Kimdi giden, kimdi kalan, Netflix mi suçludur her zaman?
Bir Aylin Aslım şarkısından kinaye başlık ile Kimler Geldi, Kimler Geçti dizisine büyüteç tutmaya çalıştım. ‘Ultra beyaz’ yapay karakterleri değil de defosuyla, kiriyle, pasıyla ‘bizden’ birilerinin hikâyelerini ekranda görmeyi sevenlere gelsin…
Kimler geldi, kimler geçti… Hep aynı hayatlar, yok birbirimizden farkımız! Netflix Türkiye’nin benzer senaryolar, benzer hikâyeler ve sosyolojik olarak ‘ultra beyaz’ vurgusundan bir garip sinemasever olarak yorulmuşken Netflix Türkiye İçerik Direktörlüğü görevini yürüten Pelin Diştaş’ın görevini bırakacağı haberiyle biraz olsun umutlandık. Bir dizi değerlendirmesine niçin böyle başlangıç yaptığımı elbet sizler de sorgulamışsınızdır ama 2019’dan beri -istisna işler dışında- Netflix Türkiye’nin ‘sokakta karşılaşmayacağımız’ insan hikâyelerini ekrana yansıtma gayreti ya da gafleti beni de eleştiri getiren diğer isimler gibi oldukça sıktı.
Leyla paralel evrende iyi avukat olabilir mi?
“Kimler Geldi, Kimler Geçti” dizisi de benzer öykülerde olduğu gibi 30 yaşında, şehirli, ultra beyaz bir avukatın -Leyla’nın- yaşadığı gönül maceralarına odaklanan bir serüveni izleyicilere sunuyor. Bench’ler, ghost’lar havada uçuyor ve post-modern ilişkiler çağında normallik arayan biz ‘zavallı’ izleyiciler sonunu başından bildiğimiz, ‘özgür kız’ mantığıyla ilerleyen senaryoda nedense hiç şaşırmıyoruz. Sahiden Avukat Leyla’mız başarılı olduğu için mi eşcinselliği neredeyse her dakika gözümüze sokulan dayısının hukuk bürosunda çalışıyor, yoksa her toplantıda olduğu gibi ofiste yapılmaması gereken her şeyi yaptığı için mi orada çalışmak zorunda kalıyor, cevabı sizlere bırakıyorum. Özgür kız modu bir tek ilişkilerde geçerli herhâlde… Çünkü çalışma hayatına yansıdığına pek şahit olamıyoruz.
Aranan ‘bad boy’ bulundu
Şef Şeyyaz ile de tanıştığı Çeşme tatilindeki sahneler ve sonrasında arkadaş ortamında yapılan konuşmalardan tüm bu yaşananların ‘özgür ruhlu’ Leyla’mızın ilk ‘vukuatı’ olmadığını anlıyoruz. “İlişki istemiyorum” banalliklerini, zamansız yapılan “one night stand” vurgularını, sosyal medyadan saplantılı biçimde insan bulmanın ne kadar hoş ve sevecen bir davranış olduğu gibi saçmalıklara hep birlikte şahit oluyoruz. Bunca yaşananlara rağmen hâlâ izlemeye devam edenlerimiz, Leyla’mızın bir o yana bir bu yana zikzaklarına bahane bulmaya çalışırken ortaya çıkan ‘bad boy’ Cem Murathan ile “Aranan kan bulundu” anansonu zihnimizde aynı anda duyuyoruz.
Gerçeklik mi, o da ne?
Neden bu hikâyede hiç ‘normal’ yok derken herkesin ultra zengin oluşu ve sokakta karşılaşmayacağımız insanların bindiği lüks arabalar ve yaşadıkları lüks hayatlar normalleştiriliyormuş havasını seziyoruz. Bade İşçil’in arzı endam ettiği fakat rol gereği oldukça itici bir imaj çizdiği sergi sahnesindeki sanat eserlerinin başrol oyuncusu Ahmet Rıfat Şungar’ın eşi Esra Gülmen’e ait oluşu, dostlar alışverişte görsün izlenimi de vermiyor değil.
Hikâyenin finalize edilmesine az zaman kala sonunu çoktan tahmin ettiğimizden olsa gerek Ömer rolündeki Metin Akdülger’e sövmeye başlıyoruz. Aldatmanın sıradanlaştığı, ilişkilerin laçkalığının dillere destan olduğu bu hikâyemizde neyi normalleştirdiğimizin farkına varamadan post-modern arkadaşlıkların ne kadar da yapay ve sahicilikten yoksun olduğu ana fikriyle hikâyemizi sonlandırıyoruz.
Biz buna mahkûm muyuz?
90’lı yıllar ve 2000’lerin hemen başında “Ya siz hala bıkmadınız mı hiç kendinizden? Evinden uzak yalnız kovboy triplerinizden?” diyerek Teoman aracılığıyla sıkıntılarını dile getiren genç kızların, bir süre sonra ‘özgür kız’ kaçışlarına sığınmalarının altında hangi psikolojik ve sosyolojik nedenler yatıyordur? Bu soruya lümpen bulduğum bu senaryo aracılığıyla cevap vermek oldukça güç. Ama şuna inanıyorum ki Netflix Türkiye’nin başarılı olarak sınıflandırılan işlerinin neredeyse tamamı halka değen, insanların bizden birileri dediği karakterlerin ekranlara yansıyan hâlleri. Kötü “Med Cezir” kopyalarını izlemeyi samimi sinema-diziseverler olarak hak etmediğimizi düşünüyorum.
Bu denli eleştirdiğim bir projenin ikinci sezonuyla devam edeceğini öğrenince ne suçu vardı “Bir Başkadır”ın demeden edemiyorum ya da “Fatma”nın hikâyesi neden yarım kaldı? Onların kabahati ‘bizden’ olmaları mıydı? Hadi biraz da bu sorulara siz cevap verin…
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.