Charles Dickens’tan bir gizem: Madame Defarge’ın örgüsü
Edebiyat dünyasının en güçlü karakterleri listesinde Madame Defarge ilk sıralarda yer alıyor. Peki, Madame Defarge örgüsü içerisinde hangi anlamları barındırıyor? Madame Defarge kadın haklarının bir sembolü haline neden gelemedi? Gelin hep birlikte bilinmeyenlere göz atalım...
“Ne örüyorsunuz, Madame?”
“Birçok şey.”
“Mesela?”
"Madame Defarge sakin bir şekilde, 'kefen' dedi..."
Madame Defarge, Charles Dikens’ın ünlü romanı İki Şehrin Hikâyesi’nde (1859) geçen bir karakterdir. Dickens, roman boyunca Madame Defarge’ın örgü ördüğünden bahseder. Elinde örgüsü ile olan biteni izler. Bazen tek başına, bazen de sokaktaki diğer kadınlarla birlikte örgüsünü örer. Madame Defarge, her yerde ve her zaman gayretle örgü örmektedir. Arabada, hatta “kral ve kraliçenin arabasını bekleyen kalabalığın içindeyken bile…” Bunun, çevresine oldukça “sinir bozucu” göründüğünün altını çizer Dickens. İnfazlar sırasında giyotinin yanında dahi örgüsünü bırakmaz. Madame Defarge’ın bu örgü tutkusu; edebiyat çevrelerinde inceleme konusu olmuş, üzerine yazılar yazılmış, yorumlar yapılmıştır. Madame Defarge kimdir? Örgüsünün ne anlamı vardır?
Bir yoruma göre bu örgü, kaderin ağlarını örmesini temsil eder. Kaçınılmaz sonu beklerken olayları birbirine bağlayan kaderin somutlaştırılmış hâlidir. Zira Madame Defarge şöyle der:
“Deprem hazır olduğu zaman oluverir ve önüne gelen her şeyi paramparça eder. Bu sırada görünmemesine ve duyulmamasına rağmen o sürekli hazırlık yapmaktadır.” Depremin oluşumunu, hazırlığı sürmekte olan halk ayaklanmasına benzeten Madame Defarge, sözlerine şöyle devam eder: “(…) çok uzun süredir yolda ve geliyor. Hiçbir zaman geri çekilmez ve durmaz. Sana söylüyorum, o sürekli ilerliyor. Etrafına bak ve bütün dünya üzerindeki tanıdığımız hayatları ve Jacques’ların her saat büyüyen hoşnutsuzluklarını düşün. Bunlar daha fazla sürebilir mi?”
Madame Defarge’ın bahsettiği “Jacques’ların her saat büyüyen hoşnutsuzluğu”, yapılan haksızlıklar ve çekilen sefalet karşısında halkın sabrının tükenmesidir. Kendisi de halktan biridir. 25 yıl önce ablasının ve ağabeyinin ölmesine neden olan Evrémondes’ler gibi binlerce aristokrat aile ve ablası gibi haksızlığa uğrayan milyonlarca fakir insan vardır. Mesela kralın ormanından bir tavşan çalan adamın sağ eli herkesin gözü önünde yakılır. Kollarında, göğsünde ve bacaklarında açılan yaralara kızgın yağ, kurşun, sıcak reçine, mum ile sülfür dökülür ve en sonunda da dört güçlü at, kol ve bacaklarından çekerek vücudu parçalara ayırır. Ya da Marki’nin arabası küçük bir çocuğu ezdiğinde kimse sesini bile çıkaramaz. Dickens nedenini şöyle yazar: “Öylesine yılmışlar ve böyle bir adamın yasalara uygun ya da uygun olmayan yollardan onlara yapabilecekleri üzerine öyle uzun ve acı tecrübeler edinmişlerdi ki ne bir ses çıkabilmiş ne bir el kalkabilmiş ne de bir bakış doğrultulabilmişti.”
Defarge’ın örgüsündeki sırlar
Madame Defarge’ın örgüsünün Yunan mitolojisindeki insan kaderini temsil ettiği de iddialar arasındadır. Zira mitolojide, bir insanın yaşamını ölçmek için iplik kullanılmakta ve öldürmek için ise bu iplik kesilmektedir. Kitapta, Defarge’ın örgü örerek öldürülecek insanları kodladığı söylenir. Mesela Jacques “Kayıt tutma tarzımızın ileride sıkıntı yaratmayacağından emin misin?” dediğinde, Madame Defarge’ın kocası şöyle der: “Eğer karım listeyi tek başına aklında tutma sorumluluğunu aldıysa tek kelimesini değil, tek hecesini bile unutmayacaktır. İlmikler ve motiflerle örülü o liste gün ışığı kadar aşikâr olacaktır ona. Karıma güvenin. Yaşayan en ödlek adamın kendini yeryüzünden silmesi bile, adını ve işlediği suçun tek bir harfini Madame Defarge’ın örülü listesinden silmesinden çok daha kolaydır.”
Bahsedilen bu liste, öldürülecek ya da cezalandırılacakların listesidir. İnsanların ömür ipliğini kesecek olan bu defa Madame Defarge’dır ve “kadere karşı dururcasına hâlâ örmeye devam etmektedir.” Madame Defarge’ın durmaksızın örmesi, cezalandırılacak insanların çokluğunu gösterirken aynı zamanda yapılan haksızlıkların her geçen gün devam ettiğinin de bir kanıtı gibidir.
Diğer bir iddiaya göre; Defarge’ın her durumda örgü örmesi, o dönemde kadınların tüm boş zamanlarında örgü örmeye alışık olmalarından kaynaklanmaktadır. Zira evlerinin ekonomisine katkı sunmak için boş vakitlerinde örgü ören kadınlar, ördükleri eldiven ya da kazak gibi eşyaları satarak “kulübe ekonomisi” denen bir olguyu ortaya çıkarmışlardır. Dolayısıyla sandalyelerini giyotin sehpasının yanına çektiklerinde, bu giyotin merasimini hiçbir şey yapmadan izlemelerini beklemek, dönemin alışkanlıklarını bilmemek anlamına gelebilir. Özellikle de bu kadınlar, giyotinin etrafına koydukları sandalyeleri dahi isteyene kiralayabilen bir ekonomik mantık içindeyken…
Bazıları ise Madame Defarge’ın hikâyesinin arkasında, o dönemde kadınların sıklıkla karşılaştığı cinsel suçlar olduğunu düşünür. Kadınlara yönelik bu suçların Fransız Devrimi'ni körüklediği, hatta kadınların en ön safta savaşmasına neden olduğu öne sürülür. Zira Madame Defarge’ın kız kardeşine bir aristokrat tecavüz etmiş ve ölümüne sebep olmuştur. Sistem ise suçluyu korumaktadır. Dönemin kayıtlarına göre alt sınıf kadınlar, üst sınıf erkeklerin bir çeşit malı hâline dönüşmüştür. Evli dahi olsa, alt sınıftan kadının bir aristokrat tarafından beğenilmesi durumunda, kadının kocasının yapacağı pek de bir şey yoktur. Kadın, güçlü olana ait bir eşyadır.
Ailen için savaş…
Geçmişte ölen kızın, aslında ablası olduğu gerçeğini açıkladığı satırlarda, Madame Defarge’ın sesindeki intikam tutkusunu ve duygu yoğunluğunu okuyucu hissedebilir. Defarge, haksızlığa uğradığını hisseder ve ailesi için savaşmak ister. Madame Defarge’ın eylemleri haklılaştırılırken ve kadın hakları mücadelesi için bir sembol hâline gelirken Dickens, kitabında aniden bundan vazgeçer. Defarge, son kertede uzlaşmaz ve nefret dolu hâliyle bir canavar olarak zihinlerde kalır. Bir noktaya kadar kahraman olan Defarge, sonrasında Fransız Devrimi boyunca yaşanan haksız şiddet eylemleri nedeniyle lekelenir.
Bazı tarihçiler, sokak gösterilerinde önemli rol oynayan kadınlar Théroigne de Mericourt ve Olympe de Gouges'un, Defarge karakterini oluştururken Dickens’a ilham olduğunu ileri sürer. Zira Madame Defarge, “Nereye gidiyorsun, karıcığım?” sorusuna şöyle cevap vermektedir: “Şimdi seninle geliyorum. Daha sonra beni kadınların başında göreceksin.” Önceleri sessizce örgü ören Madam Defarge’ın sağ elinde, her zaman tuttuğu yumuşak yünlerin yerine bir balta, kemerinde ise bir silah ve keskin bir bıçak vardır. Dickens şöyle yazar: “Örgü ören kadınların parmakları acımasızdı; çünkü parçalamayı öğrenmişti. (…) Madame Defarge, Saint Antoinelı kadınların öncüsünden beklenecek bir soğukkanlılıkla mahalleyi seyrediyordu.”
Dickens, Madame Defarge’ı kadın haklarının bir sembolü hâline de getirebilirdi. Zira kitapta kadınların çektiği acılara değinen sözleri vardır. Şöyle der: “Hayatımız; acı çeken kız kardeşlerimizin ve onların çocuklarının hayatlarındaki yoksulluk, açlık, susuzluk, hastalık, üzüntü, baskı ve yok sayılmanın, ihmalin her türlüsünü görmekle geçmedi mi?” Ancak Dickens, onu erdemli bir kişiye dönüştürmek yerine uğradığı zulmün aynısını kurbanlarına uygulayan intikamcı bir canavara dönüştürmüştür.
Canavara dönüşen kahraman
Devrim başladığında Dickens, Defarge’a bir canavar rolü verir. Mesela bir adamı öldürmek Defarge için yeterli değildir; adamın işkence görmesi ve vücudunun hasar alması gerekir. Madame Defarge, başka türlü tatmin olmayacaktır. Ölmesi meşrulaşan bir hayvana veya canavara dönüşen Defarge’ın karakter dönüşümü, Dickens tarafından ustaca işlenir. Hatta son sahneleri, kana susamış bir canavarın beliren görüntüsüyle sona erer. Defarge okuyucunun, onunla ilk tanıştığı zamanki gibi güçlü ve güvenilir bir kadın değildir artık.
Onda bu değişikliğe neden olanın, Fransız Devrimi’ni çevreleyen koşullardan kaynaklandığını da unutmamak gerekir. Fransız Devrimi gerçekleşmeseydi Madame Defarge’ın aristokrat seçkinleri öldürme fırsatı olmazdı. Gizli intikam arzusuna sahip, örgü ören bir kadın olarak kalırdı. Bu da Dickens'ın romanının sadece iki şehri değil, aynı zamanda bir şehirde yaşayan ve farklı noktalara evrilebilecek bir kadının hikâyesini de anlattığını gösterir.
Sonuç olarak; Charles Dickens’ın bize bir karakter olarak armağan ettiği Madam Defarge, acıları ile karşımızda duran canlı bir insan gibidir. Dickens, Madame Defarge’ı öyle ustalıkla kurgulamıştır ki bu kahramanı yüz yıl sonra bile tartışmayı sürdürürüz. Bundan sonra da tartışılmaya hâlâ devam edecek olan Madam Defarge ve örgüsü, Fransa’ya ve Fransız İhtilali’ne dair pek çok şey anlatmaktadır. Belki de kitabın en önemli karakteridir. Bu yazıyı gizemini hâlâ koruyan Madam Defarge’ın bir sözüyle bitirelim: “Zamanı geldiğinde, içindeki kaplanı ve şeytanı salıver ama her şey hazır oluncaya kadar kaplanın ve şeytanın zincirli dursun, görünmesin.”
Kaynaklar
Ayres, B. (1988). Dissenting Women in Dickens' Novels: The Subversion of Domestic Ideology. Westport: Greenwood.
Dickens, C. (2003). İki Şehrin Hikayesi. İstanbul: İş Bankası.
Jones, J. (2006). Lost Causes: Historical Consciousness in Victorian Literature. Columbus: The Ohio State University.
Mangum, T. (2009). Dickens and the Female Terrorist: The Long Shadow of Madame Defarge. Nineteenth-Century Contexts, 143-60.
Slater, M. (1983). Dickens and Women. Palo Alto: Stanford University Press.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.