31 January 2025

Geleceğin binbir çeşit tasavvuru: Yarın belki de…

Gelecekte neler olacak hiç düşündünüz mü? Nasıl bir dünya bekliyor bizi mesela? Bu sorularla kurduğumuz, kurabileceğimiz gelecek tasavvurlarını ütopik ve distopik anlatılarla ele alıyor “Yarın Belki de…” oyunu. Bu oyun eşliğinde birlikte hayal kurmaya ne dersiniz?

Geleceğe dair pek çok fikrimiz mevcut; anı asla yaşayamayışımızın bir etkisi olsa gerek ya da insanlığın varoluşundan beri geliştirdiği kaygı durum bozukluğundan kaynaklanan bir dürtü… Veyahut bugünün yorgunluğundan kaçma arzusuyla şekillenen hayal dünyası... Bazen Platon’un idealar dünyasındaki epistemik varsayımlar, bazen Thomas More’un Ütopya’sındaki  mükemmel hayat modeli, bazense Yevgeni Zamyatin’in Biz’indeki karanlık totaliter dizayna benzer şekilde kurulur geleceğe dair tasavvurlarımız. En mutlu zamanlar, en pesimist kavgalar, aynılığın garantiliği, bilim kurgunun ulaşıp ulaşamayacağı bilinmez uçsuz bucaksız robotik hologramları geleceğin anlatımlarına karışır hayal ederken… Yarına, geleceğe dair bu düşler; paylaştığımız ortak edebî, sanatsal, küresel hâllerle çoğu zaman evrensel bir boyuta kavuşur, çok garip bir şekilde. Yani anlatım biçimleri sadece bunlar; insanlığın çağların, asırların ardında paylaştığı ortak sorunların süzgecinden süzülenler daha doğrusu. Birilerinin geleceğindeyken yaşadıklarımız, ötesini düşünürken tekerrür edecek unsurlar çoğu… Bilinmezliğin içinden gelen gerçeklikler hatta. Böyle bir mülahaza seline kapılacağımız nice eserlerden bir kolaj düşünün şimdi; kendi kendinize konuşur gibi ya da arkadaşınızla, eşinizle, herhangi biriyle geleceği beraber hayal eder gibi…

Hangi dünya, hangi zaman?

Geçen hafta prömiyerine katıldığım “Yarın belki de…” adlı tiyatro oyunu da bu düşle gerçeklik arasında gelecek tasavvurunun nasıl hem evrensel hem de tuhaf bir zamansızlık döngüsünde oluştuğunu gösteriyordu sanki. Oyunun iyi çevrilmiş senaryosu, konsepti, dekoru, oyuncu castı… hepsi ortak varsayımları beraber hayal ettirmek üzere düzenlenmiş gibiydi. İki kişinin belki birlikte kurdukları farklı hayallerdi bunlar, belki de kendi kendilerine konuştukları fikirleriydi. Ama hepimizin aklından geçen ortak korkuları, endişeleri, umutları, fantezileri, etik sarmalına bulaşan ilginç meraklarıyla örülü hepsi.

Çağdaş tiyatronun önemli topluluklarından biri olan ve “devising” denilen ortaklaşa üretim yönteminin öncülerinden Forced Entertainment’in “Tomorrow’s Parties” adlı oyununun bugüne, bugünün dünyasına ve Türkiye’sine uyarlaması, “Yarın belki de…” Oyunu Semih Fırıncıoğlu çeviriyor, uyarlamasını ise oyunun yönetmeni Ayşe Draz, yardımcı yönetmeni Bora Aksu, dramaturgu Özlem Hemiş, oyuncuları Şerif Erol ve Aslı İçözü beraber ele alıyorlar. Ekibin ortak üretime birlikte karar vermeleri gerek projeye dair aidiyetle performans göstermelerini gerekse oyunun izleyicilerde karşılık bulmasını sağlıyor.

Uyarlamada oyunun aslına sadık kalınmış ama şimdiye dair sorunlara da sessiz kalınmamış, bugünün Türkiye’sine ait sorunlara da değinilmiş; yangınlara, depremlere… Ama bu sadece Türkiye’ye has bir endişenin tepkisi olarak da verilmemiş; dediğim gibi evrensel bir boyutta ele alınan gelecek hayallerini barındırdığı için çağları, zamanları, coğrafyaları, hatta evreni aşan boyutlara vardırılmış. Bu noktada bizi bazen bildiğimiz kitaplara, düşüncelere, dünya düzenine, filmlere götürüyor; bazense kendi monoloğumuzda öylece geçip giden ya da hiç aklımızın ucuna dahi gelmeyen sorularla bizi baş başa bırakıyor. Bunda tabii hem usta oyuncuların anlatım gücü hem de sahnenin sade düzeni etkili oluyor.

Dünya, bir tiyatro sahnesi, her seferinde yeniden kurulan

Sahne dekoru; renkli panayır ışıklarıyla çerçevelenmiş ahşap iki direk ile tahtadan bir metre karelik genişlikte alçak platformdan oluşuyor. İki meddahı, âşığı, ozanı bekler gibi bekliyoruz oyuncuları. Koca sahnenin o daracık, küçücük alanında hayal kurdurmayı başarmak; onlarca insanı birlikte düşe daldırmak hakikaten ustalık gerektiriyor. Şerif Erol ve Aslı İçözü’nün performansları, hayranlık uyandırıcı boyutlara ulaşıyor. Zira sahneye adım attıkları andan “bir saatten biraz fazla” süren oyunun son dakikalarına kadar “Yarın belki de…” diye başlayan cümleleri âdeta yaşar gibi anlatıyorlar. Hatta yaşatıyorlar, hayal kurdurmak kolay iş değildir ki… Bunu başarıyorlar, başkalarının cümlelerinde kendi zihnimizdekileri konuşturuyorlar. Marx’ın sesini de duyuyoruz, Ray Bradbury’i de… Matrix’te ya da Avatar’da canlandırabiliyoruz hatta kendimizi… Bu yüzden zamansız bir yarını hikâyelendiriyor her cümle, belkilere donanarak.

“Gelecekte belki de…” başlayan cümlelerde neler duymuyoruz ki… Savaşın bitmez tükenmez yıkıcılığından barışın, mutluluğun hâkim olduğu dünyaya; kalabalığın kişisel sınırları yok eden keşmekeşinden üç beş kişiden ibaret iletişimsizliğe; kapitalizmin kör edici sarhoşluğundan komünizmin içinde sakladığı totaliter tutuculuğuna; insan haklarından hayvan haklarına kadar yok oluş ve var oluş meselelerine; robotlardan hologramlara, cinsel fantezilerden etik sorunlara değin pek çok tahayyülün içinde kayboluyoruz. Bazen gülüyoruz bu düşlerin ilginçliğine, gerçekliğine ya da saçmalığına… Bazense gözlerimiz doluyor, o distopik düşleri bugünün dünyasında yaşadığımız için… Umutlu, karamsar, mutlu, hüzünlü her an bizim de gözlerimizin önünde canlanıyor. “Yarın belki de…” diye biz de kendi dünyamızın beklentilerini sıralar hâlde buluyoruz kendimizi.

Yarın belki de… Savaşın olmadığı, masum insanların bir hiç uğruna ölmediği, adil bir dünyaya uyanırız. Sınıf eşitsizliğinin olmadığı; paranın, mevkiinin, statünün toplumsal kayırılma aracı olarak görülmediği, insanların açlıktan, hastalıktan çaresiz hissetmediği; cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kalktığı, hukuksal düzenin herkese aynı mesafede adilce yaklaştığı bir dünyaya… Yarını belki de biz inşa ederiz; kendimizdeki hırsı, acımasızlığı törpüleyerek…

Podcast

19 December 2023
Doç. Dr. Hasan T. Kerimoğlu
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
28:19
0:01

Url kopyalanmıştır...