilerin çocuklarına eğitim öğretim imkânı tanınıyor, bunun için yüklü miktarda malî kaynak sarf ediliyor.
Tarîk gazetesi de mukaddes bir şehir olan Mekke’den “mükerrem/muhterem”, “saygı değer” sıfatıyla söz eder, dinî bir görev olan umreyi “saadet incâm”, yani “mutluluk meydana getiren” olarak niteler. Bu da Osmanlı yazılı basınının dine, dinî mekân, dinî emir ve buyruklara saygılı ve hürmetli bir dil kullandığının bir başka göstergesidir.
Yeni din anlayışları ve politik görüşler halka nasıl anlatıldı?
Osmanlı basını bir taraftan dine, dinî şeâir/sembol ve ibadetlere, dinî mekân ve mukaddeslere, din eğitim ve öğretimiyle meşgul olan ulemaya, din hizmetlerini yerine getiren imam ve hatiplere oldukça saygılı ve hürmetkâr bir dil kullanarak halkı bu konulardaki meselelerden haberdar ederken; diğer taraftan Osmanlı topraklarında filizlenen yeni birtakım din anlayışlarından ve politik görüşlerinden söz ederek toplumu aydınlatmaya çalışır. Tercüman-ı Hakîkat’ın 6 Ağustos 1879 tarihli sayısının 2. sayfasında amelî İslam mezheplerinden Hanbelîliğin yeni bir sürümü olan Vehhabîliğin tarihî gelişimi, ritüelleri, din anlayışları ve Osmanlı yönetiminden bazı istek ve talepleri hakkında Osmanlı halkı yazar Eyüp Sabri tarafından aydınlatılır. Makalenin başlığı “Târihu Vehhabiyân” olarak belirlenir ve gazetede tefrika olarak yayımlanır.[14]
16 Ağustos 1879 tarihli Tercüman-ı Hakîkat gazetesinde “Zavallı Müslümanlar” başlığı altında asrın ve o asırda Avrupa’da yaşayanların Müslümanlar hakkındaki haksız ve olumsuz düşünceleri “mürevvet-i insaniyye” ve “muamele-i medeniyye” kavramları kullanılarak kamuoyuna istihzalı (alaylı) bir dille sunulur. Burada aktarılan bilgilere göre Avrupalıların gözünde her türlü kötülük ve zulmün kaynağı Müslümanlardır: “Her meselede Müslümanlar haksız”, “her zulmü Müslümanlar ediyor”, “her türlü kötülük ve zararlı şeyler Müslümanlar yüzünden meydana geliyor.” Müslümanlar bu şekilde kötü gösterilerek Bulgaristan, Şark-ı Rumeli, Filibe ve ilçelerinde Bulgarların açıkça isyana kalkışarak oradaki Müslüman halka hücum edip katliamda bulundukları ifade edilir. Yine söz konusu değerlendirmede kendilerini can, ırz ve namuslarını korumaya çalışan Müslümanların barbar, cani, haydut oldukları ileri sürülerek, barbarların canilerin ve haydutların yaşama haklarının olamayacağını iddia ederek Müslüman halkı Avrupa kıtasından sürerek, kovarak yok etmeye ve aşağılamaya kalktıkları ifade edilir. Avrupalıların Müslüman halka yaptıkları bu zulmün, Orta Çağ’da Endülüs’te, yeni zamanlarda Lehistan/Polonya’da yaptıkları zulümleri fersah fersah geçtiği vurgulanır. [15]
Osmanlı dönemindeki gazetelerin dine bakışı
19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı basını, bir taraftan dine, dinî sembol ve ibadetlere, dinî mekân ve mukaddeslere, din eğitim ve öğretimiyle meşgul olan müderris ve ulemaya, din hizmetlerini yerine getiren imam ve hatiplere, toplumun yargı işlerini gören kadılara ve kazaskerlere oldukça saygılı ve hürmetkâr bir dil kullanarak halkı bu konulardaki meselelerden haberdar ederken; diğer taraftan Osmanlı topraklarında yeni filizlenen birtakım din anlayışlarından ve onların dinî ve politik görüşlerinden söz ederek toplum katmanlarını aydınlatma yoluna gitmişti. Osmanlı basınının dine, dinî değer ve kavramlara yaklaşım biçimi daima saygı, hürmet ve nezaket kalıpları içerisinde olmuştu. Bu tutum Cumhuriyet basın tarihinin bazı dönemlerinde birtakım saiklerle rafa kaldırılmış olsa da günümüz basınına ve gazeteciliğine güzel bir örneklik oluşturduğu kanaatindeyiz.
Notlar
[1] Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Kitabü’t- tevhid, thk. Fethullah Huleyf, (İskenderiyye: Dâru’l-Câmiati’l-Mısriyye, ts.), 7; Ebû’l-Muîn en-Nesefî, Tabsiratü’l-edille fî usûli’d-din, thk. Hüseyin Atay, (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1993), 1/26; Ebû Yusr Muhammed Pezdevî, Usûlu’d-Din/ Ehl-i Sünnet Akaidi, çev. Şerafettin Gölcük, (İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1988), 11.
[2] Hucurât 49/6.
[3] İkdâm, 2 Şubat 1899, 1642 sayılı nüsha, sayfa: 2; ayrıca bkz. http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/56/1355/16574.pdf
[4] Tercüman-ı Hakîkat, 27 Ağustos 1879, sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1568/1568_2/0298.pdf
[5] Satvet-i Milliye Gazetesi (Transkripsiyon ve Asıl Metin). Haz. Erdal Açıkses, Zafer Çakmak, Elazığ: Elazığ Valiliği Elazığ, Eğitim, Sanat, Kültür Araştırma, Tanıtma ve Hizmet Vakfı (ELESKAV) Yayınları, 2003,1,2.
[6] Servet, 9 Nisan 1891, sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20705.pdf
[7] Peyâm, 1 Kanûnu’l-Evvel/Aralık 1913/1 Muharrem 1332 (Pazartesi), sayfa: 1. Ayrıca bkz. http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/58/1393/17642.pdf
[8] Servet, 9 Nisan 1891, sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20705.pdf; Servet, 11 Nisan 1891, sayfa: 2. Ayrıca bkz. http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20707.pdf
[9] Servet, 11 Nisan 1891, sayfa: 2; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20707.pdf
[10] Servet, 9 Nisan 1891, sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20705.pdf
[11] Servet, 9 Nisan 1891, sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20705.pdf
[12] Servet Gazetesi, 9 Nisan 1891 Sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/61/1515/20705.pdf
[13] Takvim-i Vekayi, 7 Ramazan 1290 Salı /1873, numara: 1618; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/865/865_51//0052.pdf
[14] Tercüman-ı Hakîkat, 6 ve 18 Ağustos 1879, sayfa, 2; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1568/1568_2/0227.pdf
[15] Tercüman-ı Hakîkat, 16 Ağustos 1879, sayfa: 1; http://gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/milli_kutup/1568/1568_2/0262.pdf
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.