20 November 2024

Heiner Müller’in tragedyası: Medea Material

Devlet Tiyatrolarında ilk kez sahneleniyor “Medea Material”. Bu oyun; bizi Euripides’in tragedyasından Berlin Duvarı’nın sert zeminine çarpıyor, hatta bugünün dehşetini sorgulatıyor. Postmodern tiyatronun önde gelen ismi H. Müller’in kaleminden dökülenler, sahneye nasıl yansıyor, birlikte bakalım.

Antik Yunan tragedyalarından doğup Doğu Almanya’dan tüm insanlığın zihnine dökülen kelimeler, sarsıcı duygular, gerçeğin acı verici travmalarıyla iç içe geçen masallar “Medea Material” ile yeniden vücut buluyor. Almanya’da ve tüm dünyada postmodern avangard tiyatronun önde gelen isimlerinden Heiner Müller’in kaleminden çıkan “Medea Material” adlı bu oyun; mitolojiyi, tarihi, gerçek ile rüyayı, savaşın yıkıcılığını yeniden anlatıyor; klasik tragedyadan farklı, Euripides’in Medea’sından ayrı ama benzer, 1982 Almanyası’ndan ne bağımsız ne doğrudan kaynaklı… Her dönemden, dilden, yurttan ya da yurtsuzluktan kopup gelen bir anlatı… Medea’nın parça parça olmuş zihni, parça parça ettiği çocukları ve intikam ateşi ile darmaduman olduğumuz bir oyun.

Oyun 1982’de yayımlanıyor. Berlin Duvarı henüz yıkılmamış. Doğu Almanyalı Müller, dönemin tüm gerilimini Medea üzerinden anlatıyor diyeceğim ama muhtemelen onun amacı çok daha aşkın bir şeydi ya da değildi bilemiyorum. Olan biteni anlatıyor, anlatıyor ama bilindik bir şekilde değil, alışageldiğimiz bir akışta izletmiyor, okutmuyor hiçbir şeyi. Belki de bu yüzden takip ederken yoruluyoruz, anlamak için zorlanıyoruz, dehşete düşüyoruz. Biçimden ziyade biçimin ortaya çıkardığı ve vurgulamak istediği anlar nedeniyle… Tek sahne, üç bölüm, birbiriyle cebelleşen bin bir his…

Medea’nın ölümcül dansı Devlet Tiyatrolarında

Türkiye’de “Medea Material” ilk kez sahnelendi 16 Kasım’daki prömiyerle. Üsküdar Tekel Sahnesi’nde bu hafta oyunun tüm biletleri anında tükendi. İstanbul ve Ankara Devlet Tiyatrolarının iş birliğiyle sahnelenen oyun, ilerleyen günlerde seyircisiyle buluşmaya elbette devam edecek. Oyunu, Hilal Ceylan Türkçeye çeviriyor. Rejisör koltuğunda Ayşe Emel Mesci oturuyor. Ardında ise büyük bir ekip var. “Yağmalanmış Kıyı”, “Medea Meterial”, “Argonotlu Manzara” adlı üç bölümden oluşan bu oyunda Medea’yı Sükûn Işıtan canlandırıyor. Tragedyanın olmazsa olmazı koroda Aleyna Güreli, Nazlı İnan, Elif Demir, Berfin Batır, Sevtap Aktekin, Melis Özpaça, Serenay Sorgeç, Kürşat Kurnaz, Umut Yılmaz ve Furkan Şahin bulunuyor.

Denizin derinliklerinden gemi güvertesine, lağım borularıyla örülü yeraltından Berlin Duvarı’nın soğuk ve sert zeminine kadar birçok alana bizi götüren dekoru Murat Gülmez tasarlıyor. Perdenin yarı saydam blurlu hâli, mavinin derinlikli kurgulanışı, açılış sahnesini oldukça etkileyici kılıyor; Müller’in dalgıcını buz dağının altındaki denizde görmemize olanak sağlıyor. Kostümler de Funda Çebi’nin ellerinden çıkıyor; sistemin sunduğu modellere girmemesi, oyunun özüne uygun kıyafetlerle, işlerle karşılaştırıyor. O sancıyı hissedebiliyoruz. Çok daha fazlasını hissedeceğiz.

Promiyerden önce düzenlenen basın toplantısında Tercüman’a konuşan rejisör Ayşe Emel Mesci, “Medea Material; çok katmanlı, çok boyutlu düşündürücü bir oyun. Mesaj içermez, çözüm sunmaz; sadece buz dağının üstünü anlatır. Oyunun yazarı Müller de böyle söyler; oyun ona göre buz dağının görünen yüzüdür, oyuncular ise dalgıçlardır ve buz dağının derinliklerine inerek izleyiciye görünmeyeni anlatırlar. Bu sebeple de son derece ağır bir yüzleşme yaşatır. Biz de izleyicilerimize ağır bir yüzleşme vaat ediyoruz” derken bizi maruz kalacağımız ateşe hazırlıyordu meğer.

Medea’nın hediyesi: Öfkenin gelinliği

Kocasının ihanetine maruz kalan bir kadın Medea. Euripides’in anlatısından âşinayız ona. İntikam ateşiyle nasıl yandığını, zihninin nasıl parçalandığını biliriz Antik Yunan tragedyasından. Kocası sadece evliliğini katletmez, erkek kardeşini de alır ondan. Öfkelidir; tüm vazgeçişleri, fedakârlıkları kendisinden daha genç, daha güzel, kurtuluşu vaat eden adamın kızı için bir çırpıda lağıma atılmıştır. Sahnedeki Medea, duvarın öteki tarafında iki çocukla baş başa kalmış, sefaletle tek başına mücadeleye zorlanmış bir kadındır, parçalanmış bedenlerin gölgesinde yaşamaya çalışan, yersiz yurtsuz kalan… Bunun karşılığında mutluluğu kocası ile yeni sevgilisi tadar; arzunun, özgürlüğün içinde. Öfkesi her şeyden aşkın gibidir ki kendine dair bütün duyguları, hisleri sorgular ve bu öfkeyle hepsinden vazgeçer. Galip gelen, intikam ateşidir. Gelinle damada düğün hediyesi olarak kendi gelinliğini, aslında çocuklarının kefenini yollar. İntikam, kocasının sevdiği tek bağ olan evlatlarına kıymasıyla gerçekleşecektir çünkü. Acı, bu mutlu anı bozacak, yeni gelinin de gelinliğine kan sıçratacaktır.

Anlatılan mitolojik hikâyeyle bezeli evet. Ama dekora yansıyan görüntüler gerçek; silahlar, patlayan bombalar, ceset yığınları, çığlıklar, gettoların soğuk odaları, siren sesleri… Koro bir yandan, Medea bir yandan, arkada seyrettiğimiz görüntüler, sesler bir yandan… Hepsi bugün her an izlediğimiz dünyayla aynı karmaşada… “Umut ışığı” diyordu Medea; “Yugoslavya’nın, Filistin’in…” Umut ışığı aranıyordu hep, kaybettiğimiz ama arayışta sadece izlediğimiz.

Oyunda yaşadığımız dehşeti, yönetmen Ayşe Emel Mesci, bugüne ve her döneme ait soruyla açıklıyor bir bakıma: “Dünyada milyonlarca çocuk ölüyor, buna karşı biz ne yapıyoruz? İzliyor muyuz, müdahale ediyor muyuz?” Medea'nın iki çocuğunu katlettiği anı izlerken sarsılıyoruz evet. Ama bugün milyonlarca çocuğun ölümünü bir tiyatro sahnesini izler gibi seyrediyoruz; yine dehşete kapılıyoruz belki ama zerre kımıldamıyoruz yerimizden. Müller’in replikte dile getirdiği gibi belki tiksintimiz bizi ayrıcalıklı yapar, bilemiyoruz ama ayrıcalık bu kıyımı durdurmayacak, durdurmadı da bugüne kadar.

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...