
Kışla mücadelenin eğlenceliği: Kalandaris kulandaris
Doğu Karadeniz’de yaşamaya devam eden bir gelenek “Kalandar Gecesi” kutlamaları. Rumi takvime göre yılbaşı olarak kutlanan bu kolektif eğlencenin temeline ve kültürel dinamiklerine gelin daha yakından bakalım.
“Kalandaris kulandaris… Erkek uşak, dişi buzak… Ver Allah’ım ver, dolsun köşe bucak.” Bu mâni, Doğu Karadeniz’in çeşitli illerinde kapı kapı duyuldu dün gece. Miladi takvime göre yılbaşı çoktan gerçekleşti belki ama Trabzon ve Gümüşhane gibi illerde yıl aslında dün gece başladı. Modern dünyanın küreselleşmiş zaman taksimine alışkın olsak da aslında her coğrafyanın, her kültürün vakit tasavvuru birbirinden farklı. Aynı ülke kodlarında yaşıyor olsak dahi farklı bölgelerde bu ayrımları fark etmek zor değil; muhtelif bölgelerdeki yaşlılarla biraz sohbet etmek bile yetiyor anlamak için. Ben küçükken çok duyardım mesela; zemheri, kalandar, april, kiraz ayı, çürük ayı… Bu ayların hiçbiri benim yaşadığım takvimle alakası yoktu; gün sayıları neye göre belirleniyordu, hangi ay hangi zamana denk geliyordu, benim için anlaması zordu. Ama yöre halkı için hepsinin bir anlamı vardı. Ekinlerin ekilme, biçilme vakitleri, iklimin yöreye has koşulları; kültürün dinamiklerini nasıl etkilediyse zamanı düşünme biçimlerine de yansımıştı. Bugün bu takvim kullanılsın ya da kullanılmasın, hâlâ aktarılan kültürel miras sebebiyle içindeki bazı yerleşik kodlar, dönüşerek de olsa yenilenmeye devam ediyor. Bu kodların en ilginci, Trabzon ve çevre illerinde kullanılan takvim bence… Dün gece de bu takvime göre yılın ilk günü başlamış oldu; tabii ki çeşitli kutlamalarla, eğlencelerle.
Kışın sert yüzü: Kalandar
Yılın ilk günü, kalandar ayıyla başlıyor Doğu Karadeniz’de. “Kalandar”, Latince “calendea” kelimesinden geliyor. Aynı anlama sahip: “Yılın ilk günü.” İngilizcede takvimin karşılığı olarak kullanılan “calendar” kelimesinin hikâyesi de buraya bağlanıyor elbette. Takvim, o ilk günle başlıyor; kışın o soğuk gecesiyle. Miladi takvime göre 13 Ocak’ı 14 Ocak’a bağlayan gece yani. (Rumi takvimle benzerlik gösterdiği apaçık.)
Babam, annem, anneannem anlatırlardı; kendi çocukluklarının Kalandar Gecesi’ni, aslında Karakoncolos’tan ekinlerini koruma hikâyelerini… Sadece Doğu Karadeniz’de değil, Gürcistan’ın batı kesimlerinde de kutlanan bu gecede; yöre halkı çeşitli kostümler giyinir ve kapı kapı dolaşır; ellerinde zil, kemençe, davul gibi enstrümanlarla… Kâh mâni söylenir kâh horona girişilir. Kapılarına varılan komşulardan mısır, fındık, kabak, ceviz, tahıl veya meyve toplanır; gecenin sonunda herkese dağıtılmak üzere yapılacak yemek için. Bu noktada biraz Cadılar Bayramı’nı andırıyor… Zaten farklı coğrafyalarda, farklı tarihlerde benzer kutlamalar hâlâ yapılmaya devam ediyor. Keza “kültür” denilen olgu; yerleşikliği, köklülüğü, etkileşime olan engin açıklığı ile modern çağın dikte ettiği “tek tip yaşam biçimi” gibi değil. Bu yüzden Türklerin, Rumların, Ermenilerin, Lazların ve Gürcülerin yüzyıllarca birlikte besledikleri bir kültürde benzerliklerin de ortaklıkların da olması oldukça olağan olmalı. Biraz eşelediğimizde bunu görebiliyor, anlayabiliyoruz.
Kalandar Gecesi mizanseni, aslında Pontus halk tiyatrosuna dayanıyor. Bu mizansende “koncolos” adı verilen yedi kişi yer alıyor genellikle. Momoyer, momoyerin sahibi, gelin, gelinin iki koruyucusu, doktor ve çantacı rolleriyle bu koncoloslar; kapı kapı dolaşıp gittikleri her komşuya özel mizansen oluşturuyorlar. Yüzlerini siyah boyalarla boyayıp kılık değiştiren oyuncular gösteri boyunca mâniler ve türküler söylüyor, ev sahibinden yiyecek bir şeyler almaya çalışıyor, kemençenin yayından çıkan melodiler eşliğinde horon oynuyor; mahalle sakinlerini eğlendiriyorlar. Bu kolektif eğlencenin ardında ise arkeik bir inanç, bir rütel yatıyor. Oyuncuların da kılığına girdikleri, korku figürü, kötü ruh sembolü: Koncolos…
Kuraklığın, açlığın imgesel boyutu: Karakoncolos
Peki, kim bu koncolos ya da ne? Yunan, Bulgar, Sırp, Türk ve Anadolu halk kültürlerinde kışları ortaya çıktığına inanılan; kara kürklü, çirkin bir görünüşle nitelendirilen mitolojik varlık aslında koncolos. Kültürlerarası bir korku figürü olan bu varlığın; anlatılan ortak hikâyelerde genellikle kışın en soğuk zamanlarında, yani zemheri ve kalandar aylarında yerleşim yerlerine dadandığı söylenir. Görüntüsünün korkutucu olması ve evlerin kilerlerinden yiyecek çalması haricinde insanlara pek bir zararı da dokunmaz. Hatta insanlarla kurduğu diyaloglarla ve sorduğu sorularla şakacı bir mizaca sahip olduğu bile söylenebilir. Fakat bazı anlatılarda bu figür, daha şeytani, daha kötü, daha acımasız olarak tasvir edilir. Yine de tüm anlatıların ortak noktası; evlerden yürüttüğü yiyeceklerdir. Bu sebeple eğer kapıya geldiğinde ona yiyecek verilmezse ambardaki yiyeceklerin kaybolacağına, var olanın da bereketinin kaçacağına inanılır.
Anlatılan bu varlık; açlığın, kıtlığın, zorlu şartların mevsimi olan kışın ta kendisidir. Hasattan arda kalanların git gide azaldığı bu mevsim, belli ki tarım toplumu için oldukça endişe verici koşulları beraberinde getirir. Kalandar Gecesi kutlamalarına bakıldığında hep bu varlıkla barışılmaya, gönlü hoş edilmeye çalışıldığını görürüz; onun kılığına girilmiş oyuncuların temsilinde. Bu temsil de aslında bir bakıma kışın (kara kışın) onlara acıması, merhametli davranması; ekinin, besinin bereketini kaçırmaması için yapılan bir ritüeldir. Gecenin sonunda yapılan yemeğin dağıtımı ise herkese aynı merhametle yaklaşmayan kışın etkilerinden kolektif başa çıkıştır; aşı paylaşmak, açlıkla mücadelenin bir biçimidir çünkü.
Farklı coğrafyalarda farklı biçimlerde kendini gösterse de Kalandar Gecesi geleneği, ortak bir endişenin, zamanlararası, arkaik bir korkunun (açlık, kıtlık, bereketsizlik) ardından sesleniyor bugün hâlâ. Belki nostaljik bir anı olarak, belki modernleşerek yeni bir kolektif eğlence biçimi olarak…

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.