Fidan dik, mum yak… Peki ya sonra?
Geçmişin yüklerinden kurtulmanın reçetesi; fidan dikmek, mum yakmak ve ataları onurlandıracak seyahatler yapmak olabilir mi? Netflix platformunda 2. sezonu yayımlanan Zeytin Ağacı toplumun hangi cenahının röntgenini çekip ekrana yansıtıyor?
İyileşme umuduyla çıkılan bir yolculuk ile başlayan hikâye, umut dolu bir başka seyahat ile nihayete erdi. Zeytin ağaçlarının arasında geçmişleriyle yüzleşen insanların fidan dikerek ve mum yakarak geçen günlerine iki sezon boyunca gözlerimizi dikip şahitlik ettik. Elbette Netflix’te yayımlanan ve geçmişin yükünü taşımaktan yorulan kalplerin yaşam serüvenlerine odaklanan Zeytin Ağacı dizisinden söz ediyorum. Dizinin 2023’te yayımlanan ilk sezonunun ardından aile dizimi yapanların telefonlarının hiç susmamasından kuvvetli bir etki uyandırdığına hep birlikte şahit olmuştuk.
Diziyi ve sonrasında gelişenleri görünce ve tüm bunları birlikte değerlendirince geçmişte yaşananlarla bu denli hemhâl oluşumuz, sorunları kendi dışımızda aramamızın bir yansıması değil de nedir sorusunu sormamıza sebep oluyor. Bugünü yaşayamayıp dünde takılı kalan nice simayı tek tek izleyicinin önüne seren dizinin hiç şüphesiz en önemli yanı son yıllarda spiritüaliteyi yeniden keşfeden “beyaz yakalı, şehirli” kitlenin ruh macerasını ekrana getirmesi. Zeytin Ağacı bu minvalde ortaya konan projelerin ne ilki ne de sonuncusu olacak. Bu spiritüel ilgi yapay mı, yoksa sahi mi şimdiden cevap vermek zor. Fakat geleneksel din yorumlarının yükünü taşımak istemeyen Yeni Çağ (New Age) meraklısı kitlenin ruhsal boşluğunu doldurmak için çalmadığı kapı kalmadığını sosyal medyada biraz zaman geçiren herkes biliyor zaten.
Babasını kanserden kaybettiği için kansere çare bulmaya söz vermiş bir doktorun zaman içinde zihninin dehlizlerine iteklediği bu sözü yıllar sonra yeniden hatırlama serüveniydi esasında izlediğimiz hikâyenin özü. Diğer hikâyelerin tamamı bu önermeyi öne çıkarmak için serpiştirilmiş soslardan ibaretti.
Büyüyen oyunculuklar ve kötü castingler
Elleri titreyen bir cerraha şifa sunan Zaman Bey’in ne kadar da yaralı bir yürek olduğuna ikinci sezonun sonlarına doğru şahitlik ettik. Tüm bunların yanında iyileşmenin çaresinin başka insanlara yardımdan geçtiğini üstüne basarak anlatan senaryo, oyuncuların daha iyi performansıyla göz alıcı hâle gelebilirdi demeden de edemiyoruz. Dizinin ilk bölümünden son bölümüne kadar Sevgi’nin kanser ile olan mücadelesini izleyiciler olarak bizlerde yakından takip ediyoruz. Sulu göz olanlarımız özellikle ikinci sezonun sonuna doğru bayağı gözyaşı döküyorlar bizden söylemesi… Sevgi karakterine hayat veren Boncuk Yılmaz, oyunculuğu ile gözümüzün önünde büyürken “ağlamayı” beceremeyen ve mimikleri ile “Benim bu dizide ne işim var?” dediğini hissettiğimiz Ada karakterini canlandıran Tuba Büyüküstün ise Netflix projelerindeki cast seçimi tartışmalarını yeniden gündeme getiriyor.
Her şeyin cevabı bu kadar net ve basit olabilir mi?
Birbirinin içine geçmiş ilişkiler, aynı masanın etrafında buluşan eski çiftler ve yeni âşıklar ile Netflix’in bitmek bilmeyen “Şehirli beyaz yakalılar, ilişkilerini böyle yaşarlar” sloganı bu dizide de ön plana çıkıyor. Bunların yanı sıra mekân seçimleri hiç şüphesiz yerinde ve isabetli… Diziyi seyrederken Ege’nin zeytinliklerini de mavi denizini de yakından temaşa ediyoruz. Zeytin ağaçlarının arasında kendine bir dünya inşa eden “master”ımız Zaman Bey’in ise “Fidan dik!”, “Mum yak!” ve “Atalarını onurlandırmak için o toprakları ziyaret et!” cümlelerini duydukça içten içe kahkahalar atıyoruz.
Kahkahalarımızın yanında her şeyin cevabı bu kadar basit ve net ise psikoloji ilmine yıllarını verenler boşa mı kürek çektiler diye de soruyoruz. Sevgi’nin dedesini bulduğu terk edilmiş Ermeni köyü ve dede karakteri ise kurgudaki tuhaflıklar silsilesinin üzerindeki tozları kaldırarak görünür olmalarını sağlıyor. Şifacılık ve spiritüalizmin yanına eklenen otacılık süsü ile herhâlde diziye ruh verenler “Adam kanserin ilacını bulmuş ve ıssız bir köyde yaşıyor, vay!” dememizi bekliyorlar…
“Şehirlilerin” attığı adımları takip eden Netflix…
Manevi şifalanma, ruhsal terapi, çakraları harekete geçirme, negatif yüklerden kurtulma… Osho gibi nevzuhur tiplerin tekinsiz mirası ne yazık ki toplumun kılcal damarlarında gezinmeye devam ediyor. Netflix de bir süredir özellikle Türkiye için seçtiği projelerde bu “mistik” aklı öne çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Netflix’in birtakım siyasi ve sosyolojik yükleri taşımak istemeyen “şehirlilerin” attığı adımları takip ettiğine ise şüphe yok.
Sosyal medyadaki hayli komik arınma ritüellerini görmeye devam ettikçe Netflix de bu senaryoları ekrana taşıma görevini yerine getirecek, bundan da eminiz. Ne diyelim, geçmişin yükünden kurtulmak keşke fidan dikip mum yakmakla ortadan kalksa da bunca travma ile yaşamak zorunda kalmasak…
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.