Cat Stevens mı Yusuf İslam mı?
19 Ekim 2022'de AKM'de gerçekleşen konser sonrasında akla takılan bir soruydu bu: Sahiden, biz kimi sevdik acaba? Cat Stevens’ı mı, yoksa Yusuf İslam’ı mı? Müzik, yaratıcısının kimliğinden bağımsız değil elbet. Dinlerken bu ilişkiyi daha iyi hissediyoruz.
Müzik gerçekten insanın dimağının üstünde bir sanat. Sanat, başlı başına baş döndürücü bir etkiye sahip zaten. Edebiyat hepimizin ruhuna aracısız, duvarsız, sınırsız ve kontrolsüz şekilde girebilirken müzik, tüm hücrelerimize kadar nüfuz edebiliyor. İnsanı allak bullak etme sebebi de bu bence.
Şarkıların hem melodileri hem metronomları hem de bunların yanında güfteleri ile direkt bir ilişkiye giriyoruz. Sözlerini anlamadığımız şarkılarda dahi o güftenin gücü yürekte bir yerlerde yankı bulabiliyor. Vivaldi’nin bir bestesine denk gelmiştim. Cum Dederit isimli bir parçaydı. Latince olduğu aşikâr şarkının hem melodisini hem de sözlerini dinleyerek oturduğum yere çakıldım kaldım. Zira bu sıradan alelade bir güfte olamazdı, öyle ki Vivaldi de alelade bir beste yapmamıştı bu parçada. Sonrasında araştırdığımda anladım o sersemleticiliğini eserin. İncil’den ayetlermiş sözler. Böylesi ilahi bir metni, muhtemelen Vivaldi de aynı açıdan görüp etkilenmiş ki ilahi bir üslupla bestelemişti.
Bazı parçaların bazı sanatçıların böyle güçleri var, dil bariyerlerini ortadan kaldırıp perdesiz konuşuyor muhatabıyla. Ne mutlu o muhataba! Böylesi bir temas benim de Cat Stevens ile olmuştu ergenlik dönemlerimde. Sanırım ilk dinlediğim Cat şarkısı da Father and Son parçası olmuştu. O zamanlar zerre İngilizce bilmememe rağmen şarkı dilime dolanmıştı. Birkaç sözlük yardımıyla şarkı ile bağımın neden kurulduğunu anladım. Şarkı, ergen bir gencin babasıyla varoluşsal sorunları üzerine mücadelesini anlatıyordu bize. Çocuk da ergenliğin getirdiği bir karşı koyuşla kimsenin onu anlamadığını sanıyordu. Sonrasında da Cat Stevens, beni deyim yerindeyse bağımlısı hâline getirdi. Çünkü duyuların ve duyguların en giriftar olduğu bir dönemde karşılaştığımız için ne dese güzel geliyordu; dediğim gibi, bazılarından tek kelime dahi anlamamama rağmen.
Bu dil bariyeri çok zor. Müziği güfte ve beste diye ikiye ayırdığımızda güfte her zaman handikaplı. Beste ise daha zor bir konu aslında, çünkü kişi bagajında ve geçmişinde ne kadar geniş yelpazeli bir fihrist barındırıyorsa o kadar kaliteli müziğe eğiliyor. Örneğin çocukluğundan bu yana sadece pop müziği dinlemiş birinin cazdan keyif alamaması bundandır, yani Türkçe sözlü eserlerin dışına çıkmamış müzikseverler için tüm müzik evreni bir tür “yabancı müzik” ifade eder. Yabancı; yani bilmedik, tanışmadık ve uzak.
Gitarın dönüşen isimlere, hayatlara eşlik edişi…
Yıllarca yurt dışında yaşadım, buna rağmen de hiç Cat Stevens’i dinleme fırsatım olmadı. Bunun sebebi elbette ben değildim. İslam ile müşerref olunca Cat Stevens, artık müziğin dışında yaşıyordu. Sanırım o sıralarda gitarı Müslüman olmamıştı. Kim Cat’e müziğin haram olduğunu üflediyse yanıldığını geç öğrenmiş olmalı ki tekrar müziğe geri döndü, şükür. Hatta 11 Eylül Olayları akabinde koskoca Cat Stevens, ABD’ye giriş izni alamamıştı. Hayal edilebilir bir şey değil, Stevens’ın da içinde bulunduğu uçağın rotasını çevirdiler başka bir yere mecburi iniş yapması için. Müslüman olması ve Filistin’e yardım etmesi yeterince büyük kabahatti. İsrail de istememişti Cat’i. Birçok yazı okumuştum kendisi hakkında, neden İslam’a geçti diye hayıflanan insandan. Oysa -nasıl desem- her hayırda bir şer, her şerde bir hayır vardır. 1969 yılında vereme yakalandı, hem vejetaryen oldu hem de dinlenme anlarında kendisini okumalara verdi. Okumalar araştırmalara evrildi. Meditasyon, yoga, metafizik derken dinler tarihi kurcalamaları, Cat’i Yusuf yapma devresine götürdü. Akabinde de 1977 yılında İslam ile müşerref oldu. Bundan sonra Cat Stevens toparladı, albümler yapma başladı, Yusuf İslam adının yanına geçmişini de ekleyip Yusuf/Cat Stevens olarak arzı endam etmeye başladı. İslamî topluluklar zaten kendisini öyle samimi bir şekilde kabullenmiş ve kucaklamışlardı ki kapısı ve kolları açık şekilde onu dinlemeyi bekleyen milyonlarca insan aportta bekliyordu zaten.
Müzik bizi hangi dilde buluşturdu?
Çok uzun zaman geçmesine rağmen Türkiye’de hiç konser vermemişti. Hatta Türkiye ile hiçbir irtibatı olmaması da şaşırtmıştı beni; oysa Kıbrıslı bir babanın oğlu Cat, yani gerçek ismiyle Steven Dimitri Georgiou. Ama sahne almıyordu hiçbir yerde. Tabii Türkiye’de böyle bir yaşayan efsanenin geleceğini duyan benim gibi binlerce insan bilet almak için çabaladı. Ben bulabilen şanslılardandım. Çocukluğumdan bu yana her duygu durumuma uygun şarkı yazmayı becermiş, benimle buluşturmuş bir dost ile karşılaşacaktım. Bu azımsanacak bir durum değildi. Konser hakkında bir iki fikrim oldu o esnada. Konserde tek taraflı bir dinletinin olması hiç hoşuma gitmedi. Sanırım onlarca yıldır gönül bariyerlerimiz, dil bariyerlerimizin üstüne çıkamamış. Elbette herkesin İngilizce bilmesini beklemiyorum ama organizasyon bekliyor gibiydi. Zira Cat Stevens şarkıları sadece müzikal anlamda çok müthiş olabilse de bir hikâye anlatır. Yani söyleyecek sözü vardır ve onu anlamak için aslında bir miktar dahi olsa İngilizceniz olması hiç fena olmayacaktır. Konser boyunca bir diyalog yaşanmama sebebi muhtemelen buydu. Oysa yansı cihazlarında şarkıların Türkçeleri yer alsaydı muhtemelen bunca yıllık kucaklaşma çok daha samimi ve sıcak olacaktı.
Konser çıkışında aklıma bir soru takıldı. Biz kimi sevdik acaba, Cat Stevens’ı mı yoksa Yusuf İslam’ı mı? Özellikle cılız sesler duyuyordum şarkılara eşlik eden. Mesela o şarkılar Tea For The Tillerman albümündeki şarkılaraydı ya da Teaser And The Firecat. Ama mesela 2006’da yayımladığı An Other Cup albümünde aradığımızı pek bulamamıştık, belki de sadece Yusuf ismiyle çıktığı için albüm, bilemiyorum. Bence biz Cat’i daha çok sevdik. Bu ayrımı sadece ben yapmıyorum. 68 kuşağının ikonik ismiydi zaten Cat, barış sloganlarının atıldığı bir dönemde. Çiçek Çocuklar onu dinler, ondan söylerlerdi. Ankara konserinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir oyuncak tren hediye etti. Şu dönemde savaş karşıtlığından ziyade savaşanların hangisinden yana olmak menfaatimize daha uygun olur bakışının geçer akçe olduğu bir dönem. Ama iyi ki Peace Train barış elçiliği yapıyor. İyi ki Yusuf İslam, Cat Stevens’i imha etmedi. İyi ki gitarı elinde yine barış çağrılarında bulunuyor, çünkü barışın bir nedeni yoktur. Elindeki gitarıyla o da savaşların bir cephesinde mevzide taarruz hâlinde hazır ve nazır.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.