
Efsanenin doğuşu: Nolan
Bugünlerde ünlü yönetmen Christopher Nolanʼın prodüksiyon aşamasındaki son filmi “The Odyssey”in bazı sahnelerinin Yason Burnuʼnda çekileceği haberleri Türkiyeʼde yankı uyandırırken bu yazımızda Nolan efsanesinin nasıl doğduğuna göz atacağız... Bu bir son değil, “ilkˮe varış yazısıdır.
Matt Damon, Charlize Theron, Tom Holland, Zendaya Coleman, Robert Pattinson, Anne Hathaway, Jon Bernthal gibi dev isimleri son filminde seyircileriyle buluşturmayı planlayan Nolanʼın son projesi “The Odyssey” tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ünlü yönetmenin hayranları tarafından sabırsızlıkla bekleniyor. Fakat bugün Nolanʼın ünlü oyuncular ve yüksek maliyetli yapımlarla anılmadan önce içindeki sinema aşkının nasıl doğduğuna, ilk uzun metrajlı filminin çekimlerine nasıl başladığına ve sonrasında neler yaşadığına yine lineer olmayan bir anlatımla değineceğiz. Hazırsanız, arkanıza yaslanın ve kendinizi Nolanʼın dünyasına bırakın.
Bir çocuğun hayali ve bir Super 8 kamera
“Following” (1998), ünlü yönetmenin ilk uzun metrajıydı. Fakat ilk filmi değildi. Film çekmeye 7 yaşında babasından aldığı Super 8 kamerasıyla aksiyon figürü oyuncaklar kullanarak stop motion, animasyon ve küçük canlı aksiyon teknikleri kullanarak başladı...
Stop motion (duraklı çekim) tekniği kullanılarak çekilen filmlerin temel özelliği zihinde zaman atlamalarının sıklıkla hissedilmesidir. Nedeni ise çekimi yapılan konunun ve açının kamera kayıtta değilken hareket ettirilmesidir. Uygulanan hareket etkisi o kadar küçüktür ki saniyede 15-24 kare çekimi yapılan obje veya konu, süreklilik hâlini hiç kaybetmediği izlenimini verir. Fakat bu durum, izleyicinin zaman algısında kopuşa sebep olur. Nolan belki de bu lineer olmayan zaman ve kurgu tasarımını çocukluk yıllarında kullandığı teknikleri harmanlayarak öğrenmişti. O yıllarda “Star Wars” filmlerine hayranlık duyuyordu ve hatta “Space Wars” ismini verdiği kendi stop motion animasyon filmini yaptı. Her yönetmen adayı etkilendiği filmlerden esinlenir... Yönetmen Sir Ridley Scottʼtan ve Stanley Kubrickʼin “2001: A Space Odyssey” filminden oldukça etkilendi. 11 yaşına geldiğinde Christopher bir film yönetmeni olmak istediğini biliyordu.
Nolan büyümeye devam ettikçe film yapmayı da sürdürdü̈. Yıllar geçtikçe tekniğini geliştirdi ve kendini yetiştirdi. Ünlü̈ yönetmen film çekmenin okullarda değil, sadece yaparak öğrenilebileceğini savunur. Hiçbir zaman bir sinema okulundan eğitim almadı. Yine de film yapımı üzerine öğrencilerine oldukça fazla olanakların sağlandığını bilerek tercih ettiği University College London’da (UCL) lisans düzeyinde İngiliz Edebiyatı eğitimini tamamlamış olması kendisini senaryo konusunda destekler niteliktedir. Ayrıca eğitim gördüğü yıllarda okulun film topluluğunun da başkanlığını yürüttü. Bu süreçte üniversitenin kendisine sağladığı imkânlarını kullanmaktan asla çekinmedi. Hatta gelecekteki eşi Emma Thomasʼla bu dönemde tanıştı. Üniversite eğitimi devam ederken “Tarantella” (1989) adlı ilk kısa filmini çekti. 1993 yılında üniversite hayatını başarıyla bitiren Nolan; iş hayatında ise senaryo okuyucu, kameraman, ses teknisyeni ve film yönetmeni olarak çalıştı. Artık film prodüksiyonu ve teknik konularındaki tecrübelerini sağlam bir zemine oturtan Nolan senaryosunu üstlendiği, oldukça kısıtlı bütçe ve zamanda çekilen ikinci kısa filmi “Larceny” (1996)ʼyi tamamladı.
1997 yılına gelindiğinde senaryosu, sinematografisi ve kurgusu kendisine ait olan son kısa filmi “Doodlebug”ı çekti. Bu film, muhtemelen dijital medya aracılığıyla ülkemizde de pek çok kez Nolanʼa ait olduğu bilinmeden izlenen tek film olma özelliğini taşır.
Nolan için şimdi sırada ilk uzun metraj denemesi vardı... Following!
“Following” (1998)
Her yönetmenin hayali bir gün kısa film çekmektir... Kısa film çeken yönetmenlerin hayali ise bir uzun metrajdır. Nolan bu hayalini gerçekleştirmek için 1997 yılında tamamladığı “Doodlebug”tan hemen sonra kolları sıvadı. Fakat aradığı hikâye bu kez Nolanʼın peşine düşmüştü bile... Nolan, bir gün Londraʼda yaşadığı daireye geldiğinde, hırsızlarca soyulduğunu fark etti. Bu sarsıcı ve travmatik deneyim üzerine düşündüğünde dairesine giren hırsızın onu uzun zamandır takip ediyor olduğu sonucuna vardı. Bu hadise tatsızdı... Ama iyi bir hikâyeydi.
“Following”, Londraʼda yazar olmak isteyen Bill adında bir adamın hikâyesini anlatır. Gerçek bir hikâye bulabilmek için her gün evinden çıkıp, kalabalığın arasından rastgele birini seçip takip eden Bill, gün geçtikçe buna bağımlı hâle gelir. Bill için hayatının kırılma noktasını yaşayacağı zaman, Cobb ile tanıştığı gündür. Cobb, Billʼi sonunu asla tahmin edemeyeceği bir öykünün baş kahramanı yapacaktır. Film bu hikâye düzlemi içerisinde günümüzde, film noir (kara film) türünün unsurlarını kullanarak güncel konuları, içerik ve görsel efektlerle harmanlayan neo-noir türünün iyi bir örneği olarak kabul ediliyor.
Nolan; çalışma hayatında öğrendiği set planlaması, doğru ışık seçimi ve set ekipmanlarının hızlı kurulumunu yapma, yeteneklerini bu filmde yüksek seviyede kullanması gerekecekti. Çünkü hız eşittir zaman, zaman eşittir para demektir. Bugün yeni filminin 250 milyon dolar bütçeyle çekileceğinden bahsedilen Nolanʼın ilk uzun metrajı için kullanacağı bütçe sadece 3000 sterlindi.
Nolan senaryosunu dahi bu kısıtlı bütçeyi düşünerek yazdı. Filmin siyah beyaz mı, yoksa renkli mi olacağı bile bütçeyi önemli oranda etkiliyordu. Bu nedenle filmi 16mm ve siyah beyaz yapmaya karar verdi. Fakat feragat edemeyeceği tek bir şey vardı: Ses! Pek çok şey izleyici tarafından kabul edilebilir, görmezden gelinebilir veya gözden çıkarılabilir. Bir izleyiciyi rahatsız edebilecek en önemli kriter sestir ve Lynch gibi Nolan da ses kalitesinden ödün vermeyi asla düşünmedi. Film, ses tasarımının ustalıkla işlenmesi sayesinde bugün bile izlendiğinde mekân algısı ve dinamik etkisini izleyiciye hissettirir.
Başrollerini Jeremy Theobald, Alex Haw ve Lucy Russelʼın paylaştığı oyuncu kadrosunun ve film ekibinin çoğunluğu Nolanʼın arkadaşıydı. Hatta filmde polis karakterini daha sonra “Person of Interest” dizinden tanıyacağımız John Greer karakterine hayat veren ve Nolanʼın amcası olan John Nolan üstlendi. Bütçe sorunu nedeniyle çekim yapılan mekânların çoğu yine arkadaşlarının evleriydi. Pahalı ışık setlerine bütçeleri yetmediği için filmin çekimlerinde ağırlıklı olarak doğal ışık kullanıldı. O dönem çekimler hâlen film üzerine yapıldığı için stokları korumak adına her sahne uzun ve detaylı bir şekilde prova edildi. Nolan gibi hafta içi tam zamanlı farklı işlerde çalışan ekiple sadece hafta sonu çekim yapıldığından filmin çekimi tam bir yıl sürdü.
Başarılarla devam eden yükseliş...
Nolan, bugün kendi tarzı lineer (doğrusal) olmayan hikâye anlatımını ilk kez bu filmde kullandı. Bu anlatım tekniği, hikâyenin ve aksiyonun devamlılığını sağlar. Merak duygusunu üst seviyede tutar. Nolan, izleyiciyi nasıl yakalayacağını çok iyi biliyordu ve bunu başardı. “Following”, 1999 yılında yapılan Rotterdam Uluslararası Film Festivaliʼnde Tiger Ödülüʼne layık görüldü. Aynı zamanda Newport Uluslararası Film Festivali, San Francisco Uluslararası Film Festivali ve Slamdance Film Festivalʼinden de ödüllerle döndü.
Filmin başarısı sayesinde, çekimi esnasında edindiği tecrübeler ve yapımcıların desteğiyle Christopher Nolanʼın bu kez dünya çapında tanınmasına neden olan “Memento”, 2000 yılında vizyona girdiğinde büyük yankı uyandırdı. Yıllar içerisinde “Batman Serisi”, “The Prestige”, “Inception”, “Interstealler”, “Oppenheimer” gibi yüksek bütçeli filmlerle kazandığı başarılarla yerini sağlamlaştırdı.
Christopher Nolanʼın ismi bugün etkilendiği büyük yönetmenlerle anılmakta ve belki de geçmişte kendisine olduğu gibi başka çocuklara ilham vermektedir.

Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.

Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.